Ocak 17, 2007

Diet, düet ve kredi kartı

Okurken tavsiye ettiğim müzik, bağıra çağıra...






Tablo şu:

Eşinin yokluğuyla evi boşlamış olan Aslı, oğluşunu da annesine bırakmak suretiyle birkaç mağazaya bakıp geleceğini ve acilen alması gereken şeyler olduğunu söyleyerek yola çıkmış, arabanın içinde Manga ve Göksel’e “Dursun zaman” da bağıra çağıra eşlik ederek yada Duman'la "Seni kendime sakladım" da böğürerek ve keyifle hedefindeki mağazalara doğru uçarak yol almaktadır.

Arabanın camları kapalı olmasına rağmen yüksek volümlü müzik dışarıdan duyuluyor olsa bile “Ulen kıroya bak” denilebilecek olması ihtimali, havanın bu kadar güzel olduğu bir günde kendisini güzel mi güzel bir özgür kız Nil hisseden Aslı’nın umurunda bile değildir.

Hatta bu düeti dinlerken diette olması bile…

Vitrinlere paçanda asılan biri, yanında mağazalara mı bakacağız suratı takınmış başka biri olmadan ve hatta yanında hızını kesebilecek bir arkadaşın bile olmadan daldan dala sıçrar gibi bir o vitrin bir o vitrin slalomlar çizerken, dertler ve tasalar çok uzaklarda kalıyormuş meğer.

O beğendiğim trikoların fazla olmasa da indirime girmiş olması bu kaçamağı bir adet siyah topuklu ayakkabı yenileme projesi için yaptığımı bir anlık unutturmuş olsa da, elimde poşetlerle mağazadan çıktığımda aklım başıma gelebilirmiş.

Şu ayakkabı mağazasına da bakayım derken önünden geçtiğim başka bir mağazanın indirim afişleri ile büyülenen ben oradan da gereksiz ama son derede pop bir tşirtle ayrıldıktan sonra nihayetinde aradığım siyah ayakkabıya ulaşmış olmam kredi kartımın cüzdanıma geri girmesi anlamına da gelmiyormuş.

En azından bir süre için…

Şöyle ki:

Kendime geldiğimde ellerim kollarım dolu olsa da, e şöyle bir bakayım diye girdiğim diğer mağazalardan kendimi frenleyerek çıksam da, sonuçta bir ayakkabıya aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu fevkaladenin fevkinde deneyimlemiş oldum a dostlar.

Ben ki bugüne kadar bot üzerine kargo pantolonla kışlarını geçirmiş Aslı, en şık halini gece bir yere giderken siyah saten elbisesi ile veya gün içinde kadife pantolon üzerine giydiği boğazlı trikosu ve topuklu çizmeleriyle geçiren ben, ona vuruldum.

Olmaz dedim, biz anlaşamayız, günlerimizi ayrı geçiririz, kırk yıldaaa bir gece buluşabiliriz, birbirimizden çok farklı tarzlardayız, hem kocam seni görürse dalgasını geçer, rüküş bulur çünkü o da bu kadar şık şıkıdım kadınlardan hoşlanmaz dedim.

Çok bakıştık, kaç kere döndüm geldim denedim, baktım.

O kadar kararsız kaldım ki oralarda olan bir arkadaşımı da çağırdım.

Yok dedi, çok sek si bir şey bu ama olmaz Aslı. O yalnız kalamaz, hem masraf gerektirir öyle her şeyi giyip onunla çıkamazsın sokağa.

Boynumu büktüm. Merdivenlerden omuzlarım çökmüş inip uzaklaştım oradan.

Sonra girdiğim her mağazada onu gördüm. Şununla giyebilirdim dedim, bununla da olurdu.

Dayanamadım.

Gittim, ona şu Genç Türkcell’deki kız gibi koşup sarıldım.

O bitter rengi yılan derisi içinde yine yılan derisinden nefti ve krem rengi şeritler bulunan zarif topuklu sivri uçlu ayakkabı benimdi artık.

Bir rahatladım ki sormayın.

Bir yandan da kara kara düşünmeye başladım.

Son gelişmelere göre belki de işten ayrı koca bir seneyi evdeki eşyaları yenileyerek, evde geçirecek olan benim için, kendi parasını kazanmamanın ve eskisi gibi harcamalar yapamayacak olmanın bana getireceği zorlukları.

Her zaman kendime harcamasam da, eşime,oğluma ve sevdiklerime bir şeyi beğendiğimde düşünmeden almak başka, hiç bugüne kadar yapmadım ama eşimden alıp harcamak başka. Birbirine benzemez herhalde.

