Kayıtlar

Kasım, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yoga

Resim
Yoga hakkında yanlış düşüncelerim varmış. Mış diyorum çünkü bugüne bugün bir ayımı doldurdum, ve bu bir ayda bir şeyler öğrenmenin yanısıra, öğrendiklerimde aşama da kaydettim. Misal ben yoganın beni sadece rahatlatabileceğini düşünmüştüm. Evet rahatlatıyor, ama sakin bir şekilde seni zorladıktan sonra. Nefes tekniklerinden, vücudun her kasını çalıştırmaya, denge sağlamaktan, pozitif fikirlerle hiç farkettirmeden insanı sarmalamasına kadar bana çok fazla şey öğretti. Meditasyon ile başlıyor, nefesimizi düzenliyor, vücudumuzu esnetiyor, enerji değişimi yapıyor, ve sonrasında pozitif enerji ile dolarak ayrılıyoruz. Bir çok asanayı daha kolaylıkla yapıyorum, kimi hareketleri 1 ay değil 1 yıl geçse yapamam gibi geliyor bana ama belli mi olur? Yoga ile ilgili daha fazla bilgi almak istiyorsanız, yanlış yerdesiniz, Tanyacığımın sitesine buyrun şuradan. O ve sevgilisi sorularınıza yanıt bulabilir. Ben yolun henüz başındayım...

Perfume

Resim
The story of a murderer. Sonunu saçmasapan bulduğum ama film bittiğinde düşününce çok masalsıydı, görüntülerde pek iyiydi, yok ya aslında iyi filmdi dedirten film. Geçen gece izledim ve evet tavsiye ederim... Dip not: Başrol için daha uygun bir isim olamazdı sanırım. Dip sos: Filmi izlerken aklıma blogger arkadaşım Mademoiselle geldi, ne şahane meslek - hobileri var değil mi?

Benden kırmızı kurdela

Bir parti, hayat tarzını benimsemediği ve fikir olarak karşısında durduğu kadını kadın kollarına çağırdıktan sonra, diğer partiyi çarşaflı kadınları davet ettikleri için ikiyüzlülükle itham ediyorsa ben politika denen bu iğrenç şeyle ilgili daha fazla şey duymak istemem. Kadının çıplaklığı yada kadının örtüsü. Herkes kadınların üzerine basarak çıkmaya çalışıyor bir yerlere. Siz kadınlar da buna alet oluyorsunuz ya. Aferim size...

Ata mı, Can mı?

İstanbul'a az kaldı. Gittiğimde hem Mustafa'yı hem de Ata'nın Osmanlısını seyretmek istiyorum. Mustafa hakkında ne kadar negatif eleştiriler duyduysam, Osmanlı hakkında o kadar pozitif yorumlar duyuyorum. Gidip görmek ve karşılaştırmak lazım yorumlamadan önce. Şu okuduğum dikkatimi çekti, sizinle paylaşmak istedim. Dip not: Youtube seyredilebiliyor değil mi ülkemde? Başbakan bile izliyormuş, siz de izleyeymişsiniz :)

Çıktık açık alınla...

Resim
International day bitti. Kıskanılan bir masaydık çünkü en çok çeşit bizdeydi, ayrıca broşürler, bilgisayarla tanıtımlar ve hoş sohbet de bizdeydi. Ama kalabalıktan Kerem ezilip sıkılınca ağlama krizine girdi ve onunla ilgilenmekten ben bir şey anlamadım. Ona da bir şey beğendiremedim, sadece bizim odadaki Meksika, Rusya, Güney Afrika ve Malezya masalarını biraz gezebildik. Güney Afrika'nın ağız tadına bayıldım. İtalyanlar Lazanya ve Pizza getirmiş, Uzakdoğululara çok istediğim halde uğrayamadım. Çin ve Japonya uzaktaydı. Alman ve Yunanlıların küçüktü masası. Fransızlarda pek bir şey yoktu. Mısır ve Arabistan zengindi. Bosna lokum koymuştu. Avusturalya en eğlenceli masalardandı. İngilizler çay ve elmalı turta getirmişti. Daha bir kaç ülke daha vardı ama bayrakların hepsini bildiğimi iddia edemiyorum. Herneyse, okulumuzda bu kadar farklı ülkelerden insanlar görmek beni en çok şaşırtan şey oldu. Bizim masada liste şöyleydi: En çok ilgi görenler Mantı, sigara böreği, mayalı poğaça, ya...

