Anlayın işte.
Hikaye anlatıyorlar ya, şöyle olacak, böyle olacak diye.
Bu da o hikaye.
Yazamıyorum, bir vakit bulamıyorum. İşler yoğun, fuar kapıda, bu arada eşin dostun doğum günü, sünnet töreni, bir de bakıyorum benim fuar için bavul hazırlamam lazım. Eee, ne giyeceğim ben orada. Gün be gün zayıflamanın can sıkıcı yanı her şeyin insanın üstünden düşmesi. Anoreksiya mı oldum gerçekten de diye soruyorum kendi kendime, bu kadar zayıflanır mı demeyin, gösteriyorum işte göbeğimi, belimi, basenimi, bakııın diyorum işte buradalar hala, gülüyorlar bana. İnsan aklından şüphe ediyor sonra. Oysa şunun şurasında ne kadar verdim ki? Daha o kadar çok incelmeliyim ki. Oğluş zamanımı alıyor çok fazla, arkadaşlar geliyor gidiyor, biraz zaman bulabildiğimde evin işleri, Lost'un seyredemediğim bölümleri derken günler geçiyor. İtiraf ediyorum bütün bunların yanısıra, daha çoook zaman olmasına rağmen, huyum kurusun, kafamın içinde ne yapacağız, nasıl, ne zaman, nerede gibi bitmek bilmeyen sorularla gelecek yılın hesabını yapıyorum. Farkettim ki, çok ama çok korkuyorum. Evi ne yapacağız, arabayı satacak mıyız, eşyaları toparlayacak mıyız? Çok değer verdiğim şeyler var, götürebilecek miyiz? Orada yaşayabilecek miyiz, alışabilecek miyiz, arkadaşlarımla, annemle, ve işimle alıştığım düzenimi bırakıp gittiğimde, orada bambaşka bir hayatla başa çıkabilecek miyiz? Google Earth indirdim, karış karış dolaştım sokaklarını gideceğimiz yerin. Hiç gitmediğim bir ülkenin direktiflerini verdim eşime. Bak gönderebileceğimiz o harika okul şurada, oturabileceğimiz yerler şuraları, yaşam şuralarda. Sahi ya senin iş yerin nerede?
-Boş zamanlarınızda ne yaparsınız Aslı hanım?
-Düşünürüm.
Deli misin diyorlar bana, daha çok zaman var. Evet diyorum o zaman, oluruna bırakacağım. Ama ne demişler can çıkar, huy çıkmaz. Dönüp dolaşıp yine dalıyorum dert edinmeye. Sonra şikayetçi oluyorum şakayla:
- Yok şekerim, bu erkeklerde dert tasa, bütün gün düşünüyorum bu işler nasıl hallolacak diye. O hiiiç düşünmüyor.
E tabii diyorum sonra kendi kendime. Düşünmeyecek tabii, Kim öle kim kala...
Hayat işte böyle geçiyor. Oğluşla muhabbet edebiliyoruz artık, herşeyden haberi var, bir altından yok. Tok evin aç kedisi olarak bizi güldürüyor, boğuşuyoruz, gülüşüyoruz, dilimi ısırayım, şükür ki sağlıklı, salgına yakalanmadık. Her şey yolunda giderse bir kaç ay sonra kreşe vereceğim, artık orada harcar enerjisini, bizim de canımıza okumaz bu kadar.
Kreşe göre karar vereceğim bu kış çalışıp çalışmayacağıma. Yazları zevkli olabilir ama kışın çalışmamak ve eve tıkılmak ne kadar hoşuma gidecek onu da bilmiyorum ya. Belki şu başlayıp aylardır sayfalarını çevirmediğim kitapla uğraşabilirim.
Ne demiş Douglas Adams:
"Bir kitap yazmamak inanılmaz zaman alıyor."
Offf Allahım, duyan da beni bir şeyler yazabiliyorum zannedecek.
Tı tı tı, ne olacak bu havaların hali derken, yağmur, kar, fırtına geliyor diyorlar. Eğer ki gelip geçerse, pazar günü Karadeniz kıyılarına uzanacağız balık yemeye. Bu bir kaç hafta içinde kendime ayırabileceğim ender haftasonlarından olacak. Belki çöpçatanlık yaptığım çiftle çıkacağız dışarıya, şu an çok iyi gidiyormuş, ama hala söyleyemem kim olduklarını. Bir de kardeşim geliyor, 15 günlük tatille. Belki görümcem baldan tatlı da gelir bu vesileyle.
Kış nasıl eğlenceli geçer? Soğukta eşle dostla evde yiyerek, içerek, sohbetle. Kahve içip fal bakmalı. İçim sıkılmış ama ay doğacak görmüyor musunuz?
Çoktandır magazinle ilgilenemiyorum, bizim magazinciler zaten feci karıştırıyorlar etrafı, bu aralar "People" a bakıyorum arada bir. Stil ikonu denilen acaipliklere bakıyorum. Evet Amerikalılar çok zevksiz diyorum, çok azı, belki Ny da yaşayanlar meclisten dışarı. Bir de Anna Sui. Amerikalı sayılır o artık, ama bambaşka onun desenleri, modelleri, aksesuarları. Çok daha da ucuz diğer modaevlerine göre. Bir de Nicole Kidman'ı bağrıma basasım var, bahtsız kadın vesselam, kocasının eski sevgilisi car car konuşuyor bu aralar. Bir de Nicole için acıyorum ona demiş daha kendisi aynaya bakmadan. Basit hayatlarıyla basit kadınlar sadece bizim magazin basınında yer bulmuyormuş diyor, sıkılıp kapatıyorum.
Son olarak bahsetmeden geçemeyeceğim. Bin, geçen haftalarda Fulya Apaydın'ın bloggerları da kapsayan web kullanıcılarını Radikal'de acımasızca eleştirmesi üzerine öyle iyi yazmış ki, mutlaka okumanızı tavsiye ediyor, şuradan ulaşabilirsiniz diyor ve buradan da kendisine bize tercüman olduğu için teşekkür ediyorum.
Kıskançlıklarından çatlayanlar, hırsından acımasızca yorum yazan Any'ler, arada bir coşup gazete köşelerine bloggerları çamura sokup çıkaranlar.
Freddie Mercury ne demiş:
"Eğer anlamıyorlarsa, boşver tatlım."
Yorumlar
Şebo, dertliyiz galiba? Ha haa !
İyi demiş Freddie amcam değil mi?
Mail adresini bulamadım, benimki profilde var, mailleşelim mi?
Handan, İnşallah. Bu arada seni dün gece rüyamda gördüm dur gelip anlatayım :)
aglarim.
nereye gönderiyoruz seni böyle!! Oradan da bizimle olursun hep inşallah...;) :)
Her şey gönlünce olsun...Buarada cosmopolitan da da vardı bloggerlarla ilgili yazılar..Sen neden röportaj vermedin diye düşünmeden edemedim.. ;)