Kayıtlar

Ekim, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

3 yaş da bitti, milat mı? Bence öyle...

Resim
Doğumgünü partisi bitti. Hatta biteli neredeyse bir hafta oldu ama yazmaya zaman olmadı. Bu yılki büyük bir parti değildi ve fazla arkadaşımı çağıramadım, daha çok sık görüştüğümüz arkadaşlarımızla bir vesile oldu tekrar toplanmak için. Herkesi çağırmak isterdim ama 3 gün sürüyor hazırlanmam ve ben artık yaşlı bir kadınım :P Her zamanki gibi hazırlandık, misafirlerimiz hazırladıklarımızı çok beğendi, Ayşen ve Sinem hanımlar elleri boş gelmeyince ziyafet şenlendi. Deniz hanım da ben de bir şeyler yapayım mı diye sormuştu ya, gerek yok dedim. Balon şişirmekten iflahım kesilse de bir ara, o kadar yorulduğuma da değdi. Çocuklar çok eğlendiler o astıklarımla ve balonlarla. En hoşuma giden şey ise o gün çocukların gerçekten çok eğlenmeleriydi. Sonuçta parti onlarındı, hakkını da verdiler. Onlara hazırladığım ayılı kurabiyeleri beğenmeleri de pek hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim. Parti sonrası evin halini ne siz sorun ne ben anlatayım. Şu kadarını söyleyebilirim herhalde, oğluşun odasında he...

Hala Nutella var değil mi?

Resim
Kendime çikolata kaşıklamak için bahaneler yaratmıyorum, ne alakası var? Ne zamandır yazacaktım ama hep araya bir şeyler giriyor, moda blogları çoktan konunun üzerinden geçti, ben eksik kaldım. Belki biliyorsunuzdur, fotoğrafçısı meşhur Toscani amca, Milano moda haftasında dikkatleri moda uğruna sağlığından olanlara çekmek isteyince, söz konusu firma için bu fotoğrafları ortaya çıkarıyor. Toscani amcayı nereden hatırlıyorum acaba, derseniz hemen söyleyeyim. Kendisi Benetton için de çekimler yapardı. Aids'den ölmek üzere olan bir adamı da Benetton reklamında kullanmıştı. Esas kız ise Isabella Caro. Zor bir çocukluğun ardından kendisini fark edilir kılmak için başladığı yanlış diyet kararları sonucu yakalanmış hastalığa. Kendisini hala şişman hissediyor mudur bilmiyorum ama bu hastalığın ne kadar korkunç olduğunu sanırım en iyi İtalya Aneroxia ile savaş derneği başkanının söyledikleri anlatıyor: Bu reklamın yayınlanması Aneroxia hastası kadınlara yardımcı olmayacak tam tersine, ben o...

Günlerin getirdiği

Çok pis huyum var. Bir şeyi kafama koydum mu illa ki yapacağım. Uykusuz kalırım, ama o her ne ise onu mutlaka yaparım. Kerem'in blogu, benimki, Akıllıbebek yazıları derken kaşındım, bir de kendime iş çıkardım. Onca senedir bu işin içindeyim, e uzun zamandır da blog tutuyorum ama hiç düşünmemiştim moda tasarım hakkında blog açmak. Ama belki de şimdi işten uzak kalıp kopmamak adına buna gerek duydum. Bebek sitesinde moda konusunda da yazmaya başlayacağım ayrı bir başlık altında. Orada çıkan yazıları da " Moda Mutfağı " adını verdiğim blogda yayınlayacağım daha sonra. Yani neyse ki oraya da ayrı bir şeyler yazacağım diye dert edinmeyeceğim kendime, bir nevi kumbara olacak o, bu konuda yazacaklarımı biriktirdiğim. Ama orayı ancak haftada bir güncelleyebilirim sanırım. Neyse, gündeme geçelim. Yarın Kerem'in doğumgünü partisi var. Tahmin edeceğiniz gibi işim başımdan aşkın. Şu satırları da yazdıktan sonra koşturup duracağım. Umarım alnımın akıyla çıkarım bu partiden. Oğluşu...

Hastasıydık yahu...

Resim
Aslında ben o kadar da değildim ama arkadaşım Sinem bayılırdı ona. Arkadaşımın aşkına yan gözle bakacak değildim ya. Ben de dünya ahret abim olur derdim. Ama ben de içten içe severdim kendisini, ne de olsa o Eduardo'ydu. Yani hemen her dizide yer alan, yakışıklı ( pöh !), nazik, iyi kalpli, düşünceli, terbiyeli, hisli kişilikti. Kızları yakıştıramazdık yanına, tamam belki Thalia'yı yakıştırdık nihayet, Marimar'dan sonra kendi aramızda, yok yahu bu kadar da kusursuz güzellik olmaz ki ya, derken. . Marimar ayrı mevzu, kız süperdi düperdi, am hep fakirdi kardeşim! Eduardo nasıl ki her dizide zengin çocuğu ise, hanım kızımız da hep yırtmak zorunda kalan, sonradan görecek olan, fakir ötesi bir kızcağızdı. Mesela Marimar'da Panço dedesi vardı, öyle diyorlardı ona, neden diye sorsan hatırlamam. Sazdan kulübeleri ve fıçıdan küvetleri vardı. Denizden koşarak çıkar, boynuna çiçekler takar, öyle güzel dansedip kalça kıvırırdı ki, hepimizin hayatta o an tek istediği birer Marimar o...

Lüzumsuz bir Posh yazısı nasıl karnımı acıktırdı?

Resim
Evet, annem kendisini fareye benzetiyor olabilir. Evet, çok sıska olduğu için insanlarca eleştiriliyor da olabilir. Evet, sevmem onu, birbirimizi hiç sevmeyiz, ama muhtemelen onun beni sevmemesinin sebebi beni tanımıyor oluşudur.:P Ama tüm bunlar onun ismini markalaştırmasına engel teşkil etmiyor. O bir ikoncan. Giyiyor, geziyor, flaşlar patladıkça patlıyor, ve o sıska, bön bakışlı, çirkince kadının yükselişi önlenemiyor. Belli ki o kendini çoook beğeniyor. Kime sorsan onu beğenmediğini söylese de, herkes ona bayılıyor gibi. ( Secret'ın gücü mü ne? David'le o kitabı okuduktan sonra hayatları değişmiş ya, kendileri Kasımpaşa'da gecekonduda oturuyorlardı daha önceleri sanki :)) Belki de mırıldanıyordur: Hatırladınız mı? 80 sonrası jenerasyon siz susun, insanın moralini yele bir etmeyin lütfen. İnsanın ona baktıkça mutfağa gidesi, kızarmış ekmeğe önce Pınar beyaz sonra da onun üzerine Nutella sürüp zorla yediresi, gülümsemeyi hatırlaması için arka arkaya saçmasapan Törkiş diz...

Kamyonum çeker 10-20 ton gönlüm çeker Paris Hilton

Resim
Ne alakası var demeyin. Bu kamyon arkası yazısı, birazdan okuyacağınız yazıya cuk oturacak bence. Hem cuk olmasa da olur. Bayıldım zira... Herkes yazdı, herkes çizdi. Ben eksik kalır mıyım? Kalmam ! Bizzat gittim Feyzbuku yerinde gördüm, denedim, geldim. Nedir bu feyz alınan buk diye soracak biri kalmışsa şu dünyada, ben de gördüklerimi anlatayım dedim. Feyzbuk nedir diye gugıl amcada arama yapacak olursanız, bilmem nerede kampus içinde haberleşme için çıkıp sonrasında dünyayı kasıp kavurmuş yeniyetme bir delikanlının da multimilyarder olmasına sebebiyet vermiş bir sitedir gibi açıklamalar çıkar karşınıza. Köşe yazarlarımızın bir çoğu yerden yere vurur, yok efenim biz Türkler her şeye atlarmışız, zaten bunun diğer sitelerden ne farkı varmış ki, bu da unutulup gidecekmiş, gibi... Sonra 3 günde bir orada burada çıkan bilmem kaç kişi oraya üye oldu, şu meşhur isimler de orada, ama aman dikkat, acaba onlar söyledikleri kişiler mi, diye soran manşetlerle de karşılaşabilirsiniz. Feyzbuk, gen...

3 yıl önce bugün...

Resim
3 yıl önce bugün. Sabaha kadar bir o yana döndüm, bir bu yana. Uykuya dalabildiğim ender anlarda karmakarışık rüyalar gördüm. Sabahın köründe kalktım. Arabaya bindiğimde kendimi kurbanlık koyun gibi hissediyordum. Çok korkuyordum, çoook ! 3 yıl önce bugün... Annem, eşim ve bir bavulla bir kapıdan içeri girdim. Annem, eşim, bir bavul ve onunla o kapıdan dışarı çıkmak için. 3 yıl önce bugün. İtiraf edeyim hemşirelere çok küfrettim içimden. Ama doktorumu daha da çok sevdim. Belki sonra ona yalvardığımda bana bir ağrı kesici daha yaptırdığı için. 3 yıl önce bugün... Çok canım acıdı, önce acıdan ağladım. Sonra mutluluktan. Çünkü 3 yıl önce bugün. Ben delicesine aşık oldum. Sesine, kokusuna, o küçücük kafasına aşık oldum. Karşılık beklemeden. Adını koymadan. İlk görüşte... İyi ki doğdun !...