Oh ne ala, Mualla!

Resim
Ne günlere kaldık Allahım! Yoo, gerçekten soruyorum, söylenmiyorum. İşlerine geldiği için islamı kadınları ezip büzen bir din haline getiren adamlar, ve erkeklerin d...düğü bir hayatta sesini çıkarmadan, hakkını aramadan, salak ve sefil bir şekilde yaşamayı kendine layık gören, kapanan, sakınan, saklanan kadınlara alıştı bünyem ama... Çocuklara saldırmayın lütfen... Kadını sadece zevkleri için kullanıp bir yana atılabilir değerde bir şey gibi düşünen iğrenç adamların ellerine geçen hiç bir fırsatı kaçırmayacakları kesin. Evlilik yada cinsel tacizde suç sayılabilecek yaşı indirmelerini bir kenara koyalım, şimdi de adamların canları istediğinde istedikleriyle olmalarını sağlayan değişiklikleri dini nikah üzerinde yapıyorlar. Dini nikahlılar da resmi nikahlılar gibi eşlerinin kazaları üzerine maluliyet alabilsinmiş. Meşrulaştırın yani. İsteyen istediği ile evlensin, bir kaç tane eşi olsun, hatta istedikleri de 14 yada 15 yaşında olsun. Oh ne ala, Mualla !!! Yok öle şey. Şükür hala sindire...

Aslı paçalı bulutu

Boğaz ağrısı Yutkunma zorluğu Sıfır ses ve tara la laaa! İşte ben...

Oğluşla geçen günler...

Resim
Biliyorum, biliyorum, son bir kaç posttur sadece oğluşla ilgili yazıyorum ama son zamanlarda tek yaptığım şey onunla ilgilenmek ki, buna beyefendiyi arkadaşlarına götürüp, bir takım sosyalleştirme çalışmaları yapmak dahil, bir de gezsin, görsün, öğrensin programı ekleyince buna, yorgunluktan bayılacak kıvama geldim. Nitekim çabalarım sonuç veriyor ve biraz olsun İngilizce konuşuyor artık. Ayrıca okul dışında arkadaşlarıyla görüşmesi kendisini okulda daha rahat hissetmesini sağladı ki, onu orada mutlu görmek beni de mutlu ediyor. Geçen günlerde çocuk bilim müzesine gittik. İlk canlıları anlatırken ona o böceğe benzeyen şeylerin fotolarından sonra atom bombasının fotoğrafını görünce patlayan böceklere ne olduğu derdi onu fena gerdi. Kimya, biyoloji ve fizikle tanıştı ki sanırım en çok fizik eğlendirdi bizi. Çünkü yapabileceğimiz bir sürü deney vardı ve onu ürkütmeyenleri denedik. Tabii herşey oyun onun için şimdilik... Bunların dışında ancak yabancı dile, eve, bloga zaman kalıyor. Bir de...

Carlos ve Kleopatra

Resim
Oğluşu bir spora başlatmak istiyorum. Aileden at sevdalısı olduğumuzdan ve o da atları çok sevdiğinden biniciliği düşündük ama burada dün Ranch de tanıştığım Polonyalı hoca henüz erken olduğunu söyledi. Belki de küçük çocuklarla uğraşmak zor geliyor kimbilir. Bir arkadaş yakınlardaki klüpte Brezilyalı bir koçun futbol derslerine başlayacağını ve sınıfların 4 yaşından başlayacağını söyledi, ama bizim apartman çocuğu evde top oynanmaz kuralı ile büyüdüğünden o kadar yabancı ki meşine, ondan Carlos olursa benden de Kleopatra olur.

