Kayıtlar

Eylül, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Of ki ne of !

Bugün İzmir'e geçtik. İstanbul'un tadına varamadan. Olsun annemi ve sevdiklerimin kimilerini görebildim, yağmurda yürüdüm şemsiyeye düşen damlaların sesi ve toprak kokusuyla, bir de saray simidi yedim, İstanbul'un taşı toprağı bir başka bahara. Çok kalabalık dışarısı, çıktığıma çıkacağıma pişman döndüm biraz önce ama pazara çıktım biraz önce. O tezgahlardaki renkler nedir öyle? Yok memleketim gibisi. Yok Ege pazarı gibisi. Havuç aldım kıtır kıtır yiyeceğim, roka aldım ona da tuz ve limon. Kütür kütür elmalar, sarı iri üzümler aldım çekirdeksiz. Bir de börülce aldım, şimdi düşünüyorum yemeğini mi yapalım, salatasını mı diye :)

Tam ortasındayım - Otuzbeşe doğru doğumgünümde mırıldandıklarım..

Resim

Veni vidi vici

Çok olaylı geldim İstanbul'a, ah sormayın anlatırım sonra. 1 günüm geçti bile, yorgun ama mutluyum, lahmacun yedim bir de...

Sony sorunsalı

Sony kalitesine güvendiğim bir marka idi. Ne yazık ki artık değil, bu sebeple de son olarak bilgisayarımı Hp ile yeniledim. Telefonum, benim ve eşimin dijital makinaları, kameramız ve bilimum ıvır zıvırım Sony di oysa. Bundan sonra tercih eder miyim bilmem. Kolay arızalanıyor ve arızalandıklarında tamir olmaları da uzun sürüyor. Garantin bitmişse ateş pahası tamiri, o da ayrı mevzu. Ki garantin bitmemişse bir açıdan daha da berbat bir durum, daha süresi dolmadan arıza. Telefonum Sony Ericcson, bir süredir kapağındaki tuşlar çalışmaz oldu, arada bir kafası karışıyor, ekranda dokunduğun yerlerden farklı şeyler açılıyor. Malum yazmıştım, kameraların ikisinin de lensleri arızalandı. Birinin lensi için 400 lira istediler, diğeri garanti kapsamındaydı, yeni makina vereceğiz dediler, bir ay geçti, ben sabırsızlaşınca, başka bir model vereceğiz diyerek eskisinden daha düşük optik zoom ve pixele sahip bir makina önerdiler. Daha fazla gecikmemek için çaresiz, aslında bu daha ucuz ve özellikleri ...

Lord of War Şiddetle tavsiye

Dünyada her 12 kişiden biri silah kullanıyor. Soru şu: Diğer 11 kişiye silah kullandırmanın yolu nedir? Sadece introsu için izlenir diyordum ilk gördüğümde. Sonra diyaloglara takıldım. Süper bir soundtrack. Eğer izlemediyseniz bu filmi mutlaka izleyin. Ne yazık ki ben bu güne kadar izlememişim. Dünyanın kimler tarafından, nasıl,nerelere götürüldüğünü görün. Film, üçüncü dünya ülkelerine satış yapan bir silah tacirinden bahsediyor. Nicholas Cage, Melekler şehrinde beni fena halde baydıktan sonra bu filmle hayranlığımı kazanıyor. Tam bir silah tüccarı oluyor. Ve film bir sahnede adam tetiğe bastıkça çıkan yazar kasa sesi ile bizi hayran bırakıyor...

