Kayıtlar

Ağustos, 2006 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bu bir omuz silkme yazısıdır.

Bu sabah evin bir köşesinde bulduğum, nereden geldiği meçhul eski şemsiyeyi alıp çıktım evden. Apartmanın kapısından çıkınca hırkamı giydiğime sevindim, ne kadar da soğumuş hava bir gecede. Yağmurda her yer daha yeşil, bahçede harika bir toprak kokusu. Babetleri giymek için harika bir mevsim sonbahar, neredeyse eylülün gelişine sevineceğim. Belki dünyadaki bütün babet ayakkabılardan bir tane edinebilsem, sonbaharı da sevebilirim. Belki... Bugün bütün yaz dolapta bir köşede duran kurukafalı tşirtümü giydim. Her kurukafalı tşirt giyene yafta biçildiği gibi satanist değilim, şimdi çok moda diye de almadım bunu, eşim almıştı bir ara gördüğü bir yerden. Annem oğluşa bakmaya geldiğinde hırkamı giymemiş olsaydım, bana bununla işe gidilir mi kızım diye çıkışabilirdi. Annelerin bir yaştan sonra her şeye yorum yapmasına ve karışmasına kızıyoruz doğru, ama bazen hala onun küçük kızıymışım gibi davranması da bazen hoşuma da gidiyor. Bana ne senin ne giydiğinden diyenler, sabırsızlanmayın, bağlayac...

Tatlı güne acı yazı

Birileri bizimle dalga geçiyor. Gerçekten ciddi olamazlar. B.k yoluna ölürken insanlar, silahsızlanma için bir şeyler yapılsın diye bağırırken bizler, taksitle silah satışı mı yapılıyor şimdi de? Bahanesi satışın silah almaya hakkı olanlara yapılmasıymış. Yani? Silah almaya hakkı olmayan mı var? Her isteyene o hakkı bir şekilde veriyorsunuz. Dahası hak vermediklerinizin üzerinde silah bulsanız bile caydırıcı cezalar veremiyorsunuz.Daha milletvekili sıfatı alıp da millete akıl fikir verecek adamların bellerinden o silahı alamıyorsunuz. Haberlerde duyduğumda inanamadım, hala da şaka gibi. Ekranda bir aile, vitrinden silah beğeniyor. Bir baba, bir anne ve iki küçük çocuk. Küçük kız vitrinden muhtemelen oyuncak gibi parlayan bir silahı gösterip babasına bakıyor, bunu al der gibi. Ben oğluma asla oyuncağını bile almayacağımı söylerken, birileri çocuklarına gerçeğini beğendiriyor. Sonra 3. sayfa haberlerine şaşırıyoruz. Şaşacak bir şey var gibi. Oysa rahmetli Aziz Nesin'in dediği gibi ç...

Mini tatil

Annem ve oğluşumla 3 saatlik bir yolculuktan sonra vardığımız otelimizde harika 2 gece 3 gün geçirip döndük. Sürpriz, oğluşun dizine kadar girdiğinde bile ağlamaya başladığı denizin tadına birdenbire varması oldu. Şimdi de denizden çıkmamak için ağlıyor. Ayaklarını çırparak öyle güzel yüzüyor ki, kendisi de çok çabuk havaya girmiş olacak, ilk suya girişinin beşinci dakikasında beni sen git ben yüzerim dermişçesine itti. Tabii sonra yakama yapışmakta gecikmedi. Annemle bol bol gazete okuyup, gündemi konuştuk, Grand Prix'e baktık ara sıra, yürüyüşler yaptık, yüzdük, oğluşla kumlarda oyunlar oynadık, ve vakit buldukça uyuduk. Arada bir gençlik nereye koşuyor konu başlığı adı altında etrafı inceledik. Otelin önü bir nevi sahil klübüydü. Minderlerin üzerine yayılmış 16-20 yaş grubu ne yapar, ne yer ne içer, bu türler deniz kıyısına ne zaman inerler gibi bir nevi belgesel araştırmamız sonucunda aşağıdaki sonuçlar çıktı: -Yeni nesil kızların içinde pek azı genç kız gibi görünüyor. Çok sü...

