Eylül 01, 2007

Uzun aradan sonra uzun bir yazı...

Bukalemun gibiydim.

Sanki o kumlarla, o çiçeklerle, güneşle bir arada bütünleşip yaşamışım yıllardır.

Çiçekleri sularken o renklere büründüm, kumlara uzandığımda başka renklere.

En çok mavi oldum o hafta. Deniz mavisi, bulut mavisi, oğluşun kovasının mavisi...

Evet bir önceki yazımdaki bahsettiğim gibi, günde 9 öğün yedim. Sadece yemeklerden oluşmuyordu öğünler. İnsanı çöp tenekesi gibi hissettirecek türdendi. Kahvaltı, sonra plajda meyve keyfi, denizden gelince öğlen yemeği, kestirdikten sonra envai fındık, fıstıkla meyve suyu, arkasından meyve, saat 4 mü olmuş, o zaman çay saati, akşam yemeği, şöyle soğuk bir meyve yesek, dondurma yemedik henüz, yatmadan önce sütten bir kahve? Öğlenleri yemekten sonra saatlerce oğluşun yanında kestirdim. Kumlardan ayrılmak istemedim, şimdiye kadarki en başarılı kumdan kalemi yaptım, birazcık güneşleneyim derken bir arı tarafından sokuldum. On dakika kadar felç oldu kolum, ama akşama izi bile kalmamıştı. Buz + Eczacı amcanın illaki önerdiği ilaçla. Dalgalarla boğuştum. Bıkmadım, usanmadım, bir gün, neredeyse bir metreye varan dalgalarla boğuşan bir kaç deliden biri oldum çıktım. Annem o sırada oğluşla evdeydi, görse çok kızardı.

Tatilde ufak tefek notlar aldım buraya yazarken unutmayayım diye. Ama ondan önce, tatile gitmeden yazıp da yayınlayamadığım yazıyı kopyalıyorum aşağıya.

Uzun olacak biraz, sıkıyorsam affola.




Tatil öncesi sessizlik...

Demek ki neymiş?

Manikür sonrası temizliğe girişilmezmiş.

Temizlik demeyeyim, amacım sadece etrafı elden geçirip, bir takım değişiklikler yapmaktı.

Ama elimi attığım yerin halini görünce ister istemez başlıyorsun.


Kezban hanıma selamlarımı söylüyorum buradan.

Ben şirketteyken mis kokulu hale getirdiğini düşündüğüm evimin şeklini değiştirmeye kalktığımda hiç kenara çekilmemiş eşyaların arkasında biyoloji dünyasında ses yaratacak kadar organizma barındırdığını düşündürecek kadar toz bulunca, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını da anladım.

Zaten her şey her yere girmiş, meğer evim erteleyip çekmecelere sıkıştırdığım her nevi ıvır zıvırla çöp ev olacakmış. Sözde arada bir hafta sonları düzeltiyordum. Şimdi mi? Her şeyi atıyorum. Çöp odası doluyor taşıyor, İsmail bey çöp odasını boşalttıkça nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde tekrar doluyor.

Kezban hanım gelsin, görecek gününü. Benim evde olacağımı bilmeyecek tabii, bak diyeceğim şuraları çekmemişiz, aaa bak buradaki eşyaları hiç ellememişiz, şunları hiç silmemiş miyiz?

Şu an ellerim acıyor, yok yok yanıyor, hele geçen gün yemek yapmaya çalışırken bıçağı sol elime batırmak suretiyle yeterince acı çektim, daha fazlasına ihtiyacım yok. Yanlış duymadınız, elimi kesmedim, bıçağı aynen şu Hitchcock’un meşhur duş sahnesindeki gibi tuttum sağ elimle ve sol elimin avuç icine batırdım yanlışlıkla. Nasıl olur demeyin, oldu işte, buzluktan çıkmış tereyağıyla inatlaşıyordum o sırada.


Yemek mevzusu ayrı tabii. Çalışıyorken arada bir yaptığım halde daha lezzetli şeyler çıkarıyordum, şimdi vaktimin çok olması gerekirken aslında o kadar az ki, aceleden yemek sıralamalarını karıştırıyor, bir şeyler uyduruyor, neyse ki sonunda içine bir şeyler katarak kurtarıyorum.

