Kayıtlar

Şubat, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sus pus...

Gece. Gece yazıyorum Moda mutfağının yazılarını. En sessiz, en çok bana ait olan zaman bu. Dışarıda acaip bir yağmur var. Çok lezzetli de bir beyaz şarap bulduk o da yanımda. Haftasonları kalori hesaplamaya son. Nasıl rejim mi bu? Böyle rejim. Aslı stili... Real player 11 tavsiye ediyorum. İstediğiniz videoları kolayca download ediyorsunuz. Böylece yepyeni keyifli bir albümüm oldu. Şu aralar en çok Slumdog'un soundtrackini dinliyorum ama şu anda Nil'in son albümü var arka fonda. Şiddetle tavsiye, çok eğlenceli. Döner dönmez de her daim dinlemek için tiz sidisi alına... Bir yandan da Tv açık. Mtv de geceyarısı programı. Tıfıl ahalisine yasak programlardan. İkiz kardeşler biseksüeller ya, kız erkek sevgili seçiyorlar falan filan abuk bir şey ama daha abuğu yarın gece 12 de. Acaba Paris'in yeni kankası kim olacak? Hayır oraya katılanlar, ve hatta katılmakla kalmayıp o kaprisleri yerine getiren dahası sonrasında salak bir partiye onunla gittiği için ağzı kulaklarına varanlar iç...

Sorum var.

Evdeyim ya. Ev hanımı modu ile bazen sabahları tembellik yapıyorum. TV yi açma gafletinde bulunuyorum kimi zaman. Adına " Ziyan " diyebileceğim programlar var. Evet yani, ister zarar deyin, ister ziyan, ister rezillik. Akıllara zarar... Bir kanalda bir program var sadece halkı bilinçlendiren, eğriyi doğruyu konuştukları. Hani cahil halkımıza ilaç olmaya çalışan. Ama onu izleyince de sinirim bozuluyor. Bu da olmamıştır diyorum, bu olamaz. Siyasete, dine, konu komşuya gelince herkesten müslüman geçinen insanların yaptıklarına, yaşadıklarına bakınca ben utanıyorum onlarla aynı milletten olmaktan. Gülüyorum artık. AB hayallerimize, rezilliklerimize, cahilliklerimize, cahilliğin verdiği o aptallığa, sapkınlığa, bu milletin geldiği hale. Ağlanacak halimize gülüyorum artık. Televizyonu kapatıp gazeteleri açıyorum, daha da pişman oluyorum. Çekilen nutukları, tutulmayacak sözleri, abuk subuk tartışmaları, memleketimden insan manzaralarını, 3. sayfa haberlerini, ünlücüklerin söyledikle...

Karışık...

Hayat garip. Kızlarla sohbet ve şarap arası, tam da İstanbul'a İzmir'e gidişlerimizi konuşurken alt yazı geçiyor uçak faciası ile ilgili. Tüm gün bir yerlerdeymişiz, haberimiz yok. Lost izlemeyi severiz ama işin içine gerçekler girince korkarız. Korkmamak elde mi? Zaten son zamanlarda mailler dönüyor, havayolları deve kesenlerin eline geçtiğinden beri eskisi gibi güvenilir değil diye. Gel de güvenip bin şimdi. Kevin Costner'lı reklamı bırak, bir yanıma Brad bir yanıma Sawyer'ı oturtsalar kaç yazar? Burada günler tembel. Oğluş sömestre tatilinde. Evde sıkılıyor, bir de üzerine üşütmüş, tam evlere şenliğiz. Elimden geldiğince bir yerlere götürüyorum bu arada. İyi haber karnenin iyi gelmesi. Artık ingilizce cümleler kurmaya başlıyor. Evde zaman geçirmeyi seviyorum. Yarın belki de evden çalışabileceğim bir iş için mail atacağım. Bu arada bir kaç Türk arkadaşla daha tanıştım. Yavaş yavaş anlaşabileceğimiz arkadaşlar tanımaya başlıyoruz, ama birbirimizi tanımamız zamana alac...

Şans...

