Kayıtlar

Nisan, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Balonundan ayrılamayan çocuk...

Resim
Şimdi içeri gidip üzerini açmış mı diye bakayım dedim, çok güldüm çoook. Derin uykuda, ama bırakmıyor. Şu halini görünce öpüyorum kokluyorum, mırıldanıp dönüyor ama balon hala elinde...

Çiçeklerim, çikolatam ve ben...

Resim
Evet bu aralar biraz asabiyim. Olan biten olaylara sinirlenmekle kalmıyor, insanların umursamazlığına öfkeleniyorum ama en çok sanırım bir şey yapamadan oturuyor oluşum beni yiyip bitiriyor. Ne yazık ki bireysel olarak,bir ses olmaktan başka işe yarayamıyorum. Düşüncelerim kimilerini rahatsız etse de doğru bildiğimi de yazmazsam çıldırırım herhalde. Ama gel gör ki sinirlenmek bir işe yaramıyor. Bugün tüm haberlerden ve beni sinir eden herşeyden uzaklaşmak için 3 şey yaptım. Öncelikle haberleri de, mümkün olduğunca interneti de açmadım. Sonra kendime favori çikolatamdan çıkarıp bol köpüklü koca bir kahve hazırladım Sonra çiçekçime gidip zamanı geçmeye başlayan güllerimin yanına sakız sardunyalar aldım. Baktım rahmetli anneannemin bahçesindeki Aslanağızlarından var, onlardan da aldım. Ben nasıl küçükken oynuyorsam oğluş da oynasın diye. Sonra bir saksım için koca bir papatya aldım. Küçük saksılarıma artan sardunyaları diktim. Ne renk olacaklar bilmiyorum, sürpriz. Çiçekçi s...

Ve Püfffffffffffffffffffffff...

Resim
Diesel'in sloganlı tshirtlerinden almıştım bir süre önce. Yukarıdaki slogan içlerinde en dikkat çekici olanı. Günümüz gerçeği de bu değil mi? Herkes ahkam kesmeye bayılıyor. 20li yaşların başındakiler bile herşeyi bildiklerini sanıyor. Benim okuduğum kitap kadar yaşı olmayanlar kitap kritiği yapıyor. 3 gün dışarıda yemek yiyen gurme sayılıyor. Berbat bir film çeviren, oyuncu, sabahların sedası edasında yazan,blogcu, her alışverişi seven, modacı, her duşta şakıyanın şarkıcı olduğu bir dönemde daha cümle kurmayı beceremeyip, " Geliyooo, gidiyo" diye yazanların yazdıklarımı beğenmeyip aklınca dalga geçmesine ne diyebilirim ki? Allahtan henüz onları yazar yapan yok. İnsan olmak maharet gerektirir. Zordur ama istersen zamanla öğrenebilirsin. Yoksa hayvanlardan ne farkımız kalır. Dediği gibi, Kurbağayı koltuğa oturtmuşlar o yine de çamura sıçramış. :)

Püffffffffffff

Can sıkıcı. Belki de bu sebeple kafamdakileri yazmak istemiyorum. Kafamın içinde hoş konular yok ki kağıda da onlar dökülsün. Neşelenmek için Twitter'da 24 saat mutlu mesut yaşayan, spordan çıkıp film izleyen, oradan yemeğe gidip alışveriş eden, "Dün akşam Plazmada izledim, Blackberry imden de yazmıştım ya, hemen ertesi sabah Jeepimin arkasına alıp attım" diyerek pembe dizi başrollerini canlandıranları izliyorum sessizce. Yok o bile güldürmüyor artık beni. Belki de insanlar bunca rezilliği, cehaleti, ve sefaleti çekerken başka insanların bu umursamaz tavırları, bu kast sisteminde yaşarmışçasına yazdıkları beni kızdırıyor artık. Görgüsüzlük Özal döneminde komikti, artık değil. Belki hayatın pespembe olmadığını öğrendiğimden beri çok fazla şey inandırıcılıktan uzak, ama tatsız bir masal gibi geliyor kulağıma. Belki de ben fazla kırılganım, relax olmalı, bencil olmalı, umursamamalı, arada bir ancak kendimi kötü hissettiğimde ona buna yardım edip vicdan rahatlat...