O ooooooooo....

Resim
Kerem doğumgününde okumaya başladı ya, ( Burada yazmış mıydım bunu bilmiyorum ama) dün beni çok şaşırtan bir şey yaptı, ve ona iki kere okuduğum bir kitabı birdenbire okumaya başladı. O güne kadar onu sadece Türkçe okurken yada okumak için hecelerken görmüştüm, okulun istediği gibi İngilizce nasıl okutacağım derken bir de baktım ki, benim acaba kelime kelime mi öğretsem teorimi o kendiliğinden uygulamaya başlamış. Jack i, Jack diye değil de Cek diye okumasını sağlamak benim için pek mühim bir şeyken baktım ki zaten Jack'in dilimizde bir anlamının olmaması durumu kurtarmış. Artık bir çok kelime biliyor olabilir ama hala tek bir cümle kurmadı, hala sabırla bekliyoruz. Geçen gün arkadaşına bir şey gösterip, Mathew, o oooooo diyordu. O ooooo, çok evrensel geldi kulağına herhalde...

Avrupalıyız. Tabi tabii, Avrupalıyız, ne farkımız var değil mi?

Yürü Türkiyem AB Masalında kim tutar seni? Bknz...

Ve o gece huzurla uyudu, başkan ve polisler...

Hırsızlık yaptığı şüphesi ile polis tarafından açılan yaylım ateşi sonucu vurulan çocuk, bknz sabıkasız ve suçsuz çıkmışken, trilyonları cebine atan dedenin suçu işlediği kesinleştiği halde kendisi de bu davadan sanık olan ancak söz verdikleri dokunulmazlıklarını kaldırmadıkları için yargılanamayan cumhurbaşkanınca affedilmesi bknz adaletin bu mu dünya dedirttiyor. Size dedirtmiyor mu?

Yoga mı, yemek mi?

Sabah kalk, koştur, Kerem'i okula bırak, eve gel, atıştır, okula git yada yogaya git, okula git, oğluşu al, eve gel yedir, ya evdeki derse hazırlan, ya hemen giyinip oğluşu bir faliyete götür, eve gel, maillere bak, yiyecek bir şeyler hazırla, oğluşu yedir, oğluşu yatır, msn de konuş, bir şeyler izle, biraz sohbet, biraz çalış. Nihayet Yogada üçüncü haftam dolduktan sonra bunun hakkında yazacaktım sözde. Bu gündelik koşturmaca içinde yoganın etkileri mi kalır? Acımasızca sıkıcı diyerek geçemem, öylesine bahsedemem hayatımdan, her hafta görmediğim yeni bir yere gidiyorum, eğlenceli şeyler var hayatımda, yeni insanlar. Bir de büyüyen Kerem'le zaman geçirmek eğlenceli tabii. Ama stres atmanın yolu atıştırmak mıdır sorarım size. İnsanlar yaşayabilmek için mecburiyetten yer kimi şeyleri, enerji alabilmek için yer gerektiğinde, ben bir de mutlu olmak için yiyorum. O zaman yogaya niçin gidiyorum?

Boleyn Kızı

Resim
Geçen hafta, Türkiye'den gizli saklı getirdiğim ( Bavula koca kitabı soktuğumu eşim görse sorun olabilirdi ) Boleyn kızını 2 günde bitirerek rekoruma rekor eklemek sureti ile hem uykusuz kaldım hem de rahat ettim. Nasıl bitiririm ben bunu diye dert ederken baktım sarmışım gidiyorum. Zaten The Tudors'tan biliyordum konuyu az çok. Üzerine İnternetten bir de Tudor's ı bitirdim bu hafta. Cilalandı. Hikaye etkileyici. Hırslar, entrikalar ve ne yazık ki değişmez bir kural olarak kadınların kullanılması üzerine düşündüren kitap ve diziyi özellikle kafanızı dağıtmak istiyorsanız tavsiye ediyorum. Konu aynı olsa da ikisinde başrol kahramanları farklı, öncelikle söylemeliyim. Kitap kapağına bakarsak kim Scarlet gibi bir hatunu bırakıp diğerine gider diye düşünüyor insan ama her şey göreceli. Jonathan'ın en baba sekizinci Henry olmasının dışında :)

Obama sen bizim herşeyimizsin !

