Bir yıl daha biterken…
Zaman, ellerimizin içinden kayıp giden bir avuç ince kum gibi... 2025’in son demlerinde, dışarıda soğuk bir rüzgar, odanın köşesinde tüten bir kahve dumanı eşliğinde geçen bir yıla bakıyorum.
Bu yıl, en büyük yarışın aslında kendimle olduğunu, ama bu yarışı koşarak değil, biraz olsun yavaşlayarak bazen de durarak kazanabileceğimi anladım. Hep bir yerlere yetişmeye çalışırken, hayatın sunduğu manzaraları kaçırdığımı fark ettim. Koşmak yerine durup izlemenin ne kadar değerli olduğunu gördüm bu sene. Çünkü bazen insan, durduğu yerde aslında hiç ilerleyemediğini zannederken, ruhu en büyük mesafeleri katediyor.2025 bana insanların fikirlerinden ziyade, kendi iç sesimin pusulasına güvenmeyi öğretti. Başkalarının ne dediği, o gürültülü kalabalığın ne düşündüğü yavaş yavaş sessize alındı zihnimde. İnsanların değişebileceğini ama aslında kim olduklarını bir köşeye not edip hep hatırlamamız gerektiğini acı tatlı tecrübelerle gördüm.
Ve belki de en önemlisi; hayatı o kadar da ciddiyetle karşılamamak gerektiğini öğrendim. Hayat bir düş gibi. Gelip geçici… Eğer her şey bir düşten ibaretse, neden bu kadar ciddiyetin yükünü omuzlarımızda taşıyalım ki? 2025 biterken yanıma aldığım en hafif yük, "olduğu kadar" diyebilmenin huzuru.
Şimdi, 2026’nın eşiğinde durmuş, 365 günün yorgunluğunu üzerimden silkelerken tek bir şeyi çok net görüyorum: Hayat, biz onu çok kaale aldığımızda değil, onun bir parça "oyun" olduğunu kabul edip ona katıldığımızda güzelleşiyor. İnsanlar değişecek, maskeler düşecek, sözler uçacak… Ama günün sonunda aynada gördüğümüz o yüzün ne düşündüğü, ne hissettiği, başkalarının alkışlarından çok daha değerli olacak.
Virginia Woolf'un o sarsıcı cümlesini bırakıyorum buraya:
“Herkesin her şeyi bildiği bir dünyada, hiçbir şeyi bilmemek ne büyük bir özgürlüktür."
Belki de 2026’ya girerken ihtiyacımız olan tek şey bu özgürlüktür: Herkesin her şeyi bildiği, her yere koştuğu bu gürültüde; hiçbir şey bilmiyormuşçasına hayretle bakmak, sessizce durmak ve sadece "kendimiz" olabilmek.
2025 biterken şu soruyu yanımıza alalım: "Herkesi ve her şeyi bir kenara bıraktığında, elinde kalan o 'sen' ile tanışmaya hazır mısın?"
Yeni yıl, o tanışmanın en samimi hikayesi olsun…
Yılın son yazısını Can Yücel’in şiiriyle bitirelim. Herkese iyi seneler. Mucizelere ve hayallere inancımızı hiç yitirmeyelim…
Her Şey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif...
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü...
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün...
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin…
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Yorumlar