Boktan bir dünyada yaşıyoruz...

Haberin detaylarını yazamam. Başlığını bile bulamam. Okurken ezildim, büzüldüm, küçüldüm. Yok oldum. Peri masalları ile büyüttüğümüz çocuklarımızı antibakteriyellerle mikroplardan koruduğumuzu zannederken, dışarıda dolaşan onca iki ayaklı mikrobun gazetelere yansıyan dehşeti  okuduğumuz masallardan ne kadar da uzak. Onları nasıl koruyacağız? Nereye kadar koruyabileceğiz? Nasıl bir masal yazmalıyım oğluma? İnsanların sadece fikirleri için birbirini yumrukladığı bir dünyada, aslında herkesin kendi annesi gibi çocuklarla ilgilenemediğini, kimi çocukların sadece yemek ve oyuncak kıtlığı değil sevgi kıtlığı da çektiğini, hatta tam tersine şiddetle doyduğu bir dünyada yaşadığımızı mı anlatayım? O dünyada tecavüz diye bir şey olduğunu, lise çocuklarının 2 yaşındaki bebeklere tecavüz ettiğini, hatta bu bebekleri şantaj yaptıkları kızlara buldurduklarını mı söyleyeyim? Uzaklarda bir yerlede , onun gibi okula giden çocuklar olduğunu, ama bir sınıfta 50 kişi okuduğunu, öğretme...

Haberler...

Biliyorum biliyorum bir süredir yazamıyorum ama hayat bırakın su gibi akıp geçmeyi sele kapılmış gibi sürüklenip gidiyorum. Okuyorum, izliyorum, ama gelin görün ki fırsat olmuyor yazamıyorum. İş güç, ev, oğluşun yıl sonu telaşı derken yoğunum oldukça. Ne haberlerim var başka? Tanya'nın ve Ersin Hoca'nın Aliş'i geldi. Henüz arayamadım ama Şebnem'den duyduğuma göre çoook şekermiş. Sevdikleriyle beraber sağlıkla, huzurla, mutlulukla geçecek koca bir ömür diliyorum ona. Ve kocaman kokluyorum. Geçen haftalarda Ece'nin editörlüğünü yaptığı "Weekly" dergisinde Oscar törenleri ile 4 sayfalık bir "Moda Mutfağı" yazımız çıkmıştı. Ece, benden ilkbahar yaz modası ile ilgili bir yazı daha olsa ne iyi olurdu dedi. Koca "İlkbahar Yaz"ı bir kaç sayfaya sığdırmaya çalıştım, ama çok keyifliydi.   Ekonomi benim için sıkıcı haberler ve cüzdanımdaki paranın eriyip gitme hızından başka bir şey ifade etmese de neyse ki bunu ciddiye alan insanlar ...

Bahar gelince ne yapılır? - Volume 2

Resim
Mantarı açarken açacak sevincinden kollarını öyle havaya kaldırdı ki, kokusundan sarhoş olmuş gibiydi. Akşam biraz fazla kaçırınca sabah kahvaltıda Corn Flakes yemeli dedim. Ama o da uslu durmadı, içine bal ve çikolata sos istedi. Spor salonuna gidiyorum ne de olsa diye atıştırılan onca şeyden sonra ancak salata paklar beni. Ama geç gelen öğlen yemeği öyle acıktırır ki, daha salatayı hazırlarken, içine konulan malzemeleri parçalamaya başlarken yemeye başlar insan. Ton balıklı yapılırsa bol limon ve kırmızı biberle biraz taze soğan da eklenir. Bir de tulum peynirlisi yapılır ki, ona da bol roka ve ceviz konmalı. İlkbahar ve yazı sevmemek elde mi? Çilekler mis gibi, erik ve karpuz çıktı, üzerimizden o ağır kıyafetler gitti, tiril tiril, güneş sıcacık... Hmmm...

