Rakı, roka ve balık

Nereden mi çıktı?
Şöyle ki, çarşamba günleri malum bizim balık günümüz. Eve giderken arıyoruz bizim ustayı, taze ne varsa ızgara yapıyor, hazırlıyor, eve giderken alıp geçiyoruz.
Roka, benim en sevdiğim otlardan biridir. Eeee, serde Egeli olmak var. Annem biz eve doğru yol alırken, salatayı hazırlıyor, ve mutlaka bir tabak bol limonlu tuzlu roka.
Rakıyı sorarsanız, o da çarşamba günü sinirlerimi zıplatan olayların arkasından rejimimi de bozmayacak ölçüde sek atmak için masama teşrif etti. Yılbaşında eşimin export rakı başka oluyor diye ballandırarak anlatmasından beri de aklımdaydı zaten.
Gelelim sinirlerimin nasıl zıpladığına.
Benim bu şirkette hayatım roman olur dostlarım. Yani arka fonda Orhan Baba’dan Batsın bu dünya çalsa yeridir. Ama canınızı sıkıp sizi gözyaşlarına boğmak ve kadersiz arkadaşım benim neler çekmişsin o şirkette diye üzülmenizi istemem.
Nihayetinde yıllar yılları kovaladı, az sinir olmadım, gece yarılarına kadar az çalışmadım, onun bunun işini yapıp 3 kuruşta olsa kendi paramı kazanacağım sevdasına düştüğüm günlerde oldu, ama işte gün geldi piştim. Memnunum ziyadesiyle hemen her şeyinden.
Ancaaak şu günlerde yine ortalık karışıp duruyor ki bu daha önce biz bu filmi görmüştük diyen benim için pek de hayra alamet işaretler değil.
Göbeğim burnumdayken beni sinirden zıplattıklarında, salya sümük ağladığımda neyse ki bir blogum yoktu, ki ne o zaman ne de ondan sonraki zamanlarda terbiyeli üslubumu bozamadılar.
Ama var benim de deli tarafım, hele ki politik davranışları profesyonellik, kendini ise matah bir şey zanneden, ukalalık, hoş bir terim değil ama yalakalık ve hatta benim gözümde zavallılıkta hiç kimselerden geri kalmayanlar için.
O gün de bunu hatırlatan bir şey oldu. Hatta aşağıya yazdım da baktım, amaaan ne can sıkıcı şeyler, bunlarla kafamı yormaya değmez diyerek sildim.
Bırak Allah aşkına, biri kendisini bulunmaz hint kumaşı zannetmeye, diğeri egosunu tatmin etmeye bir diğeri de bu haliyle bir de ukalalık yapmaya devam etsin, ne olmuş yani dedim kendi kendime.
Gülüp geçmiyor muyuz onlara?
Velhasıl ben artık beni gıcık eden bir şeyden bir süreliğine de olsa kaytarabileceğim. Zira her ne kadar biri kullandığı aksanıyla kendisine güldürse, diğeri çeviremediği şeyleri mailleyip benim çevirmemi istese de, ukalalığa gelince İngilizceleri Oxford düzeyine çıkan bu muhteşem ve muhteremler varken ben daha fazla çeviri yapmayı reddettim. Çok iyi biliyorlar madem onlar yapsınlar.
E tabii bunu söylediğimde odada sessizlik oldu bir süre, olsun iyi de oldu.
Ah ah şimdilerde olduğum gibi deli olsaydım zamanında daha ne laflar yuttururdum ya…
Trend kitaplarında gelecek sezonlarla ilgili etkilenilen temaları anlatırken şöyle cümleler kullanılır:
Zerafetin yumuşak hissiyatı içerisine adeta bir rüya alemine akan detayların yarattığı izdüşümle birlikte kaybolan kontrastların bir illüzyon yaratan hikayesi, dokunulmazlığın veremediği hislerin düşüncelerimizde umarsızca döndüğü bir alemi işaretliyor.
Gibi abuk subuk çevirileri haydi bakalım onlar yapsınlar artık…
---------------------------------------------
Zaten kafam karışık hala. Bunları duydukça ve gördükçe yazı geçirip gideyim İzmir’e, eşimin iş gezileriyle geçecek bir yılını oralarda evimin döşenmesiyle uğraşarak geçireyim diyorum. Sevdiği yerlerden uzak olanlar anlar beni. Hayatınızın bir evresinde o çok sevdiğiniz yere dönüp koca bir seneyi orada çalışmadan geçirme fırsatı kaşınıza çıksa ne yaparsınız diye sormalı.