Anlayacağınız kararsızım bu günlerde. Çok erken gerçi ama gelecek yıl içinde hayatımdaki her şeyin değişecek olma ihtimali ve bunların zamanını kestiremediğimden hüküm süren belirsizlik beni mahvediyor. Oysa çözüm basit. Yine her şeyi oluruna bırakmak.

Ancak eğer her şey akışında giderse yalnız başıma çalışıp didineceğim bir zaman dilimi ile zorlanmadan zamanımı işsiz geçireceğim bir zaman arasında karar vermem gerekiyor. Çalışıp didinmek, kazanmak, ve ayakların üzerinde durmayı öğreneceğim zorlu bir yılın üstesinden bir başıma gelmek mi, yoksa bir yıl için bile olsa, bu zorluklardan kaçıp, kabuğuma çekilerek, her zaman hayalini kurduğum o kendime zaman da ayırabileceğim, rahatça yaşayabileceğim hayatı seçmek mi?

Bunu da şartlar gösterecek.

Yeter ki sağlıklı ve sevgiyle kalalım.

Sağlık mı dedim?

Bu son zamanlarda en çok sarfettiğim kelime. Yani,

"Sağlıklı besleniyorum, çok mutluyum."

Yeni kankalar: Brokoli, Bahçe Domates, Biber, Roka, Kereviz, Baharatlar, Light yoğurt, Süt, Beyaz peynir, Kivi, Elma, Kuru Kayısı, Kuş üzümü, Meyva çayları, Sunta bisküvi ve 1,5 litrelik su dolu şişe.

Eski kankalar: Bir 90 gr lık paket şam fıstığı ile tam yağlı eski kaşara eşlik eden birkaç kadeh kırmızı şarap, Cips, Çikolata, Konsantre meyve suları, Kek, Pizza, Annemin Çikolatalı Kestane pastası, iştahla yenen her nevi Turkish Cusine.

Deşifre ediyorum kendilerini. Bunca sene pervasızca mideme inerlerken sinsice vücudumda kendilerine yer buldukları, bu kadar lezzetli olup beni kandırdıkları ve bana bir çok şeyi unutturdukları için.

Tabii ki arada bir görüşeceğim onlarla ama az ve öz. Fazla muhatap olmamak lazım, nasılsın, iyiyim, dur bakayım, hmmm tazeymiş gerçekten iyiymişsin ama işte o kadar.

Ferrero içi fındık kremalı krokanlı top çikolatalar

Kendileri eşe dosta almak için birebir çikolata olmakla beraber bu sebeple hemen her evde el altında bulunur, kutusunda yazılanlara göre dudak uçuklatacak kadar çok kaloridir. Hesapladığımda adedi 70 kaloriye tekabül edip, eskiden tarafımca 3 er 5 er yenmekteydi. Buna bir son demek gerekmiştir.

Artık Çikolata krizleri için sadece bir adet ayda yılda bir, bir adet yenilebilir. 100 grlık çikolata pakedinin 600-700 kalori olduğunu ve benim günlük kalori ihtiyacımın neredeyse 1/3 ini karşıladığını bilmem söylememe gerek var mı?

Antep fıstığı

90 grlık paketleri evde, orada, burada rahatlıkla taşınabilen kabuklu fıstığın o küçücük insanın dişinin kovuğuna gitmeyen pakedi 600 kaloridir. Pes !

Kırmızı şarap ve lezzetli bir pizza

Kan yapıyor şekerim onun için bir kadeh içmeye çalışıyorum bahanesi komik olmaya başlamıştır çünkü pizza zaten 600 kalori iken her alınan kadeh 100 kalori eklemektedir.

Pilav üstü kuru mu? Büyük hata !

Velhasıl bunları artık tanımıyorum. Hayatımda zaten bir çok değişiklik varken bir de bu olsun, ne olmuş yani?

Sonuçta ufak tefek değişiklikler bunlar. Gazetelerde gördüğüm Ebru Gündeş’in gün geçtikçe Bülent Ersoy’a, Bülent’in de Ebru’ya benzemesi, yada İineciğimin bahsettiği yarışmayı izlediğimde gördüğüm neydi o kadının adı poposunu sallayan, işte her kimse onun Hülya Avşar’ın daha şımarık kötü bir kopyasına dönüşmesi gibi bir şey değil bu.

Ben benim. Harika değişiklikler bunlar.