Keyifli Cuma

Annem döndü yurtdışından. Oğluşla onu ziyaret etmek zaten iyi hoş da, onun güzel yemeklerinden yemek, bir de üzerine taaa oralardan hediye getirdiklerini karıştırmak pek keyifli oldu. HM den ciciler, istediğim kozmetik ve çikolatalar, bir de tabii sürprizler. Arkadaşlarla açık havada yapılan bir kahvaltı sonrası gün koşturma ile geçtiyse de keyifli bir cuma oldu bu. Yarın için de planlarım var. Detaylar hafta başına ...

İğfal etti memur bey !

"İnciraltı Atlı Spor Tesisleri’ne sabah saatlerinde giren bir aygır, yarış atıyla ve çiftlikteki diğer kısraklarla çiftleşti. Yarış atının sahibi Mustafa Akın, büyük şok yaşadı ve soluğu karakolda aldı. Akın, “Atım tecavüze uğradı” şikâyetinde bulundu." Sabah haberlerde izlediğim at sahibi, "Polisi aradım, Burada sahipsiz bir at var, benim dişi atlarımı iğfal ediyor  dediğimde güldü" diyordu. Evet ilk anda komik gelebiliyor kulağa ama aslında at sahibi için çok zor bir durum. At sahiplenen ve bakan insanlar anlayabilir bunu. O atları ailenden biri gibi seviyorsun zamanla, onun sağlığını, beslenmesini, antremanını düşünüyorsun her an. Sevginin dışında bir çok ailenin de mesleği bu.  atın kendisini bir yana koyalım, beslenmesi, hazırlanması, hatta iyi bir soyağacı olan atla çiftleştirilip şampiyon olabilecek bir at beklenmesi bile oldukça fazla yatırım gerektirir. Atlar yetişecek ki, yarış kazanacak. Yarış takipçileri bilir, at sahibi kadar atlar da sevinir kazand...

Sağduyu sakız olmuş...

Şaşkınlıkla izliyorum olan biteni. Ülkem karıştı arapsaçı oldu, düzeltebileck biri yok. O mevkide birileri varsa da, onlar da pek ülkem toprakları üzerinde bulunmuyorlar. Delinin biri kuyuya taş atmış, on akıllı çıkaramamış. Durum bundan ibaret. Adam bir yumruk yedi, haklı olarak tepki verdi. Sonra? Sonra sebebini anlamadığım bir kompleksle olayları abarttılar. Heyelana getiren kim acaba? Bakıyorum teröristler yine sokaklarda. Sağduyulu davranış bekleyebilmen için sağduyulu davranman lazım. Oysa herkes birbirine düşman. Diyarbakır'da bir çocuk taş attı diye, ağzı burnu kan içinde yerde sürükleniyor. Diğer tarafta İstanbul'da teröristler otobüs yakmaya çalışıyor yine. İçinde insanlar var. Anlayamıyorum olanları. Bir insan diğerinin hangi hınçla, hangi kinle, nasıl bir nefretle canını yakmak isteyebilir. Herkesin ağzında bir sağduyu lafı. Sakız olmuş. Kimse ne anlama geldiğini bilmiyor. Dip sos: Dayanamadım yine değil mi?

Kör olmalı belki de...

Belli oluyordur. Bugünlerde pek yazmak gelmiyor içimden. Aslında yazacak konu çok, ama benim yazmaya mecalim yok. Misal, herkesin birbirini yumrukladığı ülkemizde olan bitenler hakkında yazmak istiyorum bir an alevlenip. Sonra, amaaan boşver diyorum, yazsam ne olacak yazmasam ne olacak? Hiç bir şey değişmiyor. Yooo, aslında değişiyor, sadece daha kötüye gidiyor. Ya da, geçici deprem konutlarından çıkarılan insanları yazmak istiyorum yeniden. Madem geçici diye çıkarılıyorlar, bizden neden 11 senedir geçici deprem vergisi alınmaya devam ediyor diye sormak istiyorum. Ama nafile. Kime soracağım? Sordum diyelim, cevaplayacak insanların bir soruya bile tahammülleri yok, görüyoruz. Korkutuluyoruz, sindiriliyoruz, sessizdik zaten daha bir sus pus oluyoruz. Sınav sistemini eleştiren 15 yaşındaki liseli çocuklara bile tahammülleri yok, pankart açtılar diye küçücük çocuklar hem dayak yedi, hem de üstüne üstlük cezaevine gönderildi. Ağaç yaşken eğilir tabii, daha balık kokmad...

