Seyahat, sinir, stress falan filan...
Her fuardan sinir stresle dönerim ama sonuçta hiç muhatap olmadığın insanlarla bir hafta bir arada olmak kolay şey değildir, aksaklıklar çıkabilir, yada insan ailesinden ayrı kendisini yorgun hissedebilir.
Ama bu fuarda artık bu yaştan sonra kimseleri çekemediğimden mi, yoksa her zaman özeleştiri yapıp kendime eziyet ettiğim halde, bu sefer iyi niyetimin suistimal edildiğini fark ettiğimden mi, yoksa artık yılların birikimi ile sinir stresim had safhaya çıktığından mı bilinmez, daha bir sinirli ve yorgun döndüm, düşünebildiğim tek şey evime, oğluşuma ve eşime kavuşabilmekti.
O böyle dedi, bu böyle yaptı anlatacak değilim, yakışık almayacağı gibi anlatmaya mecalim de yok, hem insanların tanımadığı insanlardan da kime ne değil mi?
Ama burada, vay canına bak, her geçen gün bir şey öğreniyor insan dedirten deneyimlerimi yazacağım ki ileride dönüp dönüp okuyayım da aynı yanlışları bir daha yapmayayım.
1- Eşek olana semer vuran çok olur.
İşte buradaki başrolde yer alan eşek bizzat ben oluyorum, yok estağfurullah falan demeyin çünkü kendisini eşek yerine koyduran benim.
Efenim öncelikle özel şirketlerde iş hayatının altın kuralını hiçe sayarak yıllarca şimşekleri üzerine çekmiş biri olarak, yapılması tu kaka olan en önemli altın kuralı bozdum.
Her şeye “evet efenim” demedim. Ve hatta daha da ileri giderek birisi tabiri caizse suratıma tükürdüğünde yarabbi şükür diyerek mutlu mesut dolaşmak yerine suratımı böyle beş karış olmak suretiyle astım.
Evet efenim yerine neden efenim dediğim için zaten kötü kız oldum.
Bir de üzerine çalışıp çabalayıp koşturan , joker gibi her işi kotarmaya çalışan, iyi niyetli davranan süzme salaksanız zaten eşek yerine konmayı hak ediyorsunuz demektir.
Oysa koşturmak yerine ağırdan hareket edip kendinizi yere göğe sığdıramazsanız, sadece gülümsemeniz ve iyi görünmeniz, evet efenim canım efenim demeniz iş hayatında sahip olunması gereken en mühim özellik olan presentable şıkkına okkalı bir check atar.
Nihayetinde bu fuarda da yorgunluktan bitap düşmüş oraya buraya koşturup çalışırken, benim kendi işimle ilgili konularda çalışmama fırsat vermeyen sevgili müdür ve müdürümsülerim gelecek sezon için benden ne gibi yaratıcı fikirler bekleyecekler, her ne kadar onu bilemesem de koca kazık kadar adamlar muhahahahaaaaaaaaa diye Erol Taş kahkahaları atıp, ellerine bir iş almak yerine bütün gün tıkınırken, 50 şer kiloluk şirket bavullarını bile iş edinip peşinden koşarken iyi kas yapan ben, ruhen kendimi külkedisi gibi hissetsem de görünümde acil 3 aylık tatile gereksinim duyan biri gibiyim.
İşin acı ve arabesk tarafı ben kendimi parçalarken en azından bir teşekkür bekleyen bendeniz, uzmanlık alanı olmayan konularda insanlara yardımcı olmaya çalışırken bir de laf yemiş biriyim.
Oysa bir işi birkaç saatte bitirebileceğime, bütün bir güne yaysam, giyinip süslenip gezsem, dedikleri gibi birazcık dişiliğimi kullansam, hemencecik yoruluversem, tırnaklarım kırılsa, ateşim çıksa birdenbire işe gelemeyiversem, ve bunu mümkünse hemen fuar dönüşlerine denk getirsem, şirketin bavullarını düşünecek bir salak bulunuverir, ben bavulumu alıp gidiversem, eğilemesem, kalkamasam ve hatta İngilizce konuşamasam, bir işe de yaramayacağımdan fuarda kadrolu köle olarak çalıştırılmaz, kendimi de eşek yerine koydurmazdım değil mi?
Bunları yaparak yaşayanlar değil de bunlara şaşırarak sesini çıkaran bendeniz için işten ayrılmak istiyor diye düşünenlere cevabımdır, ben iş ciddiyetiyle hareket etmeyen biri olsaydım zaten sizin gibi davranırdım, ama evet şimdi bir konuşuversek de anlaşsak ben de şu kapıdan çıkıp gideyim diye düşünmeden alamıyorum kendimi.