Yıllar geçiyor, ben kendimi hala o küçük kız zannederken birdenbire fark ediyorum ki, ben afacan bir oğlu olan, rejim yapmaya başlayan ve sivri uçlu yılan derisi ayakkabılara aşık olabilen koca bir kadın olmuşum…

Yaaa...
Dip not: Israrlarınız üzerine kendimi büyük tehlikelere atarak (Büyük tehlike: Eşimin beni ayakkabılarımın fotoğrafını çekerken görüp 40 yıl dalga geçebilme ihtimali) kendilerini fotoğrafladım. Siyah olanla sadece arkadaşız, diğeri de nerede neyle giyeceğimi düşündüğüm ve yılan derisi yeşil küçük bir çanta görenlerin duyanların insaniyet namına bana haber vermesi için ona buna haber yollamama sebep olan son aşkım. Hmm, bu muymuş bu yaygaranın sahibi diye dudak bükenlere hatırlatmalıyım ki, aşk bu ota da konar b... da, ben beğendim işte, gerisi palavra!

26 yorum:

Annelog Atölye dedi ki...

Tek birşey söyleyebiliyorum, sonuna kadar zevkle okudum Aslı:)

enne dedi ki...

Bir resim bile yok mu? Şu meşhur ayakkabıyı görseydim keşke:)

Adsız dedi ki...

Aşkının ;P fotoğrafını istiyoruz Aslı.Çok afili bir şekilde anlatmışsın ama görmeden inanmayız değilmi kızlar?
Hep sevgi ve sağlıkla kal dediğin gibi:)))

Aslı Cin dedi ki...

Ann, teşekkür ederim, sevindim.

Enne, foto makinası eşimle birlikte yurtdışındaydı, ama çekip eklemeye çalışacağım bu gece.

Any, sağol, ama ister inan ister inanma, çok güzelleeer :)

Toplu İğne dedi ki...

harika yazmışsın hayatım, 1 insan 1 ayakkabıya olan aşkını bu kadar mı güzel anlatır? am ayağma yok, resim istiyorum, çatladım meraktan, hoş eminim ir davette giyer giymez üstünde yarım saat ayakta duramayacağına bahse girerim ama yine de yılan derisi olayı çok cezbetti, umarım yılan derisi sahtedir aslı, yoksa petacılar ayakkabının altına muz koyarlar da görürsün sen o zaman hanyayı konyayı :)))

Handan dedi ki...

Ya, nasıl özeniyorum ince topuklu, zarif ayakkabılarıyla hiç zorlanmadan yürüyebilenlere. Bacaklar ne kadar güzel gözükür o yüksek ökçelerle.

Güle güle giy Aslı, iyi ki almışsın :)

Mavi dedi ki...

Keyifle okudum yazını:) Bende ayakkabının fotografını merakla bekliyorum. Sevgiler:)

Aslı Cin dedi ki...

iineciğim alırken düşündüm bunu sanki deri ceketim ve ayakkabı çantaları kullanmıyormuşum gibi. Ama nefsime yenik düştüm. Foto koymak şart oldu :)

Handan, evet ya iyi ki almışım. Ben de topuklularla koşabilen biri olmak istiyorum :(

Mavi, e peki çekeyim fotoğraflarını o zaman.:)

ciceklibahce dedi ki...

Bende çok merak ettim. Güle güle kullan fotosunun bekliyorum.

denizanasi dedi ki...

arabada yüksek sesle şarkı söylemek kadar stres giderici hicbirsey bilmiyorum. epeydir yapmadığımı hatırladım. yarın ben de uygulamalıyım:)

Aslı Cin dedi ki...

Çiçeklibahçe, fotoğrafını ekliyorum :)

Denizanası,evet gerçekten de öyle, mutlaka yap ;)

Adsız dedi ki...

Ben de dün akşam ayakkabıcıdaydım. 40 numara kıtlığından istediğim çizmeleri alamadım. Kovboy çizme takıntısı var bende . Yakında bi at da alacam rahata erecem. Olmadı sizin atı bana ödünç verirsiniz.

Dergiyi seninle olurda birgün buluşursak getiririm Aslı hanımcım. Bir turizm şirketinin dergisi. Sayfanın altında adı yazıyordu ama pek belli olmuyor. Zaten şu buluşma konularına hiç girmeyelim yakarım canını. Kimbilir kaç kez şehre inmişindir. İnsan bi uğrar eczaneme. Yicem sanki seni di mi?
Eyfel kulesine çıkıpta, aşağıya inecek yol bulamayasıca, hep eyfelin tepesinde kalasıca cocoş. hıh.

Aslı Cin dedi ki...

Bizim at 1,5 ay sonra doğuyor Aylinciğim, sen hazırla kovboy çizmelerini :)

Dergide devamlı yazacak mısın, yok sa misafir miydin o sayıda, hayır yazıyorsan bulup buluşturur alırım dergiyi.

Ben sana baskın yapacağım bir gün yakındır ;)

Adsız dedi ki...