Abur cubur

Bunun kibarcası "İştahım çok açık" olabilir ama eğri oturup doğru konuşalım, bazen çok pis boğaz olabiliyorum ben. Hele pazar günlerini kendime sınırsız tatil ilan ettiğimden beri bu konuda pek az kişi elime su dökebilir. Aburcuburun dibine vurmak budur herhalde. Şöyle ki, gelin pazar gününe geri dönelim... Sabah Peynir ekmek çay ve yanında iki tane cevizli kurabiye. Öğlene doğru sıcak süt, içinde biraz kahve ve oğluştan kalan çikolatalı pasta. Öğleden sonra oğluşa patlattığım mısırlardan didkleme. Akşam üzeri meyve Akşam yemeğinden sadece talaş böreği. Akşam meyveli yoğurtlar ve meyve püreleri. Gece elma suyu. Yatmadan önce kaçan uykuyu bastıracak kaşık kaşık Nutella. Tamam her günüm böyle geçmiyor, kendime bir abur cubur hakkı veriyorum ama bu nedir bu? Bir insan evladı tatlı, tuzlu, yağlu, unlu,kalorili bunca şeyi nasıl bir araya getirebilir? Bugün tartıldım, son günlerdeki kötü beslenmemden ve geçirdiğim hastalıktan olacak 53 kiloyum. Bunu bilmek hiç suçlluk duymadan abur...

Heyecanlıyım çoook !

Gece geç yattım, heyecanlıyım, Emmy ödüllerini izledim, tabii ki Emmy ödülleri için heyecanlı değildim, İstanbul'a az kaldı diye heyecanlıyım, yağmurlu olacakmış diye duydum ama bu canımı sıkamayacak, yeter ki eve ulaşabileyim, annemle karşılıklı oturalım, onun harika böreklerinden yiyeyim, demleme çay içeyim, sonra yağmurda dolaşmak istiyorum İstanbul'u. Biraz alışveriş edeyim, arkadaşlarımı göreyim, sabahlayalım yine, İzmir'e gideyim sonra, gevrek yiyeceğim, pide yaptıracaklar bizim için, oh içine roka va acı biber. Kumru yemeden dönmem, bir de Topçuya giderim, tabii arkadaşlarla rakı balık. Böyle de yiyeceklerim için heyecanlıyım gibi oldu, yok, anlatamıyorum, içim içime sığmıyor, özlediğim her şey ve herkes için o kadar heyecanlıyım ki ! Buraya gelirken ağlamamıştım, sıkı durmuştum ama sanırım buraya bu defa dönerken çok ağlayacağım...

Sinir eden şeyler...

Handan beni mimlemişti . Her zaman optimist olmaya çalıştığım için pek bir şey bulamayacağımı düşünüyordum. Heyhayt, meğer içimde bir yerde gizli o aksi kız, ben farkına varmayalı pek asık suratlı olmuş da içine atar dururmuş, ne bileyim. Velhasıl liste aslında uzun ama ben elimden geldiğince kısalttım. Aslı nelerden nefret eder? Sabahtan başlayalım... - Nefret etme tanımından nefret eder, hoşlanmıyorum diyelim biz şuna. - Acele işe şeytan karışmasından , ki her işi aceledir Aslı'nın. - Hastalıklardan, bu kadar nazlı bir bünyeye sahip olmaktan. - Gazetenin benden önce açılıp mıncıklanmasından. - Trafikteki saygısız insanlardan. - Alışverişe çıktığımda enseme yapışan satış görevlilerinden, hele ki benimle kırk yıllık arkadaşımmış gibi senli benli konuşup, ben bilmiyormuşum gibi bana " Çok yakıştı canım bu sanaaa" diyenlerden, 10 liralık şeyi gözümün içine baka baka bana 1110 liraya satmaya çalışmalarından ve indirimde bindirim yaparak adeta bizlere süzme salak muamelesi çe...

Arkadaş....

Herkes için arkadaşlarının yeri ayrıdır değil mi? Benim için de öyle. Hatta benim olayı abartıp arkadaşlarım için annemle babamla, eşimle tartıştığım zamanlar da çok olmuştur. Arkadaşlık kolay kurulan bir şey değil, emek istiyor, zaman istiyor, zaten zamanla yıllanmışı şaraptan bile tatlı oluyor. Dolayısıyla yıkmak da kolay değil, ama oluyor işte, kimi arkadaşlar yıkmak için o kadar çabalıyor ki yıkılıyor, olsun, onlarla yaşadıklarımı silmiyorum ben yine de. Yav ne iyi arkadaşlardık diyorum. Neler yaşadık. Bugünlerde heyecanlıyım ya, bir sebebi de arkadaşlarım. Çok özledim onları. Kimi ile eskileri yad ederiz sıkça, kimisi kendimi bildim bileli arkadaşım, kimileri ile dertleşiriz, kimilerine ben anlatırım, kimilerini sadece ben dinlerim. Kimileri ile deli gibi eğleniriz, kimileri ile planlar yaparız gerçekleşmeyeceğini bile bile. Kimileri harika hayal kurar. Kimileri beni çok güldürür. Şimdi yine "Paylaşmak" için bir an önce orada olmak istiyorum. Not: Sinem ile Msn'den k...

