Kayıtlar

Nisan, 2006 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kölee köle köle İsauraaa !

Kerem,ateşin var ama bir tanem,aç kollarını,bunları koymamız lazım. Iıııııhhhhh ııı- ııııh Ama bebeğim bak çok cici olacak, uf olmuşsun ya. Bak bittiii Ditti Evet anneciğim bitti. Kerem,sudan çıkmamız lazım. Hayıy Ama bak ellerine buruş buruş olmuş. I-ıh Shrek izleyelim I-ıh Çikolata yiyelim mi? Hı ? Çikolata Hopaaa Tamam anneciğim hopa yapalım, hadi saralım seni havluna. Baaa? Topun mu burada. Ihhhh Oraya mı koyalım? I-ııııh Neyi koyalım? Ih Arabalarını mı? Hayıy hayıyyy ! E neyi koyalım anneciğim, anlamıyorum ki. Ağlama bek neyi istiyorsan onu koyalım, ateşin yükselecek yine. Annelik gönüllü kölelik demişti birisi. Varın düşünün bir de hastalandıkları zamanları. Zaten hastalıktan huysuz, iştahsızlıktan aç, açlıktan da asabi oluyorlar, her ağladıklarında da ateşleri yükselmiyor mu? İşte o zaman muma çeviriyor evdekileri.Babası genellikle işaret parmağı ile gösterdiği yerlere onu kucağında taşıyan uşak, anneannesi istediklerini hazırlayan hizmetçi, ben de istediklerini yerine getiren,...

Komik ve düşündürücü

Komik... Gelen linklere girdiğimde, medya eteği adındaki bir siteden link aldığımı gördüm. Siteye girdiğimde, şöyle bir başlıkla karşılaştım. Medya mağduru kadın tripleri İlk önce konuyu anlatan, doğrusunu açıklamak isteyen ve medyayı taşlayan bir yazı zannettim. Tam anlamıyla değil. Bir şeyler yazılmış, ve bir kaç da link verilmiş. Blogların kadınların içini dökeceği bir yer haline geldiğini yazıyor.Bir kısmı için belki ama hepsi mi??? Haklı olarak medyanın konu bulamadığından olsa gerek, bloglardan alıntılarla yazı çıkardığını anlatıyor.Buraya kadar hemfikiriz.Ama bunu, yeni konusu yaparken,medyadakilerden altta kalmayacak bir tavır sergileyerek, ve link vererek yapıyor ki benim hoşuma gitmeyen de bu.Hele ki, mağdur olan bir sürü insan blogunu kapayıp gitmişken ve isteyecekleri son şey link verilmekken. Bir de başlıkta bahsettiği şu kadın triplerini de konu içinde bulabilseydim,ne trip yaptığımızı da öğrenebilirdim. Acaba,tipleri yazacakken,yanlışlıkla trip mi yazdı? Yoksa, o da, ele...

Ah şu anneler

Resim
Hafta sonunda açık havada kahvaltıya gittik ya çocuklarla. Haliyle oyun parkına yakın bir masaya oturduk.Tüm diğer bıcırık aileleri gibi. Etraftaki annelere baktım şöyle bir. Sözüm meclisten dışarı,bizim masaya karşı objektif olabileceğimi zannetmiyorum. Ama diğer masalardakileri inceledim ve fark ettim ki,biz anneler birbirimize “annelik” sıfatı altında çok benzerken, aslında çok da farklı olabiliyoruz. Mesela: Çatallı anneler: Ucunda et lokması,salata parçası, veya börek kırıntısı takılmış çatallardan bahsediyorum.Bu çatallı anneler parkta çocuklarının arkasından koşup,ağzına bir şey tıkıştırmaya çalışıyorlar.Kimi oyalanan çocukla başarıya ulaşırken,kimi ağlayacak gibi bir surat ifadesi ile geri döner.Ben bu aralar bu kategoriye sık sık dahil oluyorum. Mayışmış anneler: Çocukla evin içinde uğraşmaktan sıkılmış,hazır çocuk parkta koşturup dururken, yüzünü güneşe dönüp sıcakta mayışan, etraf da emniyetliyken, neredeyse çocuğunun varlığını unutan annelerdir.Galiba günün keyfini en çok b...