Ne acelen var diye soracak olursanız, bu Çarşamba İzmir’e gidiyorum. O sebeple bir hafta içinde evin dip temizliğini ayarlayamasam da, her şeyi elden geçirip, tatile her şeyi halletmiş olarak çıkmak istedim. Evin şeklini şemalini değiştirdik, hoşumuza gitti. Oğluşun odasındaki kırık dökük oyuncaklar atıldı. Gardrop derinlemesine didiklendi. Çalışma odasında çok zaman geçirdim, kütüphane elden geçti, ıvır zıvırlar istiflendi, çalışma masam elden geçti, vaktimin çoğunu orada harcayacağıma göre...

Arkadaşlarım her gün arıyorlar beni, bugün de ben onları ziyarete gittim, evraklar vardı imzalayacağım zaten. Herkes beni öyle sıcacık kucakladı ki. Ben de onları özlemişim. 3 gündür Adsl de sorun vardı evde, bu gece yapılacakmış, o sebeple ne var ne yok bilemiyorum. Google amcayı özledim. Çok ihtiyacım oluyor. İnternet yokken ne yapıyormuşuz biz?

Şirkettekiler benim ayrılışımın ardından çok korkmuşlar, değişiklikler yapılacak diye. Neyse ki fazla bir şey yok.

Çarşamba günü oğluşla birlikte küçük bir tatile gidiyoruz, sevdiklerimizin yanına, koca bavul, sırt çantası ve muhtemelen kucağımı tutturacak oğluşla havaalanında düşüp bayılmaz ve İzmir’e varırsam ve tabii fırsat bulursam yazacağım, bulamazsam bir dahaki ayın başında görüşürüz.

Biraz yüzmeli, güneşlenmeli, oğluşu anneannesiyle bırakıp biraz gezmeli. Kitap okumalı, bol bol şarkı söylemeli, eski arkadaşlarla buluşup hasret gidermeli. Bol bol pazara çıkmalı, her şeyin tazesini seçmeli, doyana kadar özlediğim lezzetleri yemeli. Oğluşu parka götürmeli, uzun uzun onu seyretmeli, kumdan kaleler yapmalı, yüzme öğretmeye çalışmalı, tembelce öğlenleri sarılıp uyumalı.


Yapacak ne çok şey var, bavulu hazırlamalı şimdi...

Ve "Durum budur" başlıklı özetimden sonra tatil

İlk gün

Oğluş bugün çok huysuzdu ama Allahtan otobüste uyudu. Bir ara dilimlememi istediği kavunları daha sonra yapıştırmamı falan istedi ama biraz nevrim dönse de hallettik.

Biraz sakinleşsin diye kucaklayıp evden uzaklaşmaya çalışınca kendini yerlerden yere atınca, çevredeki her emekli hanım veya beyler beni pek yeniyetme görmüş olacak ki, bolca ders vermeye başladılar.

Akşamüzeri çoook uzun zamandır yüzmediğim kadar yüzüp, deliler gibi dalgalarla oynadım,hopladım, zıpladım. Oğluşla birbirimizi ıslattık, boğuştuk , koşturduk.

Gece yemekten sonra oğluşu yürüyüşe çıkartayım dedim, el ele markete gittik, evden çıkarken bir şey lazım mı diye sormuştum evdekilere, bir temizlik malzemesi istediler. Markette ben kasada elimde malum malzemeyle dikilirken önümde arkamda gençler ( Aman Tanrım gençler dedim ) giyinmiş süslenmiş ( Ne dedim, ne dedim???), birbirlerine takılarak bira alıyorlardı. Ortalarında kalınca pek bir garip hissettim kendimi, onlar biralarını açıp dikerken çamaşır suyunu dikip içesim geldi, korkmayın sadece bir an için.

Zaten yıllardır geldiğin bir siteye yıllar sonra tatile geliyorsan yine, pek bir garip hissediyor insan kendini. O zamanlar kafasını okşadığın sümüklü veletler karşına bir doksan boyunda yakışıklı çocuklar olarak çıkıyor, şımarık küçük kızlar ise ben oğluşu yatırırken ve kimi zaman da onunla uyuyakaldığım saatlerde arkadaşlarıyla buluşmak için dışarı çıkıyor.

Gülmeyin 20 likler, ben de sizin yaşınızdayken 30 ların yüzyıllar sonra geleceğini zannederdim, oysa bir anda bir bakıyorsun ki doktor kontrolüne gittiğinizde ve yaşınız sorulduğunda kulağınıza yabancı gelen bir rakam çıkıveriyor ağzınızdan. Sanki o yaş size değil de, komşu Ayşaanıma ait.

