Kayıtlar

Şubat, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ne var ne yok anlat diyenlere

Sevgili geliyor. Heyecanlıyım. Temizlikçi hanımı bu haftaya ayarlayamadığım için iş başa düştü. Buzdolabını da doldurdum. Onun sevdiği şeyleri yapacağım. Arabayı bile yıkattım. Kardeşimin tedavisi sürüyor. Geçen gün ateşi çıkmış ama düşürmüşler. İlik testi sonucu ne iyi çıkmış ne kötü, ilaçla geçecek gibi demiş doktoru. İştahı yerindeymiş, morali de. Ona bir şeyler aldım, formayı hala ayarlayamadım, haftaya göndereceğim pakedi, bir arkadaşımdan alabilirim belki formayı da, haber verecek. (Ara not: Arkadaşım formayı ayarlamış, hem ona, hem de bulabilmek için elinden geleni yapan herkese çok teşekkür ederim ) Bu aralar oğluş öyle dillendi ki, hayranlıkla izler buluyorum kendimi, dalgın. Ona bakınca daha önce hiç aşık olmamışım diyorum, aşk buymuş meğerse. Yakında bir arkadaşım doğum yapacak, onun heyecanı var şimdi de, haftada bir kızlarla buluşuyoruz. Bir sonraki buluşmamızdan sonra hastanede görüşeceğiz herhalde. Ona sürpriz bir şeyler hazırlayacağız, beğenecek mi bakalım. ( Okuyunca b...

O bir blogger ! Diablo Cody...

Resim
Geçtiğimiz gün Oscar heykelciğini göz yaşları ile kucaklayan Diablo Cody, Beckham'lar gibi "Secret" okuyarak mı bugünlere geldi, yoksa Amerikan rüyası bir rüya değil de gerçek mi bilemiyorum ama bildiğim şu ki, şans, tesadüf, yada olasılık her neyse onun beni bulabilmesi için striptizci olmamı beklemediğini umarım. Modern külkedisi Diablo'nun kırmızı halıda, Galliano tasaımı olduğu halde üzerinde kendi tarzını yansıtması dışında pek fena duran kıyafetine rağmen en çok fotoğraflanmak istenen isim olmasının sebebi, kuşkusuz eski bir striptizci olması. Reklamcılık sektöründe istediği gibi para kazanamadığında kendisini bu mesleğe adaması da Amerikan rüyasının bir cilvesi muhakkak. Ancak tam o sıralarda internette tutmaya başladığı günlük ile hayatı değişiyor kızımızın. Keşfedilen Diablo, ilk önce bir kaç dergide yazı yazar. Daha sonra ilk kitabını bitirir: "Candy Girl: A Year in The Life of an Unlikely Stripper". Hemen ardından menajerinin önerisi ile ilk sena...

Törenin ardından

Resim
Ne yapılır? Yatmaya gidilir tabii. Ama şimdi yatamam çünkü oğluş kalkacak birazdan. Taze taze şunu söyleyebilirim ki, sonuçlar beni şaşırttı, Akademi ödülleri Persepolis'in ödül alamaması dışında popüleritemetrelerinden ( şimdi uydurdum bunu ama cuk oturdu, oturmadıysa da uykusuzluğuma verin) arınmış şekilde verilmiş. Cate'e haksızlık oldu ama en iyi kadın oyuncu ödülünü Marion Cotillard'da hak ediyordu, iyi oldu. Gecenin en şık ve zarif hanımıyda oydu zaten. Yardımcı kadın oyuncu Tilda Swinton oldu ki, tarz sahibi bir hanım olarak kıyafetinden konuşmasına kadar bambaşkaydı. Diablo Cody'nin ödül alacağına herkes emindi sanki. Daniel Day Lewis'in ve Javier Bardem'in de. Her ne kadar aktörlerin hepsi ödülü hak ediyor olsa da. Senaryo, film ve yönetmenleri fazlasıyla ilgilendiren ödülleri "No country for old man" topladı. O kadar iyi bir film mi, sinema endüstrisinin kıyağımı tartışılır. "Kefaret" diye çevirilerek ülkemizde gösterime giren ...

