Aralık 13, 2006

Günlerin getirdiği mutluluk olsun sana...

Yazmıyorum uzun zamandır.

Hayır bir yerlere gittiğim yok, bilinçli olarak yazmıyorum.

Beni uzun zamandır tanıyanlar bilir, burada her ne kadar elimden geldiğince bir şeyler yazsam ve bundan çok hoşlansam da, beni çok üzen şeylere de şahit oldum. Benden nefret ettiğini oraya buraya yazabilecek kadar hırslananı da, okuduğunu anlamayarak saldıranı da, arkadaşım diye bağrıma bastıklarımdan beni yanıltanlar da oldu. Bu günlük de hayatımın bir parçası olduğuna göre, bunlar beni çok üzdü. Şimdi düşününce her birini affediyorum. Sebebi basit. Herkesin yaptıklarının bir sebebi olduğunu düşünüyorum, belki de pişmanlardır diyorum, hiç kimse insanları üzmekten hoşlanmaz değil mi? Di deyin lütfen.

Her neyse yıllık geleneksel bunalımlı günlerim sona erdi.Yeni deneyimler ve pay çıkardığım derslerle birlikte o günler geçti. Böylece ben de günlüğüme çok fazla zaman ayırdığımı ve fazlasıyla ciddiye aldığımı fark ettim, hobim fobiye dönüşmeden, vaktimi başka şeylere ayırma kararı aldım.

Bu arada neler yaptım?

Sağ tarafta arşivden seçtiklerimi göreceksiniz. Yazılarımı bilgisayarıma indirip bloglardan siliyordum ya yazdıklarımı. İşte onların içinden seçtiklerimi geri yükledim yorumsuz olarak. Bir de benim çektiğim fotoğrafların çoğu uçtu buraya eklerken, nedenini bilmiyorum. Fotoğrafsız çıplak kaldı yazılarım.Tabii arşivleri karıştırabilmek için bütün yazılarımı taradım bir gece. Geçmişe bakmak iyi geldi, yorumları okumak ve üzerine düşünmek.

Elmaşekeri blogunu gizledi. Beta versiyonuna geçtiğimden beri ben de düşünüyordum bunu ama bunun için aklımda belli bir zaman vardı, memnun olduğunu duyunca ben de bir deneme yapmak istedim ancak fark ettim ki bunun için beni okuyacak herkesin google hesabı açması lazım. Arkadaşlarım neyse ama ailem için çok zor bu. Bu sebeple blog gizliliği için seçtiğim her mail adresi sahibinin ulaşabileceği başka bir şey araştırıyorum.

Şu bloglara harcadığım zamanı belki de kitaplar için harcamam daha iyi olacak. Belki de başlayıp da devam edemediğim kitapla ilgili çalışmak için.

Gelelim blogların dışında neler yaptığıma.

Saçlarımın rengi çok açıldı, koyu karamel rengi tahmin ettiğimiz gibi içinde karamel sarıların olduğu bir tona ulaştı. Suratımı daha da renksiz göstereceği gerçeğini kabullenip biraz da olsa makyaj yapmaya başladım.

Alışveriş yaptım. Uzun zamandır arayıp da bulamadığım taş rengi kargo pantolonlardan ve istediğim gibi beyaz bir gömlekten bulunca kaçırmadım. Ama soyunma kabinlerinden pek haz etmediğimden, eve gelince denediklerimin küçük geldiğini gördüm. Tekrar gerisin geri gönderip değiştirtmeye ve acil olarak yediklerimden kısmaya karar verdim. Bu arada birkaç şey daha kestirdim gözüme ama yılbaşı alışverişleri ağır bastı, kredi kartına yüklenecek yer kalmadı.



