Kayıtlar

Mayıs, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Birer cümleyle, şimdi Özetler:

Resim
Bugün iki tanıdığımın doğum haberini aldım, biri kız, biri erkek, kız olan üniversiteden beri görüştüğümüz iyi bir arkadaşımın ilk yeğeni, çok sevinçliler, bense geçirilecek o ilk zor günlerin telaşını hatırlayıverdim, şimdi ikinci çocuğu yapsam, ilkindeki kadar panik olur muyum diye düşünmeden edemedim, olmam gibi geliyor bana ama belli de olmaz, olabilirim de, zira ben hamile olduğumu öğrenmeden önce bile bu niyetle hafif çaplı manyaklaşmıştım, bunu bir ara unutmadan anlatayım da, ne manyaklar var, tüüü diye tahtaya vurun, benim gibi olmayın. . Biraz önce halamla konuştum, sesi harika geliyordu, hiç bir problem yokmuş, anlattı ama tam olarak anlamadım, ama anladığım başka bir şeylerin gölgesini görmüşler ve emara gerek duymuşlar, eee o zaman gel haydi dedim, geliyor galiba bu hafta sonu, gerçi bizim cts günü kızlarla toplanma günümüz ama halamı annemle bırakırım, onlar dertleşirken ben gider gelirim diye düşünüyorum, pazar günü de sabah ev bakmaya gideceğiz, oradan da teyzeme sözümüz...

Asla asla deme !

Resim
Bir daha asla, canım sıkkınken "Asla, asla deme" başlıklı bir yazı yazmayacağım, zira çok can sıkıcı olabiliyor, ve yazdıklarımı zırt pırt siliyorum. Bugün beni eften püften konular paklar. . Mesela, asla şu ayakkabılardan giymeyeceğim gibi. Korkunç komik. Evet, aynı anda ikisi birden. . Asla "Alışveriş etmeyeceğim" gibi bir cümle kurmayacağım, hatta alkolikler derneği gibi bir kuruluşu varsa bunun, gidip orada itiraf edeceğim. "Evet ben bir alışverişkoliğim." . Bir kaç isim meclisten dışarı bir daha asla ülkemden modacı çıkacağına inanmayacağım. Kendime huylarını ve basına yansıyan huysuzluklarını pek benzettiğim ve oyunculuğunu da pek beğendiğim Yeşilçay hanımcığım Cannes'a giderken verdiği ropörtajı okumuş, sanki kendim gidiyormuş gibi heyecanlanmıştım. Hele bunun için özel bir modacıyla çalıştığını ve bavullarca kıyafet götürdüğünü duyunca, bak işte demiştim, kırmızı halıde bizden birileri de kendisini gösterebilecek. Dilimi ısırsaymışım. O ne zevk...

Aç olum ordan bir 35 lik...

Resim
Orhan Gencebay - D... Gülümsemeye çalışıp, çok şeyi unutmaya çalışıyor olsam da, eğlenceli bir şeyler yazıp kahkaha attığıma bakmayınız efenim. Benim de bir sürü derdim tasam var. Hatta babaanneme çekmişim, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünür, titizlenir, insanlardan incelikler beklerim, anlayışlı olmaya çalışsam da bir an gelir alınıveririm. Kimselere belli etmemeye çalışır, kendi kendimi yer bitiririm. Her şeyi düşünmek, her ayrıntı ile ilgilenmek, muhtemel ufak problemleri düşüne taşına büyütmek insanı bir süre sonra yoruyor. Ne zorun var, deli misin? Diye soranlara cevabım evet, sanırım biraz var çatlaklık ben de. Artık dişlerimi sıkmayı bırakmış olsam da hala canımı sıkan şeyler var. Biri bitiyor, biri başlıyor. Zaten hayat da böyle geçmiyor mu? Bugünlerde canımı en çok sıkan şeylerden biri 2 yaş krizini gerçekten ağır bir şekilde geçiren oğluşum. Dünyanın en şeker çocuğuyken birdenbire bir şeye takılıyor ve kan ter içinde kalana kadar ağlıyor. Ne denersem deneyeyim susmuy...

Yaz geliyormuş, rejim yapılıyormuş, kimin umurunda ?

