Eylül 09, 2006

Ray amcamın derdi beni mi gerdi?

Bu haftasonu bilgisayarın başına bir kaç dakika oturabildim. Hiç vakit yoktu.

Cuma akşamı halamı alıp eve götürüp sohbet ettikten sonra neredeyse 24 saattir yolda olduğundan, ona iyi geceler dileyerek, diğerleri de uyuduktan sonra blog arkadaşlarımın verdiği gaz ve blog üstadlarıma duyduğum hayranlık ile kendimi mutfağa kapadım. Kapadım da ne oldu, yapacağım şey altı üstü bir yalancı şeker hamuru denemesi.

Evet yaparken ve gıda boyalarıyla uğraşırken insana bir huzur geliyor ama o huzur bir süre sonra yerini, bir türlü kıvamı tutmayan ve her yere yapışan hamura şekil vermeye çalışma asabiyetine bırakıyor. İlk denemeler fiyaskoyla sonuçlanıp, sabah gözüyle de yapılanlar beğenilmeyince hepsi çöpe gidiyor.

Cumartesi sabahın köründe başladığım ikinci denemenin de yarısı çöpü boyladıktan sonra nihayetinde benim yapabileceğim en iyi şeyin, oğluşun ayılı kurabiye kalıpları ile pasta süsleri yapmak olduğunu anlıyor ve 5 adet nurtopu gibi ayıcık elde ediyorum. Her ne kadar tadı berbat olsa da, rengi katılan nişastalarla kırmızıdan pembeye dönse de, ayıcıklara kaş göz yaptıkça onları bozduğumdan suratsız olsalar da, onlar benim ilk şeker hamurlarım, ve oğluşumun doğumgünü için hazırlar. Aynı kalıptan yapacağım kurabiye ve kanapelerle de pek hoş olacaklar.
Cumartesi bol bol sohbet edip atıştırıp, ara ara açan güneşe kapılıp kendimizi dışarı attık.Kuzenden haberleri aldım, halamın onu evlendirme hayallerine katıldım, belki de yakında kuzenimin düğünü için Kanada’ya gidersek ne yapabiliriz diye planlar yaptım.

Akşamüzeri anneme çaya gittik. Oğluşun kalmayan iştahına inat ben aynı iştahla yemeye devam ettim.

Ama pazar günü halam ve babaannemi akşamüzeri havaalanına bırakırken şaşkın ve yorgun babaannem ve panik halamın bulunan kayıp bavulu, emanete bıraktığı bavullar ve check in arasında iç hatlar senin dış hatlar benim koştururken bir gece önce yediğim her şeyi erittim.

Bunlardan arta kalan her anı ise haftaya vereceğimiz doğum günü partisi için listeler hazırlayıp evin çoktandır düzenlemediğim muhtelif köşelerine el atarak geçirdim. Her şey aşağı inip toparlandı, fazlalıklar atıldı, alınacaklar yazıldı.

Bu hafta Meksikalı müşteriler burada. Çarşamba günü en can İtalyan müşterilerimiz. Bu arada yarın kuaföre gitmeli, çarşambaya temizlik günü ayarlamalı, perşembe doğum günü için alışveriş yapmalı, Cuma akşamı yapılacaklara başlamalı, cumartesi evi süsleyip hazırlamalıyım.

Bu akşam da balkonda zamanı gelip sizlere ömür olan çiçeklerimin yerine yenilerini bakarım.Ne çiçeği almak için uygun zaman acaba?

Akşam demişken, dün gece seyrettiğim “Ray” den bahsetmeden geçemeyeceğim.Filmi başlarında yakaladığım halde akıcılığı ile Yarın da uykusuz kalayım birazcık, ne olur ki" diye düşündüren film gerçekten de izlenmeye değer. Hele benim gibi daha önceki hayatınızda 50 li yıllarda yaşadığınızı, o kıyafetleri giyip o müziklerle dansettiğinizi düşünüyorsanız.Muhtemelen “A fool for you” ile aşık olmuş, “Bye bye love” ile ayrılmış, sonra “ I can’t stop loving you” demişimdir.Başlarda Ray amcaya kızdığım halde, filmin sonlarına doğru daha da coşar bir şekilde ağladım, adam mutlu mesut bir 40 sene daha yaşadı halbuki.

Koşuşturarak geçen bir hafta sonu işte böyle koşuşturmalı bir haftaya bıraktı yerini. Durum budur.