Ben OSCAR' a Oscar demem, Oscar bizim olmadıkça...

Resim
Across the Universe Ne "Dondurmam Gaymak" a nasip oldu, ne "Takva" ya, o da olmadı ucundan kıyısından Türk olan "Yaşamın Kıyısında" olsaydı diye hayıflanırken biz, Oscar törenleri geldi çattı, biz de avucumuzu yaladığımızla kaldık her zamanki gibi. Bizim neyimiz eksik a dostlar diye sormadan edemiyoruz, azimliyiz, Eurovision'da da ne mağlubiyetler gördük değil mi ama? Sweeney Todd "Dondurmam Gaymak" ın "Little Miss Sunshine"dan neyi eksikti ki? Peh ! Geçen her sene, ne yazık ki filmler Oscar adayı eski filmleri fazlasıyla aratıyor. Bu sene de durum aynı. Bence geçen seneyi "Ellen" kurtarmıştı, bu sene de yine Ellen'dan önceki sene sunmuş olan "Jon Stewart" sunacak. Kendisini Cnbc'nin bir diğer kanalında Daily Show'u ile izlediğimi ve pek sevdiğimi yazmıştım sanırım, eğlenceli olacaktır. Elisabeth- The Golden Age Bu sene ilk kez canlı olarak izleyebileceğim çünkü ilk kez ertesi gün uyuyabilme lüksüm...

Fırtına

Dün cinnet geçirdim. Abartıyorum, ama galiba cinnet geçirmek üzereydim. Cuma akşamından beri sadece 10 dk lığına karla oynamak için evden çıkan oğlum ve ben, o akşamdan beri evde başbaşayız. Cts gecesi kusmaya başladığında tipiden yollar kapanmaya da başlamıştı. Her neyse, başka bir şey yok derken, bu bulantı ve ağrıların 5 gün süreceğini, ve bu beş gün bir şey yemeden yaşamaya çalışacağını tahmin edemezdim tabii. Oğlumun bir şey yememesi şu hayatta benim bir numaralı stress kaynağımdır. Dolayısıyla arabamın karlar altında kalmasının, oğluşun ağrısının bir türlü bitmemesinin, ve yesin diye yaptığım her şeyi yemeyi reddetmesinin stresi, son zamanlarda , aslında eşimin yurtdışına gidiş gelişi ile bende başlayan ağrıları , doktorun telefonda sadece kusuyor ise, muhtemelen virüstür ve ilacı yok biliyorsun demesi bile engelleyemedi. Buna okula gidemeyen oğluşun sıkıntıdan bana sarması da eklenince son iki günümüz daha da acı verici hale geldi. Bilerek ve isteyerek kusma çalışmalarını abuk s...

Anladım ki,

Yalnızlık sırtına Vicks sürecek birinin yanında olmamasıymış... .

Bizden haberler

Resim
- Anne kim gelmiş? - Aaa Kerem bak çiçek gelmiş babadan ! Senin köşene koyalım. Güzel mi? - Hayıy, hiç de güzel değil. . * Deli gibi yiyorum bu günlerde. Çöp tenekesi gibiyim. Bahanem hazır, kendime çok iyi bakmalıyım çünkü hastalanırsam bana bakacak kimsem yok. Oğluşla başbaşayız nihayetinde. Dostlar, gerçekten dost olanlar var neyse ki, her an arayıp soran. İşim düşmese de onlara, düşünüldüğümü bilmek bile yeter. . * Hala çalışıyor olmam zaten mümkün değilmiş. Sebep bir: Kerem Allaha şükür, her ne kadar eskisi gibi hastalanmasa da, çıkan her virüs ve bakteriyi ıskalamadan yakalıyor ki bunlar bu aralar daha çok mide bağırsaklara yerleşiyorlar. Dolayısı ile bazen ishal, bazen iştahsızlık ve bu günlerde sıkça yaşadığımız kusma çıkıyor ortaya. 3 gündür evde başbaşa bunları çekiyoruz. İşe gidebilmem mümkün değil. Sebep iki: Benim eşsiz ve annesiz şu günlerimde Kerem'i paslayacak kimsemin olmaması. Misal bu hafta fuarda Paris'te olacaktım çalışsaydım, eee Kerem'i de götürürdüm...