Bunlar olurken eğlenmedim diyemem, ona buna güldük eğlendik. Her ne kadar insanların görgüsüzlüklerine dayanamasam da gülmeden de edemiyorum zira, Fransa’ya adım atar atmaz kendisini parizyen zanneden görgüsüzler silsilesi, kahkahalarımıza da her hareket ve laflarıyla meze olabiliyorlar. Belki de bu sebeple bir hafta boyunca takriben 130 kere içimden gerisekalı demiş oluyorum, bilerek s ile yazdım, hakaret etmek istemiyorum.
Yorgunum, rahatsızım, herşeye gıcığım, bir süre topuklu ayakkabı görmek istemiyorum, jean ve kargo pantolonlarımı seviyorum, valla zor ayağa kalkıyorum, yarın da böyle hissedersem yataktan çıkmamayı planlıyorum. Bu şık hareketle hem tembellik yapmış, hem de şirketimin istediği gibi şımarık bir hal takınmış olacağım ki bu ağırdan Bülent Ersoy havasında hareket edecek, relax, işler yetişirse yetişir, yetişmezse banane ayol, kim naaparsa yapsın havasında, lay lay lom yaşayacak, canını sıkmayacak, herşeye gülüp geçecek yeni bir ben için bunları yapabilmek zor olsa da, anlamış oluyorum ki şirketimin benden beklediği de bu oluyor.Adeta Kasımpaşa'da doğup da Kraliçe Elisabeth'in birinci dereceden kuzeniymişçesine kendisini mavi kanlı sanan güruh gibi hareket edebileceğimden şüpheliyim, zira o görgüsüzlüğe sahip olabilmek için artık çok geç, içimden de gelemiyor öyle şeyler, ama en azından artık kendimi parçalamayacağımı biliyorum.
Evet iş hayatında herkesten herşeyi bekleyebilirsiniz, ama bu herkes’e dahil etmeyeceğiniz arkadaşlarınızın olması da bir iş yerini çekilir kılar. Angelmama ve Şebnem'e fuar ekibini çeilebilir kıldıkları için özellikle teşekkürü borç bilirim. Oysa hırs ve rekabet insanlara her şeyi yaptırır, bu sırada olan da benim gibi salaklara olur. Beni sakinleştirmek ise can arkadaşlara düşer.
3- Eski düşman dost olmaz.
Yıllar önce anlaşamadığınız, ayağınızı kaydırmaya çalışan, karaktersiz, kişiliksiz ve kompleks kumkuması bulduğunuz kişiyle yıllar sonra çalışmak zorunda kalırsanız, benim gibi kinci olamayacak kadar salak olmayın, iyi niyetli davranmayın, ve hatta sakın ama sakın o insanın arkasında durup, birbirlerini gördüklerinde şapır şupur öpüşen ama sırtlarını döndükleri anda birbirinin arkasından konuşan arkadaşlarına dahi savunmayın, sonra salaklığına kendiniz de şaşarsınız.
------------------------------------------------------------------------------------------------
Velhasıl iş hayatı zordur, şirketler daha da zordur, hele ki bizim şirket daha da zordur. Benim burada bunca yıldır çalışıyor olmam büyük bir mucizedir, ve benim nasıl Nirvana’ya ulaşmış olduğumun da bir kanıtı mahiyetindedir. Bundan sonra burada daha fazla çalışamayacağım da bir gerçektir.
Can sıkıcı konuları bırakıp gelelim başka neler yaşadğıma:
Yolculuk geçmiş seyahatlere nispeten keyifliydi, çünkü şu koltuk arkalarında özel ekranları olan koltuklarda uçtuk. Giderken bunu seyrettim, çok beğendim. Dönüşte de şunu seyrettim, biraz içim karartsa da iyiydi. Otele yerleştikten sonra Ezop’la randevulaştık, buluşana kadar Disney’e gidip oğluşa bir şeyler aldım. Sonra Ezop’u beklemeye başladım. Karşıma bir kız geçip elinde telefonla bana gülümseyene kadar, onun bir Türk kızı olduğuna inanamadım doğrusu. Çıtı pıtı hali, kocaman Chanel iri gözlükleri ve hareketleri ile tam bir Parisien. Çok zeki, cıvıl cıvıl ve on parmağında on marifet biri. Tez konusu bile insanı büyülemeye yetiyor.
