Bu kitapta şimdiye kadar okuduğum tüm aşklar içerisinde beni en çok Yıldız Kenter- Şükran Güngör aşkı etkiledi. Hayata birlikte tutunmaları, birbirlerine duydukları sevgi ve saygı, onca senelik romansla dolu evlilik...
Yıldız Kenter'in "Hep aşk vardı" adlı oyununda anlatılanlar, birbirlerine yazdıkları notlar ve mektuplar, en çok da son nefesini verirken bile bencillik edememeleri.Sanki sonsuza dek yaşayabilecek olsalar, yine sonsuza dek sürebilecek,46 yıla sığamamış koskoca bir aşk.
Eşinin, sevgilisinin, her şeyinin ardından yazılmış ve hala yazılmakta olan mektuplar...
Canım'a ilk mektup,
Şükraaan !
Canım,
Güzelim,
Bebeğim,
Koca kafalım,
Kara adamım,
Eğri bacaklım,
Yakışıklım,
Bunları çabucak arka arkaya sıraladığımda gülerdin mutlaka.İnanılmaz güzellikte bir gülüş...Mahmut'un çektiği resimdeki gibi...En İyi Oyuncu ödülünü aldığında, sevinçle kucaklaştığımızda çekilen fotoğrafımızdaki gibi...O resimlere ve kafamdaki sonsuz resimlere baktığımda, büyük acıma senin gibi gülümseyerek bakmaya ve büyümeye çalışıyorum.Kafamda, yüreğimde, önümde, arkamdasın.Hep yanımdasın. Çiçeklerde, esen rüzgarda, doğan güneşte,incecik beliren ayda, dolunayda hep sen varsın. Yanımdasın. Seni duyuyorum, seninle yaşıyorum. Sana uzanmak, o şefkatli ellerine dokunmak istiyorum.Dokunamıyorum...
Ağlıyorum.
Yıldız
Can Dündar
Yüzyılın aşkları'ndan.