Karmakarışık

Şaşkınım. Huzursuzum. Tam olarak ne hissettiğimi bile bilmiyorum.Yada kelimelere dökebilecek miyim bilmiyorum.Anlatmaya çalışırsam, Kapıdan girdiklerinde karşılayıp ellerindeki pastayı aldım, mutfağa götürmek için ayrıldım yanlarından.Ağlamak üzereydim.Her ne kadar eski eşi ile sık görüşmesek de, yanında neden onun değil de başka bir kadının olduğunu bildiğim için olacak, kendimi herkesi aldatıyormuş gibi hissettim. Adam yeni eşi ile evimizde olduğu için eski eşini, hissettiklerimi söyleyemediğim için onları, ve bütün bu sohbet içinde kendimizi aldatıyormuş gibi.Zaten en acısı da hissettiklerimi söyleyememek. Biz büyüdük ve büyüklerin kararları kendilerini ilgilendirir. Oysa çocukken böyle miydi? Yargılayabilir, kızıp kırılıp küsebilir, birbirimizi sonuna kadar da affedebilirdik istersek. Ama her şeyi söyleyebilirdik. Ağlamak üzereydim çünkü gözümün önünde birden bir sahne canlandı. Ya bir gün benim eşim de başka ortak arkadaşlarımızın evine başka birisi ile girebilirse. Ya ben de bu ...

Gecikmeli bir yazı

Resim
Haftabaşından beri şunları yazacağım bir türlü vakit olmadı. Ebru'da kitap hakkında bilgi istiyordu. Kitabı çok beğendiğim için öncelikle onu yazıyorum. Her ne kadar başlarda sıkıcı bir kitap hissi verse de bana, bir kaç sayfa sonra bu duygunun yerini merak ve hayranlık aldı. İhsan Oktay Anar'ın "Puslu kıtalar atlası". Osmanlı sokaklarına büyülü bir atmosferden bakmak için harika bir fırsat olduğunu düşünüyor şiddetle öneriyorum. Arka kapaktan: Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu..."Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğ...

Acilen kadın hakları için çalışacak Lady aranıyor.

Aylar önce "He is a lady" yarışmasının Türkiye için hazırlanacak programı hakkında yazmıştım, ancak Rtük "Olur mu lan bizim erkeklerimizden kadın" diyerek olayı millileştirdiğinden yarışma da rafa kalktı, adamlar 3-5 gün giyinip süslendikleriyle kaldılar. İlle de bir Lady ye ihtiyacı var ki bu ülkenin, çok geçmeden, Top model yarışmasını yerden yere vuran gazetenin magazin müdürünü komik duruma düşüren bir kararla aynı yayın organının bağlı olduğu Atv yönetimi lady yarışması açtı. Ben mecburen bulunduğum bir yerde bir elemeye şahit olup, ufak bir şok yaşasam da, kendimi toparlayıp, jüri üylerine acımaya başladım. Ayşe'nin de dediği gibi Lady nin anlamını bilmiyorken sırf yarışmaya girecekleri ve şan şöhret kapılarını açabileceklerini düşünerek gelen kızlar da jüri üyeleri ve soruları karşısında ufak çaplı şoklar yaşıyorlardı. Zira jüri bizim tabirimizle pek halk adamlarından oluşmuyordu, mesafeliydiler ve kadın hakları için ne gibi çalışmalarda bulunabilirsin gi...

Pişman Tony ninde yumurtladığı gibi, acaba ne ekersek onu mu biçeriz?