Akıllıbebekten bu hafta... Size de oluyor mu? Bazen duyduğum kimi şeyler karşısında garip bir suçluluk kaplıyor içimi. Benim suçum olmadığını bile bile bu hisse kapılıyorum. Düşünüyorum sonra ya bu kadar şanslı olmasaydım? Biz insanoğulları aslında kolay beğenmeyiz hiç bir şeyi. İçimizde bir yerlerde hep daha iyisini, daha güzelini, o da olmazsa mutlaka bir diğerini isteriz. Başımızı sokacak bir ev isterken önceleri, evi aldıktan sonra aklımızda o civarda gördüğümüz başka bir ev vardır. Küçük şirin bir mutfak yeter dedikten sonra kendimizi dergilerdeki salon salomanje mutfaklara, parlak yüzeylerine, en yeni modelleri ile ankastrelerine bakıp hayal kurarken buluruz. Çocuğumuzun karnesi ile gururlanırken, bir yandan da ne olurdu bilmemkimin çocuğu gibi kitaba da düşkün olsaydı diye düşünürken yakalarız kendimizi. Alışveriş yetmez, daha ertesi gün beğendiğimiz bir ayakkabıya iç geçirebiliriz. İşte bu zamanlarda bu girdap ve hayatın rutin koşuşturması içinde unutuveririz, aslında ne kadar...

Hmmm...

Hmmm. Gece yatmadan önce yazdığım aşağıdaki posttan da göreceğiniz gibi bu sene Oscar tahminlerim bir kaç ödül ve en iyi kadın, erkek yardımcı oyuncu ödülleri dışında çıkmadı. Kate'in alacağı kesindi saymıyorum bile. Milk'i izlemedim ama Sean Penn gibi bir usta varken zaten diğerlerinin şansı azdı. Hele ki Amerika'da çok tartışılan eşcinsellik konusu mevzubahisken. En azından müzik konusunda Oscar jürisi ile kesinlikle aynı fikirdeyiz.

Slumdog Millionaire ve Oscar tahminleri

Resim
Benjamin Button'u beğenip, sıkı bir Brad Pitt hayranı olup, karşısında rakip tanıyabilir miyim? Hayır. Ama bu kadar bahsedilen filmi izlemeden ahkam kesmek olmazdı. Ben de Oscar'a saatler kala izleyebildim. Film çok eğlenceli, farklı, ve eğlenceli. Peki bunlar Oscar'da en iyi film olmasını sağlar mı? Hayır. Evet belki Oscarlık insanın içine işleyen bir film yok bu sezon ama ben hala Benjamin Button taraftarıyım. Brad Mickey'e kaptıracak ödülü diyorlar, ona da üzüldüm doğrusu ama yarışma bu. Hak eden alsın. İzlemedim ama dediklerine göre Mickey o ödülü hak ediyormuş. Kadın oyuncu ödülünü de Kate'in alacağı kesin gibi. Penelope da yardımcı olabilir. Bu arada soundtrack'e özellikle de filmin başlarında yer alan şarkıya bayıldım ! Paper planes de var. Bir de O Saya ve Jai Ho var. Bu yaz gece klüplerinde çok duyacağız. Pardon çok duyacaksınız :) İşte bu da Riots. Şarkı bittiğinde altındaki linklerden tüm Soundtrack'i dinleyebilirsiniz.

Önce kötü haberi söyle...

Kötü haber: Yaşlanıyorum. Kimse aksini iddia edemez tabii ama bunun farkına varmak çok can sıkıcı. Misal artık nutellayı kesince hooop diye süzülmüyorum. Bir de o nutellalar falan fena yerleşiyorlarmış. Kilon eskisinden az da olsa bir yerlerde saklanıyorlarmış. Moral sıfırın altında beş, hava soğusa kaç yazar? İyi haber: Meğer iştahım gerçekten de su içme alışkanlığımın olmamasından kaynalanıyormuş. Bugün 2 litreyi şimdiden tamamladım, 1200 kalorimin hala 100 kalorisini bir şey yiyerek kullanabilirim. Aman pek gururlandım kendimle canım...

Günaydın şekerim yeni mi anladın?

