Kayıtlar

Mayıs, 2006 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ne modası ya, ne mado da dondurma yemek istiyorum.

Moda öyle dayanılmaz, öyle çirkin bir şey ki, altı ayda bir değiştirmek zorunda kalırız. O.Wilde Bu işten para kazanıyorum, Oscar Wilde'a katılmamı beklemiyorsunuz herhalde ? Bazıları gerçekten moda diye berbat şeyler yapsa da. ( Bkz: 80 li yıllar) Ben o günleri hatırlamak istemiyorum. Bu sabah gazeteye göz atarken, New Yorklu ünlü modacı Betsey Johnson’ın geleceğini okudum.Defile kültürü sokakta veya barlarda yapılan iç çamaşırı sunumları ile sınırlı yurdumda az da olsa izlenebilir defileler yapılıyor. Gerçi bu yapılacak defile de hazır giyim firmaları üzerine hazırlanmış çoğunlukla ama olsun, o da bir şeydir. Bir elin parmağını geçmeyecek modacımız dönüp dolaşıp defile yapacak diye beklerken, böyle farklı bir isimin gelmesi güzel.Amerika gibi zevksizlik timsali bir ülkede, Allahtan New York diye bir eyaletleri var da, şehirli kadın teması altında bir isim yapabiliyorlar. Moda haftalarında New York’ lu modacılar şık takımların, sade elbiselerin, zarif aksesuarların arkasına sığını...

Yaramaz ol, şımarık ol, kıskanç, huysuz ve inatçı ol,ama ne olur hasta olma !

Resim
Bugün elimizde evraklar koşturuyor olmalıydık değil mi? Ama benim bir bebeğim var. Yani planlar bir anda suya düşebiliyor. Dün sabah evden çıkarken hafif ateşi vardı, akşam geldiğimde de öyle.Arka üstte patlayan dişini görünce, ciddiye almadım ama rahat uyusun diye yatarken ateş düşürücü de verdim.İyi ki vermişim.Gece iki de uyandığında ateşler içindeydi.Koltukaltı 39 derece, popodan 40 demek. Ama bir tanem o halde bile bir yandan uyukluyor, bir yandan oyunlar yapıyordu.Fitil ve soğuk kompres derken, biraz olsun hafifledi ve uyudu.Gece kontrol ettiğimde orta ateşteydi ama sabah yine yükseldi.Bu sefer ılık duş ve tekrar ateş düşürücü şurup verdik.Kompreste çok ağladığı için annem geldiğinde oyalamamız gerekti. Velhasıl oğluş doğduğundan beri bir kaç ayda bir tekrar eden ateşlerden nasibimizi aldık.Bilmiyorum ben mi çok dramatize ediyorum bu hastalıkları , yoksa gerçekten de oğluşum bunca özene rağmen kolay mı hastalanıyor? Apartman çocuğu olmalarının etkisi olabilir ama artık büyüdüğünd...

Fotoğraflarla Kapadokya,orada poz poz fotoğrafı çekilen hafif narsisteşmeye başlamış ben,ve yüzlerce fotoğraf arasından seçebildiklerim

Şarap, halı, mücevher, seramik atölyelerinden vakit kalırsa görülmesi gereken yer, Kapadokya ! -Gidelim mi? -Gidelim. -Oğluşu götüremeyiz di mi? -Bırakmak istemiyorum ama götüremeyiz. -Gitmesek? -Söz verdik. -Peki... Son ana kadar kararsızlıklar içerisinde bocalarken, kendimizi çantamızı hazırlamış olarak arabaya biner bulduk perşembe akşamı. Ben götüreceklerimi hazırlayıp , çantaya koymuş, eşime de çantada hatırı sayılır bir yer bırakabilmiştim.Bir yere uğrayacağımız için,yedi buçukta çıkmamız gerekirken, ben yediyi çeyrek geçe evde olmuş, bıcı bıcı yapacağı tutan oğluşu annemle birlikte o, on beş dakikada yıkamayı başarmış, bu arada üzerimi değiştirmiş, çantaya son tıkıştırılacakları da eklemiş ve aşağıya inmek üzere kaçmıştım. Tur: ETS Kalkış noktası: Ataköy Orada olunması gereken saat: 21,30 Kalkış saati: 22,00 Gittik. İstenen saatte de oradaydık. Bu bizim ilk kültür turumuz olacağı için, başımıza geleceklerden de bihaberiz.Tek bildiğimiz gece otobüste uyuyacağımız, sabah otele va...