Ben eşimle tanışmalarından bir kaç yıl sonra tanıştım onlarla. Flört ederek ve severek evlenmişler ve eşlerden birinin tayini için de birbirlerini beklemişlerdi. Nihayetinde bir araya geldiler, yerleştiler, bir süre sonra bir çocukları oldu. Sık sık bir kaç aile bir araya gelirdik, onlar adeta bir örnekti. Her şey mükemmel gibiydi. Sonra bir gün kulağıma bir yerlerden bir dedikodu geldi. Adam karısını aldatıyordu. Dedikodunun gerçeğe dönüşmesi ile, ben affetmezdim dediğim yerde eşi elinden geldiğince evliliği için çabalarken, ben öylesine şaşkındım ki. Aldatılan sadece kadın değil, benim insanlara güvenim, ve inancımdı. Beklemediğim yerlerden de darbe alabileceğimi görüp kendimi savunmasız hissetmiştim. Bu kadar iyi bildiğimi düşündüğüm bir ilişkinin başına gelenler herkesin, beni en korkutanı ise bir gün benim başıma da gelebilirdi. Benim jenerasyonum da boşanmaya başladı! Aşk kutsal mı gerçekten de? Bir birlikteliği bozacak, ve bir çocuğun gelecekteki çizgisini etkileyecek kadar vaz ...

Kendimiz ettik, kendimiz bulduk, aslında daha ne yazıyoruz ki !

Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak bir ülkede Hansel ve Gretel adında iki kardeş yaşarmış. Günlerden bir gün anaları hakkın rahmetine kavuşunca babaları aslında o güne kadar 4 e kadar hakkı olduğu halde almadığı bir zevce adayı ile evlenmiş. Ama yeni analıkları çocukları pek sevememiş neyse ki Hansel bacısına sahip çıkıp onu kollamış.Okutmuş, kapatmış,sakınmış. Bir gün analığı ve babalığı köyden bir şeyler almak için çıkmışlar ve bir gece iki gece bir türlü dönmek bilmemişler. Meraklanan kardeşler onları aramaya çıkınce yanlışlıkla bir ormana girmiş ve kaybolmuşlar. Hansel korkan kardeşine kızıp siz kadın milleti ne aciz yaratıklarsınız ki her ota boka korkup ağlıyorsunuz demiş.Kendine gel diye hırpaladığı kardeşini dize getirmek bir erkek olarak onun en tabii hakkıymış.Hadi demiş aç çıkınımızı da bir şeyler yiyelim.O sırada Gretel'in aklına yol boyunca dönüş yollarını bulabilmek için attığı ekmek parçaları gelmiş. Hansel iyice sinirlenmiş, nimet o ...

Benim de şu tekstil piyasasına bir tutam tuzum olsun :P

Resim
Bugün genç tekstilcilerimize yardımcı olmak adına biraz da iş hayatının içerisine gireceğim. Amaç, yarın bir gün yeni mezunlarımız muhtemelen eşin dostun yardımı ile bir yere girerse yabancılık çekmesinler. Özellikle de bizim tekstil piyasasında idealist olmayan ama herkesten daha iyi olduğunu zanneden hemen her yeni mezunun yaptığı gibi bir mümessil firmaya girebilenler için burada yazılanlar. İdealist tekstil mühendislerinin bu konu ile ilgileneceğini zannetmiyorum. Çünkü her yeni mezun idealistin gönlünde işletmeyi solumak yatar. Geliştirecek, araştıracak, uğraşacaktır. Ne zevk alıyorsunuz işletmede çalışmaktan diye sorduğum birisi, bana problem çözmeyi seviyorum demişti. Ben problemlerden nefret eden biri olarak bön bön bakmıştım suratına. İdealist değil miyim? Elbette benim de işimle ilgili ideallerim ve hayallerim vardı ama mühendis olmadığımdan olsa gerek işletmeleri hiç sevemedim. Zaten doğumda sinirlerimin bir kısmı alınırken ideallerimin de bir kısmını almışlar gibi. Şimdiler...

Şaşkınım,biraz kıskancım, müstakbel bir kaynanayım.