Akıl fikir...

Kendime geldim. Kerem'i okula bıraktım, Samimi diye adlandırdığım velilerle bir kaç dakika sabah sohbeti edip, Suratsız diye adlandırdığım velilere her ne kadar onlar surat asmaya devam etseler de selam verip eve geldim, bilgisayarı açtım. Güneşli güzel bir gün iyiyim, iyi hissediyorum. Baş zonklaması yok, mide bulantısı yada boğaz, kulak, göz, kafa ve bilimum her bir yerin ağrıması da yok. Suratsız velilerin ikisinin Fransız, üçüncüsünün de Rus olması bir tesadüf müdür, yoksa gerçekten herkesin söylediği gibi soğuk insanlar mı bunlar? Ok Fransız ları az çok bilirim ama bu kadar suratsızı az bulunur. Gözünü seveyim Akdeniz ülkelerinin. Heyecan var tabii. Bir hafta kaldı Türkiye'ye. Biliyorum gözümüzü açıp kapayana kadar geçecek, hele bir de nasıl tatlı gelecek oraları bana. 4 aya yakın olmuş buraya geleli, o zaman bile ne çabuk geçti. Bak, başka bir şey yazmak için oturmuştum, ama aklımda sadece orası var. Yazarım birazdan...

Seçme saçma...

Bugün iyiyim, evet iyiyim. Sadece uykusuzluk var, ilaçlar sanırım uyutmuyor, onun yerine çok fazla düşünür ve hayal kurar oldum. Hayır, hayallerimi anlatmayacağım, çokça saçmaladım çünkü. Bir çoğuna hayal de denmez aslında, ateşten miras herhalde halisinasyonlar işte. Bir de düşündüm de , sanırım ölene kadar blog yazacağım ben. Belki sonrasında da :) Blogger'ın bizlere verdiği şahane bir şey var elimizin altında. Yazıyorsun yazını, tarihini saatini ayarlıyorsun, ve o senin adına tam o tarih ve saatte o yazıyı yayınlıyor. Yolun yarısına yaklaştığım şu günlerde geleceğe bir kaç mektup yazmaya karar verdim. İlkini yazdım bile, bir not. Muhtemelen çoktan bu diyardan ayrılmış olacağım 60 yıl sonrasına. Blogger da ciddi ciddi kabul etti tarihi. Şuna bak sen. Çok güvenme kendine belki ben 95 yaşına basıyor olurum o zaman ama ortalıkta google blogger olmayabilir, hıh !

Ateş insanı saçmalatır...

Belki duymuşsunuzdur, her büyük depremden sonra uçak kazası olur derler. Gerçekten de bu aralar depremler de uçak kazaları da çok fazla oluyor. Bu yakında Türkiye'ye tatile gelecek bizler için aramızda gülerek ama tabii içten içe biraz da tırsarak konuştuğumuz bir şey. Bugün gazetede ilginç bir tesadüften bahsediliyordu: "Son 25 günde İspanya, Kırgızistan ve Rusya'da düşen 3 uçakta, 1'i işadamı, 1'i emekli öğretmen, diğeri inşaat mühendisi 3 İzmirli ölürken, üçünün de uçaktaki tek Türk olması dikkat çekti." Korkmayın kızlar bir tek İzmirli ben varım aranızda :)

Şanslıyım

Yurtdışına kimseyi tanımadığınız bir yere taşınıyorsanız, bir kaç aile taşınıyor olmanız büyük bir şans. İki gündür devamlı ateşle yatıyorum, tam düştü diyorum yine çıkıyor, sol boğazımın vurduğu sol kulağımın, gözümün, kafamın zonklaması da cabası. E şans bunun neresinde diyecekseniz başa döneyim. İki gündür buradaki arkadaşlarım bana yemek getiriyorlar, bu halde yapamazsın diyerek. Ben yiyemesem de oğlum ve eşim için. Ama sanırım boğazım yansa da yutarken, o pide denemesinden yiyeceğim. Size ne kadar teşekkür etsem az...