Resim
Allahım, ağlamak istiyorum. Bu kadar mı aciziz? Bu kadar mı zavallı. bu kadar mı aptal, yada yalaka? Ben bulamadım uygun sıfat, siz noktalı yerlere koyun bir zahmet. Ben utanç içinde saklanacağım....

Edep, edepsizlerin her işine,kabalıklarına,kötü sözlerine sabretmekten ibarettir

Resim
Büyük Allah’tan bizler niye terbiye isteriz? Çünkü terbiyesizler, Allah’ın lütfundan mahrumdurlar. Terbiyesiz, yalnız kendine kötülük etmez, bütün utanç ve erdem ufuklarını ateşler. -Mevlana Ne yazık ki dili soyadındaki gibi pek de pak olmayan bir yazar (cık) , pedofoli hastası olduğu kesinleşecek olan arkadaşını her aklı başında olan insan- mümin- müslüman gibi eleştireceğine, haydi onu da bırakalım her grup içi işbirliğinin getirisi gibi tersine savunacağına, konuyu bu sapık dedeyi eleştiren Müjde ve Aysun'a getirmiş, her örümcek kafalı adam (cık) ın yapacağı gibi kolaya kaçmış, ve karşısındaki kadın olunca yapabileceği en iyi şey olan belden aşağı saldırıya geçmiş. Bedenen yada sözlü tecavüz. Karşılarındaki kadın da çocuk da olsa bunu kendilerine hak görüyor erkeklerin bir çoğu, ne yazık ki. Söylenen şeyler o kadar yenilir yutulur gibi değil ve o kadar akıl mantık dışı ki, hiç bir dayanağı olmayan o kelimeleri, dönüp dolaşıp kendisi için söyleseler, ancak o kadar olur. Acaba o ...

Bugünü not edin...

Derin darbe'de ve ondan önce çekilen bir kaç filmde daha siyahi Mr. President görmüş de , yuh artık olacak şey mi, verirler mi izin adama demiş, dalgamızı geçmiştik ama nasıl derler eee, Amerika özgürlükler ülkesi. ( Diğer ülkelere özgürlük getirme aşkından tevekkeli ) Belki adamımız "Secret" okudu ve fena halde inandı, muhtemelen de Amerika lobileri değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışıyor, anlayacağınız sebep her şey olabilir ama oldu işte, bugüne bugün Amerika'da siyahi bir başkan var. Bu bizim saf yorumcular tarafından ezilmiş insan psikolojisi ile alkış ve zıplamalarla karşılansa da, kazın ayağı öyle değil. Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu, Terör sorunumuza bakış açılarında hiç bir değişiklik yok. Bugün aynı zamanda bilimadamlarınca yapay hücre üretildiğinin gazetelerde açıklandığı gün. Ben bir de klonlanmış Amerikan başkanı görmek isterim, why not? Hem her ülkeye özgürlük getirecek bir başkanları olur. Siyah, beyaz, uzakdoğulu Obama'lar misal. Dünya değişiyor ha...

Steril hayatlar...