Resim
Şebnemciğim sağolsun, Gelincikler Burcu'nun bloguna yutkunarak bakarken ben, elinde makaronlarla çıkageldi. . Daha önce bir kaç yerde denediklerimden değildi, pek lezzetliydi, teşekkürü borç bilirim efenim. . Sevinçle sıkınca şekil şemalleri bozuldu ama boşversenize... . Nasıl yapılır diye soruyorsanız, yanlış yerdesiniz, şöyle buyrun . . Nerede satılır diye soruyorsanız, Türkiye'de denediklerim içinde en iyisi Paul 'da. . Nasıl yenir ki bunlar bu sıcakta tatlı tatlı diyorsanız, hmmm, afiyetle diyebilirim sadece...

Uydurmasyon deyimler - 1

El Kıro del Mondo . Esinlendiği yer:Jovanotti’den L’ombelico del mondo (Bknz: Aşağıdaki civciv play tuşuna bastığınızda çalıyor.) . Deyimin a nlamı: İtalyancadan dilimize karıştırılmış bu deyim, dünyanın kırosu anlamına gelmektedir. Tarzanca meali: Yuh, ne öküz adamsın yahu! Jovanotti - L'Ombe... Kullanıldığı yerler: Karşıma çıkan ve halk arasında “Öküz” diye tabir edilen ancak dört ayak yerine iki ayak üzerinde hareket edebilen mahlukatlara neşeli anımda rastlamışsam, sinirlenmeyerek nacizane küfürlerimi sarfetmeye bile gerek duymadığım zamanlarda itinayla kullanılmaktadır. Şehir içinde, trafikte ve haberleri izlerken tarafımdan sıkça kullanılmaktadır. Karakteristik özellikleri: 1-Konuşmayı bilmezler.Zaten onlarla konuşulması mümkün değildir zira sabit fikirlilerdir, nitekim kadın milleti ne anlatsa hikayedir, insanı dinlemezler. Cümlelere “sen” le başlayıp “siz” eki ile bitirebilirler. Telefonda giriş konuşmasında siz kibarlıktan hal hatırlarını sorarken, karşıdan size cevaben b...

Kıs ka nan laaar çat la sın, kıskananlar çatlasın !

Resim
İzmir mitinginden anlamlı bir foto ile anmalı bu günü. Yer: Showroom Vakit: İnsanın aklının gayet başında olabileceği günün ortası Başroldekiler: Patron, dizaynır, vb vb vb. Karakterler: Patron Anadolu’nun bir şehrinden, ama acaip sosyetik, dediğim dedik. Dizaynır bir partide aktif görev alan eşinin adını ağzından düşürmeyen, lafını iyi pazarlayan, şen şakrak. Vb lardan biri patronun her söylediğine kafasını sallayan, pek de tekin olmayan, ve muhtemelen muhabbet boyunca içinden kıs kıs gülen biri. Sahne açılır: D: Ay, İzmir’i gördüm de o mitingte, gözlerim yaşardıııı! P: İyi iyiydi tabii. D: Yok ama yaşardı yaniii. P: İzmir iyidir iyidir de, tembellerdir. D: A tabi tabii. P: Çok tembellerdir çoook. Bak büyük şehirlere, her yerde sanayi var orada yok. D: E tabi öyle yani. P: Başka bir yerde göremezsin bak onu. D: Bir zeytini, üzümü, şarabı var işte... Aradan zaman geçer. son sahne: D: Ayyy ay ay, ben bişi kırdııım. Ay Aslııı ! A: Efendim? D: Gel bak geeel.Sen İzmirliydin di miii? A: Yo...

Gazetelerin manşeti: Oyun facia getirdi !

Resim
Anadolu’nun bir şehri. Kuzen ve / veya arkadaş olan yaşları henüz 10 a bile ulaşamamış 6 çocuk. Aşevinin önündeki artık marullara koşuyorlar. Sonra birdenbire geri dönüp caddeye fırlıyorlar. Belki bir şeyden korktukları için. Arabanın biri çocuklara çarpıyor. Çocukların bedenleri yola saçılıyor. Çarpan kaçıyor. Analar ağlıyor. Babalar ağlıyor. Ben ağlıyorum.... ................................................................ Sadece çocuklara değil. Sadece o gördüğüm an kafamı çevirdiğim fotoğrafa değil. Sadece evlat acısı çekmenin nasıl bir şey olacağını düşündüğümde kalbimde oluşan sızıya, kafamda oluşan görüntüye, yada nefesimin kesildiği anda hissettiklerime değil. Yalandan oluşmuş hayatımıza ağlıyorum. Adaletsizliğimize. Her şey güllük gülistanlıkmış gibi değişen vitrinimiz, seviyesiz magazinimiz, bomboş vaatlerimizle yıkanmış beyinlerimize. Sürücü hızlı mı gidiyordu, dalgın mıydı, muhtemelen başına geleceklerden mi korkup kaçtı, kimbilir? Sadece o mu suçlu gerçekten de? Marul art...