Yaşlandığımı düşündüğümü mü zannediyorsunuz. Hayır. Her ne kadar doğumdan sonra saçlarım bir anda beyazlayıverse de öyle bir korkum yok henüz. Belki hala iyi görünüyorum, iyi hissediyorum ve hatta geçen ömrümün en keyifli yıllarını geçirdiğimi düşünüyorum diye.

Neyse…

Oğluştan bahsedeyim biraz.

İnanılmaz yaramaz bir şey oldu. Tazmania canavarına benziyor. Yüzdüğünü zannediyor. Suya sokmak bir dert, soksan çıkarmak ayrı bir dert. Çok komik laflar ediyor. Dün denize giderken annem, halam ve benim önümüzden yürüyordu. Denizi görünce bize seslenmek istedi. Baktı ki ayrı ayrı seslense her birimize, uzun sürecek. Eee hepimiz de anneyiz ya. Anneleeer diye seslendi bize, çok güldük.

İşten ayrıldığımdan beri daha da fazla zaman geçirmeye başladık ya, çok daha fazla bağlandık birbirimize. 3 aylık olduğundan beri çalıştığım için sanırım daha iyi anlayabiliyorum çalışmayan anne olmanın ne kadar da lüks bir şey olduğunu. Durup dururken gelip bana beni çok çok çok sevdiğini söylüyor. Tabii daha az sözümü dinliyor, o da ayrı tabii.

2 inci gün

Bugün korkunç bir rüzgar var, sersem gibiyiz, öyle sıcak esiyor ki hava, sanki birisi devasal bir fön makinasını çalıştırmış bize tutuyor.

Öğle yemeğinden sonra sofradan kalktığım gibi uyudum. Aynı şeyi benden 15 dakika önce de oğluş yapmıştı. Benden sonra da tüm aile. Sanki yılların yorgunluğunu o uykuda attım. Garip bir şey.

O kadar sıcaktı ve ben o kadar miskin hissediyordum ki, akşamüzeri denize gidemeden, yemekten sonra biraz yürüyüş yaptıktan sonra uyudum.

Böyle yazlık keyfi sürmek harika ama bir yandan da kendimi kötü hissediyorum. Yazlıkta insan devamlı tüketiyor, bir tembellik geliyor üstüne. Her dakika şimdi ne yesek telaşı. Her şeyden önce, herkes deliler gibi bahçe suluyor, sabahları kahvaltıdan önce teraslar yıkanıyor, bunca insan sabah ayrı akşam ayrı duş alıyor. Biz susuzluk korkusu ile yaşayanlar için korkutucu bir tablo.

Bir hafta global ısınmaya katkıda bulunacağım için üzgünüm ve tek üzüntüm de bu olsun.

3 üncü gün

Sabah sessizliğe uyanıyorsunuz.

Uzaklardan bir traktör sesi geliyor. Çöpleri traktör topluyor burada.

Sonra su sesleri gelmeye başlıyor, yıkanan teraslarda süpürge sesi. Bahçe sulamak için çekilen hortumların sesi.Bahçelerden kopartılan domates ve salatalıkların yıkanması ile tabak çatal sesleri başlıyor, sofralar hazırlanıyor.

Ama arka planda hep bir sessizlik.

Sonra denize gidenlerin şıpıdık terlik sesleri.

4. gün

Tam da hayalimdeki gibi. Traktörle bahçıvanlar geçiyor, kapımızın önünden alıyoruz meyve sebzeleri.

Komşular ağaçlardan elma ve mürdüm eriği toplayıp veriyor.

Kahvaltıya bahçedeki domates ve biberleri toplayıp hazırlıyoruz.

Günde 9 öğün falan yiyoruz sanırım.

5. gün

Bugün gazetelerin 3. sayfalarındaki cinnet haberlerinin nasıl gerçekleştiğini anladım az çok.


Oğluş o kadar yaramaz o kadar yaramazdı ki şaşırdım. Burada ağlayıp komşuları rahatsız etmesin diye o kadar çok istediklerini yaptık ki şımardı.

Bir an o kadar sinirlendim ki . Burada aklımdan geçenleri yazsam dehşete uğrarsınız.