Bayram sebebiyle kapalıyız !

Resim
Şeker gibi bir bayram dilerim. . Şeker yemeye gittim, geleceğim...

Doktor kontrolü bahane, tembelce gezmek şahane !

Resim
Oğluşu geçen haftalarda arkadaşlarımca methedilen bir profesore götürüp, biraz bilgi ve kullanılacak ilacın reçetesini alıp kontrol için sözleşmiştik. Kontrole gittik, 3 dakika sürdü. Çocuğunuz gayet sağlıklı dedi, oğluş arka fonda harıl harıl öksürürken. Bu öksürük de bol sıvı ve zamanla geçecek diye ekledi. Artık götürmediğim doktor ve hatta layığıyla da profesör kalmadığı için ben de bu öksürükleri duymamaya çalışıyorum. Sanırım biraz daha devam ederse son çare olarak alerji uzmanına başvuracağım, gerçekten de çocuk doktorumuzun dediği gibi şu fısfısları kullanmalımıyız, gerçeği öğrenmek için. Oysa herşey gayet basit: Kreşe başlayan hemen hemen bütün çocuklar ilk yıl öksürür. Ama nedense ben bu çocuklar içine oğlumu sokamıyorum. Devamlı bir bit yeniği arıyorum. Neden öksürüyor diye... Neyse bu kontrol öncesi, doktora daha yakın oturuyor diye anneme gittik. Hem biraz anneanneyle zaman geçirelim orada, hem de biraz gezelim tozalım alışverişlerimizi yapalım diye. Malum bayram telaşının...

Ne sevmem ki ?

Sevgili Sevgi , Sevgi kelebeği beni :P mimlemiş. Sevdiğiniz 3 şey nedir diye sormuş. Sevmediklerimi saysam? Şimdiii bu soruya klasik cevabım şöyle olur herhalde: Aşkım, eşim, işim. Ama bu aşkım kimdir, eşimi aşağıdaki konuya rağmen hala ilk üç arasına nasıl almaktayım, hem şu aralar para kazanabileceğim bir işim de olmadığına göre o üçüncüsü ne olmaktadır, bu cevaptan anlaşılamaz. Aşkım her daim aşkım kalacak olan oğlumdur, o az çok biliniyor da, geri kalan iki soru iki bilinmeyenli denklem değildir de nedir? Neyse, bunları es geçer de ailem, arkadaşlarım ve eşim gibi listeye sığamayacak insanları da saymazsak, ve benim gibi iştahlı biri için dondurma, rakı, roka, balık üçlüsü, kırmızı şarap yanında eski kaşar, bira ve cips birliktelikleri - 3 aylar vurdu beni sanırım, listeye bak- çikolata, annemin yemekleri, yok hatta babaannemin yemekleri, ooo Çin yemekleri gibi uzayıp gidebilecek listeyi de bittabi saymazsak, e tabii hatıra kutum, Lost cdleri ve pek değer verdiğim tabloları da list...

Kırk katır mı kırk satır mı?

American Idol'daki Simon gibiyim bugünlerde. Hani şu bizim çakma diye tabir edilen - Ah ah Serdarcığımın kulakları çınlasın - türden Türk versiyonunda onun rolünü layığıyla, ama biraz da abartarak Armağan yapmıştı ya, işte öyle. Sebebi şu yeni başladığım sitedeki yazılarım. Onu yazıyorum, bunu yazıyorum, ı ıh olmuyor, beğenmiyorum, baştan yazıyorum. Oysa biliyorum ki benim en iyi yazdığım yazılar afedersiniz kusar gibi ağzımdan dökülen kelimelerle oluyor. Bir şeyi sil baştan yaptın mı o işten hayır gelmiyor. Bir de başka insanların değinmediği konularda fikrimi yazmak istiyorum ama ne mümkün? Bugünlerde full time yaptığımdan mıdır nedir, annelik dışında anlatacak bir şey çıkmıyor kafamın içinden. Sanki sadece anneyim ben başka bir halt değil. Asabiyet var mı asabiyet? Şükür, var diyemem. Hele işten ayrıldıktan sonra. Şirketteki son zamanlarımda yeniyetme kızlar gibi sivilceler sarmıştı suratımı. Şimdi sıfır stress. Ama tabii arada beni içimden ona kadar saymaya teşvik eden şeyler o...

Siyah beyazım bazen ben....

Resim