Resim
Ayşe Arman bugünkü yazısında başka bir ülkede başka ülkelerin insanları ile anlaşmada çektiği zorluğu başına gelen bir hikaye ile anlatıp, 5 yılda bunu anladım ki, bir çok ülkenin insanı bana zor geliyor demiş. Günaydıııııın. Ben bunu ne yazık ki 5 ayda anladım , hatta 5 günde bile diyebilirim ya, neyse. Bazen delirtiyor insanlar beni, çok basit cevaplara çok karışık bilinmeyenler yükleniyor, hemen hallolabilecek şeyler arapsaçına dönüyor. Evet Akdeniz insanının kafası başka çalışıyor, ama Türk insanının kafası bambaşka. Diğer milletlerin insanları IQ ve hatta EQ olarak bizden ileri olsa da olmasa da kesinlikle bizden daha pratik değiller. Biz her şeyi anlayıveririz, kafamız başka çalışır, hemen hallediveririz her şeyi. Bu pratik zekaya biraz daha eğitimli olabilseydik kimse tutamazdı bizi. Velhasıl gözünü sevdiğim insanları güzel ülkemin, çoğunluğumuz aptal ve daha çocuğumuz cahil olsa da biz başkayız hayata tutunma, anlaşabilme, ve yaşayabilme sanatında...

Eh işte dedirten filmler...

Resim
Şu isimleri görüyor musunuz? Afişe bakın. Sonra benim gibi bu isimlere bakıp büyük beklentilerle filmi izleyin. Kesinlikle pişman olacaksınız. Yes man. Daha iyisini bekliyordum. Sanırım sorun bu, daha iyisini beklemem. Yine de Jim Carrey sevenlerin hoşuna gidebilecek bir film. Arada güldürüyor. Ama ben başka bir ismi yakıştırırdım bu filme. Pek tarzıma uymasa da, her yerde afişini görüp Cage'i izleyebilmek için zaman ayırdığım film bir kaç sahne dışında fena değil aslında. Hikaye klişe, bazı sahneler ilginç, falan filan. Özetle, abuk subuk filmlere gideceğinize tercih edebileceğiniz ama çok da bir şey beklemeyeceğiniz, belki beklentileriniz düşük olursa beğenebileceğiniz yüksek bütçeli gişe filmleri...

Hadi arkadaşlar 1 ileri 3 geri, durmak yok, yola devam !

Resim
Tamamen tesadüf canım. Yoksa paraların üzerinde resim değişecekse pekala Atatürk kadını da seçilebilirdi. Ama şansa bak ki Atatürk'ü hazmedememiş Osmanlı taraftarı bir kadın seçilmiş paranın üzerine resmini koymak için. Tamamen şans eseri, yoksa açıkladılar ya, islamcı parti falan değiller, duymadınız mı yoksa? Arkadaşlar Facebook'da sayfa açmışlar . 50 liraları kabul etmiyorlarmış, bizi de davet ediyorlar. Şurada Fatma Aliye ile ilgili bilgi var. Şunu ve şunu da okumanızı öneririm. Şimdi düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum. Neden O ? Bir türlü bulamıyorum...

Van minit van minit, orada duralım !!!

Şurada yazanları okuyunca aklıma geldi. Babamın bir lafı vardır. "Hayvan sevmeyen insan sevemez" diye. Çok inanırım bu lafa, çok da kullanırım. Dolayısıyla okuyunca aklıma ilk gelen bu oldu. Köpekleriyle yatmak. Sanırım çirkin anlamlar yüklenmeye çalışılıyor. Olsun. Sanırım ki insanın ayakucunda yatan köpeğin bir çok insandan daha insan olduğunu bilmeyen biri söylüyor bunu. Olsun. Sanırım hayvan sevgisi yok. Olsun. Çok geç değil. Hayvan sevmek, insan sevmek, gerçekten sevmek için geç değil. Zor değil. Rahmetli Aziz Nesin'in bir kitabı vardı. "HAYVAN DEYİP GEÇME" Şiddetle tavsiye ediyorum. Alsınlar, okusunlar, feyz alsınlar, hayvan sevsinler, insan sevsinler diye... Dip not: Hayvan sevgisinin bir aşağılama için kullanılacağı 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Dip sos: Bu ülkede niçin hayvan hakları uygulanmıyor şimdi anlaşılıyor. İmam bunu derse cemaat ne yapar???

Sevgililer gününe sevgi dolu bir yazı...