Kış gecesi reçetesi

Karanlıkta + Karı seyretmek + Uyutulmuş bir oğluşla + Sıcak sahlep + Not : Arzunuza göre sıcak sahlep yerine sıcak şarap, sıcak çikolata, sıcacık mis kokulu bir kahve de olur, hem de pek iyi olur. Şarkının sözleri biraz fazla yapışkan aşk koksa da boşverin sözleri, İtalyanca şakırken küfretseler dinlerim sanırım... Dip not: Evet özledim, çok mu belli oluyor? Şfk 13

Bu şahsıma yazılmış bir muhasebe yazısıdır

Bazen- ki bunu aslında sık yapıyorum- dönüp eski yazılarıma bakıyorum. Ne kadar değiştiğime. Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur diyorlar ya, külliyen yalan. Her gün yeni bir şey öğreniyor insan. Her gün değişiyor, hiç bir şey aynı kalmıyor işte. Misal, Ne çok şeyi yapabileceğimi düşünürmüşüm, ne kadar maymun iştahlı olduğuma bakmadan. Dönüp bakıyorum ki, kenara atılmış bir sürü şey var yırtık sökük. Yarım kalmış. Tozlanmış. Ne kadar çok zamanımı burada harcarmışım, hiç kimsenin yazdıklarını kaçırmamaya çalışır, daha çok yazar, yorumlar, okurmuşum. İnkar edemem, çok şey öğrenmişim buralardan hayata dair. Ama benim bir çoğunu okuyamadığım bir kaç ayda, ne de kolay yitmişim sayfaların arasında. Yorumlar yitmiş, insanlar gitmiş, fikirler değişmiş.Anlayacağınız yine, her şey değişmiş. Ne kadar eminmişim kendimden, ben insanları tanırım diyerek. Okuduklarımdan ne çok insanı sevmişim tanımadan ve tartmadan. Oysa zor günlerde belli oluyor insanlar. Hiç yazışmadığım insanlardan dahi ü...

Bir gün daha...

Sevgililer gününe, hastalıktan dolayı bir türlü toparlayamadığım evi şöyle bir toparlamış, hatta temizlemiş, yemek hazırlamış, ütüleri bitirmiş, kaç gündür yıkayamadığım oğulla banyoyu su içinde bırakmış olmanın ve orayı daha sonra adam etmenin verdiği anlamsız bir huzurla, yorgunluktan koltuğa devrilmiş olarak girdim. Huzuru ufacık şeylerde bulabiliyordum zaten, iyice abarttım bu günlerde sahip olduğum ruh hali ile. Elif Şafak'ın içindeki küçük kadınlar herkesin içinde olduğu gibi benim içimde de yaşıyor. Şu sıralar Hırs Nefs hanımın öldüğüne yemin edebilirim. Can Derviş hanımım daha ziyade. Sevgililer günü benim için hiç bir zaman anlamsız olmadı, tüketim için yaratıldığını düşünerek aşağılamadım bu günü, deliye her gün bayram değil mi, her özel gün gibi onu da çok sevdim. İlle de bir şey almaya gerek yok. Berbat görünen ve şekli kalbe benzeyen, elceğizimle yaptığım bir pasta da gülümsetiyor sevdiğimi. Ama bu gün sevgilim yanımda değil. 53 gündür ayrıyız. Ayrı ülkelerde. Uzakta. ...

Yaşayalım o zaman...