Ateş...

Gece ateşim 38 in üstündeydi. Çocuk gibi oldum. Fazla yazamayacağım, zaten son haftalarda Moda Mutfağında uykusuzluk, hastalık, yorgunlukla bir sürü şeyi saçmaladım. Susmak, uymak, uyumak, uyumak lazım...

Yatmak uyumak lazım...

Eşimin eve haftalar önce getirdiği boğaz enfeksiyonuna, ne kadar söylesem de önlem almayınca kendisi, önce bildiğiniz gibi oğluşa bulaştırdı, onunkini geçirdik, şimdi sıra bende. İstanbul'a gidişimize az kalmışken, nereden çıktı bunlar bilmiyorum ama bildiğim şu ki bir an önce iyileşmeliyim. Kiloya dikkat edemeyeceğim şu günlerde, kendime dikkat edeceğim. Hem ne de olsa oraya gidince kilo almayacak mıydım? Gider gitmez yiyeceklerimin ve buraya getireceklerimin listesi hazır...

11 Eylül filmleri

Hala izlemediyseniz 11 kısa filmden oluşan 11 eylül filmleri şu anda Cnbc e de başlıyor...

Okul vb...

Sadece aşağıda bahsettiklerimi öğrenmiyor tabii. Bu günlerde öyle cümleler kuruyor ki şaşkın bakıyorum. Nihayet, dedi geçen gün. Başka bir şeye de , zannetmiyorum dedi. Bir şey sordum, düşüneyim düşüneyim diyerek düşünen adam oldu. Garip bir şey. Annelik zor zanaat. Hastalığı bitiyor, davranışlarına takılıyor insan, o olmazsa istekleri bitmiyor. Şimdi dertler yeni başlıyor aslında, artık bir de okulumuz var. Ama okulda zor durumdayız. Öyle öğrendiği 50-100 kelime ile yürümüyor işler tabii. Öğretmenlerini ve arkadaşlarını anlamadığı için çok hırçın. Sınıf öğretmeni İngiliz, dolayısıyla aksanı çizgi filmlerin İngilizcesine de benzemiyor. Dün asistan öğretmenlerden biri çıkışta benimle oğluşun asabi oluşu hakkında konuştu. O kadar üzüldüm ki. Sonra akşam oğluşla konuştum iyice. Bu sabah okula gittiğimizde sınıf öğretmenleri ise çok olağan bunlar, her çocuk yapıyor, üzülmeyin diyerek optimist konuştu. Ben de sadece oğluş sanıyordum. Asistan öğretmende bir gıcıklık seziyorum ama dur bakalım...

Sünger Bob

Kerem tam bir sünger oldu. Şu süngerliğini okuldaki İngilizce'de gösterse neyse. Yoook, o beni deli edecek ve buraya geldiğimden beri literatürüme eklenen envai dildeki küfürlerimi, tüm konuşmalarımın içinden sanki biliyormuş gibi seçip öğrenecek. Anlayacağınız beni daha da deli ediyor. Geçtiğimiz günlerde yanlışlıkla ağzımdan kaçırdığım bir şeyi bu sabah boya kalemlerinin bittiğini gördüğünde söylediğini duydum. Ağzıma biber süreceğim bir daha söylersem...

Uykusuz her gece...