Şöyle ki, çarşamba günleri malum bizim balık günümüz. Eve giderken arıyoruz bizim ustayı, taze ne varsa ızgara yapıyor, hazırlıyor, eve giderken alıp geçiyoruz.
Roka, benim en sevdiğim otlardan biridir. Eeee, serde Egeli olmak var. Annem biz eve doğru yol alırken, salatayı hazırlıyor, ve mutlaka bir tabak bol limonlu tuzlu roka.
Rakıyı sorarsanız, o da çarşamba günü sinirlerimi zıplatan olayların arkasından rejimimi de bozmayacak ölçüde sek atmak için masama teşrif etti. Yılbaşında eşimin export rakı başka oluyor diye ballandırarak anlatmasından beri de aklımdaydı zaten.
Gelelim sinirlerimin nasıl zıpladığına.
Benim bu şirkette hayatım roman olur dostlarım. Yani arka fonda Orhan Baba’dan Batsın bu dünya çalsa yeridir. Ama canınızı sıkıp sizi gözyaşlarına boğmak ve kadersiz arkadaşım benim neler çekmişsin o şirkette diye üzülmenizi istemem.
Nihayetinde yıllar yılları kovaladı, az sinir olmadım, gece yarılarına kadar az çalışmadım, onun bunun işini yapıp 3 kuruşta olsa kendi paramı kazanacağım sevdasına düştüğüm günlerde oldu, ama işte gün geldi piştim. Memnunum ziyadesiyle hemen her şeyinden.
Ancaaak şu günlerde yine ortalık karışıp duruyor ki bu daha önce biz bu filmi görmüştük diyen benim için pek de hayra alamet işaretler değil.
Göbeğim burnumdayken beni sinirden zıplattıklarında, salya sümük ağladığımda neyse ki bir blogum yoktu, ki ne o zaman ne de ondan sonraki zamanlarda terbiyeli üslubumu bozamadılar.
Ama var benim de deli tarafım, hele ki politik davranışları profesyonellik, kendini ise matah bir şey zanneden, ukalalık, hoş bir terim değil ama yalakalık ve hatta benim gözümde zavallılıkta hiç kimselerden geri kalmayanlar için.
O gün de bunu hatırlatan bir şey oldu. Hatta aşağıya yazdım da baktım, amaaan ne can sıkıcı şeyler, bunlarla kafamı yormaya değmez diyerek sildim.
Bırak Allah aşkına, biri kendisini bulunmaz hint kumaşı zannetmeye, diğeri egosunu tatmin etmeye bir diğeri de bu haliyle bir de ukalalık yapmaya devam etsin, ne olmuş yani dedim kendi kendime.
Gülüp geçmiyor muyuz onlara?
Velhasıl ben artık beni gıcık eden bir şeyden bir süreliğine de olsa kaytarabileceğim. Zira her ne kadar biri kullandığı aksanıyla kendisine güldürse, diğeri çeviremediği şeyleri mailleyip benim çevirmemi istese de, ukalalığa gelince İngilizceleri Oxford düzeyine çıkan bu muhteşem ve muhteremler varken ben daha fazla çeviri yapmayı reddettim. Çok iyi biliyorlar madem onlar yapsınlar.
E tabii bunu söylediğimde odada sessizlik oldu bir süre, olsun iyi de oldu.
Ah ah şimdilerde olduğum gibi deli olsaydım zamanında daha ne laflar yuttururdum ya…
Trend kitaplarında gelecek sezonlarla ilgili etkilenilen temaları anlatırken şöyle cümleler kullanılır:
Zerafetin yumuşak hissiyatı içerisine adeta bir rüya alemine akan detayların yarattığı izdüşümle birlikte kaybolan kontrastların bir illüzyon yaratan hikayesi, dokunulmazlığın veremediği hislerin düşüncelerimizde umarsızca döndüğü bir alemi işaretliyor.
Gibi abuk subuk çevirileri haydi bakalım onlar yapsınlar artık…
---------------------------------------------
Zaten kafam karışık hala. Bunları duydukça ve gördükçe yazı geçirip gideyim İzmir’e, eşimin iş gezileriyle geçecek bir yılını oralarda evimin döşenmesiyle uğraşarak geçireyim diyorum. Sevdiği yerlerden uzak olanlar anlar beni. Hayatınızın bir evresinde o çok sevdiğiniz yere dönüp koca bir seneyi orada çalışmadan geçirme fırsatı kaşınıza çıksa ne yaparsınız diye sormalı.