İyiyiz. İyi olmak zorundayız. Tedavi başladı. Bu hafta ilacın yan etkileri fazla hissedilmeyecekmiş. Haftaya başlar diyor doktoru. Zor bir kaç hafta olacak. Her moralsiz ve dirençsiz kaldığım zamanlarda olduğum gibi ben yine hastayım. Yine 1000 lik antibiyotikler, geçmezse iğne geliyor bu sefer diyen doktor korkutmuyor beni. Aman bulaştırmayayım diye maskeyle geziyorum evde. Ama geçen aylardakilere göre daha iyiyim. Ateşim çıkmadı en azından. Ya da bana bu sefer bakacak kimse yok, bir de üstüne bakmam gereken bir oğlum var diye yatak döşek hasta olamıyorum. Geçici şeyler bunlar... İlk haftanın şoku geçti. Hayatımızda çok şey değişti ama aynı zamanda hayatımızda atmamız gereken adımlara devam etmeliyiz. "Küçüğüm" dinlemedikçe ağlamak yok. Biraz kendime geleyim, bir kaç gün daha geçsin, kardeşime bir paket yapmaya başlayacağım. Bir ay odadan çıkamayacak ya, can sıkıntısını alıp, acısını unutturacak, moral verecek şeyler hazırlamak istiyorum. Bulabildiğim tüm basket dergilerini ...

Bir an

Kardeşim doğduğunda kar yağıyordu. Koca kızdım ben, çok iyi hatırlıyorum o günü. Camın arkasında buruşuk suratını görmüştük biraz bekledikten sonra. Sarı kafalı bir oğlan çocuğu oldu. Benetton reklamı gibi çıkıyorduk fotoğraflarda. Az uğraşmadım onunla. Bir gün, sadece tek bir gün bana bırakıp gitmesi gerekti annemin, altını bir kere bile değiştirmedim, pişirdim. Sallarken hafifçe düşürürdüm onu. Ağlatırdım. Evet koca kızdım, ama kıskançlık yapacak kadar da küçüktüm. Büyüdü, boyumu geçti, annem başında ders çalış diye dikilirdi evet tembeldi, ama ağzından bugüne kadar tek kötü kelime duymadım. Saf bir çocuk, kimseyi kırmayan, incitmeyen. Çok yediği halde hiç kilo almamasına sinir olurdum, hep mi boya gider insan diye. Basketçi olacaktı onun yerine iktisat kazandı. 18 yaşında. Bir kaç gün önce telefon çalana kadar, o bazen kızdığım, bazen kızdırdığım, ne olacak bu çocuğun hali diye söylendiğim, her zaman orada bir yerlerde şen şakrak konuşacağım, hayatın koşuşturması içinde ara sıra ara...

...

Bizim başımıza hiç gelmezmiş gibi geliyor kulağımıza. Sonra bir anda duyuyoruz haberi. Kabus gibi. Şaka gibi. Hiç komik değil oysa. Çok korkuyorum.

Pembe kurdela

Resim
Geçtiğimiz günlerde doktor kontrolleri, testler, tahlil ve araştırmalar derken günlerim hastanede geçti. Şükür Kerem'le ilgili değildi. Şükür bir hastalık üzerine de gitmedim hastaneye. Ve şükür ki sonuçta bir şey de çıkmadı. Ama gitmeliydim. Niçin? Kontrol için. Halamda bir kaç sene önce göğüs kanseri çıktığı için. Ben de böylece risk katsayımı yükselttiğim için. Risk faktörüm olmasa da herkesin başına gelebileceği için. Ve en önemlisi de daha önce bu kontrolleri hiç yaptırmadığım için. Belli bir yaşın altındaysanız Mamografiye gerek duyulmuyor, Ultrason kontrolü yeterli oluyor. Smear testi ve ve yumurtalık kontrolünün ise Ultrasonla birlikte mutlaka düzenli aralıklarla yaptırılması gerekiyor. Bu hastalıkta da diğerlerinde olduğu gibi erken tanı çok önemli. Bilinçlenmemiz ve çevremizdekileri bilinçlendirmemiz de. Misal, hastalığın ırsi risk altında olanlardan belki de daha çok ailesinde bu hastalığın görülmediği insanlarda çıkması beni şaşırttı. O sebeple sakın ola ki ihmal etmey...