Benim oğlum büyümüş. 2 yaşını doldurmasına 2 ay daha var, ama bir çok şeyi yaparken karşımda büyümüş bir çocuk varmış hissine kapılıyorum. Dün her zamanki gibi, her zamanki saatte eve geldim. Apartmanın kapısını açtım. Asansöre binerken oğluşun kapıyı çaldığımda içeriden anne diye bağırarak koşacağını gözümün önüne getirip gülümsedim. Her gün yaşadığım o sahne her gün nasıl da gülümsetip , tüm yorgunluğumu alabiliyor diye düşünürken asansörden indim. Kapıyı çaldım. İçeriden anneee deyişini, anneannesinin aaa bak anne gelmiş diyen sesini dinleyerek keyiflendim. Ama o da ne? İkinci bir anne sesi gelmedi içeriden. Onun yerine Niiil diye bağırıyor! Nil oğluşumun arkadaşı. Çok şeker bir kız. Bir cimcime ! Anneannesi kapıyı açtı, oğluş bana baktı ve eliyle beni kenara itti. Apartman koridoruna Niiiil diye seslenmeye devam etti. Ağladı, Nil yok dediğimizde bağırdı, dışarı kaçmaya çalıştı. Orada kalakaldım. Biliyordum bir gün kızlar için beni bir kenara iteceğini ama bu kadar da çabuk olmaz ki...

Haftasonu ve bir kitabın getirdikleri...

Herşeyi gecikmeli yapmaya alıştım aslında. Önceliklerim değişti. Bazı şeyleri kaçırmamak ve gecikmeli yapmamak adına, alışkanlıkları biraz daha kenara köşeye atabiliyorum.Haftasonu Füreya'yı okudum bir solukta. Aslında evden çıkmasam bir günde de biterdi, hazır oğluş yeni arabalarına dalmışken.Otobiyografileri çok seviyorum ama biyografilerde eğer hoş bir dille yazılmışsa bir o kadar keyifli oluyor. Hele çocuk erkenden uyutulmuş, taze meyvesuyu hazırlanmış, yanına da en sevdiğim yemişlerden alınmışsa, değmeyin keyfime. Kitabı bitirince kendi hayatlarımızı, büyüklerimin hayatlarını düşündüm. İlk kez otobiyogrofi kitabı okuduğumda ben de merak salmış, herkese geçmişimizi sormuş, çok da ilginç şeyler öğrenmiştim. En çok da dedemle gurur duymuştum, şimdi Alsancak'taki müzede yer alan bir kaç ilginç belge onun kaleminden ve yazışmalarından çıktığı için.Midilli, Arabistan, Tataristan gibi karışık yerlerden gelmiş insanların da aileye katılımı ile oluşan akrabalar, ailedeki bir karışı...

Araba problemleri

Kaç kere daha, oğluşa bir süre daha oyuncak araba almayacağıma dair söz verip, kendimi kasada elimizde oyuncaklarla bulacağım? 10, 100, 1000 ? Ortalama bir evin çöp ev olmadan önce kaldırabileceği oyuncak araba sayısı kaçtır? Bu ülkede neden bir tane bile oyuncak tamircisi yoktur?

Vişne reçeli, erik kompostosu,limonata ile sıcak yaza veda.

Annem vişne reçeli yapalım dediğinde başıma gelecekleri bilemezdim tabii. Nerden bileceğim hiç reçel yapmadım ki. Hatta vişne reçellerinin çekirdeksiz olduğunu bile hiç farketmemiştim. Bundan tevekkeli annem bana vişne al dediğine diyeceğine pişman olmuştu elimdeki pakedi görünce. Zira hepsi de rekorlar kitabına girecek kadar minicikti. Lezzetli ve renklilerdi ama bunun çekirdeklerle gireceğimiz savaşa bir katkısı yoktu. Uzaya gider gibi giyinip kuşanıp paketlendikten ve steril olduktan sonra olaya girdim. İyiki de paketlenmişim, vişne suları zırt pırt oraya buraya sıçradı. Annemin bana, mutfak yerine içeride yapalım dediğimde neden öyle baktığını da anlamış oldum. O çekirdeklerde öyle yapışıyordu ki vişnelere sökene kadar parçalanıyordu. Amaaa çekirdek çıkarıcıları bahane, annemin buluşu şahane. Kullanılmamış tel toka getirdi içeriden, bildiğiniz ince basit firkete.Hani şu düğün günü başımıza bir milyon adet takıp çıkartana kadar günü ağartanlardan. İşte onun arka tarafını sap kısmınd...

İşte Any ! Ya da adı herneyse. Okuyun bakalım tanıdık gelecek mi? Yada etrafınıza bir bakıverin bakalım bu şans ! size de gülecek mi?

