Aralık 04, 2006

Hastalıklardan yıldönümlerine...

Cuma günü erken çıktım şirketten. Oğluşu doktora götürdk yine. Yine diyorum çünkü son bir aydır hastalıklar ve aşılar sebebiyle her hafta götürmüş oldum. Kontrolümüzü yaptı, ciğerlerde kulaklarda bir şey yok ama boğazı kıpkırmızı. Öküsürüğü de duyunca söktürücü verdi.. Akşamı oğluşumla baş başa geçirdim, eşimin iş yemekleri can sıkmaya başladı ama ne diyebilirim ki? İyi tarafından bakalım, böylece erken uykusu gelen oğluşu yatırıp, sıcak kakaolu sahlepli koca bardak sütümü alıp, acımaya başlayan boğazımı unutarak uzun koltuğa kuruldum. Işıkları kapatıp, dizimi beklemeye başladım. O başlayana kadar da uzun zamandır rahatça dertleşemediğimiz Angelmama yı aradım. Uzun uzun konuştuk. Boğazımın acısını falan unuttum. Ama tabii konuşmamız oğlunun yanıma gel diye tutturması ile sona erdi.

Angelmama’ya da söyledim, seni yazı konusu yapacağım diye. İnanılır gibi değilsin, arada bir yapılan iş gezilerine söyleniyoruz bizlerde dedim.

Cumartesi sabahı bloga girdim biraz. Bir yerlerde yine birileri zırvalamış benim adımı karıştırarak. Olayla alakam yok ama vardır ya kimi tipler, vurana bir tekme de sen vur diye düşünen. Öyle bir şey. Cevap vermedim çünkü artık ne idüğü belirsiz birinin hakkımdaki bitmek bilmez hırsı ve derdi ,oraya buraya ” Aslı’dan nefret ediyorum” yazacak kadar zaptedemediği nefreti, hayatımla alakalı şeyleri kendine mal edecek kadar abarttığı kıskançlığı ile daha fazla ilgilenmiyorum.Bana zamanında yazdığı yorumlar bile komik geliyor şimdi, okudukça gülüyorum, niçin o kadar üzülmüşüm ki o zamanlar? Ben herkesi affettiğim gibi onu da affediyorum, zira bunları aklı başında birinin bilinçli olarak yazabileceğine inanmak istemiyorum.

Neyse sabah canımı sıkmamaya karar verince zamanımı oğluşla oynayarak geçirdim. Öğleden sonra bir çöpçatanlık görevim vardı, ona hazırlanmalıydım. Detayları vermek için erken ama tam saatinde yerinde oldum ve bir süre sonra da bahane bularak ayrılmam gereken yerden ne yazık ki oğluşun öksürük krizi ile apar topar ayrıldım. Eve geldikten sonra oğluş uyudu ama ben iyice hastalandım. Sonra bu sabaha kadar zururi ihtiyaçlar için kalkarak tüm hafta sonumu yatarak geçirdim.

Haftasonu “Survivor” u seyrettim. Pantelis elendi ama yine bizim bir taktik hatamız ile. Biz bu işi beceremiyoruz ya yine de o ırkçı adamın gidişine sevindim. Bir daha bu yarışmanın devamını izlermiyim bilmem, çünkü şimdiden gelecek yapımların reklamlarına bakılırsa, bunun da suyunu çıkaracaklar.

Şu annelerin değiştirildiği programı da izledim, çok oldu ama bahsedememiştim.Çok titiz bir kadınla, kangurusundan faresine kadar yirmi beş hayvanla ve disipline etmediği çocuklarıyla birlikte yaşayan iki kadın yer değiştirdi. Sonuçta her iki aile de yeni şeyler öğrendi ama yaşadıkları gerçekten komikti.

Vizyonda harika filmler var. Hangisine gideceğime karar veremiyorum ve muhtemelen ben kendime zaman ayırıp gidene kadar hiç biri vizyonda kalmayacak.

Bulabildiğim vakitlerde ancak “Everybody loves Reymond” ı seyredebiliyorum oysa. Dün geceki bölümde, sevgilisi ile evlenmekten vazgeçen abisine ailesinin önünde evliliğin iyi taraflarından bahsetmesi istendiğinde şöyle diyordu:

-Evliliğin iyi tarafları var.

-Ne gibi?

-Mesela… Mesela gece uyurken nefesin durabilir, ve eşin seni silkeleyerek kendine getirebilir…

- ?

-Yani onlar hep vardır. Sabah uyanırsın ordadır, evden çıkarsın ordadır, akşam eve gelirsin ordadır, bütün akşam ordadır, yatarken ordadır, hep oradadır.

- ?

-Kulağa kötü bir şey gibi geliyor ama değil. İyi bir şey. Eğer doğru insanı bulmuşsan.

Bugün bizim de evlilik yıldönümümüz. 7 yılı devirdik, daha sürprizli eğlenceli şeylerle kutlardım hep, sedece burada yazımın içinde bahsediyorum oysa. Son haftalarda hastalıklardan hal mi kaldı? İyileşelim yine kutlarız. Daha nice yedi senelerce…