Renk- ahenk Makyajım iyi mi? Yayında mıyız? Bonjour ey ahali,muhabiriniz Aslı K Cin Paris'ten bildiriyor.

Resim
Yoğun ısrarlar üzerine vitrinlerde ne var ne yok, raporunu sunacağım bugün sizlere. Her yerde dolgu topuklar var.Özellikle de alt kısmı hasır olanlar. Öyle şeker ve uçuk kaçık modeller var ki, insan hangisine bakacağını şaşırıyor. Benim favorilerim mini ekoseli olanlar oldu. Yalnız ayakkabılar diğerlerine göre topuklarından dolayı biraz ağır, yolda laf atan falan olursa, ve bu topuğu kafasına yerse vay haline. Ben dolgu topuğu pek fazla estetik bulmadığımdan, ve selvi boyuma :P güvendiğimden, sandaletleri daha cazip buldum. Dolgu topukların santimler ekleyen avantajlarının tersine, dümdüz sandaletler de bir o kadar moda. Parmak arası, dümdüz ve çok süslüler. Ama bunlar için de insanın son derece hoş bir ayağı olmalı, ayakların her tarafının açık olacağı göz önüne alınırsa... Az da olsa, gece için uzun sivri topuklar var, lame ya da dore, o da olmazsa zincirli veya parlak taşlarla süslü. Geceleri assolistler gibi dolaşılacak. Yüksek topuklarla yürüyemediğimden bunlara da melun ...

Bir hafta daha böyle geçip gitti, elimde kalanlar da işte bunlar o günlerden yadigar...

8 mayıs Pazartesi Sabahın körü, ben yine yollardayım. Neyse ki uykusuzluk çekmiyorum.Dün gece 9 da yattım,hayatımın en can acıtıcı baş ağrılarından birini çekerek. Oğluş gideceğimi hissetmişçesine gece zırt pırt uyandı. Sabah giderken mamasını yapıp babasının yanına yatırdım. Bu sefer o berbat Air France le uçmuyoruz.Türk havayolları gibisi yok.Uçağa girmeden dergi ve kitap alıyorum.Bu seferki rast gele seçimim “Bir zamanlar prensestim” Bir otobiyografi. En sevdiğim türlerden biri. Uçakta eğlenceli bir film vardı.Bu sene Oscar alan yönetmenin filmi. Ben de filmin kahramanı gibi ,3 hafta sonra öleceğimi bilsem, bu 3 haftada neler yapardım acaba, diye düşünmeden edemedim. Nedense bu aralar bunu çok sık düşünüyorum. Kahvaltı ettik, müzik, film,gazete, dergi derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.Fransız havayollarında bunların hiç biri olmadığından, uyumak ve sohbet etmekten başka çare kalmıyor.Kitapsız uçağa binmek işkence gibi.Bu arada insanların üzerine böceklermiş gibi ne idüğü beli...

Bugün zümrüt taşlı kolyemi takacağım, Brad le gideceğim gala için de Jaguar XK indigoyu hazırlayın plizzz

Resim
Bu sabah evden çıkmadan şöyle bir gazetelere göz atarken, geçen günlerde, yeni albümünün çıkacağı haberini okuduğum, Nil hanımcığımın remini gördüm.( Soyadı kullanmıyorum artık, google fişliyor ) Albümünün adını "Tek taşımı kendim aldım" koymakla kalmamış, bir de şöyle bir demeç vermiş : "Ekonomik özgürlüğü olan kadınlar pırlantalarını kendileri alır, sağ ellerine takarlar. Erkeklerden aşktan başka şey beklemezler. Bu kadınlar erkeklerden ev, araba, yat ve kat yerine; ilgi, sevgi, aşk ve zaman bekler. Erkekler açısından da daha ekonomiktirler." İyi hoş, şehirli kimi kadınlar bu fikirde olsalar da, ne yazık ki ben çok fazla da geçerli olduğunu düşünmüyorum bu sözlerin.Özel anlamı olmayan bir pırlantanın pek de değerli olmadığını düşünüyorum her şeyden önce. İşin komik tarafı, gazetedekiler bu sözlerin altına, bir kaç güzide mankenle yapılmış mini ropörtajları eklemiş, sanki kastedilen onlarmış gibi. Onlar da fırsat bu fırsat diyerek, sanki altlarındaki, üstlerindek...

