Kayıtlar

Haziran, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yalnızlık zormuş...

Resim
"Hayatımı yazsam roman olur be abla" derken kaşlarımı küçük Emrah ile Shrek'teki kedi arası bir kıvamda süzecek, dudaklarımı büzecek, zırıl zırıl ağlayacak durumdayım. Ev sessiz. Çok sessiz. "Kafamı dinleyeceğim hehe" diyerek kendimi avutmamış, kandırmışım. Hiç de eğlenceli değil. Karşılıklı kahve sigara kaçamağı yapacak koca da, o sırada mutfak kapısını açıp, o günde bir tanecik sigaramı saklatacak oğluş da yok evde. Çeşme'den başka bir yeri sevemem sevemem sevemem diye mırıldanarak gittiğim, dönerken de hayran kaldığım Torba'da bir hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Bir gün önce, bir gün sonra daa İzmir'de eşi dostu görüp kahvaltılarda gevrek de yedin ya daha ne istiyorsun diye sorarsanız haklısınız. Ziraa yeni iş yerimdekilerin kimilerinde öyle haset bakışlar var ki, boynuma kapının üzerindeki nal gibi nazar boncuğunu çıkarıp assam fayda etmez. Sen 2 hafta çalış, sonra kalk git 1 hafta tatil yap. Ben de olsam bana sinir olurdum. Gel gör k...

Dönüş

Torba'nın sükuınetine biraz eğlence katıp karıştırdım, biraz da dinlence. Üzerine sevdiklerimi ektim pek iyi geldi, yarın malesef dönüyorum o sevdiklerimi burada bırakarak...

Af...

İzmir'deyiz. Bir kaç güne kadar Bodrum Bodrum. Hani yazamazsam, bu veya diğer blogda  sizleri cevaplayamazsam affola.

Kaçırdıklarımıza bir çentik daha...

Güne buruk başladım. Henüz başlayalı 2 hafta olmuşken , çok oluyorum bir hafta tatil için, bir de üzerine tam tatil öncesi gün, bir kaç saat daha izin isteyemezdim. Ama oğluş da iş miş dinlemiyor, karne alırken herkesin annesi geldi, geç kalsalarda geldiler diyor. Haklı mı haklı. E ben de istemez miydim? İsterdim. Ama olmadı, olamadım. Nasrettin hocanın dediği gibi herkes haklı. Bir de üzerine, ilkokul bire başlayan çocukların bir hafta erken başlayacağı tarihte, tam da o hafta fuar için yurtdışında olacağımı öğrendim. Al sana bir "offf" daha. Annenin işe dönüşü oğluş için sancılı geçecek anlayacağınız, ama muhtemelen alışacak zamanla, ben de midemde bir şeyler burkularak alışacağım çaresiz. Küçükken ne kolaymış, kendini bildi bileli çalışıyordum, alışmıştı ve pek de anlamıyordu aslında yokluğumu. Şimdi zor. Çok zor...

İnsan olmak yada olmamak... İşte bütün mesele bu !

Yazacak konu çok ama yazmak için vakit yok. Mesela şu modern kölelik mevzusu. Sibel Arna'nın belki de haklı olduğu bir konuda yanlış kelimelerle ifade ederek haksız duruma düştüğü köşe yazısı değil sadece. Ya da festivalde sizin yerinize her türlü istemediğiniz şeyi yapacak olan Hayati'ler de değil. İnsanlar evde, iş yerinde, sokakta, alışverişte, kafeteryada, her yerde bir diğerine iş yıkmanın, iş yaptırmanın, istemesini bilmeden iş emretmenin derdinde. Sorun şu ki, empati yapmıyoruz, hatta sempatik olmayı bırakın ne kadar burnumuzu kaldırabilirsek o kadar ala. Hizmet sektöründe çalışanlar bizim her kaprsimizi çekmek zorundaymış gibi algılıyoruz. Bunu da millet olarak biraz hazımsız olduğumuz için yapıyoruz. Görgüsüzlük diz boyu. Sanırım bu günlerde bu sebeple Twitter da fazla zaman geçirmiyorum. Takibimde olan bir blogger'ın bu haberlerin üzerine gelen bir cümlesinden sonra kapattım, girmedim bir daha da. Kendisi gibi görünmeyen, maddi olarak da muhtem...

Eski !!! Alışkanlıklar...

