Mart 21, 2008

İran'dan Babil'e, oradan Münih'e

Stephen King’in kitabı hala sürünüyor.

Araya başka kitaplar giriyor, biri başlıyor, biri bitiyor.

Bahsetmiştim ya, bu aralar gerilim filmleri ve dizilerine takıldım diye. Kitaplar da pek iç açıcı değil aslında.

Ama kitaplara geçmeden önce ne zamandır hakkında yazmak istediğim 3 filmden bahsedeceğim.

Babil’den Münih’e oradan Persepolis’e.


Gerilim filmleri değiller ama gerçekleri suratımıza tokat gibi çarparak bizi fena halde geriyorlar.

Babil, her şeyden önce Brad Pitt’in suratının hürmetine izlenir. O ayrı. Ama diğer oyuncuların hakkını da yememek lazım. Hele o iki küçük çocuğun. Bu iki kardeş yönetmen tarafından ümitler kesildiği günlerde keşfedilmiş köylüler. Daha önceden hiçbir oyunculuk deneyimleri olmamasına rağmen çok iyiler.

Bir olayın dünyanın farklı ülkelerinde etkilediği insanları anlatırken hikaye oldukça sürükleyici. Sadece çekik gözlü kızımızın hikayesi biraz havada kalıyor ama o da başlı başına bir başka hikaye, seyri keyifli.


Münih’e gelince. İnsana yakın tarihle ilgili çok fazla şey anlatan bu film, gerek hikayenin anlatımı, gerek sahneleri ile insanı o zamanların içine çekiyor. Ama tabii insanın içini de sıkıyor. Hayat ne zor, ne acımasız, ne kadar karışık diye sorguluyoruz. Fanatizm en büyük tehlike belki de.Çok iyi bir film.

Ve Persepolis. Bunu mutlaka tüm kadınlar izlemeli demiştim bir süre önce. Aslına bakarsanız, herkes izlemeli. İran gibi zengin bir kültürün nasıl da gelecekten fukara bir topluma dönüştüğünü herkes görmeli. Ne umduklarını, ne bulduklarını. Nasıl bu hallere geldiklerini. Belki o zaman, bizi nelerin beklediğini görebiliriz, iyice körleşmeden hemen önce, çok geç olmadan.

Şimdi gelelim kitaplara.

Gece yarısı Expresini seyretmiş miydiniz? Seyretmediyseniz bile mutlaka duymuşsunuzdur. “Karafatma’nın Sarayı” biraz filmi aklayan, ama bir yandan da pekiştiren bir kitap. Yazar Türk sınırında uyuşturucu ticareti yaparken yakalanan Yahudi bir İngiliz öğretmen. Hapishaneden çıktıktan sonra da Türkiye’den ayrılamıyor ve sahil kasabalarımızdan birine yerleşip orada yaşamaya başlıyor. Hala da burada.

Çok samimi bir dille yazılmış. Eleştiriyor, özeleştiri yapıyor. Hapishaneler hakkında ne kadar fikriniz var bilmiyorum ama ben az çok basından okuduklarımla meğer ne çok şeyi bildiğimi sanıyormuşum. Çok zor, hem de çok.

Diğer kitap bir araştırma.” Seri Katiller”. Kitap benim için ütopik hikayelerden oluşuyor. Çünkü bunların gerçek olabileceğine inanmayı bile reddediyor bilincim. Ancak hepsi gerçek. İlk portreyi bir anne için okumak çok zor. Zaten ilkini okuyabilirseniz diğerlerine de devam edebilirsiniz. Ben kitabı 3 günde bitirdim. İlk gün ilk hikaye, sonraki gün okumayı reddetme devresi, son gün ise kitabın geri kalanı bitti. Sürükleyici mi? Hem de nasıl. Ama bir yan etkisi var. Artık hava karardıktan sonra çok daha fazla tedirginim.

Dünyanın en azılı seri katillerinin portrelerinin çizildiği kitapta, ortak bir nokta dikkat çekiyor. Çoğunlukla kurbanlar kadınlardan oluşuyor. Ve hemen her katilin geçmişinde annesiyle yaşadığı sorunlar yer alıyor.

Bu kitabı okuyabildiysem Testere’nin de serilerini izleyebilirim herhalde artık derken içinde insanı ürküten hiç bir sahne olmadığı halde, "Anestezi" nin fragmanını izledikten sonra hazır olmadığımı anladım. Hatta, fragmanı 2. kez izleyemedim. Siz de izlemeyin, gerçekten. Yarın bir gün ameliyat olmanız gerektiğinde konusu aklınıza gelirse iyi olmaz. Ben bu filmi izlemiş olsaydım normal doğum yapana kadar 40 gece bekleyebilirdim herhalde.