Aaaa ! Blog ödüllerindeyim !

5 senedir blogger'ım. Dolayısıyla kimler geldi, kimler geçti diyebilirim sanırım. Blog ödülleri ilk başladığında insanlar yarışmaya katılmaktan çekinir, bir yandan yazılır, bir yandan da bloglarına yazarlardı: "Aaaa beni aday göstermişler !" Hayır efendim, bu Oscar ödül töreni falan değil. kendin aday oluyorsun. Nitekim ben de her sene olduğum gibi aday oldum. Her iki blogumla da. Hayır, iddialı da değilim. Bloglarda tanınmanın ve oy alabilmenin belli başlı kuralları vardır ki o kurallara da ben uymuyorum. Blog blog dolaşmıyorum, canım cicim yapamıyorum, bebeeem diyerek dolaşıp bırakın alakasızları alakalı yorumlar bile bırakamıyorum,zaman yok, burada biliyorsunuz herkesin hoşuna gitmeyecek şeylerden bahsediyorum genellikle, moda blogunda ise Şebnem'le az ve öz yazıyoruz, amacımız giydiklerimizi çekmek veya bir şey tanıtmak değil, fikir vermek, anlayacağınız çok eğlenceli de değiliz, muhtemelen bu konudan burada bahsedecek, yan tarafa link koyacak sonra da...

Belki de o şanslı sizsiniz...

Resim
Elle 15 yıldır stilleri ile modaya katkısı olan veya yön veren, farklı kategorilerde yer verdiği hanım ve beyleri Stil ödülleri ile onurlandırıyor. Bu yıl Türkiye'de de bu konuda bir çalışma yapan Elle ekibi, titiz bir çalışma ile oldukça iddialı isimlerin yer aldığı bir liste çıkarmış.Bize düşen şuraya tıklayıp, seçim yapmalarına yardımcı olmak. Onlar da, teşekkür için şanslı bir ismi ödül gecesine davet ediyor, bununla kalmayarak o gece için kazanan ismi hazırlıyorlar. Ben oylarımı verdim, umarım şanslı isim ben olmasam bile Moda Mutfağı okurlarından biri olur...

Gerçekten çok adaletlilermiş...

Kimi erkekler birbirlerine şöyle akıl verirlermiş: Aman abi, kadınla alt alta üst üste yakalansan bile inkar et ! Bu kim de, tanımıyorum de,ne işim var burada diye sor. Hatta üste çık, senin ne işin var burada diye hesap sor! Pakpartininki de aynı hesap. Chp'ye yumurta atanların o partili oldukları, hatta bırakın partiyi parti kollarının başkanları oldukları ayyuka çıkmış, biri bize çamur atamazlar diyor, biri bizimle alakaları yok diye inkar ediyor, biri de üste çıkmış bana teşekkür etmeliler aslında, ben orada insanları yatıştırmaya çalışıyordum diyor.El kol hareketlerini, küfreden surat ifadesini yanlış anladılar diyelim, pankartları da yanlışlıkla mı elinize tutuşturdular? Ülkemde yine ilginç şeyler oluyor,geçen gün yenge hanımı malum yere almayan bir komutan da bildiğiniz hikaye üzerine!!! göz altına alınmış. Yakında dışarıda komutan kalmayacak, zaten içeri alınanlar biz daha davanın ne olduğunu anlayamadan daha öncekiler gibi ölüp gidecek, içeride olması gerekenler ...