İyi ki annem yanımda. En azından hafta içi. Çünkü dağılmış durumdayım. İnsan sabah gidip akşam döndüğü ofis hayatından uzak kalınca kolayca alıştığı şeyler var. 1- Uyku bolluğu. Her ne kadar öyle öğlenlere kadar uyuyan biri olmasam da biraz olsun geç kalkarak geç yattığım günleri telafi edebiliyordum. Oysa artık telafi zamanı yok. Uyuyabildiysen ne ala ! Uyuyamazsan cts günleri böyle 12 ye kadar yatarak acısını çıkarıyorsun. Kaç tane rüya gördüğümü hatırlayamıyorum bile. 2- Zaman Tüm zamanlar senin         di !!! Artık değil. Öyle canın istediğinde kahvaltı edip canın istediğinde kahve eşliğinde iki laf etmek yok. Her şeyin bir zamanı var. İyi ki yanında annen de var ki, en azından işe giderken sabah kahvaltı hazırlamak, akşam yemeğini hangi arada hazırlayacağım derdine düşmek yok. Kaçırılacak filmlere, okunamayacak kitaplara yenileri eklenecek. 3- Hürriyet Pek severim bu kelimeyi. Sanki o duygunun daha da hakkını veriyor bu eski Türkçe. Evet Aslı h...
Resim
Yeni odaya yerleşme, yeni işe alışma, yeni şirketin işleyişini anlama süreci. İtiraf etmeliyim kafam karışık, yorgunum argınım ama şikayetçi olacak değilim. Pekala, kabul ediyorum, sabahtan akşama bir yere tıkılmak hiç hoş değil, arada bir çıkılacak yerler de yeterli değil, ancak işimi de çok özlemişim. Yeni odam keyifli. Kırmızı yuvarlak dönebilen iki misafir koltuğum, beyaz bir masam, beyaz üzerine çiçekler koyabileceğim küçük sehpam, dışarıdaki yeşilliklere bakan kocaman camlarım ve yusyuvarlak beyaz bir koltuğum var.  Arada kimse görmeden hızla dönebilirim,adeta dönmedolap :) Bu aralar bir de anaokulu mezuniyeti, gösteriler ve bizi ziyarete gelen öğretmenlerinin heyecanı var.Okul kapanır kapanmaz tatile çıkıyoruz, onu da unutmamak lazım. Anlayacağınız bir koşuşturmadır gidiyor, yazamayabilirim affola...

Teşekkür

Resim
Dün yeni iş yerimde oryantasyon ve adaptasyon gibi sıkıcı bir sürecin içerisinde bana iyi dileklerini ve çiçeklerini gönderen arkadaşlarıma teşekkürler. İlaç gibi geldi :)

Dönüş...

Resim
Bu bloğu açalı 5 yılı geçti. Moda blogunu ise işten ayrılmada kısa süre önce, işten uzak kalmamak için açtım. Ülke değişikliği, şehir değişikliği, hayattaki tüm o değişikliklerde benim için, kimi zaman zor vakit ayırabilsem de, bir kaçış noktası oldu. Sıkıcı günlerde de beni oyaladı. İşimden uzak kalmadım. Hiç bir şeyi kaçırmadım. Aynı zamanda beni hareketli kıldı, eğlenceli ve keyifliydi. Şimdi yeniden ofis hayatına dönüyorum. Artıları da var, eksileri de. Serbest çalışmaya benzemez ama bir yandan da o kadar özledim ki koşuşturmayı,  bu eksiklik canımı sıkmaya da yetmez. Artık hafta içlerim eskisi gibi bir koşuşturma içinde geçecek. Yeri gelecek gece yarılarına kadar çalışılacak, yeri gelecek koca bir hafta evden uzakta geçecek. Her anne gibi endişelerim var, ama oğluşumun artık büyümüş olması da bana destek veriyor. En azından annemin desteği ile rahat olacağım oğlumu bırakırken. Daha az görüşeceğiz diye öc alır gibi sanki, bu sabah her zamankinden çok daha...

Çilekleri bırakıp işe giden anne...

Resim
Çiçekler çilek oldu, snra annesi suladıkça kızardı, en sonunda kırmızı tatlı, dalından şimdi koparılmış çilek oğluşun midesine indi. Dediğine göre bugüne kadar yediği en lezzetli çileği yedi. Annesi çilekleri ona emanet edip gece gündüz çalışmak üzere bir yerle anlaştı, çilek keyfini bozmamak için de önce ona bir şey söyleyemedi... İşten döndüğünde onun yetiştirdiği çilekleri yemek için de sözleşti...