Biz bu filmi daha önce görmüştük.
Bunu okuduğumda hiç mi hiç şaşırmadım.
Yok, bunu olağan karşılamıyorum ama bunu olağan karşılayabilecek insanların geçen yıllar içinde çoğalmasına alıştığımdan olabilir.
Yada şunun yaşanmış olduğu bir ülkede bunun gibi şeylerin artık kimseyi şaşırtamayacağını düşündüğümden.
Ben insanların inançlarına, ve inançlarının getirilerine, o inançlarla gelen alışkanlıklara bir şey diyemem, haşa! İsteyen haç takar, isteyen büyü yapar, isteyen rüyaya yatar.
Ama Allah aşkına, kimse bu milletin, birisinin rüyasıyla yönetileceğini söylemesin bana da, kabus mu bu diye fırlamayalım yatağımızdan. İstihare de bir inanç. Ancak koca bir ülkenin gidişatında karar verme mercisi başbakanın hanımının rüyaları ise, milletvekillerine, bu işin ilmini almış bürokratlara, yıllarını siyasete vermiş insanlara ne hacet! Sormazlar mı, bir istihareye yatar mısınız lütfen, ekonomi alaşağı edilebilecek mi, Avrupa birliği'ne girilebilecek mi, ülkemin karışıklığına çare bulunabilecek mi, diye. Sorarlar tabii.
M.S. 900 lü yıllarda yaşamıyoruz ki hanımlar, beyler, Allahın verdiği kafamızı kullanıp yüzyıllar içinde insanlık nerelerden nerelere gelmişken bu kadar kıt fikirlerle yaşamayalım.
Tabiri caizce kafalarımızın içini örümcek ağları sarmadan, aklımızı başımıza alalım.
O günlerden bugünlere çok sevdiğim Bekir bey neler yazmış, okuyalım da hiç olmazsa ağlanacak halimize gülelim, değil mi ama?
.........................................
Birkaç yazı önceki “Badem bıyıklıların taş atan çocukları” başlığı, yazının içindeki iki konuyu birbirine bağlamaktan ziyade, gerçekten de bir zihniyetin doğurduğu çocukların verdiği endişeyi tarif ediyordu.
Geçenlerde bir doktor ahbabımızla yaptığımız sohbette, İstanbul’un köylerinde yaptıkları sağlık taramalarında, bir çok hanede annelerin kaç çocukları olduğunu hatırlayamadığını söyleyince dehşete kapıldım.
- Kaç kişisiniz hanede?
- Beyim var, anam, eee çocuklar...
- Kaç çocuk?
- Iııı. 4 ?
- Bana sorma ben ne bileyim, say bakalım.
- Eeee, Hatçeee, Gamiiil, Murtazaaaa, Mıstafaaa.
- Hah. 4 demek ki.
- Heee, dört dene.
- Bir kontrol edelim çocukları bakalım. Bu ses ne? Bebek mi ağlıyor.
- Hee, bebem. İçeride.
- E onu saydın mı?
- Heee, bir de o var ya.
O çocuklar nasıl doğar, nasıl doyar, sokaklarda mı yaşar, o sefillik, o cehalet, o vurdumduymazlık ile bizim başımıza gelenler gibi, insanların canını mı yakar?
Bu zihniyet, bunlar için endişelenip düşüneceğine, köy ziyaretlerinde gülerek, “Kaç çocuğun var, 3 mü? Ooo, daha çok çalışman lazım” dediği adamlara, 5 çocuk yaparlarsa, vergiden muaf olma ödülünü veriyor.
Eee, haliyle de bana, yalan değil ya, bu başlığı atmak düşüyor.
.........................
Seçim söylentileri çıktı ya, aklıma geldi.
Geçen seçimlerde duymuşsunuzdur. Her seçim öncesi kağıt israfı, gürültü kirliliği, kapılara gelen gönüllüler gibi bir çok şekilde canımızdan bezdiriliriz. Bu bizim gördüğümüz tarafı buzdağının. Bir de vergilerimizden çıkıp partilere destek olmak için ödenekle çıkan bu hesapsız kitapsız paraların oy için dağıtılması var.
Gazetelerde okumuşsunuzdur, kimi partiler köy, kasaba dolaşıp kapı kapı oy isterken gıda, para veya altın yardımı yaparak hoşa gitmeye çalışmışlardı geçen seçimlerde.
Velhasıl, yine cümbüşlü bir zaman yaşayacağız bu sene. Yine her parti anlayamadığımız sözlerle birbirine benzer şarkılar türküler çalacak sokaklarda, al sana gürültü kirliliği, havalardan tonlarca kağıt atılacak tepemize, israf üstüne bir de çevre kirliliği, bir de ona buna para, şu bu dağıtılacak, al sana promosyon eğlencesi.
Tabii, her verilen hediye amacına ulaşamıyor. Geçenlerde bir arkadaş anlattı, çok güldük, paylaşayım istedim:
Arkadaşın köyünde kendi halinde bir adam varmış pek konuşmayan.
Seçim zamanı partililer dolaşarak oy istemeye geldiklerinde, hanesinde kalabalık olanlara da özel ilgi göstermişler. Biri gıda yardımı vermiş, kimi para. Kapı çalmış, bir başkası küçük altın getirmiş, aman bize oy ver diye.
"Eyvallah" demiş adam.
Biri demiş ki, şu parti ille de bana verin oyunuzu diyor, aha bu kadar da koyun vereceklermiş.