Ben bu sefer çok azimliyim, şu gitmek bilmez 3 kiloyu verip 55 e ineceğim, tabii şu Nutellayı kaşıklamaktan vazgeçebilirsem.Bütün gün iyi dayanıyorum, iş güç derken geçiyor zaman. Ama eve gidince yemekten sonra sütlü kahvemi alınca biri dürtüyor beni ki tahminen şeytan o dürten, git dolaba nutellayı al diyor, o da olmazsa oğluşa alınmış snickerslardan birini. Ama benim iş çıkışı markete uğrayıp aldığım yağsız süt, krem peynir ve saman yada sunta diye de anılan diyet bisküvilerim ne olacak? Yok yok kesin azimliyim bu sefer.

Yılbaşı ağacımızı süsledik. Akşamları ışıklarını yakıyoruz.Oğluşun bilmem kaçıncı kez anlattıklarını dinliyoruz.

Yaniyo…

Yok.

Aaaa Yaniyoooo.

Yok. Bu neeee?

Top oğlum.

Bu neee?

Elma.

Koşuyor içeriden elma alıp geliyor.Büüüyüüük elma, küçük elma diye karşılaştırıyor. Sonra o elma dilimleniyor, ağaçtakinin süs olduğu anlatılıyor. Noel baba anlatılıyor, sonra aydede.

Oğluş yavaş yavaş anneci olmaya başladı. Öylesine hayran bırakıyor ki beni kendisine. Tek dezavantajı artık gece uyanınca kucak diyerek benim yastığımı paylaşmak istemesi. Gerçi öyle de uyandığımda şiş gözlerini ve al al olmuş yanaklarını görme şansım oluyor gözlerimi açar açmaz. Seviyom diyor, bana sıkıca sarılıyor, yanaklarımdan öpüyor ve cici diyerek sırtımı sıvazlıyor. Gözlerini kocaman açıp gözlerimin içine bakıp gülümsüyor. İşte hayatım boyunca vazgeçemeyeceğim aşk bu olmalı.

Resim yapıyoruz her akşam. Her yer keçeli kalem oluyor, çünkü yeni hevesi bu. Öylesine seviyor ki onları elinden almıyorum.Onun yerine elimde bezle geziyorum.

En çok da doğum günlerinde eğleniyoruz bu aralar. Kerem’in bir çok arkadaşı bu ay doğmuş, her hafta bir yada iki tane parti var. Zaten balonlarla dans edeceğiz, pastanın mumunu üfleyeceğiz, yeni oyuncaklarla oynayacağız dediğimiz an kapıya koşuyor.Geçenlerde gittiğimiz yerde hediye gelen oyuncaklardan biri için öylesine ağladı ki, o zamandan beri kapıdan çıkarken anlaşma yapıyoruz. Gayrihtiyarinin de bahsettiği gibi onca oyuncak arasında biri öylesine değerleniyor ki şaşırıyorum.

3 hafta oldu hala hastayım, sanırım kronikleşti. Öksürüğümü ne zaman ciddiye alıp doktora gideceğim bilmem, sanırım yatak döşek yatmadan sağlığımla pek alakadar olmuyorum. Allahtan oğluş daha iyi.


Bu havada hasta olmamak da imkansız zaten. Geceleri çok soğuk, gündüz günlük güneşlik. Böyle olunca da heryeri sis kaplıyor eve giderken. Aklıma ilk okuduğum Stephen King kitaplarından biri olan "Sis" geliyor. Eskilerin yeri de tadı da ayrı zaten. Gerçi bu aralar canım şöyle romantik bir komedi izlemek istiyor, gerilimi kaldıracak ruhi durumda değilim. Bu pazar oğluşa babası bakar belki, bana da yalnız başıma gidebileceğim bir sinema seansı sürprizi olur. Aman aman ne keyifli olur. Gönül ister ki eşle arkadaşlarla gidelim ama olmuyor işte.

Bu hafta sonu kızlar grubu olarak ilk günümüzü düzenleyeceğiz. Açıkçası o gün ne yediğime çok dikkat edebileceğimi sanmıyorum, o sebeple en azından o zamana kadar kendimi tutmaya çalışacağım.