Resim
Korkunç olduğunu zanneder, ama tam tersine çok komiktir. Yüzünde yapmacık bir gülümseme vardır ama çok mutsuzdur. Mutsuzluğunu belli etmek istemez ama yazdıkları ile aleni olmasının önüne geçemez.Rengarenk çaputları ile kendisini zengin zanneder, oysa sahip olduğu herşey oradan buradan arakladığı yamalardır. Kocaman kafası ile diğerlerinden daha büyük bir beyni olduğunu düşünür, ama o kocaman kafanın içi samandır. Oraya buraya saldırır ama nafile hep yalnızdır. İnsanlar ona kızar, acır, yazdıklarını cevaplandırır, o da farkedildiği için çok mutlu olur. Çünkü o sadece bir korkuluktur. Any yi şahsen tanımıyorum, ama yazdıklarıyla tanımış kadar oluyorum. Bir nevi uzmanlaşıyorum. Belki de bu yüzden size anylerin saldırılarından korunmanın yolunu açıklıyorum. Blogunuzu kapatmak. Başka bir şekilde anylerden kurtulma şansınız yoktur. Ya gülüp geçeceksiniz, ya kapatıp gideceksiniz, yada bir arkadaşımızın yaptığı gibi adalete teslim edeceksiniz. Ama en kesin çözüm yukarıda yazdığımdır. Çünkü a...

Dumur dedikleri bu olsa gerek.

Biz Şeref Can'ın bulunmasını bir zafer havasında birbirimize müjdelerken, gazetelerde okuduklarım karşısında ilk söylediğim şey okkalı bir "O ha" oldu. Kaçıranın iddiaları doğru mu yoksa çamur at izi kalsın taktiği mi bilemiyorum ama evli hali vakti yerinde dört çocuklu bir adamın bir çocuğu kaçırmasına sebep de bulamıyorum. Gerçi madem o çocuğun kendi çocuğun olduğunu iddia ediyorsun niçin yargı vasıtasıyla bir Dna testi talep etmiyorsun da diye sorarlar adama. Bizler o çocuk için o kadar üzülmüş, ağlamış, mailleşmişken, aslında tüm bu zaman içerisinde çocuğunun nerede olduğunu bilen annesi, bana kendimi aptal yerine konmuş gibi hissettiriyorsa, kadının kocasının ne hissedeceğini tahmin bile edemiyorum. Karısının kendisini aldattığına mı, sevdiği ve bunca zamandır özlediği çocuğun kendi çocuğu olmadığını öğrendiğine mi, bunca zamandır kendini yer bitirirken aslında karısının çocuğunun nerede olduğunu bildiğine mi, bütün ülkeyi ayağa kaldırdıklarına mı, bunca rezilliğin ...

Tarih tekerrürden ibaret midir?

Boşuna mı okudum ben o kitapları? Boşu boşuna mı ağladım izlerken trajedi dolu hayatları? Boşuna mı sıkıldım üzüldüm anlatırken duyduklarımı? Anne Frank'ın günlüğünü okurken yada Schindler'in listesini izlerken hissettiklerim boşuna mıydı? Mutlaka boşu boşuna değildi. Bir trajedi yaşandı. Bir çok insan görmedikleri istasyonlardan bilmedikleri yerlere dönmemek üzere giderken, geride bize gözyaşı dolu hikayeler bıraktı. Aynen şimdi olduğu gibi. Bazı acıları yaşamayan bilemez derler. Ya yaşayanlar? Sebepsizce öldürülen insanlarla dolu tarihlerine ağıt yaktıktan sonra yaşadıklarının sebebini anlayamayacak kadar küçük çocuklara aynı acıları yaşatanlar aynı ırk olabilir mi? Yoksa kan kokusu insanın genlerine işleyen korku ve hırs ile açığa çıkan, kör edici bir şey mi? İnsanoğlu gerçekten de bu kadar vahşi mi? BBC nin uluslararası sitesinde yayınladığı vahşet fotoğrafları Türkçe sitesinde yayınladıkları kadar dehşet verici olabilecek mi, yoksa Türkler, Araplar veya Ortadoğulular kan r...