Ne var ki bu filmde diye sorarsanız, şu var:

Kahramanımız, geçirdiği açık kalp ameliyatı sırasında 'anestezik farkındalık' adı verilen durumu yaşıyor. Yani olup bitenin tamamen farkında olacak şekilde uyanık kalıp, operasyonu tüm acısıyla hissedebiliyor ama tabii yine anestezinin etkisiyle vücudu hiçbir şeye tepki veremediği için, ameliyat ekibinin bir güzel ameliyata devam ediyor.

Filmin sonlarına doğru şaşırtıcı şeyler bekliyormuş bizi, izleyebilirim diyorsanız, sonucu bana da yazın.


Ve son olarak vizyona giren 2 yeni film var izlemek istediğim.
.
Girdap
.
Antalya'dan İstanbul'a gelen bir üniversite öğrencisinin önce dini faaliyetlere, sonra da dini siyasete girmesi ile bambaşka yollara sapması, ve en sonunda da şiddeti benimseyip, bir intihar bombacısı oluşu, ve bu zaman zarfında onun ve çevresindekilerin gözüyle yaşanan değişim anlatılıyor.
.
Uçurtma avcısı
.
Amerika'da yaşayan Amir adlı bir Afgan göçmeninin, çocukluk arkadaşı Hasan’ın ve karısının Taliban tarafından öldürülüp,oğlunun da başının dertte olduğunu öğrendikten sonra ona yardımcı olmak için Taliban yönetiminin kontrolündeki anavatanına geri dönüşü anlatılıyor.
Uçurtma ne alaka diye soracak olursanız, o da hikayenin içinde gizli.


Son olarak Dan Dunn'u takdim edeyim, fazla gerildik, gerginliğe birebir...

7 yorum:

Mademoiselle dedi ki...

Kite Runner'i esim ve ben soluksuz izlemistik ve bu filmin yabanci filmler odullerinin hepsini almasi gerektigini dusunmustuk...
Aneztezi isimli film bizim buradaki ucuz sinemaya bu hafta gelmisti. Fragmanindan oturu stres olacagimi ve su halimle pek stresi kaldiramayacagimi dusundugum filmlerden biriydi...Sinemada erken dogum yapmak istemiyorum:)

Aslı Cin dedi ki...

Madam, aman ha, hele sen hiç gitme. Çok iyi filmler giriyor vizyona bu aralar, seni gülümsetecek sabun köpüğü filmelerle idare et bir süre :)

Bu arada öğüdünü dinleyip hala almadım parfümleri, çnerilerin neler?

Mademoiselle dedi ki...

Simdi bahar geliyor, yaz geliyor...Bence soyle cicek kokulu birseyler, limon notali kokular iyi gelir, insana enerji verir gibi geliyor bana. Annick Goutal'dan Les Nuits d'hadrien, Petite Cherie, Le Jasmin gibi parfumler deneyebilirsin. Paraya birazcik kiyabilirsen Frederic Malle'den En Passant deneyebilirsin. Hindistan cevizi seversen Creed Virgin Island Water, Satellite'dan Ipanema deneyebilirsin...Aklima ilk olarak bunlar geldi nedense bugun...

Nihan dedi ki...

Persepolis'i hala seyredemedim. Listemde ilk sirada. Ama Girdap'i da muhakkak gormek istiyorum zira konusu siddetle tezim icin seyrettigim Paradise Now isimli Filistin yapimi filmi cagristiriyor ki o film en iyi yabanci film Oscar'ina aday gosterildi ama aldi mi hatirlamiyorum. Bir de basrolunde cok sevdigim Ucurtmayi Vurmasinlar'in minik Baris'i var.

Aslı Cin dedi ki...

Bahsettiğim parfümleri klasik kokularıma benzediği için beğenmiştim ama yaz konusunda haklısın. Yazdıklarının hepsini not aldım, epsini denemeden almayacağım :) Bu arada Hindistan cevizini tenimde hiç denemedim merak ettim şimdi.

Nihan, Barış artık kocaman. Ve yine bir o kadar iddialı bir filmle görüyoruz onu. Tebrik etmek lazım seçimlerinden dolayı.

Unknown dedi ki...

ben ne gerilim nede korku flimi izleyemenlerdenim içim bir fena oluyor ama bir yandanda merak ediyorum:))

Aslı Cin dedi ki...

Elçin vahşet sahnelerine ben de bakamıyorum, ellerimle gözlerimi kapatıp aradan sahnenin bir kısmını izliyorum doğrusu :)))