Öte yandan işimi bırakmalıyım bunu yapmak için. Off Allahım düşünecek ve düşünmekle kalmayıp yapacak o kadar çok şey var ki…
Her şey netleşirken ve zaman geçerken benim de endişelerim artıyor.
--------------------
Geçenlerde, burada artık çok fazla dişe dokunur şeylerden bahsetmediğimi, hiç bir şeyi iğnelemediğimi ve yorumlamadığımı farkedince, bari günlüğümden ayrı bir yerlerde şöyle ciddi konulardan bahsedeyim diyerek bir yerde bir blog açtım.
Daha önce de başka ilgi alanlarımla ilgili başka bloglar açıp kapamıştım, bambaşka şeyler yazabilmek için. Ama olmadı. Olamadı. Nasıl bağlanmışsam sayfama, başka yerlerde nutkum tutuldu, yazamadım, ben ben olmaktan çıktım, beceremedim ve hepsini de daha ilk günden yada en fazla 3 günde kapattım.
Neyse bu defa denediğimde şöyle haber siteleri içerisinde bir şeyler okuyup öğreneceğim bir yer seçeyim dedim, hani gündemi kaçırmayayım.
Aşağıda yer alan, dün yazdığım konuya daha ciddi bir bakış açısı ile bir yazı yazdım. Editörler beğendi, ilk açılış sayfasına soktular, iyi hoş derken bir baktım, bir kaç saat sonra benim yazımın fotoğrafı yerinde bir maymun var.
Ne bu derken, baktım ki şu ormanda kaybolup yıllar sonra ortaya çıkan kadınla ilgili haberi alıntı yapmışlar.
Aşağılara iniyorum, Yok Ayşe Arman ne demiş, yok şu pek seviyesizmiş, şu şöööleymiş.
Aaaa! Şaşırdım. Yok mu kardeşim sizin işiniz gücünüz, endişeniz, fikriniz. Bu mudur manşetlerimiz.
Velhasıl sildim gitti. Televole beni yedi.
Yok artık, başka blogda yazamayacağım belli ki, gel bizimle çalış, burada yaz demedikten sonra Newsweek, People falan, buradayım.
Blogum sweet blogum...
Belki de bu yüzden yine gün geçtikçe daha çok yazıyorum.
--------------------------------
Bu gece “Hatırla Sevgili” var. Belli ki üzerinde çok düşünülüp araştırılmış bir dizi. Yapımcıları ve yönetmenini tebrik etmek lazım titizlikleri için.
--------------------
Geçenlerde, burada artık çok fazla dişe dokunur şeylerden bahsetmediğimi, hiç bir şeyi iğnelemediğimi ve yorumlamadığımı farkedince, bari günlüğümden ayrı bir yerlerde şöyle ciddi konulardan bahsedeyim diyerek bir yerde bir blog açtım.
Daha önce de başka ilgi alanlarımla ilgili başka bloglar açıp kapamıştım, bambaşka şeyler yazabilmek için. Ama olmadı. Olamadı. Nasıl bağlanmışsam sayfama, başka yerlerde nutkum tutuldu, yazamadım, ben ben olmaktan çıktım, beceremedim ve hepsini de daha ilk günden yada en fazla 3 günde kapattım.
Neyse bu defa denediğimde şöyle haber siteleri içerisinde bir şeyler okuyup öğreneceğim bir yer seçeyim dedim, hani gündemi kaçırmayayım.
Aşağıda yer alan, dün yazdığım konuya daha ciddi bir bakış açısı ile bir yazı yazdım. Editörler beğendi, ilk açılış sayfasına soktular, iyi hoş derken bir baktım, bir kaç saat sonra benim yazımın fotoğrafı yerinde bir maymun var.
Ne bu derken, baktım ki şu ormanda kaybolup yıllar sonra ortaya çıkan kadınla ilgili haberi alıntı yapmışlar.
Aşağılara iniyorum, Yok Ayşe Arman ne demiş, yok şu pek seviyesizmiş, şu şöööleymiş.
Aaaa! Şaşırdım. Yok mu kardeşim sizin işiniz gücünüz, endişeniz, fikriniz. Bu mudur manşetlerimiz.
Velhasıl sildim gitti. Televole beni yedi.
Yok artık, başka blogda yazamayacağım belli ki, gel bizimle çalış, burada yaz demedikten sonra Newsweek, People falan, buradayım.
Blogum sweet blogum...
Belki de bu yüzden yine gün geçtikçe daha çok yazıyorum.