Beni çok keyifli dolaştırdı, o kadar çok şey hakkında konuştuk ki akşam yatağıma yatana kadar kafamı toparlayamadım.

Oradan koşarak bir diğer buluşmamıza geçtik. Yağmurcuğumun annesi ile bir anda karşı karşıya geldik. Yeni doğum yapmasına rağmen incecik, uzun boylu çok genç ve hoş biri. Bir yere oturup sohbet ettik, Yağmur’un fotoğraflarına baktık, bana bir kırmızı bir beyaz iki şarap getirmiş, memnuniyetle aldım, en yakın zamanda içip yad edeceğim.
Ertesi gün koşuşturarak geçti. Akşam daha önce de bahsettiğim Dave’ye gittik, her şey çok lezizdi, ben çok açtım ve dolayısıyla burada diete devam edemeyecektim. Çıkmadan önce eskiden kendilerine pek bir hayran olduğum Menderes Utku’yu gördük, yanında da televizyondan tanıdığımız biri vardı, kız çok güzeldi, ama adam, ı ıh çökmüş, hey gidi Camel Trophylerin ve genç kızların vaz geçilmez rüyası. Kızın kim olduğunu tabii ki yazmayacağım, hiç sevmem dedikoduyu :P
O gece Haagen Dazs’a uğradığımızı laf arasında söylemelimiyim acaba?
Daha önceleri yazdım Paris hakkında bolca, bu sefer pek keyfim yok, zaten Ezop’la bahar havasında yaptığımız yürüyüşlerin dışında da gezemedim pek, Modern sanatlar müzesinin civarı çok hoşuma gitti, bir daha gidersem mutlaka o müzeye vakit ayırmak isityorum, Ezop da zaman bulabilirse bu konuda yazmalı bence, harika anlatıyor.
Sonraki günlerde görüşemediğimiz arkadaşlarımızla görüştük geceleri, genellikle ulusal mutfaklara gittik. Cuma gecesi kızlarla benim odamda bir şarap partisi yaptık. Cts günü de mağazaları dolaştık, oğluşa, eşime ve kendime bir şeyler aldım.
Yola çıkmadan önce son pizzamı yedim, uzunca bir zaman yiyemeyeceğim çünkü orada dengesiz beslenmekten verdiğim kilolardan birini aldım. Tabii gitmeden önce bu ay bende olan kahvaltı gününün de etkisi yok değil. Annem sağolsun gelip ben bir şey hazırlayayım derken döktürdü yine.Pazartesi ilk iş diet.


Carpaccio çiğ et olabilir ama fuara yola çıkmadan bir gün önce pek sevdiğim bir yerin çiğ köftelerini yemiş birine vız geliyor çiğ et. Bir tek şu işkembe ve kokoreçi kabullenemiyorum, sushi mi? Ona da I ıh !
İçeri girince "Eyvallah" deme isteği uyandıran midyeci Leon'dan şu midyelerden yiyebilirim başkada böcek ve sakatata tahammülüm yok. Eyvallah ne alaka derseniz, ne zaman gidersek gidelim özellikle de Champ- Elysee'dekinin içerisinin hınca hınç Türk dolu olmasındandır, İstanbul'un elim kadar midyelerinden sonra tatlı geliyor tabii, nerede Ege midyesi. Midye dolmaları otuzar kırkar yenmez mi?
Yok ben iflah olmam, konu nasıl da yemeye içmeye geliyor bak.
Neyse, Pazar sabahı oğluşun yanına kıvrıldığımda, gözlerini açtı, kapadı bir daha şaşkınlıkla açıp bana sarıldı. Bu sefer çok özlemiş beni, bütün gün kimseyi istemedi benden başka. Hediyelerini çok beğendi, akşamüzeri arkadaşının doğum gününe gittiğimizde bile kucağımdan inmedi, eve gitmek istedi, ve sadece onunla konuşmamı bekledi.
Neyse ki bir değişiklik olmazsa bir dahaki fuara gitmiyorum, işimden ayrılmasam bile gitmeyi reddedeceğim, bir şeyleri veya en azından zihniyetlerini değiştirene kadar kararlıyım, hem bu sayede oğluşla bu kadar özlemeyeceğiz birbirimizi inşallah, onun kokusu, gülüşü, sesi hiçbir şeye değişilmiyor.
Yorumlar
Bu film işi iyi fikir ciddiyim, insanların yüzlerini daha iyi analatabileceğimizi zannetmiyorum. Youtube'dan yayarız, hahaha !!!