Akşam adaya indik, o da biraz uyuklayıp kendine geldi de, birbirimize sarılarak uyuyabildik.

6. gün

Sabah güneşlenirken arı soktu sol kolumu.

Öğleden sonra oğluş koşarken düşüp iki dizini ve burnunu sürttü, alnını şişirdi.

Haberleri izledik, maaile sinirlendik, ufak tefek küfürler ettik falan.

Günün tesellisi Ebrunun bizi ziyareti oldu. Biraz sohbetten sonra oğluşun da uyumasını fırsat bilerek sahile indik. Şemsiyenin altında dalgalara karşı koyu bir sohbete daldık. Eskilerden konuştuk, neler yaptığımızdan ve biraz da arkadaşlarımızdan. Biraz blog dedikodusu yani.

7. gün

Evimi özledim. Oğluşu denizden çıkarabilirsem eve döneceğim. Tatilin bundan sonraki kısmı

İzmir’de geçecek, ben ne zaman oraya gitsem cehennem sıcakları geldiği için burnumu çıkaramıyorum dışarıya ama oğluşun iğnesi var ve ben de kendime verdiğim diğer bir sözü tutup saçımı kestireceğim.




Aldığım ufak tefek notlardan da anlaşılacağı üzere tatil iyi geçti. İzmir ise tahmin ettiğim gibiydi. Oğluş denizde üşütmüş olmalı ki öksürüyor. Ben kafamdan üşütmüş olmalıyım ki saçımı kahküllü ve verevli bir şekilde küt kestirdim. Matilda nın saçları gibi oldu. Yok yok, Rus kızların saçlarına benzettim , iyi ki beyaz tenli değilim. Hatta 5 senedir güneşlenmediğim kadar güneşin altında kalınca bronz bile oldum nihayet.

Şebnem’ciğim şirketteki yokluğuma dayanamayarak istifa etti. Tabii ki sebep bu değil, sebepleri bende saklı kalsın, ama bu kararı verene kadar sabah akşam telefonlaştık. Onun için harika bir başlangıç olmasını temenni ediyorum, Uyuzbeyle baş başa kalmaktansa herşey hayırlıdır ya.

Siz siz olun, eşinizi evde bir haftadan fazla yalnız bırakmayın. Çiçekler solmaya, buzdolabında yapıp bıraktığınız yemekler küflenmeye, yerler 5 parmak toz olmaya başlıyor. Yıkanacak, dolayısıyla ütülenecekler birikiyor, ve lavaboda sizi bekleyen bir sürü boş dondurma kabınız oluyor. Tabii ki yalnız bırakmamnız için çok daha geçerli sebepler var, ama akşamüzeri eve geldiğimden beri bunlar canımı sıktığı için şimdilik bunları yazıyorum.

Bu arada uçakta oğluşla yerimize otururken, yok yok kesin Ruslara benzedim bu saçlarla derken içimden, bilin bakalım ne oldu?

Yanımdaki diğer koltuğa bir Rus oturdu.

Saç rengi siyah, ten rengi beyaz olsa da, nun da saçları küttü ve kahkülleri vardı.

Ha sikrıt ! ( Bknz: Secret sayfa bilmem kaçta anlatılan, çok düşünürsen onu çağırırsın tezi)

Son olarak yokluğumda üşenmeden bana yazdığınız yorumlar için çooook teşekkürler, ben de sizleri ziyaret edeceğim tez zamanda. Eski yazılarıma yazılan yorumları cevaplayamadım, aksi fikirlerle yazılanlar için de teşekkür ederim.

Şimdi çıkıyorum, çok işim var çoook !

Not: Fotoğraflar birkaç gün içinde burada...

Dip not: Kısa saç, ne rahat ! Çok sevdim, ne zamandır istiyordum, iyi ki cesaretlendim.

Dip sos: İşten ayrılınca yapılacaklar listeme bir check daha attım, sırada 3 gün çocuğu anneme bırakıp İstanbul'u turist gibi gezmek var.

19 yorum:

yass dedi ki...

bende bır oncekı ozetı okuyunca o 9 ogun yıen ve dalgalarla bosunanın oglus oldugunu sanmıstım:) ne guzel bı dınlenme olmus. gercı ınsan dınlendıkce sucluluk duygusunu devreye sokuyo eger yogun bı tempoda calısmaya alısmıssa..darısı tatıle gıdemeyenlere yınede..:)

Asortik Krep dedi ki...

