Ayşe Arman'ın yeni yazı dizisini takip ediyorum.
Her ne kadar bahsettiği " Öteki kesim"den olmasam da, ve her ne kadar yaptıkları bir çok şey bence islami kesimi yozlaştırmak olsa da, sanırım insanların fikirlerine, seçimlerine ve seçtikleri yaşam tarzlarına hem Arman'dan hem de o bahsettiği İslami kesim taraftarı bir çok insandan daha saygılıyım.
Belki bugüne kadar gittiğim ülkelerde gördüklerim, belki okuduklarım,belki dinlediklerim etkili ama ben biraz daha farklı bakıyorum olaya.
Bu sebeple kurduğu kimi cümleler beni rahatsız etti. Bazı konularda cahil olduğunu düşündürdü. İnsanın cahil olduğu bir konuda günlüğüne yazar gibi yazmaması gerektiğini hatırlattı.
Eminim bu yazılarından sonra ona gelecek absürd yorumlar olacak, onları okumak da rahatsız edecek beni.
Yazdıklarında doğruluk payı yok mu? Var. Hem de katıldığım çok nokta var.Bazen benim de kadınları tutup silkeleyesim geliyor, ama elden gelen bir şey yok.
Birbirimizi anlamaya çalışmak, bilgilendirmek ve karşımızdaklere inandıklarımızı anlatmaktan başka.
Silkelemek bir işe yaramıyor...
Temmuz 13, 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
12 yorum:
Ayşe Arman yazı dizisini ben de ilgiyle takip ediyorum. Ayrıca eleştirilerine de katılıyorum.
Ben de herkesin düşüncesine saygı duyulmasını gerektiğini düşünsem de, başkalarının düşüncelerinin benim yada çocuklarımın hayatını/geleceğini tehdit eden bir durum haline geldiğini görünce evet bu insanları silkelemek gerektiğini düşünüyorum.
Ne dinim bunların tekelinde ne de benim özgürlüğüme, ülkeme tehdit getirebilecek bir hak bunların tekelinde olmalı. Bugün Fatih'te pisliksiniz diyen amca, dinde bunun yeri olmadığını bilmiyor yaptığının daha büyük günah olduğunu bilmiyor diye buna acımalımıyım hayır evet birilerinin silkelemesi gerekiyorsa silkelemeli.
Yonca, yorumlara bakarken bugün okumadığımı farkettim :)
Nothing, haklısın, zaten anlayış pliz derken onları da kastediyorum. Herkes birbirine saygılı olmalı, o lafı etmemeli. Ama bu silkeleyerek olmuyor, eğitimle oluyor. Tartışmalı, fikirlerimizi anlatmalı ve birbirimizi kırmadan iletişim kurabilmeliyiz. Bunun için de anlayış lazım değil mi?
Asli selam,
Kesinlikle katılıyorum ancak bizim anladığımız tarzda bir eğitim ne yazık ki geçerli değil.
Hiç Çarşamba'ya gittin mi bilmiyorum ancak bu insanların evinde günah diye TV yok, şeytanın yazdırdıkları diye kitap yok. Ve zorunlu eğitime imam hatipler de dahil olduğu ve onlar da yeterince denetlenmediği için, bizim anladığımız eğitim sistemi ile bu ülkede gerçekleşmeyecek bir durumdan konuşuyor oluyoruz.
Kuzenim 3 yıl mecburen imam hatipte okudu, gördükleri yaşadıkları korkunçtu, öğretmenler hergün Atatürk'e hakaret ediyorlardı. Ben ise ismi lazım değil Amerika'da yaşayan ve sahte belge! ile çökertileceği öne sürülen kişinin dershanesinden burs kazanmıştım ailemin gitmemem gerektiği ısrarlarına karşın 1 yıl gittim ve kıyafetlerimin caiz olup olmadığı soruldu bana!
Yıllardır, Türkçeyi bile doğru düzgün konuşamayan bir Milli Eğitim Bakanı ile yönetilen eğitim sistemimizde bizim anladığımız tarzda bir eğitimle bu insanların hiçbiri düzelmez bunun için kapsamlı, denetimli ve buna uygun hareket edecek bir hükümet gerekir ancak bugüne kadar gelen hiçbir hükümet de bu kapasite değil ne yazık ki.
Bir şekilde elbette eğitimle olacak ancak hükümetin başındaki partiye de şu anlamda dediği doğru biz kendimizi aydın olarak adleden kesim o kadar elitist bir havadayız ki Türkiye'nin diğer yerlerinde neler oluyor farkında bile değiliz. O sebeple gerçekten bu, bu eğitimle ilerlermi o inançta değilim :(
Haklısın, zaten bu sebeple sesimizi çıkarmalı tartışmalıyız ya. Bahsettiklerinin hepsinin farkındayım. Ama o cehaletteki insanlar gibi yaparak kutuplaşmayı derinleştirmek daha da düşmanlaştırıyor bizi birbirimize. Yapmamız gereken nice Saylanlar çıkarmak belki de, o ismi lazım olmayan beyin yaptığı gibi sistemleşmek. Milli eğitime bırakmadan işi eğitim vermek. Ben kendi adıma bunu doğudaki bir kızımıza eğitim vererek ona Atatürk ve cumhuriyetimiz ile ilgili kitaplar göndererek yapıyorum. Ve bir de burada günlüğümde duyduklarımı gördüklerimi paylaşıyorum. Ancak benim hayalim her ne kadar kadınların erkeklerin tekelinde olmadığı bir dünyada yaşaması olsa da, eğer istedikleri ne ise o şekilde giyinip hayatlarını idame etmeleri. İsteyen başını kapatsın, isteyen sırtını açsın ama yeter ki herkes birbirine saygılı olsun.
