Nisan 02, 2022

Zaman su gibi...

 


Ben sadece bir kaç aydır buralara uğramadığımı sanıyordum.

Neredeyse bir yıl olacakmış.

Zaman su gibi akıp geçiyor.

Evet bu kış için de bahanelerim var. Zaten insanoğlu için bahane bulmaktan daha kolay ne olabilir ki? En kolayı kendini kandırmaktır. En zoru kendine karşı dürüst olmak.

Tabii b*kunu çıkarmadan.

En çok kendini eleştiren, zorlayan, bazen acımasızca dürüst olan benim radarlar her daim açık, insanların hakkımdaki fikirlerine artık takılmıyor olsam da, dönüp bir inceliyorum hala kendimi, gerçekten öyle mi görünüyorum, neden öyle diye.

Hayata kendini geliştirmek ve değiştirmek için geldiğimize, sınıf atlar gibi ruhumuzun öğrendikleriyle bir başka hayata ilerlediğimize inanıyorum. O sebeple boş durmayı hiç sevmiyorum ki son yıllarda telefon elimde boşa geçen milyonlarca dakika için çok pişmanım. Bu satırları yazmayı bitirdiğimde, sabah kahvemi yapıp elime telefonu almayacakmış gibi yazıyorum bunları. 

Eeee görüşmeyeli neler yaptın diye soracak olursanız... Tabii ki boş durmadım. Tabii bu göreceli bir kavram. Kimilerine göre anlatacaklarım belki ilham verici olabilir ki bir kaç arkadaşımın hem bu konularda desteğini alıyorum hem de onlara da bir şeylere başlamaları için fikir vermiş oluyorum. Kimileri de bana Boş işler Müdiresi diyebilir. Sizin aklınıza gelmediyse de ben söyleyeyim. Ben bazen kendime öyle diyorum zira görünüşte çalışmıyor, bir maaş almıyorum ama bildiğin mesai harcıyorum.

Öncelikle söyleyeyim, Kerem bu yıl Ünv. sınavına hazırlanıyor. Beni blogu açtığım zamandan tanıyanlar onun doğumunu, ona açtığım blogu bilir. Evet ya o kadar büyüdü. Yazımın başlığına en uygun konu bu oldu sanırım. Bu yıl hazırlıktan dolayı çok yoğun olduğundan genellikle haftasonları bile uzaklaşmıyoruz bir yerlere.

Artık üç buçuk seneyi devirdik bu evde. Bahçeli ev olayına alıştım. Zorluklarının yanında güzelliklerinin de farkındayım artık. Hatta bir insta sayfası açtım orada acemi hallerimi ve her baharın getirdiği güzellikleri şaşkınlıkla ve hayranlıkla paylaşıyorum.

Urla'nın tadını çıkarıyoruz. Burada olmak gerçekten çok güzel. Uzun yıllar sevdiğim yerlerden uzakta, onca zorlukla, onca zor insanın içinde bayramsız seyransız çalıştıktan sonra bana hayatın bir hediyesi gibi burası.

Evin tadilatı tam olarak bitmese de bu kış hiç ilgilenmedim, daha çok kendime zaman ayırmaya başladım. Seramik yaptım , biraz daha geliştirmeye çalıştım. Hatta belki bir gün bir fırın alırım kim bilir?

Tiyatroya devam. O kadar çok seviyorum ki bu konuda okumayı, gelişmeyi, öğrenmeyi. Ve öğrendikçe o kadar iyi görüyorum ki ne kadar da ''Hiç'' olduğumu. Bu kış farklı tekniklerde dersler alıp, farklı çalışmalara katıldık. Şimdi önümde çalışacağımız bir gösteri, üç de oyun var. Ezberden korkum yok, eksiklerimi de görüyorum, ama açıkçası düşünüyorum da ben de isterdim, ben çok iyiyim ya, ben her şeyi biliyorum diye düşünen insanlardan olabilmeyi. Arkadaş her şeyi nasıl da bu kadar iyi siz biliyorsunuz ? İnanılmaz !

İnanamadığım daha çok şey oldu tabii bu arada. Ama artık insanlardan beklentim sıfır olduğu ve herkesten her şeyi beklediğim için beni üzmüyorlar. Herkes herkesin kalbinde hak ettiği yerde nihayetinde...

Bu arada, sadece iş hayatında değilmiş, hak etmeyen insanların bir yerlerde var olma çabaları. Diğerlerinden daha yeteneksiz olmanın bir anlamı yok. Yetenekli, çalışkan bir çok insanın önüne geçtiğini gördüm böylelerinin. Ama nihayetinde hayatın karması, hak edenlerin karşısına iyi insanlar çıkarıyor, ve bir de bakıyorsun ki, aynı kalpte insanlar bambaşka yerlerde bir araya toplanıyorlar.

Evet tiyatro, teknik eğitim dışında da çok şey öğretiyor insana hayata dair. Ama ben iş hayatında 22 senede tillahını gördüğümden bana vız geliyor.

Bu konuda araştırdıkça, beni daha çok rahatsız eden şey, kadın karakterlerin oyunlarda yerinin ne kadar az ve küçük olduğu. Daha çok kadın hikayesi yazılmalı.

Kim bilir, belki biri yazar ?

Zaman su gibi akmadan...


Hiç yorum yok: