Bölüm Beş - Can arkadaşlar ve tadı damağımda kalan sohbetler
.
Nasıl anlatsam, nerden başlasam?
Tatilin ikinci haftasında, benim için en keyifli dakikalar arkadaşlarımla geçirdiğim zamanlardı. Her ne kadar hafta içi olduğu için, çok az görüşebilsek de bir kahve içerek yad edilecek zamanlara yenilerini eklemek için iyi birer fırsattı.
Burada günlük tutmaya başladığımdan beri çok şey öğrendim derim ya her zaman, kimi zamanlarda birkaç saçmalığa sinirlensem de, bana buralardan yadigar kalan harika dostluklar oldu.
Biliyorum ki daha tanışamadığım, zaman bulup da tanışamadığım nice insanlar var anlaşabileceğim. Ama bir yerden başlamak da harika.
Daha İstanbul’da adeta kapı komşularımızla tanışıp buluşamadık ama önce İzmir’de İğne ile sonra da Paris’te Ezop ve Yağmur’cuğumun annesi ile tanışma fırsatım olmuştu.
İğne ile o kadar iyi arkadaş olduk ki, okullarımız ve hayata bakışımız ile o kadar ortak noktamız çıktı ki, bir işe girişirken öncelikle fikrini aldığım insanlardan biri oldu.
Nitekim, bu yıl da fırsatını bulur bulmaz buluştuk. Gayriye’yle de tanışacaktık ama olmadı bir türlü. Belki bir dahaki sefere.
İğneciğim beni kordonda püfür bir yere götürdü, harika şarapları ve afili salataları olan bir yere.
Yedik, dertleştik, sohbet ettik, çekiştirdik, gülüştük.
Dila Naz kızımıza İzmir hatırası fotoğraf çekip gönderdik.
Her ne kadar iş yerinden erken çıksın diye önceden karşısına dikilsem de iş kadını iğne hanım çıkamadı işten. Dolayısıyla sonrasında sadece bir kahve içip ayrılabildik.
Tadına doyamasak da sohbetin, o kadar çok konuda konuşmuşuz ki, konu nihayetinde Latife hanım kitabından çıkarak Atatürk gibi tarihi tersine çevirmiş adamların aşk hayatına kadar geldi. Pek bir can sıkıcı buldu birisi bizi :)
Efendim ertesi gün, çoook eski bir arkadaşımla buluştuk bir kahve için. Ondan bundan bahsettik, o da eski bir blogger ama zaman ayırabildiği yok ne yazık ki. Şu görünen mekana da onunla gittik. Onun da ikiz oğulları var, en çok oğullarımızdan bahsettik. Vay canına dedik, hafta sonları Çeşme’ye klüplere kaçıp, gün ışırken kolumuza geçirdiğimiz gevreklerle eve dönen iki kız biz değildik sanki. Şimdi iş, ev, çocuklar derken şu halimize bak.
O gün dolaşırken Handan aradı. Onu burada tanıdığımdan beri, kahvaltılarına hayran olduğumdan bahsederim ya, buluşalım dedik, fırsat bu fırsat.
Ertesi sabah ona kahvaltıya gittim. Elim boş gittiğim için çok utandım ama o yollarda uğrayacağım bir yer de bulamadım. Bu bir bahane mi? Hayır !
Hava o kadar sıcaktı ki o gün ne giyeceğimi de bilemedim. Delikli tşirtümü giydim, hani ne kadar havalanırsam o kadar iyi.
Oysa hiç gerek yokmuş, öyle serindi ki bahçesi.
Zor da olsa evine ulaştığımda, bahçesinin önünde beni bekleyen son derece güleryüzlü biriyle karşılaştım. Aynen fotoğraflarındaki gibiydi. İki dünya tatlısı oğlu ile tanışıp, kısa süreli de olsa acaba oğluşa bir de erkek kardeş mi yapsam diye düşünsem de, bu fikri hemen savdım başımdan. Handan yukarıda bir kısmı görünen harika kahvaltılarından birini hazırlamıştı. Ön bahçedeki masayı kurduk, koca bir çay makinası, ekmek kızartma makinasından fırlamak üzere gevrekler, seyri bile doyuran kuş sütü eksik masa manzarası ve çıplak ayaklarımıza doğru akan buzzz gibi su eşliğinde kahvaltı ettik. Şu arkadaşımın salatalığı, bu bilmem nerenin tereyağı derken kendimizi de kaybettik. En lezzetlisi de sohbetiydi, buradan ona çoook teşekkür ederim. İnşallah bir daha görüşebilme şansımız olur, inşallah…
Ebru ile buluştum. Daha doğrusu ona sürpriz yaptım. O da bana sürpriz yapıp, yakında dükkanını devredeceğinden bahsetti. Adaya gidip yazı orada geçirecekmiş. Kıskandım mı? Çoook ! İlk fırsatta yanına geleceğimi söyledim.Elma şekerinin İzmir’e geleceğim diye oraya gönderdiği oğluşun kolajını nihayet aldım, ve bayıldım. Tekrar çok çok çok teşekkürler. Çok zarifsin.
Ertesi gün yıllardır görüşemediğim bir arkadaşımla görüşme fırsatım oldu. 10 yıl mı olmuş? Bu zaman zarfında mutlaka telefonlaşıp mailleştik, birbirimize oğullarımızın fotoğraflarını gönderdik. O kadar eğlenirdik ki birlikte, o zamanları hiç unutamadık. Bir araya gelince birbirimizi hiç değişmemiş bulduk. O yaşlandık dese de, suratımıza çökmüş yaşımızın getirdiği bir farklılık vardı sadece. O yine o incecik zarif kız oysa. Tabii o şirketten öğle yemeği için geldiğinden, ben onun yanında elma desenli pembe atletim, başımda minik eşarbım, ve şıpıdık terliklerimle oldukça tezat oluşturdum ama kalpler bir olsun.
.Tatilin ikinci haftasında, benim için en keyifli dakikalar arkadaşlarımla geçirdiğim zamanlardı. Her ne kadar hafta içi olduğu için, çok az görüşebilsek de bir kahve içerek yad edilecek zamanlara yenilerini eklemek için iyi birer fırsattı.
Burada günlük tutmaya başladığımdan beri çok şey öğrendim derim ya her zaman, kimi zamanlarda birkaç saçmalığa sinirlensem de, bana buralardan yadigar kalan harika dostluklar oldu.
Biliyorum ki daha tanışamadığım, zaman bulup da tanışamadığım nice insanlar var anlaşabileceğim. Ama bir yerden başlamak da harika.
Daha İstanbul’da adeta kapı komşularımızla tanışıp buluşamadık ama önce İzmir’de İğne ile sonra da Paris’te Ezop ve Yağmur’cuğumun annesi ile tanışma fırsatım olmuştu.
İğne ile o kadar iyi arkadaş olduk ki, okullarımız ve hayata bakışımız ile o kadar ortak noktamız çıktı ki, bir işe girişirken öncelikle fikrini aldığım insanlardan biri oldu.
Nitekim, bu yıl da fırsatını bulur bulmaz buluştuk. Gayriye’yle de tanışacaktık ama olmadı bir türlü. Belki bir dahaki sefere.
İğneciğim beni kordonda püfür bir yere götürdü, harika şarapları ve afili salataları olan bir yere.
Yedik, dertleştik, sohbet ettik, çekiştirdik, gülüştük.
Dila Naz kızımıza İzmir hatırası fotoğraf çekip gönderdik.
Her ne kadar iş yerinden erken çıksın diye önceden karşısına dikilsem de iş kadını iğne hanım çıkamadı işten. Dolayısıyla sonrasında sadece bir kahve içip ayrılabildik.
Tadına doyamasak da sohbetin, o kadar çok konuda konuşmuşuz ki, konu nihayetinde Latife hanım kitabından çıkarak Atatürk gibi tarihi tersine çevirmiş adamların aşk hayatına kadar geldi. Pek bir can sıkıcı buldu birisi bizi :)
Efendim ertesi gün, çoook eski bir arkadaşımla buluştuk bir kahve için. Ondan bundan bahsettik, o da eski bir blogger ama zaman ayırabildiği yok ne yazık ki. Şu görünen mekana da onunla gittik. Onun da ikiz oğulları var, en çok oğullarımızdan bahsettik. Vay canına dedik, hafta sonları Çeşme’ye klüplere kaçıp, gün ışırken kolumuza geçirdiğimiz gevreklerle eve dönen iki kız biz değildik sanki. Şimdi iş, ev, çocuklar derken şu halimize bak.
O gün dolaşırken Handan aradı. Onu burada tanıdığımdan beri, kahvaltılarına hayran olduğumdan bahsederim ya, buluşalım dedik, fırsat bu fırsat.
Ertesi sabah ona kahvaltıya gittim. Elim boş gittiğim için çok utandım ama o yollarda uğrayacağım bir yer de bulamadım. Bu bir bahane mi? Hayır !
Hava o kadar sıcaktı ki o gün ne giyeceğimi de bilemedim. Delikli tşirtümü giydim, hani ne kadar havalanırsam o kadar iyi.
Oysa hiç gerek yokmuş, öyle serindi ki bahçesi.
Zor da olsa evine ulaştığımda, bahçesinin önünde beni bekleyen son derece güleryüzlü biriyle karşılaştım. Aynen fotoğraflarındaki gibiydi. İki dünya tatlısı oğlu ile tanışıp, kısa süreli de olsa acaba oğluşa bir de erkek kardeş mi yapsam diye düşünsem de, bu fikri hemen savdım başımdan. Handan yukarıda bir kısmı görünen harika kahvaltılarından birini hazırlamıştı. Ön bahçedeki masayı kurduk, koca bir çay makinası, ekmek kızartma makinasından fırlamak üzere gevrekler, seyri bile doyuran kuş sütü eksik masa manzarası ve çıplak ayaklarımıza doğru akan buzzz gibi su eşliğinde kahvaltı ettik. Şu arkadaşımın salatalığı, bu bilmem nerenin tereyağı derken kendimizi de kaybettik. En lezzetlisi de sohbetiydi, buradan ona çoook teşekkür ederim. İnşallah bir daha görüşebilme şansımız olur, inşallah…
Ebru ile buluştum. Daha doğrusu ona sürpriz yaptım. O da bana sürpriz yapıp, yakında dükkanını devredeceğinden bahsetti. Adaya gidip yazı orada geçirecekmiş. Kıskandım mı? Çoook ! İlk fırsatta yanına geleceğimi söyledim.Elma şekerinin İzmir’e geleceğim diye oraya gönderdiği oğluşun kolajını nihayet aldım, ve bayıldım. Tekrar çok çok çok teşekkürler. Çok zarifsin.
Ertesi gün yıllardır görüşemediğim bir arkadaşımla görüşme fırsatım oldu. 10 yıl mı olmuş? Bu zaman zarfında mutlaka telefonlaşıp mailleştik, birbirimize oğullarımızın fotoğraflarını gönderdik. O kadar eğlenirdik ki birlikte, o zamanları hiç unutamadık. Bir araya gelince birbirimizi hiç değişmemiş bulduk. O yaşlandık dese de, suratımıza çökmüş yaşımızın getirdiği bir farklılık vardı sadece. O yine o incecik zarif kız oysa. Tabii o şirketten öğle yemeği için geldiğinden, ben onun yanında elma desenli pembe atletim, başımda minik eşarbım, ve şıpıdık terliklerimle oldukça tezat oluşturdum ama kalpler bir olsun.
Tüm arkadaşlarıma misafirperverlikleri, sohbetleri ve içtenlikle beni görmek için zaman ayırdıkları için teşekkürü borç bilirim.
.Buradaki arkadaşlarımı da es geçmeyeyim. Bir kaç günde bir hatırımı soran Ayşen, oğluşu merak edip arayan Vij ve şirketten son dedikodularla Şebnemciğimi de anmadan geçmeyeyim. Özellikle yokuğumda yapılan toplantıda kendi kolleksiyonumuzu oluşturacağımızın konuşulduğu haberini verdikten sonra Uyuzbeyin bu konuda yoluma taş koymak için söylediklerini de aktararak beni hem çok güldürdü hem de bu şirketten ve bu adamın suratını daha fazla görmekten bir an önce kurtulmak için vermem gereken kararı almamda da şevk verdi. İnsanın haset, konpleksli ve suratsız biri ile karşılıklı çalışması bir yerden sonra çok zor oluyor ama şimdilik biraz iş aşkı biraz arkadaşlarımın hatrı geliyorum şirkete gerçi her an her şey olabilir.
Gelecek sayı: Bölüm altı - Dönüş yolu (Sezon finali diyeyim, bu aralar pek moda oldu ya ;) )
Gelecek sayı: Bölüm altı - Dönüş yolu (Sezon finali diyeyim, bu aralar pek moda oldu ya ;) )
10 yorum:
Küçük hanım oturunuz oturduğunuz yerde nereye bakayım ? sen bakma o malum kişiye,eninde sonunda göbeğinden çattt diye çatlayacak.İstediği kadar engel olsun asıl yetenekli kişiler belli.
KISKANANLAR ÇATLASINNNN :))
vijdan
Aslı,
Kendi blogumda da yazdım ama bir kere de buradan tatil önerileri için teşekkür edeyim dedim. Bakalım nereye karar vereceğiz. Ben çok kararsızımdır...
Blogun çok güzel. Google reklamı neden yayınlamıyorsun. Küçükte olsa gelir olur.
Saygılar
Vij, teşekkür ederim, ama bu şirkette yetenek avcısı beklemeye devam edersem ancak bir gün şirket anılarını anlatmaya yarayacağım :)
Nihan, rica ederim, seçiminiz ne olursa olsun size iyi bir tatil dilerim, bilirim ben de kararsızımdır.
Destek teşekkürler ama ben bu sayfayı ticari kullanmıyorum.
Eli boş gelme konusunu da niye düşündün bilmem, kendin geldin ya daha ne?
O kahvaltıyı yapamasaydık üzülecektim :)
Günaydın. Işıl ışıl bir haftaya açılsın sabahın :)
ÇOK GÜZEL YAPMIŞSINIZ GÜZEL ARKADASLARLA İÇİLEN BİR KAHVENİN BİLE EDİLEN AZ DA OLSA SOHBETİN BİLE ANLAMI VE BIRAKTIĞI İZİN ÜSTÜNE BİR SEY YOK BENCE
Oh be Aslı..ne güzel yapmışsınız...son günlerde anladım ben bunu..dost gibisi yok.
ay aslıcım evet o birisi bizim liderler aşık olur mu? tutku var mıdır muhabbetine şaşırdı o akşam diy mi? hih hii, bu iki kız delinin teki olmalı, başka konu kalmadı kafaya sardıkları konuya bak diye düşünmüştür ve hatta kesin şunu da demiştir: benim çok bilmiş karımın sevgili meşhur aslısı da, bir o kadar çok bilmişmiş, demek bi tek ben muzdarip değilmişim, allah banada onun kocasına da sabır versin demiştir:)) haa haa haaa...
dememiştir diy mi aslı ya? valla laf lafı açtı nasıl latife hanıma geldi ben de anlamadım, iki terazi buluşunca çeneler daha da düşüyor sanırım. ama çok keyifli bir geceydi; kocam da meraklı melahat ama, nasıl bizim geliş yönümüzü kestirip sotaya yatmış? Bizi bekliyordu çaktırmadan? ha haa, yemezler tabi, biz yermiyiz? kaçın kurasıyız diy mi ama?
sen o kadar uyumlu,tatlı birisin ki...seninle arkadaşlık,dostluk çok keyifli oluyor..
Handan, mahcup oldum öyle deme. öyle ağırladın ki beni, her şey harikaydı. Benim de aklımda kalırdı anlayacağın :)
Civciv, kesinlikle öyle, insan sevdikleriyle olunca ve paylaştıkça güzelleşiyor herşey.
Tanya, tabii ya. İnsan arkadaşlarıyla mutlu oluyor, hele dost dediğin çok değerli. Bazen düşünürüm başım sıkışsa koşulsuz kapısını çalabileceğim kaç kişi var diye. İşte onlar gerçek dostlar.
İineciğim, harika bir geceydi ve eşin her ne kadar sotaya yatsa da iyiy ki yolunu gözlemiş, keyifli de bir kahve içtik. Haydi bir de şu meyhaneyi ayarlayalım.Aaa ama öncelikle seni bekliyoruz İstanbul'a.
Şebnemciğim, canım benim :))) Seninle de öle ...
Yorum Gönder