Stockholm sendromu, yada İsveç şurubu...

Resim
Geçtiğimiz hafta Avrupa Yakasında, İzzet’le Makbule arasında geçen diyaloglar çok güldürmüştü beni. Aralarında bir çekim oluşunca, “Yoksa bu Stockholm sendromu mu? diye soran İzzet’e bir süre sonra, “Hayır bana aşkı sen öğrettin, dediğin gibi İsveç şurubu değil bu” diye cevap vermişti. Biraz önce İngiltere Marie Claire’in mayıs sayısında, kaçırılma öykülerini özetleyen bir makale okudum. Türkçe baskısında var mı bilmiyorum ama anlatılanlar çok ilginçti. Bir çok kaçırılma haberinin kahramanlarının açıklamalarına yer verilmiş. Bir çoğu çocuk yaşta kaçırılmış olsa bile hemen hepsi de ellerinde fırsat varken kendilerini kaçıran kişilerden kaçmamışlar. Kendilerini kaçıranlardan her ne kadar korksalar ve nefret etseler de, onlara bir o kadar da bağlılarmış. Tabii kimileri literatüre Stockholm sendromu olarak geçen bu bağlılığı kabul ediyor, kimi kabul etmiyor. Ama uzmanların da birleştiği bir ortak nokta vardı ki, o da, sizi kaçıran kişi veya kişiler size ne kadar acı verirse versin, bir sü...

Bahar çerpması.

Resim
Bahar, . sarıdır, güneştir, ışıktır, . yeşildir, eriktir, taze biçilmiş çimendir, . pembedir, çilektir, kimi zaman annemin çilekli parfesidir, . liladır, sümbüldür, sarhoş eden kokusudur, . mavidir, denizdir, martılardır. . Aşktır... . Kimbilir kaç bahar daha karşılayacak ömrümüz, . kaç kere daha sümbülleri koklayacak, . kaç kere daha taze erik yiyebilecek, . kaç kere daha aşık olacak ? . Hırrr not: Kimbilir kaç kere daha yırtık pırtık, dikişli pembe bir tşirt tasarımı giyeceğiz, kaç kere, seni köpek mi parçaladı, sen mi yırttın, yada parayla mı satıyorlar bunları gibi sorulara gülüp geçeceğiz, kaç kere daha aman banane diyerek saçmasapan esprilere gülüp geçebileceğiz? .

Ana gibi yar olmaz, bu havada evde tıkılı kalınmaz.

Resim
. İsteriz, çok isteriz, bazen istemeyiz ama sahipleniveririz, taşırız, besleriz,bekleriz, doğururuz, emziririz, giydiririz, güldürürüz, endişeleniriz, sorup soruştururuz, doktor doktor gezeriz, yıkarız, yağlarız, pohpohlarız, uyuturuz, sallarız, gezdiririz, yediririz, büyütürüz, konuşuruz, anlatırız, öğretiriz, onunla güleriz, onunla ağlarız. Büyütürken doktor, okula gönderirken öğretmen, aşık olduğunda dostu oluruz. En çok beğeneceği şeyi alır, en sevdiği yiyeceği yapar, en çok ihtiyacı olduğunda yanında dururuz. Hastalandığında tavuk suyuna çorbaya, ağladığında yumuşak bir mendile, sinirlendiğinde sabırtaşına dönüşürüz. Mezuniyetinde gözyaşlarıyla kepini, evlenirken gözyaşlarıyla duvağını, doğururken yine gözyaşlarıyla yastğını düzeltiriz. Severiz, çok severiz, herşeyden çok severiz. . İşte o zaman annemizi daha iyi anlarız. . Her anne gibi dünyanın en harikulade çocuğuna sahip oluruz. , Her çocuk gibi dünyanın en harika annesine. , İyi ki varsınız. , İyi ki varsın anne... . Not: Be...