Tamamı burada

Elbette seçtikleri konu farklıydı.Mağduriyetler oluyordu.Ama bu kadar insanın, mağduriyetlere rağmen yazmasının sebebinin de belirtilmesi hiç fena olmazdı. Aşağıdaki soruları cevapladığımda,onlarında yer alacağını ümid etmiştim.Madem yayınlanmadı,ben de burada yer almasını istedim. Siz blog yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız? Blog yazmaya yaklaşık bir sene önce,yine bir gazetede bu konuda çıkmış bir haberden sonra başladım.Eskiden günlük tutardım,her zaman yazarak kendimi daha iyi ifade ettiğimi düşünürüm,bu sebeple,neden ben de bir blog sahibi olmayayım ki,diye düşündüm ve başladım. İnsan niye blog yazar, niye blog okur? Herkesin amacı farklı,ama sanırım ortak bir paydada buluşabiliyoruz.İfade etmek. Blog yazıyorum çünkü yaşadıklarımı, fikirlerimi, aklıma takılan her şeyi insanlarla paylaşabiliyorum.Yazıyorum ve yorumlara açıyorum ki,benimle aynı fikirde olan veya zıt fikirlere sahip insanların da ne düşündüğünü görebileyim.Bir yıl önceki yazılarıma baktığım zaman, ne kadar...

Pazar pazar...

Resim
Yorgunum artık. İşten yorgunum. Evden yorgunum. Devamlı bir şeylerden yorgunum. Sabahın köründe kalkmaktan,her akşam torbalarla eve dönmekten,salak garaj kapısını açamamaktan,asansördeki çocuk kilidinden,uykusuzluktan,mecburiyetlerden,beni üzen blog gelişmelerinden,sevdiklerimi özlemekten,saçmalayan sözde profesyonellerden,oğluşun yemek yememesinden,burnunun tıkanıklığından,her işe gidişimde onu özlemekten,iyi bir film bulamamaktan,kitap okumaya vakit kalmamasından,evime bir şey almanın ya da yenilemenin yersiz oluşundan,faturalardan,gazetelerde okuduğum haberlerden,bozulan herşeyden,birbirini anlamayan herkesden çok yorgunum. Artık yorgun hissetmem için ufacık bir şeyin olması yeterli. Her şeyin mükemmel olması için çabalamaktan yorgunum. Nafile. Oysa ne kadar çabalarsam çabalayayım,her şey olduğuna varıyor. Acilen şarj olmam lazım. Bugünkü gibi. Bugün arkadaşlarımızla sözleşip,açıkhavada geç kahvaltı için buluştuk. Çocuklar oyun oynadı,beyler fenerin mağlubiyeti ile eğlendiler,biz so...

Hiç hoş değil

Hatırlıyormusunuz, aylar önce gazetelerde, blogculuğun gazetelerin yerini almasının imkansız olduğu, saçma bir düşüncenin ürünü olduğu yazılmıştı. Bunu kimse iddia etmediği halde. Ama şu kolaylıkla ispatlanabilir bir şey ki,çok fazla blogcu, gazetelerde gördüğümüz kimi köşe yazarlarından çok daha araştırmacılar ve çok daha akıcı yazıyorlar.(Sözüm meclisten dışarı,tabii ki kimilerinin tırnağı olamayız) Ben blogculuğun duyulması ve geliştirilmesi taraftarıyım.Biraz da o yüzden geçen haftaki yazıda yer aldım.Yarın ropörtajın tamamında okuyacağınız gibi,elimden geldiğince blogculuğu anlattım.Tabii ki mağdurları konu alabilirler, bu da bu işin gerçeği.Ancak girişte bunu ne kadar sevdiğimizi ve bize neler hissettirdiğini de anlatmalarını isterdim. Geçen aylarda büyük bir haber kanalı sitesi, ve birisinden duyduğuma göre bir gazete,gurme bloglarının tariflerini virgülüne kadar kopyalayarak yayınlıyormuş.Hem de binbir emekle çektikleri fotoğraflarla. Sonra bir arkadaşımız, blog mağdurları...