Bİr sene geçmiş senin fuar maceralarını okuyalı ne çabuk geçmiş :)
İnsan olan her yerde bu tip sorunlar var. Kendimizi korumayı bilmeliyiz.
Sevgiler :)
İş hayatı zor dediğin gibi. Ne kadar sırtlanırsan o kadar yüklüyorlar. Sonra senin pişirdiğini servis etmeye yüksünen çıtkırıldımları başına müdür diye getirebiliyorlar. Sen eşek gibi çalışırsın, kendini harap et, şirketin işi benim işimdir deyip paralan dur. Öte tarafta burnu aksa işe gelmeyen, tırnağım kırıldı, kılım döndü, tüyüm sarardı diye kapris yapan pirezentabıl kişilikler el üstünde tutulsun. Budur. Umarım bebişine en uygun kreşi bulursun.
iş hayatında böyle şeyler oluyor ne yazık ki...duygularını çok iyi anlıyorum..insanlaın boşvermişliklerinden tut da bencilliklerine kadar uzun bir listem vardı bankadan istifa etmeden önce benimde...
sinirlerini bozmamaya çalış..çnkü bozulan bizim sinirlerimiz oluyor..karşımızdaki yarabbi şükür diyor yada hiç etkilenmiyor,aldırmıyor...
kızlarla güzel vakit geçirmişsin..yolculuğunun en iyi tarafı bu olsa gerek...:))
evine ,eşine,oğluşuna kavuşmuşsun ya...en büyük mutluluk bu...
en derin sevgilerimle...
nurdanxx
Kahvaltı takımın çok şık gözüküyor gerçekten:) Güle güle kullan.
Fikrimin ince gülü, zaman bulabildiğimde blogunu okuyacağım, hemen bir bakıverdim, çok hoşuma gitti. İnşallah kreşi bulabilirim.İş hayatı zor, ve zannediyorum bunu anlamak için geç olsa da bana göre değil, yada artık değil.
Nurdan, hoşbulduk. Haklısın sinirlerimizi bozduğumuzla kalıyoruz, bugünü nasıl geçirdiğimi bir bilsen, git, çık git kapıdan, hayır dur diyerek kendimle konuşuyorum. Kızlar da olmasa bir gün çekilmezdi, en iyi tarafı da dediğin gibi kavuşmalar.
Çiçeklibahçeee, hoşbulduk.Sağol. Kahvaltıya gel haydi :)))
NY Muhtarı, nasıl ferler, hay ağzına sağlık, aynen öyle çok çalışmak çok para etmiyor.Bir arkadaşımın tabiri ile kendini işe iyi pazarlamak gerekiyor. Senin de bunları yaşıyor olmana üzüldüm, bir yandan da bunun çok yaşanıyor olmasına şaşırdım. Benim de kendime kızgınlığım geçmiyor, zaten başkalarına kızamadıkça kendime kızıyorum.
Paris icin gidilecek yerler listeni de ayrica merakla bekliyorum.
Deri etegin de cok güzel görünüyor :)
Sevgiler
Birlikte hoş döndük.Ancak kötü olayları düşünme bile.Ben öyle yapıyorum.The Secret izledikten sonra buna karar verdim..Sana sadece eğlenceli olanları düşün derim...
Sevgiler
S.
Banucuğum, olabilir ya, belki de :) Boşversene istediğince giyin gez, iş hayatını özlediğin günleri hemencecik özlersin inan ki.
Aylinciğim, hoş bulduk, bundan sonraki durağım sensin :)
Ann, bugün hala hasret gideriyoruz. Yiyecekleri pek mi ballandırarak anlattım bilemiyorum ama verdiğim bir kaç kilou kolaylıkla geri aldırabileceklerine eminim.
Sibelciğim, pazar gününden yarım yamalak bir şey anlamamıştım, bu gün bana iyi geldi, düşünmemeye yada pozitif düşünmeye çalışıyorum,buraya yazıp paylaşmak ve yorumların da çok faydası oldu teşekkürler :)
ha birde unutmadan o saraplar benim icindi soylemistim :)))
ozledim, bi daha gel. oglusu da al.
modern sanat seni bekliyor =)
nami diger Ezop, en chanel gozluklusunden.
Nuraycığım evet şanslısın, aman dilini ısır :) İnşallah seninki çok keyifli geçer.
Ezoooop,Chanel gözlüklü parizyen, seni kocaman öpüyorum, oğluşla da gelirim ama modern sanatlar müzesinin yanından geçemem o zaman :)