Ben resimleri göremedim ama..

Adsız dedi ki...

Ne güzel bir tatil olmuş Aslı. Ama şu nu hemen belirtiyim. Altı haftalık tatilimde biriktirdiğim enerjiyi çok çabuk tükettim. Bir haftadır ağrılarla çıldırma eşiğine geldim. Doktor migrenden şüpheleniyor. Bense çoktan teşhisi koydum. "Tatil sonrası cinneti" Umarım seninkinin etkisi uzun sürer. Seni okurken ara ara "OH NE GÜZEL." "OHHH SEFAM OLSUN." diye mırıldanıp durdum. Keyifli tatilini keyifli anlatmışsın doğrusu.İnsan seninle birlikte yaşamış kadar zevk alıyor okurken. Bundan sonrası için planladığın İstanbul turları da şahane. Kısa saça yorum yapamayacağım. Geçmiş yıllarda bunalım dönmelerimde kestirdiğim "Gülben Ergen" ve "Berna Laçin" modeli saçlarım vardır ki akıbetlerini duymak bile istemezsin. Umarım sen rahat kullanırsın. Oğluşu öp benim için , uzun zamandır fotoğraflarını göremedik beni şaşırtacak kadar büyümüş olmalı...

Aslı Cin dedi ki...

Yass, o henüz bana ayak uyduramıyor ama bir kaç sene sonra birlikte boğuşuruz dalgalarla :) Evet darısı gidemeyenlerin başına ..

Asortik, hazırluyorum ;)

Adacım, geçmiş olsun, üzüldüm, ben hiç dayanamam baş ağrısına.

Kısa saç şimdilik iyi, fönsüz hali de çok korkunç değil, daha kısa kestireceğim ama biraz zaman lazım. Yazımı beğendiğine çok sevindim, Ada'yı kocaman öp benim için :)

Adsız dedi ki...

Canım hem baş ağrısı hem arı sokması umarım tatil burnundan gelmemeiştir. Resimleri de 4 gözle bekliyoruz ay bende üşeniyorum hala tatil resimlerini giricem de tek tek uğraşmaya üşeniyorum valla

Unknown dedi ki...

Tam da hayalimde ki tatili yapmışsın deniz yanımaşında ister gir ister seyret oh ne güzel...Hoşgeldin..

Tanya's dedi ki...

Aslıcım..hoşgeldin..tatilin kötüsü olmaz..hadi gidiyoruz desek yine gidersin.

Ben bu hafta Istanbul tatili yaptım..eminönü..kapalı çarsı..tahtakale..nişantaşı..gitmediğim köşe almadığım acaiplik kalmadı..darısı başına..

Şeboya cok sevindim..cuma aradığında şen kahkahalar attık.

elektra dedi ki...

aslı ne güzel. bir girdim ki sayfana, neler olmuş neler? öncelikle geçmiş olsun, ne zamandır canını sıktığını çok net ifade ettiğin uyuzbey'den kurtulmuşsun.
kolay gelsin, anladığım kadarıyla ülke değiştirme gibi bir takım planlar var.
ve afiyet olsun, yarasın:) tatilde yenir yahu, hele zamanın saatlerle değil, keyifle ölçüldüğü yazlıklarda.
sevgiler...
not:ve en güzeli galiba, senin adına farkettiğim en sevindirici şey, bu tatilde oğlun hastalanmamış, hatta azıcık seni hasta etmiş bile:D

Aslı Cin dedi ki...

Eda, yok Allahtan baş ağrısı falan çekmedim. Ama dün gece fotoları hazırlarken biraz uykusuz kaldığım için bu sabah bekliyorum :)

Elçin hoşbulduk, gerçekten de öyle oldu, şimdi evdeki işlerimi bitireyim, bakalım ondan sonra ne yapacağım.

Tanya, evet Şebnem için çok iyi oldu. Biz de bir arkadaşımla bu ayın ortası için İstanbul turu planlıyoruz ya, belki Şebnem de katılır bize, bir ay önce aynı masada işe yetişme telaşımızı hatırlar güleriz.

Elektra, öyle doğru ki tespitlerin, hele şu notta yazdığın. Denizden kalan bir öksürük var ama benim için ateş yoksa her şey harika demektir :))) Şu Depopenisilin işe yaradı sanırım.