Geçen gün daha önce hayatımda hiç yapmadığım bir şey daha yaptım. Dr. a sormadan antibiyotiğe başladım. Aslında sormadan demek doğru değil, buraya gelmeden önce kendi doktorumuzu görmüş ve taşınmamız konusunda konuşmuştuk. O da bana oğlumun tekrarlayan rahatsızlıklarını artık bildiğimi, ve çok çaresiz hissedersem kullanabileceğim kimi ilaçları ne şartlar altında kullanacağımı bildirmişti. Çarşamba günü oğluş okuldan geldikten sonra ateşi başladı. Ama öyle böyle değildi, 2 saatte bir 38 in üzerine çıkıyor zaten. 4 saat bekleyemem bari 3 saat bekleyeyim diyerek duşa soksam da ben şurup verene kadar 39 u geçiyor. 3 günde kaç kere duş aldırdım bilmiyorum. Kaç saat uyudum, onu da bilmiyorum. İşin garibi, uyuyamıyorum da artık, ateşinin bittiğini bir görebilsem 3 gün 3 gece uyuyacağım herhalde. Sinüsler yine tıkalı. Zaten 2 haftadır öksürüyor, ne yazık ki doktorun verdiği envai şurup da bitmesine rağmen işe yaramıyor. Bronşlar dolu. Ben de gece 40 lara varan ateşte tüm olan biteni kafamda t...

Msn sohbetleri

Msn kankam oldu. Uzakta olmanın ne demek olduğunu biliyorduk da herkesten uzak kalmanın ne demek olduğunu şimdi öğrendik. Evimizde de kullanıyorduk uzaktaki kuzenlerle, görüşemediğimiz arkadaşlarla veya İzmir'deki akrabalarla haberleşmek için. Ama şimdi benim özlediğim herkesle görüşebilmem için o bana çok lazım. Hele karşındaymış gibi görüntülü sesli konuşabilmek bizim için harika. Birlikte kahve içtiğim arkadaşlarımla kahve yapıp geçiyoruz bilgisayarın başına. Annem yorgun görünüyorsun haydi yat diyor yanımdaymış gibi. Biri İngiltere'de biri Fransa'da olan arkadaşlarımla beraberce sohbet edebiliyorum. Dün şu bizim Moda mutfağının haberinin çıktığı gazeteyi gösterdi arkadaşım msn den. Akıllıbebek için çektirdiğim fotoğrafı göndermiştim çaresiz. Nerede bende yalnız çekildiğim bir fotoğraf ? O da sitenin köşesinde olsa iyi duracak belki ama gazetede gözüme çok komik göründü. Ne o öyle? Zaten kendimi hiç bir fotoğrafta beğenmem. Neyse en azından çok büyük basılmamış diye avu...

Caiz mi, değil mi?

Bir haftadır internetimizde problem var. Daha önce yapmadığım bir şeyi yaptım ve şifresiz bağlantısı olan birinden bağlandım bir kaç kere. Bir ulemaya sormak isterim, bir başkasının wireless’ına girmek acaba dinen caiz midir, değil midir ? Valla film indirmedim !

Lost 4. sezon 10. bölüm

Resim
Öncelikle söyleyeyim, diziyi arkadan takip edenlere yazımı okumamalarını öneriyorum, kafaları karışabilir. Türkiye'den ayrılmadan önce bir çırpıda 4. sezona başlamış, 8 bölümü birden bitirmiştim. Tadı damağımda kalmıştı doğrusu. Sorularıma sorular eklenmiş, bazı eski sorularıma cevaplar bulabilmiştim. Geçen gün bir arkadaşım bende 14 bölüm var deyince baştan izlemek üzere cd leri aldım. Ancak merakıma yenik düştüm ve sonra baştan alırım diyerek 9 u izlemek üzere geceyarısı oturdum bilgisayarın başına. O da ne? Çok heyecanlı ! 10 u da izleyeyim dedim. Yok 10 uncu gibi bölüm zor bulunur. Ama öyle bitiyor ki 11 i izlemezsem uyuyamam. 2 ye doğru artık yatmalıyım diyerek kalktım bilgisayarın başından. Kafamda şimdi yepyeni olasılıklar var. Tahmin ettiğim kimi şeylerin doğru olduğunu anladım. Ve bir o kadar da soru var yeni. Claire ' e ne oldu? Zaman yada boyut değiştirdi anladığım kadarı ile ama acaba geri gelebilecek mi? Adada kalanlara ne oldu? Onları da Locke gibi mi göreceğiz? H...