Yok aslında birbirimizden farkımız...

Resim

Sofrayı topla Sebastian, dizim başlıyor !!!

Resim
Ruh sağlığımı korumak için izlemiyorum haber falan bu aralar.Eğer tembelce harcayabileceğim zamanım varsa film yada dizi izliyorum. “Ally Mc Beal”e rastlarsam, bilmem kaçıncı kez aynı bölümlere göz atıyorum. Daha Billy ölmedi, ama saçlarını platin sarısına boyattı, Ally’nin kucağında ölünce sanki daha önce hiç bu sahneyi görmemişim gibi yine ağlayacağım kuşkusuz. Ally’nin, birisinin ona asabiyetle “Senin sorunlarını bu kadar önemli kılan ne ?” diye sorduğu soruya, “Benim olmaları” diye verdiği cevabı kulağıma küpe yapıyorum o da ayrı bir mevzu. Sonsuza dek sürecek aşkların hayaline aşığız biz aslında. Oysa aşk harcanmayınca aşk oluyor. Belki de o sebeple bir araya gelindiğinde en baba aşklar da gün geliyor bitiyor. Aşk filmlerinde birbirini seven insanlar hiç kavuşmasın istiyorum. Zira kavuşmalardan sonra eskiyor, yıpranıyor, kullanılıp bir kenara atılıyor aşklar da. Zaten filmlerde de çiftler kavuştuklarında bu sebeple bitmiyor mu hikayeler? Biz onları birbirine sarılmış öpüşürken gör...

Uykuuu, biraz uykuuu, bütün isteğim buyduuu !!!

Resim
Müjdemi isterim efenim, iğrenç ama bir o kadar şirin canavarımızın 3. filmi de pek yakında vizyona girecekmiş. Onlarda çoluğa çocuğa karışıyorlar ama bunlar üçüz mü ne? Oğluşu bahane ederek bolca izlediğim bu yeşil devi şimdilerde sabırsızlıkla bekliyorum. . Ailece soğuk algınlığına bağlı bir grip salgınına yakalandık. Köşedeki eczacıda bile bulamayacağınız ilaçların mutfağımızda başköşede, o köşede, bu köşede, o da yetmezse yatak odası, salondaki büfe, ve banyo dolabında yer aldığına eminim. Eşimin paranoyaları sonucu oğluşu götürdüğümüz kulak burun boğaz uzmanının da bizde bulunmayan son ilaçları da yazıp Augmentin’i de, vermesi ile evimize huzur geldi. . Yok çocuğun öksürüğü kesildi diye değil, eşimin başka doktorlara gidelim diyen sesi kesildiği için. . Sadece bir grip için gittiğimiz her doktorun bize kreşe başladığımıza göre, bu birkaç ay oğlumuzun hasta dolaşacağına alışmamız gerektiği yönündeki uyarılarını ben boynumu bükerek adeta bir küçük ceylan bakışı ile sineye çekerek ka...

Benim kocam yapmaz !

Resim
Dilimize yepyeni kavramlar giriyor her gün. Mesela “ Medya maymunları” diye bir terim atılmıştı ortaya. Zamanında, kıyametler kopmuştu bu söz üzerine, açıkçası ben çok komik bulmuştum. Zira gerçekten de sirk gibi olabiliyordu magazin dünyası. Ama tabii birilerini bunların dışında tutuyorum, sözüm meclisten dıarı, magazinden tanıdığımız isimler sadece Küçük Ayşe kitapları dizisi gibi sirkte, buzda, pistte boy göstermiyor, aynı zamanda dilimize soktukları kavramlarla bizi zenginleştiriyorlar. Mesela : Flörtöz. Fritözün az yağ yakanına verilmiş bir ad değil bu, erkeklerin çok yol alanına böyle deniyormuş. Biz de Bay Taşfırın’ın bilmem kaçıncı vukuatından sonra Ex- eşinden öğrenmiş olduk bunu. Mesela: Lohusa Avcısı. Bunu da bu sabah okudum bir yerde. Bay Taşfırın ve Şenadam Hüsnü beyi baştan çıkaran hanımlar için bir ablamız bu terimi dilimize kazandırmış. Sanki adamların bir suçu yokmuş gibi. - Aaa, bu ne? - Ne? - Parfüm kokuyor bu gömlek. Ruj lekeleri var, içki dökülmüş koluna??? - Haaa....