Üzgünüm

Ben bu ropörtajı cevaplamadan önce maille sorulan ilk soru bloglarda mağduriyetin olup olmadığıydı. Ben, benim olmadığımı,sadece bazen eleştiri dozunu aşan yorumlar aldığımı yazdım.Sonra blogculuk ile ilgili başka soruları da yanıtladım.Ne çok sevdiğimi,neden istediğimi,neler paylaştığımı,neleri belirtmediğimi. Zaten pazartesi günü ropörtajın tamamını yayınlayacağım. Benim mağduriyetim, hemen her blogcunun başına gelen şeylerdi. Ropörtajda bu konuda yer aldım. Oysa Crystal arkadaşımın bir mağduriyeti yoktu.O çok şeker,kıpır kıpır,capcanlı biri. Şimdi ise öyle değil. Çok üzgün çünkü o blogculuktan bahsederken, mağdurların olabileceğini söylerken,söylemediği şeylerle mağdur olmuş. Benim için eğlenceli bir anı olan bu ropörtaj, onun için kabus olmuş. Çok üzgünüm... Bu yazının devamı medya eteği linki için eklenmiştir. Gelen linklere girdiğimde, medya eteği adındaki bir siteden link aldığımı gördüm. Siteye girdiğimde, şöyle bir başlıkla karşılaştım. Medya mağduru kadın tripleri...

Görmemişin ropörtajı olmuş

Geçen hafta bir mail aldım. Akşam gazetesinden Sabanur hanımdan. E-mailin konusu, ropörtaj talebiydi. İnanmadım önce. Bir süre mailleştik,yazısının konusundan bahsetti,blog mağdurlarını konu aldığını ama başka soruları da olduğunu söyledi, birkaç soru sordu. Benim şimdilik mağduriyetim yok dedim.Sorularını cevapladım. Eşime telefon açtım.Sonra anneme,sonra birkaç samimi arkadaşıma. Her gün böyle bir şey yapmıyorum ya, çok heyecan verici.Ama ben öyle sakin anlatıyorum ki telefonda, her Allahın günü,ropörtaj veriyormuş gibiyim. Her şey iyi hoş ama, mail adresi gazetenin adresi olmasına rağmen,benim içim rahat değil.İtiraf edeyim, yazıştığım kişinin gerçekten o olup olmadığından emin olmam gerekiyor. Eşime soruyorum: -Canımcığım, ben şimdi cevap vereyim mi sence? -Ver tabii. -Resimleri göndermeyeyim ama değil mi? -Niçin? -Önce bir konuşayım. -??? -Ya adresin uzantısı aslında öyle değilse. -Aslı, gerçekten paranoyak oluyorsun. -Offf. Tamam ya, tamam !!! Yok içim rahat et...

Bir oraya bir buraya...

Bugünlerde annem bize geleceğine,ben oğluşu anneme götürüyorum.Annemin evinde yapılması gereken bir tamirat var,o çözülene kadar böyle. Sabah kalkar kalkmaz,hazırlanıp,çantasını alıp yola çıkıyoruz.Dün sabah nasıl gidebildiğime şaşırdım aslında. Kendi çantam çarpraz asılmış, oğluşun çantası kolumda,bir elimde oyuncak çantası,koltuk altıma sıkıştırılmış baston araba,boş kalan elimde oğluşun eli,asansöre çocuk kilidi var,iki elimin de boşta olması lazım,haydi asansörü bir şekilde atlattık,bir de merdivenleri ikişer ikişer inmeye çalışmıyor mu? Dışarı çıkınca bir de otoparka giden merdivenler var.Onları çıkmak yerine bizimki parka koşmak istiyor.Boş kalan koltuk altıma oğluşu sıkıştırıp otoparka çıkıyorum. Cevat Kelle gibiyim. Annemin evi bahçe katı olduğu için,aslında orası daha eğlenceli.Parka inemese bile,parktakileri seyredebiliyor.Dayısının küçüklüğünden kalmış arabalar çok değişik geliyor.Tabii yeni bir evde de keşfedecek bir sürü şey var. İyi bir kreş duydum,eğer beğenirsem 2 yaşın...