Geçen hafta da üniversiteden beri görüştüğüm bir arkadaşımla buluştuk çocukları bırakıp. Bir yerde oturup yemek yedik, mağazaları dolaştık, sonra kahve içip ayrıldık. Çok iyi geldi. İkimizin eşleri de biz de sınıf arkadaşıydık. Dolayısıyla eşlerimizle tanıştığımızda bile biz çoktan tanışıyorduk. Dertleştik biraz, biraz çekiştirdik, zaman içinde ne çok değiştiğimizden bahsettik, neler beklediğimizden, eşlerimizden, işimizden, geleceğimizden.

Sonra laf lafı açtı. Evliliklerden konuştuk, herkesin evlendiği zamandan farklı birine dönüştüğünden, ve evliliğin değil alışkanlıkların aşkı öldürdüğünden. Ben bir daha aşık olamam eşime dedi, ben olunabileceğini iddia ettim. Aldatmalardan bahsettik. Ona zaman içinde çevremizde gördüklerimden sonra artık benim de şu fıkradaki gibi , benim eşim yapmaz öyle şeyler diyemediğimi, haşa bir şey yapmamış olsa da ve bu satırları okuduktan sonra sen beni hala tanıyamamışsın Aslı diyeceğini biliyor olsam da, herkes yapabilir diye düşündüğümden bahsettim. Velhasıl beyleri, ilişkileri ve evlilikleri çekiştirdik o gün.


Evlilik zor zanaat. Geçenlerde arkadaşlarımdan birinin eşi gecikmeli olarak askerliğe gitti. Oğluşuyla yalnız kaldığı için annesinde kalmaya karar verdi o da. Şimdi annem bana oda bile ayarlamış diyor, iyi tarafından bak, aşkınız depreşecek, genç kızlığında görüştüğün zamanlar gibi birbirinizi özleyeceksiniz, ne güzel diyorum. Tabii bir de bonusunuz var nur topu gibi. Bu arada Allah kavuştursun diye temenni etmeyi unutmadan başka bir arkadaşıma geçiyorum.

Angelmama. Çok eski bir blogger ama uzun zaman oldu yazmayalı tanıdığınızı sanmıyorum.Sabrına hayran olduğum ender insanlardan. Bütün gün trafikle boğuşarak çalışıyor, Anadolu yakasında oturup Avrupa yakasında çalışması da cabası.İki oğlu var, küçük olanı oğluşumla yaşıt, büyük olanı İlkokulun en zorlu yıllarında. Ve eşi reddedemeyeceği bir teklif sonrası başka bir şehre çalışmaya gidiyor. Nasıl başediyorsun diye soruyorum. Sabah trafiğe takılmayayım diye mesaiden saatler önce çıkıyorum yola diyor. Bütün gün iş güç koşuşturma. Sonra akşam eve geliyorum, küçükle ilgileniyorum, bir şeyler atıştırıp büyüğün dersleriyle ilgilenmeye oturuyorum, o da babasıyla çalışmaya alışkın olduğundan sorduğu bir soruyu birkaç saniye bile düşünsem bilmiyorsun işte diye söyleniyor diyor.Ya da bir yere gideceğimiz zaman arabanın arkasında birbirlerini yiyorlar diye ekliyor. O okul için yatınca tekrar küçükle ilgileniyorum, sonra onu uyuturken onunla birlikte uyuyakalıyorum.

Bunları neden anlatıyorum? Çünkü belki bir süre sonra geçici de olsa, ben de aynı durumda olacağım.Uzaktan, her şey düzenliyken konuşmak kolay, Eee evi taşısınlar o zaman demek, yada gitmeseydi adam da tı tı tı diye söylenmek. Yaşamadan bilinmiyor. Oysa hayatta her şey her zaman istediğimiz gibi olmuyor ve birden bire çıkagelen bunun gibi, belki de daha can acıtıcı sürprizler bir anda her şeyi değiştirebiliyor. Ve geriye ben dayanamam demek yerine dayanacak gücü toplamak kalıyor.