Benim steril bir hayatım varmış. Buraya gelince anladım. Kendimi güvende hissettiğim bir evde yaşıyormuşum. Annem 1 saat uzaklıkta o da trafik varsa. İyi bir şirkette iyi bir yerde çalışmışım. Haliyle iyi bir çevreden arkadaşlarım olmuş. İstediğim gibi bir arabam olmuş, sıkılınca atlayıp uzaklaşabileceğim. Bildiğim, iyi olduğuna inandığım yerlerden giyinmiş, içinde keyif aldığım yerlere gitmiş, ve en önemlisi birlikte olmaktan keyif aldığım, fikirlerime, zevklerime ve dünya görüşüme hitap eden insanlarla birlikte olmuşum. Allah karşıma hep iyi insanlar çıkarmış son yıllarda. ... Sanırım en son üniversitede ağlamıştım yediğim arkadaş kazığı için. Çünkü o zaman da şaşkın ve yalnızdım. Bilmemkaç yüz kişilik aileleri neredeyse birbirini bilen bir özel okuldan sonra üniversitede ülkenin her yanından gelen, birbirinden çok farklı insanlar. Sudan çıkmış balık ben. ... Evet yeniden steril hayatımdan çıktım buraya gelerek. Atlayıp kaçacak bir arabam yok, kendi evim değil, canım sıkılınca çocuğu...

Ve Yılmaz Özdil'den

Mustafa’ya gittim... Sarhoş. Kafayı bulunca ağlayan... Hoyrat. Soğuk. Kalpsiz. Çevresine eziyet eden... İtiraz edeni asan... Arkadaşlarını satan... Goygoycuların dolduruşuna gelen... Milletten bihaber. Hatta milleti küçümseyen... Alay eden. Hesabını kitabını bilmeyen... Batı hayranı. Sefa düşkünü. O balo senin... Bu balo benim, gezen. Zampara. Cephede bile karı-kız düşünen... Savaşmadığı için sıkılan... Ordu varken, çete kurmaya kalkan... Devrimleri intikam için yapan... Dinsiz. Kendi heykellerini diktiren... Megaloman. Bencil. Günde 3 paket sigara içen. Usul usul intihar eden... Psikolojik bunalımda... Yalnız. Çaresiz. Basiretsiz. Zavallı bir adam. Mustafa’daki Mustafa bu. Anafartalar 1 saniye. İşgal 2 saniye. Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan... Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri... Başkomutanlık meydan muharebesi desen... Taktiğini falan başkasından araklamış zaten. Hak edilmiş bence Oscar... En azından Nobel...

I am Chuck Bass

Resim
Gossip Girl'ün sanırım Amerika'da da yayınlanan tüm bölümlerini bitirdim. Bir hafta sürdü tümünü seyretmem. Ne o Cnbc yi beklemek bir hafta boyunca? Mesleki bir merakla başladığım dizi oldukça hoşuma gitti. Ve sonunda stil ikonunu seçtim: Chuck Bass... Sadece stili için değil, hayata bakışı ve zekası için de izlenmesi gereken biri. Bu çocukta gelecek var :)

Bekir Coşkun göremediğimizi görünce ne yazar?

Atatürk ’Mustafa’yı görse... DİYELİM ki Atatürk beyaz atının üzerinde çıkageldi, yanında İsmet Paşa, komutanları, yaverler... Aşağıda Cumhuriyet Bayramı ve herkes "Mustafa"yı seyretmek için kuyruklarda. Atatürk, İsmet Paşa’nın kulağına eğilerek: "Şu arkada, elinde bazuka gibi boru olan, topçu neferi midir?.." İsmet Paşa: "Hayır Gazi Hazretleri, o Can Dündar, muharrir... Elindeki kamera aleti, hususiyeti sinema çeker..." "Niye atlarımızın kıçını çekiyor?.." "Buna ’insani boyut belgeseli’ diyorlar..." Ata: "İlke ve inkılaplar yönü ile de belgesel imal ederler mi bu fikriyatta olanlar?.." "Sponsor lazım..." "Sponsor bir nevi milli şuur gibi bir şey midir?.." İsmet Paşa: "Hayır Gazi Hazretleri, parayı veren... Parayı kim veriyorsa, şuur o cihette nüks etmektedir..." Atatürk: "Pekiiii... Aziz milletimiz sinemaya girip, aziz askerlerimizin cephelerde elde ettikleri muazzam zaferleri vefa hissiyatla...