Ezgi'ciğim, senin işin çok zor ve uzun satler gerektiren bir iş, hayırlısı olsun, tadını çıkar çünkü işe tekrar başladığında bu günleri arayabilirsin ;)

Sybella dedi ki...

Oğluşun ve tatilin keyfini çıkar..Brn yetişemiyorum hiçbir şeye:(

berfin dedi ki...

aslıcim, senden haber almak ne güzel,tatilinin iyi geçmesine sevindim..darısı başımıza:))tekrar hoşgeldin aramıza..bak kafiyeli cümleler kuruyorum senin için:))

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Bizim için sezon kapandı ve tatil hayalleri bir dahaki yaza kaldı. Senin tatilinin iyi geçmesine çok sevindim.:)) Hele şu çalışmayan anne olma lüksünü yaşaman, sanırım en güzeli olmuştur.:))

Adsız dedi ki...

Merhaba, cok guzel yaziyorsun ve bende cok mutlu olarak okuyorum. Bizde de var uyuzbeyden ve ne yazik ki bir tanede degiller. Dilerim ben de kurtulup soyle guzel bir tatil yaparim. Bu sene ayse ye ve sana cok imrendim bir o kadar da sizin adiza sevindim. sizler yasayip yazdikca ve bende okudukca sanki kendim gitmis kadar oldum bu guzel tatillere. Ben senin isi birakinca yapilacaklar listeni merak ettim aslicim. Belki bu listeyi blogunda okursam ben de isden ayrilma ya da is degistirme kararlarimi hizlandirabilirim. Hani belki beni biraz motive eder senin listen. Benim de bir listem var ama beni simdiye kadar pek motive etmedi heralde ki hala uyuzbeylerle ugrasip duruyorum. Dilerim senin, esin ve oglusun icin herseyin en iyisi olur.Sevgiler Defne

uykucu dedi ki...

oh ne güzel tatil yapmışsın hakkını vermişsin günlerin.oğlunla yaşadıkların tam benim yaşadıklarım gibi, tatilde kudurup azıtan kendini yerden yere atan bir oğlum oldu vede tatil dönüşü eşlerin eve yaptıkları felaket .kesin koca evde bırakılıp tatile gidilmez ben ağzımın payını aldım.resimleri merak ettim, saçıda..

Adsız dedi ki...

Hoşgeldin Aslı!!!
Ayy bu ne uzun bir yazı oku oku bitmedi.
Şebnem'e çok sevindim.Ohh en sonunda rahatlamıştır.
Tatile doydun di mi? Ben bugün işe başladım ama yine tatil istiyorum.
Sevgileeeer

Taylan Sezginer dedi ki...

hosgeldin...seviyorum cumlelerini biliyorsun, ozlemisim yahu...oglusu ve sevgiliyi benim icin kalplerinden op...kendini de...

Moonish (moonsun) dedi ki...

Heyooo donmussun en sonunda :))

Aslı Cin dedi ki...

Sibel, bazen insan öyle hissediyor ama o günler de geçiyor.Oğluşun yanında ya. Dur ben de seni okuyayım senin Kerem'de ne değişiklikler var seyahat sonrası yazdın mı?

Berfin, evet çok şairane olmuş, teşekkür ederim ;)

Fikriminince gülü, kesinlikle öyle. Bu sabah 1 saat kadar kreşteydim, İngilizce derslerine destek vereceğim belki haftada bir saat, benim için de çok eğlenceli olabilir :)

Defne, bir kenara not aldım, en kısa zamanda şöyle ballandırarak bir liste hazırlayacağım ki sen de onları çekme :)))

Figen, resimler geliyor, hayret bu sefer pek japon turist modunda değilmişim, fazla fotoğraf yok. Saçlarımı da senin için çeker koyarım bir ara, şimdi fönsüz hiç bir şeye benzemiyor.

Zeya, tatile doyulur mu? Şebnem Bodrum'a uçtu bile, gelsin bu ay sana bir sürpriz yapacağız :)

Barton, çoook teşekkür ederim, tabii ki öperim :)

Moonsun, döndüm, döndüğüm için de mutluyum :)

Mutluveumutlu dedi ki...

Aslıcım çok güzel anlatmışsın.Sonuna kadar bir solukta okudum. Bu yaz tatile gitme fırsatı bulamamış biri olarak yazını okurken resmen rahatladım,sağol.
Daha nice böyle güzel tatilleriniz olsun...