Oh ne iyi yapmışsın. Ayakkabılar da süper. Alış veriş de gayet keyifli. Şu annenin kestaneli pastasını geçmiş yazılardan iyi tanıyorum.Boşver diyeti miyeti. Kaç kere gelicez dünyaya. Yiyelim, içelim, para harcayalım. Öyle değil mi yaa.:))

Ayçiçeği dedi ki...

Biz kadınların ayakkabı ile olan aşkını ne güzel anlatışsın :)
Güle güle kullan :))

Adsız dedi ki...

gerçekten çok güzel ayakkabılar..buna uygun çanta elbise takı neyin ayarlamak için yine kredi kartı amcaya başvuracaksın ama olsun:))
karar konusu en nefret ettiğim şeydir. niye hayatta yollar hep 2 ye ayrılıyorki sanki neden seçenekler var ufffff!!ben olsam o bir yılı çalışmadanda kendime birşeyler katarak dinlenerek geçirirdim. eğer maddi bir sorunun yoksa bence düşün derim..

Aslı Cin dedi ki...

Adacım, tabii ya, ne üzüyorum kendimi ben de diğer şeyler için. Bu gazla zaten çalışmayacağım da :)Alışveriş yapmak ve canının her istediğini yemek varken ;)

Ayçiçeği, teşekkür ederim, beğendiğine sevindim :)

Mayonez, al benden de o kadar. Kararsızım bu bir gerçek. Ve hala ona uygun çanta arıyorum :)

Berna dedi ki...

Ayakkabi bence cok guzel , gule gule iyi gunlerde giy ins. Ben zaten cok severim topuklu ayakkabilari ve cantalari; her ne kadar alipta giyemedigim bir suru topuklum olsada. ama yilan derisi ayakkabim yok mesela, ben hic almaya cesaret edemedim:)ama bence cok $lk
Ayrica eski arkadaslarinla pek sik gorusmeme karari almana uzuldum, cunku ben onlari cok sewiyorum. Dun gece bir kaciyla beaberdim zaten. en samimi oldugumda ferrero dur, kendiside bunun farkindadir; hergun gelir biz hicccc yanliz birakmaz cay ve kahve muhabbetlerinde:)

ciceklibahce dedi ki...

İkisi de çok şık. Güle güle kullan:)

Aslı Cin dedi ki...

Sevgili Berna, topukluları şimdi giymezsek ne zaman giyeceğiz diye düşünmeye başladım artık, sanırım yaşlanıyorum :)Ferreroya benden selam söyle :)

Çiçeklibahçe, teşekkür ederim, alışveriş gibisi yok ;) Arada bir kaçamak yapmak iyi oluyor.

Adsız dedi ki...

Yok yazacam inşallah beni kovmadıkları sürece. Geçen ay Frida'yı yazdım. Ocak sayısına Salvador Dali'yi yazdım. Şubat ayına ne yazacam onu düşünüyom şimdi. Eheh Çikita muz Ajdar'ı yazayım şubat için. Kesin kovarlar beni dergiden.^_^
Atını bir ara ödünç istiyorum. Kovboy şapkam da var. Çizmeler tamam. Altıma bi kot çekerim. Senin ata bindimmi de, ''ya nasip'' derim olur biter. Ayyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy sen git Dubai'ye, Paris'e , Honolulu'ya. Bana gelcekmiş. hıh.Biz de safız ya inandık.iki kere hıh.

not: Günaydın hem ayrıca.

Aslı Cin dedi ki...

Aylinciğim, Picasso'ya ne dersin? Onu yazmadan başkasına geçmemelisin bence.

Dergiyi nereden edinirim, beni haberdar eder misin? Cry, Aylin, Pino derken arkadaşlarım yakında kendi gazetelerini çıkaracaklar, pek gurur duyuyorum sizlerle :)

Honolulu dönüşü sendeyim ;) Geleceğim diyorum ya , a aaa !!!

Adsız dedi ki...

Benimde şimdi aklıma geldi. Cik cik cik öttüm, kadına cevap vermedim diye geri gelmiştim. Derginin adı Boss Turuncu aylık aktüalite dergisi.Boss turizm bünyesine mensup bişi. On-ajans tarafından çıkıyor.Ayyyy piyasadakilere yazmaya başlim bi. Kurtulcam adres vermekten. Eheh.
Picasso olabilir. Ayol sıkıldım da ressamlardan. Elvi presley'i mi yazsam ne yapsam? Yakışıklı birini tanıtayım diyorum. Brad de olur ama onun pek bi arabesk bi hayatı yok.:)

Aslı Cin dedi ki...

Olsun onun fotoğrafları yeter :)))

Adsız dedi ki...

Opulently I agree but I dream the post should have more info then it has.

Aslı Cin dedi ki...

:))) Ok canım sen okumaya devam et info toplarsın zamanla.