Dün bu konularda sinirliydim o telaşla gergin de yazmış olabilirim kusura bakma:)
İnan başını kapatmalarına hiç itirazım yok isteyen inancını yaşasın, benim ailemin de bir kısmı kapalı. Ama dediğim gibi benim ve çocuklarımızın geleceğini tehlikeye atacakları boyuta taşınırsa inançları o zaman buna itirazım var.
Dediğin şekilde olacak birşey elbette. Devlet bişey yapamıyor biz de yapmayalım demekle olmuyor herkesin bireysel katkısı şart.
Burada en büyük görev de medyaya düşüyor mesela halkı doğru yönlendirmeleri gerekirken,ana haber bültenlerine kimleri konuk alıyorlar ve onlara efendim, siz deyip eğilip bükülüyorlar inanasım gelmiyor.
Neyse çok çenem düştü bir bu konuda bir de çevre kirliliği konusunda çok doluyum zaten :)
Nothing, çok memnun oldum yazdığın için. İnsanların yorumlarını ve fikirlerini burada görmek beni çok mutlu ediyor, her zaman beklerim :)
Merhaba aslı, ben blogunun sessiz takipçilerindenim. Ayşe armanı normalde okumam ama başörtülü biri olarak beni de ilgilendiren bir konu olduğu için bu sefer okudum. Empati yapmak için kalkıştığı şeyin iyi olduğunu düşünüyorum ama başörtülü bir insanın hissettiklerini anlamaktan çok uzak yazdıkları. Mesela bir universite kampusüne ya da kışlaya girmeyi denememiş. Yada buyuk bir firmaya başörtülü olarak iş başvurusu yapmamış. Nişantaşındaki kafelerde gezebilmek yada reinaya gidebilmek bir başörtülünün hayatını çok da etkileyen bir şey değil sonuçta.
İsmailağa mahallesindeki olaydada abartılacak bir şey gormuyorum her inanç kesiminde radikaller vardır ve istatistiksel olarak bu kesim küçücük bir yüzdeyi geçmez. Bu bir avuç insanın bu ulkeyi tehdit ettiğini düşünmek bence abes. İnsan haklarına saygılı oturmuş bir demokrasi böyle küçücük esintilerle sallanıp yıkılamaz. Huzurun yolu adalet,saygı ve sevgiden geçiyor...
Meldi,merhaba. Başörtüsü ile türban arasında fark yaratılmasaydı belki de bunların hiç biri yaşanmayacaktı günümüzde. Radikaller dünyanın her yerinde var, soğukkanlı olmalı ve orta noktayı bulmalıyız.
Bu arada ben,her ne kadar sokakta giyim eşitliğinden yana olsam da anayasanın çiğnenmesine de karşıyım. Rahatsız edici bir açıklık da, siyasal ve dinsel temalar da bana kalırsa okul ve resmi kuruluşlara girmemeli.
Arman zaten bunu da amaçlamamış belli ki, işin magazinsel boyutunda kalmış, bildiğin gibi senin bahsettiklerin de uzun bir hikaye, tartışması bile haftalara sığmaz, bırak yazı dizisini... :)
Ben başörtüsü takan biri olarak başörtüsü ile türban arasındaki farkı henüz çözebilmiş değilim. Bu konular beni sadece üzüyor yoruyor. Üniversite hayatımda yaşadığım sıkıntılardan sonra başörtüsü melelesi hakkında pek konuşmak istemiyorum sadece anayasada başörtüsü ile ilgili bir yasak yok bunu bil istedim.
Meldi, başörtüsü ninelerimizin anneannelerimizin ister gelenek de, ister inançla taktıkları örtüydü. Türban ise siyasallaşan kimliğiyle Arap özentisi ile Hristiyan özentiliği içinde türetilip ( BKNZ: Rahibe örtülerinin benzerliği) kimlik yüklenmiş bir bez parçası bana kalırsa. Arap ülkelerinde de bulundum. Böyle bir örtünme şekli yok. Çarşaf neredeyse sadece Suudilerde var. Çoğu Arap ülkesi Abaya giyiyor, ve çoğunda baş örtüsü takmayan müslümanlar olduğu gibi, farklı şekillerde de takanlar var. Bu sebeple bizim türbanımızı gördükleri anda Türk olduğunu anlıyorlar, bizimki son yıllarda ortaya çıkan bir şey işte.
Bu arada bizim diğer ülkelerden farklı ve zorlu bir geçmişimiz olduğu için onlardan farklı olarak kıyafet kanunumuz var. Nasıl yok???
Dediğin gibi zor ve uzun bir mesele bu. Bir çok insana fikirlerimin farklı yada onlara göre yanlış geleceğini biliyorum ama bu da benim fikrim :)
üff gene griş yaptım konuya ama yazmak istedim...
Kılık, kıyafet kanunumuzun da dışında tutarak;
Anayasamızın ilk girişinde yer alan;
(Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
kısmı, İslam olsun olmasın hiçbir din duygusunun devlet işlerine ve politikaya karıştırılmayacağını belirtir. Üniversite devlete bağlı bir kurumdur ancak devlet işinin birebir yürütüldüğü yer değildir ancak devlet işlerinin yapıldığı her alanda hiçbir kutsal din duygusu karıştırılamaz diye belirtilmiştir. Benim görüşüm bu şekildedir.
Başörtüsü ve türban arasında doğan bu fark da, MSP dönemine dayanır.
ufak bir dipnot vereyim istedim:)
Yorum Gönder