Tabii canım. Bu gazetelerin hepsi yandaş. 2 yıl önce değillerdi. Politikacı- Yayınevi patronlarının arası çok iyiydi. Dolayısıyla politikacının işine gelmeyen şeyler yazılmadığı için hiiiiççç yandaş değillerdi. Şimdi yazdıklarının hepsi yalan dolan. Çünkü, işlerine gelmiyor. İşlerine gelen nasıl büyüyeceği bile belli olmayan en az 3 çocuk doğurup evde oturan kadınların işsiz kocalarının eline bakarken suları akmayan mutfaklarında peşkeş çekilen bulaşık makinalarına sevinecek kadar salak olup, 3 kilo bulgur ve kurufasülyeye oylarını kendilerini aynı şekilde yaşamaya mahkum edecek partilere, cehalete, fukaralığa, ezilmişliğe vermeleri, tabii göbeklerini kaşıyan kocalarının, abilerinin, babalarının izinde. Sonra çıkıp göbeğini kaşıyan adama değil, göbeğini kaşıyan adama kızan adama kızalım. Oh ne ala mualla! Dip not: Sevgililer günüyle alakalı yazacaktım değil mi? Neyse... Güzel geçsin. Gülümsetsin... Dip sos: Yılmaz Özdil yine çok eğlenceli yazmış, kaçırmayın . Aaaa. Okumayın o gazeteler...

Mr. Button sen büyük adamsın...

Resim
Sevdim. Hayır bayıldım. Sadece size değil kendime de tekrar tekrar izlenmesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Hikayesini duyunca nasıl kurguladıklarını çok merak ettiğim filmi elime geçen ilk fırsatta izledim. Hikaye çok güzel kurgulanmış, makyaja laf yok, sahneler çok masalsı, görüntüler harika, müziklerini sevdim, kadınları ve adamları. Yok adamları değil, Brad'i . Bu filmde daha bir olmuş Brad. Gerçek hayatta en şarap tadında yıllarını yaşıyor, en iyi göründüğü ve en iyi şekilde durduğ yıllar. Bu film de bunu taçlandırıyor. Aslında 3 film daha vardı bu hafta izleyip bahsetmek istediğim ama Benjamin Button ayrıca bahsedilmeyi hak ediyor. Diğerleri yarına artık...

Mimmm , I love ur blog...

Ödülün gönderilmesiyle ilgili 3 kural varmış: 1. Seni ödüllendiren blog yazarının linkini vermek. 2. Bu ödülü başka 7 blog sahibine linklerini vererek göndermek . 3. Seçilen blog yazarlarını durumdan haberdar etmek. Bu sabah bilg açtığımda gördüm. Her iki blogda da mimlenmişim. Nymphea ve Siu mimlemişler beni. Çok zor 7 ye indirmek blogları. Ama bunu keyifle okuduğum blogları tanıtabilme şansı olarak görüyor ve bilmeyenlere öneriyorum. Anatema , Ece , Modatrendenin , Tanya , Adaş , Pigmelerledans , Sandaletliseyahat . Dahası için pliz Eşdostakrabaya tıklayınız...

Ah zavallı yumurtalar...

Sapık dedeye yumurta atmış kadınlar. Üzüldüm... Biri omuzuna gelmiş yumurtaların, biri de ayağına. Kim bilir kaç tanesi de ziyan olmuştur zavallı yumurtacıkların. Ah o yumurtalar kolay mı oluşuyor şu tabiatta. Bu kadar kolay mı o güzelim yumurtaları ziyan etmek? Ne güzel menemen olurlardı, keke konarlardı, o da olmazsa tatil sabahı sucukla aşk yaşarlardı. Ah zavallı yumurtalar. Çok üzüldüm. Şu dünyada kimilerinin bir yumurta kadar bile değeri yokken yumurtalardan kaçmasına, korunmasına, kendini o yumurtalardan matah sanmasına üzüldüm...

Evden...

Resim
Ne zamandır yeni ev soruluyor. Alıştık. Rahatız. Arkadaşlarla İstiklal caddesine benzeterek dalga geçtiğimiz bir caddeye yakınım. İstiklal dememizin sebebi bu civarda her şeyi rahatlıkla bulabileceğimiz bir cadde olması. Bu sefer girişin üzerinde olduğumuz için bir şey gerektiğinde hemen her şey için oralardayım. Okula yolumuz da keyifli. Yolumuzun üzerinde güzel mi güzel bir dondurmacı var. Neyse, bizim eşyalar ve ev sahibinin uzakdoğu, ortadoğu, Afrika hayranlığı sonucu evde zaten var olan aksesuarlar bir arada hoş oldu. Ev sahibimiz de keyifli bir adam. Geçen senelerde eşiyle Türkiye'ye gelmiş, boğaza bayılmış, Reina harika diyor. Gelelim sadede. Çok fazla fotoğraf koyacak değilim. Madem foto soruluyor, işte benim en sevdiğim oda. Kerem'in odası. Ekoseli perdelerini takıp halısını da koyunca daha da hoş oldu. Ve sevdiğim manzarası...