İyi de bunları yaşamak neden hep kadınlara kalıyor?

13 yorum:

ciceklibahce dedi ki...

Ayrılık çok zor gerçekten. Hele çocuk da varsa iyice güçlü olman lazım. Çocuğunla ilgilenmen, evin tüm yükünü tek başına kaldırman, çevreye karşı idare ediyorum ne var yani görüntüsü çizmen vs vs... Ayrıca yapılan tüm salakça şakalara karşı sabırlı olman da çabası. Ben bu konu da biraz doluyum da! Okuyunca kendime engel olamadım yazma ihtiyacı duydum. Malum benim koca 10 gün burda 10 gün yok! Zor bir durum ama karşı tarafı da düşünmek gerek onunda aklı geride kalıyor kurulu düzenini bırakıp çalışmak için çabalıyor:( En güzeli de kavuşma günleri:)

Blog Sahibesi dedi ki...

Aslicin kalp kalbe karşıdır derler. Bizde iş yerinde arkadaşlarla evliliklerden bahsettik. Hiç evlenmemiş biri olarak açıkçası biraz korktum. Erkeklerin, daha doğrusu ilişkilerin nasılda birden değiştiğini konuştuk. İnsanlar değiştikçe, ilişkilerin de değişmesi kaçınılmaz oluyor. Yuvayı dişi kuş , erkek yaparsa elinin kiri gibi sözler beyinlere kazınıyor. İstemesekte büyüklerimizden bu şekilde öğreniyoruz. Kendi doğrularımızı yaşayamadan zamanla kendi yanlışlarımızı yapıyoruz.
Şimdiden ben asla şöyle şöyle yapmam diyemiyorum. yaşayacağım ve göreceğim. Ama sizlerin yaşadığı mutlu aile tablosunu gördükçe daha çok özeneceğim.

Tijen dedi ki...

sevgili asli,
hepimizin dönüp gelecegi kürkçü dükkani burasi. onunla da onsuz da olmuyor ya yine de güzel dostluklarin, verimli paylasimlarin hatirina biz hep burada kalacagiz gibi ne dersin?
hosgeldin!
tijen

Aslı Cin dedi ki...

Çiçekli bahçe, evet şimdi arkadaşlarımın kimisi bunu yaşayınca ne kadar zor olabileceğini gördüm. Sen de benim gibi iyi tarafından bakmaya çalışıyorsun olaylara anladığım :) Evet kavuşma anının tadı da başkadır :)

Nuray, her evlilik birbirine benzemez, herkesin birbirinden farklı olduğıu gibi. Ama şu da var gözünü korkutma, güzellikleri de bir o kadar yadsınamaz. Özellikle de aşk evliliğiyse bu.

Tijen, teşekkür ederim. Bağımlısı olmuşum bile blogların, benim için çok geç, paylaşmak, okumak ve buradaki dostlarla birlikte hareket etmek bambaşka, zaten o dostlardan sebep de bırakılamıyor. :)

Annelog Atölye dedi ki...

En çok, daha iyi hissettiğine sevindim Aslı. Arkadaşlarla sohbet de iyi gelir tabii. Umarım Pazar gününü de ayarlar, filmini keyifle seyredesin. Çok daha iyi olacak:)

Aslı Cin dedi ki...

Ezgi, 2 gündür çikolata yemiyorum, nutella kara listede.
Karikatür benim de çok hoşuma gitti :)

Ann, ben ismini kısaltmaya çalıştıkça uzuyor, yukarıda neden öyle çıkmış ki? Pazar günü yorgunluktan evde kalabilirim, çünkü cumartesi için sürpriz planlar var. :) Ama ben filmleri gözden geçiriyorum hala, belli de olmaz.

elma dedi ki...