5 days... Mini dizi

Resim
Dün gece fena sarsıldım. Bana korku filmleri vız gelir. Gerilimi izlerken gerilirim o kadar. Ama hayatın içinden sahneler, ya bizim başımıza gelseydi dedirten şeyler, özellikle de konu çocuklar olunca ortaya çıkabilecek sahneler aklımı başımdan alabilir. Dün e2 de başlayan mini seri "5 Days" de aynı etkiyi yarattı. Her şeyi dijital izlemeye alışmışız, o kadar sabırsızlandım ki elim kumandanın tuşlarına gitti, ileri sarabilmek için. Ama ne mümkün? Şimdi haftaya pazartesiyi beklemeliyim. Konu özetle şu : Five Days, genç bir anne ve iki çocuğunun ortadan kayboluş hikayesini anlatıyor. Beş bölümden oluşan dizi, çocuklarıyla birlikte büyükbabasını ziyarete giderken çiçek almak için duran ve bir anda kaybolan genç bir anne ile anneleri dönmeyince onu aramak için arabadan ayrılan çocuklarının hikayesinin beş gününü konu ediyor. Ancak Five Days diğer alışıla gelmiş diziler gibi hikayeyi polis araştırmasıyla sınırlamadan, kayıpların yakınları ve basının konuya yaklaşımını da e...

Büyümek...

Resim
Gün geçtikçe beni mutlu eden şeyler listemdeki maddeler değişiyor. Sabah 5 te eve geldiğim mutlu günler çoook gerilerde kaldı, ama 5 yaşındaki oğlumun her sözü, her öğrettiği, her öğrendiği beni hiç bir şeyin mutlu etmediği kadar mutlu kılıyor. Onun için değil, öncelikle kendim için söylemeliyim bunu. "Sanırım büyümek böyle bir şey..."

Bahar gelince ne yapılır? - Volume 1

Resim
Önce sevgili kandırılır, pazar günü söylenmesine aldırış etmeden yapı markete gidilir, saksılar alınır, topraklar taşıtılır. Sonra daha fazla işkence etmeye gönlün el vermediğinden onunla olmadığın bir gün çiçekçiye gidilir özenle istediğin güller seçilir. Sevgiyle rengarenk güller ekilir, böcek korkusu bile vız gelir, topraktan çıkan küçücük böceğin üzerine toprak atılır, göz görmeyince gönül katlanır. Çiçekler sulanır, özenle salon penceresinin önüne yerleştirilir, sonra önünde oturulup dışarısı izlenerek bol sütlü bir kahve içilir. Sonra... Sonra bir gün çalışanlar işlerinden, çalışmayanlar çocuklarından nefes alacakları bir kaç saat ayarlar, kahvaltı için toplanılır. Bahar uygun rengarenk bir masa hazırlanır. Durun, sıcaklar henüz masaya gelmedi, onlar arkadaşlar gelince servis edilir. Bir gün önce canının çıkmasına, ve bir gün sonra canının bir daha çıkacağına emin olarak, bol bol kalori yüklemesi yapılabilir. Hmmm, bu gelecek konulardan biri olarak "Volume 2...

Buruk bir gün...

Arkadaşlarıma kahvaltı hazırladım, izin alamayanlar katılamadı, ama tekrarlarız diye avunarak bir araya geliyoruz. Güzel bir sofra hazırladım, uzun uzun oturalım diye bol çeşit hazırladım, pek keyifliyim derken... Gazeteye göz atma gafletinde bulunuyorum. 3. sayfa haberlerini okumam ama dikkatimi çekmişti, Uşak'ın bir ilçesinde Allah'ın unuttuğu bir yere yatılı okul yapmışlar, işte orada 10 gün önce bir çocuk kaybolmuş.İnsanlar ne umutlarla uzaklara, okula gönderiyorlar çocuklarını. Henüz 10 yaşında. İster annelik deyin, ister oğlum var diye algıda seçicilik, içim acıyor haberi okuyunca. Her gün gazetelere bakıyorum, hani adı gibi bir umut belki bulunur diye. Bu arada öğreniyorum ki daha 2 ay önce okula şikayetler yağmış, çocuklara porno izletiliyor diye. Umursayan yok. Daha önce taciz ima edilmiş. İlgilenen yok. Sonra bu çocuk kayboluyor. O da ortada yok. Dün bulunmuş. Foseptik çukurunda. Tacize mi uğradı bu oğlan çocuğu, tecavüze mi, neden öldürüld...