--------------------------------
Bu gece “Hatırla Sevgili” var. Belli ki üzerinde çok düşünülüp araştırılmış bir dizi. Yapımcıları ve yönetmenini tebrik etmek lazım titizlikleri için.
Ancak konu eskiden müdavimi olduğum eski Türk filmlerine giderek daha çok benzemeye başladı. Bir kaç bölüm önce bu kız bu çocuktan hamile kalacak, ayrılacaklar ve sonra da esas kızımız pastaneci çocukla evlenecek dedim. Gidişat öyle görünüyor, bakalım bilebilecekmiyim.
------------------------------------------------------------------
Bu arada şu dünyada "Lost" izlememiş yegane insanlardan biri olarak, herkes bilmemkaçıncı bölümü bitirirken, ben ancak birinci ve ikinci bölümün cd lerini bulabildim. Bir gece oturup hiç bir iş yapmadan izleyeceğim.
---------------------------------------------------
Yarın ise kızlarla buluşmamız var. Yok blogdan değil, o da olur ya inşallah, bu eski kız arkadaşların buluşması. Orada iki haftanın ödülü olarak istediklerimden az da olsa yiyebileceğim.
---------
---------
Yalnız itiraf etmeliyim, canım çok çikolata istedi dün, 3 ufacık parça yedim, yağsız sütümü içerken. Gerçi günlük kalorimi doldurmamıştım, o sebeple suçluluk duymuyorum. Ama çok iyi geldi. Yani 2 haftadan sonra insan ufacık bir çikolata parçasını ısırdığında bile o çikolata lokması büyüyor büyüyor aman Allahım yok böyle bir şey.
Bu arada 56 kiloya düştüğümü söylemiş miydim?
Tabii bunda yerinde duramayan oğluşun da etkisi var. Bana anne çok güzzel, çok seviyom diye sarılması da beni eritiyor
---------------------------------------------------------
Allahım nihayet haftasonu geldi :)
Tabii bunda yerinde duramayan oğluşun da etkisi var. Bana anne çok güzzel, çok seviyom diye sarılması da beni eritiyor
---------------------------------------------------------
Allahım nihayet haftasonu geldi :)
Yorumlar
"Hatırla Sevgili"yi ben de severek izliyorum.
"Lost"a da en kısa zamanda başla derim. Dikkat bağımlılık yaratır :))
Çok keyifli bir çalışma hayatın olur umarım, en azından sevdiğin işi yapan şanslı insanlardan ol :)
Ayçiçeği, o insanlar her yerde var ne yazık ki. Ama benden uzak olmaları için her şeyi yapıyorum, fazla muhabbet tez ayrılık getirir misali, birazcık tanıyınca insanlar kendilerini belli ediyor.Lost'u bu hafta sonu izleyeceğim, dediğin gibi bağımlılık yaratacağını söylüyorlar. Ben de bütün bölümleri bayılana kadar izlemeyi düşünüyorum ;)
Lost'a gelince, seyret valla ama ben hem Lost seyredip hem de kendisinden fena halde sıkılmış bir insanım :)
sevgilerleeee...
Ben en sevdiğim yerde yani İzmirde ve aileme çok yakın oturarak bu kadar ayrılığa dayanabiliyorum. Yoksa sık sık seyahatlara dayanmak çok zor. Hele birde üzülmesin diye hergün başka bir şekilde oyalamaya çalıştığın ufaklıkta olunca işler iyice zorlaşıyor!
Lost'a gelince 24 saat içinde ilk 12 bölümü iş gücün arasında bitirdim. Şu anda kafam allak bullak ve o hamile kıza ne olduğunu çok merak ediyorum. Durun söylemeyin !!!
Banucuğum, haklısın, kendi işimi kurma fikri çok uzun zamandır var. Belli mi olur, belki de olur. Balık konusunda bir kaç kişi daha senin gibi söyledi. Bizim balıklarımız bile başka anlaşılan :) Sana kısa zamanda şöyle boğazda bir balık keyfi diliyorum.
Pino, a aaa! Hemen geliyorum.
Çiçeklibahçe, bu konuda sen deneyimlisin, tavsiyelerini dinleyeceğim. Hele şu ufaklıkla başa çıkmak zor olacak :)
Cadı, tabii veririm, gün içinde sana yazarım
Ayçiçeği, bakalım diğerleri çıkacak mı? ;)
"Kendi işini kurmalısın" kulaklarımda çok çınlar oldu, haydi hayırlısı...