Kışın iştah açılır...

Resim
Kışın en sevdiğim yanı ne biliyor musunuz? Geceleri ailece sıcacık bir şeyler içip, zamanı paylaşmak. Kocaya sütten neskafe, bana tarçınlı sahlep, oğluşa Nesquik... Bu kış bir keyfim daha var. Ekmek yapmak. Sıcacık sofraya gelen ekmeğin hem tadı hem de sağlıklı olduğu için verdsiği iç rahatlığı da başka. Son olarak kırmızı pul biberli ve kekik - nane karışımlı ekmek yaptım bir sabah kahvaltıya. Hmmm... Ve son olarak bu kış ilk kez yaptığım Aşurem. Çok da zor değilmiş, sadece zaman alıyor. Portakallı severim ben ama o gün çıkamadım ve unutup tüm portakalları sıktım. Netten araştırırken elmalı bir tarif gördüm denedim. Hiç de fena olmadı doğrusu. İçine olabildiğince çeşit koydum zaten. Sadece Türklere dağıtmadım tabii. Buralılar da ilginç bulmalarına rağmen beğendiler. En azından nezaketlerinden öyle söylediler bilmiyorum. Ama bu kış tatlımız aşure...

2 film hakkında...

Resim
Kaçırdığı Türk filmlerini zilemeye devam ediyorum. O... çocukları eğlenceli bir film.İpek Tuzcuoğlu çok başarılı, Demet Akbağ her zamanki gibi son derece keyifli, Özgü Namal korkunç kötü İtalyancası ile bir İtalyanı pek iyi seslendiremese de İtalyan aksanlı Türkçesi hiç fena değil. Tüm oyuncular özellikle de çocuklar rollerinin hakkını vermişler. Yemekteyiz yarışmasının İtalyan asıllı yarışmacısını da bir sahnede görmek ayrıca şaşırtıcıydı. Küfürlü ve argolu bir film olmasına rağmen rahatsız edici değildi, hatta Demet Akbağ'ın kullandığı kimi deyimler beni çok güldürdü. Evet bu film tavsiye... Gelelim diğer filmimize. Ulak. Masalsı. Sahneler hoş. Hikaye keyifli. Çetin Tekindor şahane. Hümeyra her zamanki gibi farkediliyor. Adı üstünde: Bir Çağan Irmak filmi... Dip sos: Bu arada Issız adamın başrollerinin de buradan çıktığı aşikar.

Uyku saati

Şu an çakırkeyifim. Ama ne zamandır yazmadığımı farkettim yazmadan edemedim. Her şey yolunda, şu satırları yazana kadar 10 kere düzeltmem dışında. İyiyiz, şükür, bu aralar doğum günleri var onları dolaşıp kalori topluyorum, Kerem harcıyor ama ya ben? Okeyde süperiz bu aralar eşli. Bir de dün gece kızlarla buradaki bir Pub a çıktık, eğlenceliydi, içtik, sohbet falan iyi geldi. Dolce Vita yani... Kilo 56.5 Keyif süper Uyku hem de nasıl? İyi geceler...

Hayattan korkma, ama Nezle çok fena...

Nezleyim. silmekten burnum acıyor. Bir saniye sonra sanki akan burun o değilmiş gibi, tıkanıyor. C vitamini alıyorum, bolca meyve çayı. Şimdilik idare ediyorum. Bu arada interneti kaçak kullanıyorum, fotoğraf yükleyemiyorum bu sebeple. Söz verdiğim fotolar bir dahaki sefere. Neyse ki Lost'u izleyebildim. Bir de bunları yazabildim. Zaman buldukça izleyemediğim Türk filmlerini izliyorum ben de. " Hayattan Korkma" yı seyrettim dün. Tam bir hayal kırıklığıymış. O kadar oyuncunun emeğine üzüldüm... Filmin ismi ve konusu, insana "Çingeneler zamanı" gibi bir film izleyecekmişsin hissi veriyor ama nafile. Bolca küfür, bir iki tebessüm verici sahne, ve insanın uykusunu getiren bir havası var. Sadede gelirsek, ziyan Türk filmlerindense izlenebilecek, ama onu izleyene kadar izlenecek daha bir çok filmin olduğuna inandığım vasat bir film...