Aslicim oncelikle aydinlatmak isterim ki:):) Yok gmail hesabi sart degil, sadece blog kullanicisi olmak sart, bende yahii, hotmail, gmail ayirdetmeksizin davet onaylatanlar mevcut..

Oglusunu anlattigin her cumlede efe geldi gozumun onune cunki ayni kareler:) Aynilaflar, sarilmalar, gulumsemeler ve opucukler, cok sansliyiz, bizde de yeni basladi bu sevgi seli, hic bu kadar yuregimi dolduran bir sevgi tatmamistim:)

Son olarak StephanKing artikokumuyorumsenelerden buyana, en son "O" diyuebi kitabini olumustum, cok ama cok korkmustum okurken bile amasonuna kadar gitmistim. o gunden bu yana tovbeliyim..O kitap yuzunden palyacco goremez oldum, cok korkutucu geliyor bana!

Adsız dedi ki...

kitaplarin resmini gorunce bizim evdeki kitapligin resmi sandim. ayni kitaplar bizdede var. babamin kitaplari. gencken almis. bi garip oldum

yummymummy dedi ki...

Selam aslı... ilk kez yazıyorum sana.. katılıyorum, yükün çoğu kadına kalıyor bir çok konuda, haklısın. Ancak bazen bizler de bunu hazırlıyoruz gibi geliyor bana. Eğitmeye çalışmaktansa durumları üstlenmek kolayımıza mı geliyor, yoksa öyle mi şartlandırılmışız bilemiyorum....

zilsizzarife'nin yeri dedi ki...

Yine upuzun bir post yazmışsın Aslı.Bir solukta okudum.Her zamanki gibi yazdıklarını okumaktan çok keyif aldım.
Ağacınız ne güzel.Nutella dahada güzel....
Afiyet olsun şekerim canın istiyorsa arada bir kaşıklamakta fayda var.Çok öptüm sizi:)

Aslı Cin dedi ki...

Elma, günaydın,bu haftasonu öncelikle yoğun sonra çok hasta geçtiği için geç onaylayıp cevaplayabildim. Bu durumda bilgisayarla pek haşır neşir olmayan sevdiklerimiz için birer adres açmam yeterli olacak, vakit bulunca başlamalı ancak bitiririm.

Oğluş bana güç veriyor, düşününce gerçekten de şanslı olduğumuzu farkediyorum ben de.

O ya gelince, sen de çok sıkı bir kitaptan başlamışsın doğrusu,sonra okumak istememekte haklısın :)

Sinem, o eski olanlar da benim babamın kitaplığından taşınırken el koyduklarım. Sadece soldaki ikisi benim aldığım daha yeni olanlar.:)

Yummy, yetiştirilişten dolayı üstleniyoruz, onlar üstlenmemizi istiyorlar, herşey de öyle gelişiyor galiba. Am değiştirmek lazım. Nereye kadar gider ki bu?

Zarife,tüm yazdıkların için teşekkür ederim, beğendiğine sevindim. Nutellaya gelince, haftasonu yasak yiyecekleri öyle abarttım ki ona bu hafta hiç yer yok ne yazık ki.

kirmizi dedi ki...

sevgili asli, yazilarini severek takip ediyorum. ama bu ilk yorumum. ayrilik haberi can sıkıcı. su an ben de o durumdayim askerlik sebebiyle. ama böyle bi durumun uzun sureli iliskilerde bi tazalenme sagladigi da kesin. duruma bu acidan bakmak insana iyi geliyo..sevgiler...

Aslı Cin dedi ki...

Evet Kırmızı dediğin gibi bakmalı bu ayrılıklara,ben de arkadaşımı öyle avutmaya çalışıyorum, inşallah sizin için de zaman çarçabuk geçer, sevgilerimle.