Yok, ben veremem oğluşumu, turşusunu kuracağım onun, çok pis kaynana olucam bi de

Dün öğle tatilinde arkadaşımla yuva bakmaya gittik. Oğluş 19 aylık, Nilciğim de 18 aylık. 2 yaşlarında yarım gün vermeyi düşünüyorduk sosyalleşsinler diye, her ne kadar erken olsa da merakımıza yenilerek, herkesin bahsettiği ve bu civardaki en iyi yuvadır dedikleri yere gittik. Ben evlenmeden aylar önce de gün gün programımını en ince ayrıntısına kadar yapmış, her detayı düşünerek, ince eleyip sık dokumuş takıntılı titiz bir mükemmeliyetçi olarak geç bile kalmıştım yuva bakmaya.Daha hamileyken oğluşunu Galatasaray lisesinin çekilişine sokmaya karar vermiş bir anne için olağan şeyler bunlar. Önce tarif üzerine yuvayı aradık,sora sora bulduk. -Hmm. İyi müstakil ev, bahçeli, çimi de var. -Evet. -Şuradan giriliyor.Yolu bozuk ama. Yeri de pek iyi değil. -Bakalım içi nasıl. -Merhaba -Merhabalar, buyrun. -Biz biraz bilgi almak istiyoruz. -Hay hay. Okulumuz şöyledir, böyledir falan filan falan filan -Bizimkiler sonbaharda başlayacak ama yarım gün.O kadar küçük yok mu gelen? -Var bakın şimdi ye...

Çorba gibi bir yazı oldu, aklıma ne geldiyse var içinde.

Dün gece başımı yastığa koyduğumda hemen uyuyamadım.Hani insan çok yorgun olur da yorgunluktan uyuyamaz ya.Öyle bir şey. Her ne kadar ağır bir işim olmasa da, annem yemeğimizi hazırlamış olsa da, gün içindeki telaş ve koşuşturmaca çok yoruyor beni.Hem her şey mükemmel olsun istiyorum, hem de yorgun argın halimin tembellik yap Aslı diye bas bas bağıran sesine kulaklarımı tıkayamıyorum. Dün akşam modaya uyup Aliye seyredeyim dedim. Ben pek dizi izlemem.Gülüp eğlenmek için Avrupa yakası ve Yabancı damat dışında.Ama son haftalarda bu diziye de göz atıyorum. Dediklerine göre başlarda daha bir “kızım olmadan asla” havasındaymış.Şimdi suyunun suyunu izliyorum galiba, haftalardır aynı konu dönüyor ortalıkta. Ben küçükken ( peki peki genç kızken ) televizyonda Yalan rüzgarı diye bir dizi vardı. Dizi bilmem kaç sene sürdü. Orada da konular böyle yavaş ilerlerdi. Birkaç hafta seyretme, seyrettiğin an şıp diye anlardın ne olmuş ne bitmiş.Sonraları dizide konu kalmadığından kimin eli kimin cebinde...

Tabakhaneye b.k mu yetiştiriyorsun be kadın?

Diye bağırmış olabilirler bugün arkamdan. Evet aslında, öyle de denebilir diye cevap verebilirim ben de. Eski yazılarımı okuyanlar, oğluşun test maceralarını, annemle aşı diyaloglarımızı, benim bütün kuruntularımı bilir.Annelik benim için devamlı bir endişe hali olup çıktığından beri ( ki bu oğluşa hamile olduğumu bana minik mavi çizgileri ile bildiren teste baktığım an başladı) hayatım bir komedi programı kıvamında geçiyor.Hele ilk günlerdeki halimi, karşıma oturup da izleyen olsa, uzun süre zihninden görüntülerim eksik olmazdı. Neyse ki deneyim kazandıkça bu halimden biraz olsun sıyrılıyor, bana kafayı sıyırmış kız gözüyle bakan arkadaşlarım, bir bir anne oldukça, beni anlıyor ve normal bulmaya başlıyorlar. Yine de bu, bu sabah bir poşet b.klu bezin dünyamın merkezi olmasına engel olamadı. Oğluş bugüne kadar yaptırdığımız tüm kan tahlillerinde, kansız ve demiri eksik çıkınca, bir yandan demir depolamaya, arada bir de caaanım kollarından işkence eder gibi yavaş yavaş kan aldırıp test...