Eee, diyor madem veriyorlar ben de alayım, gidiyor bir de koyunu alıyor.
Nihayetinde topladıklarının bedeli o zamanın parası ile 2 milyarı geçiyor. Çoluk çocuk bayılıyorlar bu işe. Ama adam da oyunu kime vereceksin diye sorduklarında en ufak bir ses yok, yorum yok.
Seçim günü geliyor, adamımız sandığa giriyor.
Alıyor mührü.
Basıyor, basıyor, basıyor.
Koyun için, altın için, para için, yardım için.
Bütün partilere oy veriyor.
Böylece herkese teşekkür ediyor.
Espritüel adammış dedik, güldük ama düşünmeden de edemedik.
Bu şekilde kimbilir kaç oy, kime ne için oy verdiğini bilmeyen insanlar tarafından gayesizce verilecek.
Kimler başımıza gelecek?
Dip not: Bu pazar miting var. Aman ne olacak ki, diye söylenenlere cevabı ben değil, Nazım Hikmet verecek.
Ben yapmazsam,
Sen yapmazsan,
Biz yapmazsak,
Nasıl çıkarız karanlıktan aydınlığa…
Yok, bunu olağan karşılamıyorum ama bunu olağan karşılayabilecek insanların geçen yıllar içinde çoğalmasına alıştığımdan olabilir.
Yada şunun yaşanmış olduğu bir ülkede bunun gibi şeylerin artık kimseyi şaşırtamayacağını düşündüğümden.
Ben insanların inançlarına, ve inançlarının getirilerine, o inançlarla gelen alışkanlıklara bir şey diyemem, haşa! İsteyen haç takar, isteyen büyü yapar, isteyen rüyaya yatar.
Ama Allah aşkına, kimse bu milletin, birisinin rüyasıyla yönetileceğini söylemesin bana da, kabus mu bu diye fırlamayalım yatağımızdan. İstihare de bir inanç. Ancak koca bir ülkenin gidişatında karar verme mercisi başbakanın hanımının rüyaları ise, milletvekillerine, bu işin ilmini almış bürokratlara, yıllarını siyasete vermiş insanlara ne hacet! Sormazlar mı, bir istihareye yatar mısınız lütfen, ekonomi alaşağı edilebilecek mi, Avrupa birliği'ne girilebilecek mi, ülkemin karışıklığına çare bulunabilecek mi, diye. Sorarlar tabii.
M.S. 900 lü yıllarda yaşamıyoruz ki hanımlar, beyler, Allahın verdiği kafamızı kullanıp yüzyıllar içinde insanlık nerelerden nerelere gelmişken bu kadar kıt fikirlerle yaşamayalım.
Tabiri caizce kafalarımızın içini örümcek ağları sarmadan, aklımızı başımıza alalım.
O günlerden bugünlere çok sevdiğim Bekir bey neler yazmış, okuyalım da hiç olmazsa ağlanacak halimize gülelim, değil mi ama?
.........................................
Birkaç yazı önceki “Badem bıyıklıların taş atan çocukları” başlığı, yazının içindeki iki konuyu birbirine bağlamaktan ziyade, gerçekten de bir zihniyetin doğurduğu çocukların verdiği endişeyi tarif ediyordu.
Geçenlerde bir doktor ahbabımızla yaptığımız sohbette, İstanbul’un köylerinde yaptıkları sağlık taramalarında, bir çok hanede annelerin kaç çocukları olduğunu hatırlayamadığını söyleyince dehşete kapıldım.
- Kaç kişisiniz hanede?
- Beyim var, anam, eee çocuklar...
- Kaç çocuk?
- Iııı. 4 ?
- Bana sorma ben ne bileyim, say bakalım.
- Eeee, Hatçeee, Gamiiil, Murtazaaaa, Mıstafaaa.
- Hah. 4 demek ki.
- Heee, dört dene.
- Bir kontrol edelim çocukları bakalım. Bu ses ne? Bebek mi ağlıyor.
- Hee, bebem. İçeride.
- E onu saydın mı?
- Heee, bir de o var ya.
O çocuklar nasıl doğar, nasıl doyar, sokaklarda mı yaşar, o sefillik, o cehalet, o vurdumduymazlık ile bizim başımıza gelenler gibi, insanların canını mı yakar?
Bu zihniyet, bunlar için endişelenip düşüneceğine, köy ziyaretlerinde gülerek, “Kaç çocuğun var, 3 mü? Ooo, daha çok çalışman lazım” dediği adamlara, 5 çocuk yaparlarsa, vergiden muaf olma ödülünü veriyor.
Eee, haliyle de bana, yalan değil ya, bu başlığı atmak düşüyor.
.........................
Seçim söylentileri çıktı ya, aklıma geldi.
Geçen seçimlerde duymuşsunuzdur. Her seçim öncesi kağıt israfı, gürültü kirliliği, kapılara gelen gönüllüler gibi bir çok şekilde canımızdan bezdiriliriz. Bu bizim gördüğümüz tarafı buzdağının. Bir de vergilerimizden çıkıp partilere destek olmak için ödenekle çıkan bu hesapsız kitapsız paraların oy için dağıtılması var.
Gazetelerde okumuşsunuzdur, kimi partiler köy, kasaba dolaşıp kapı kapı oy isterken gıda, para veya altın yardımı yaparak hoşa gitmeye çalışmışlardı geçen seçimlerde.
Velhasıl, yine cümbüşlü bir zaman yaşayacağız bu sene. Yine her parti anlayamadığımız sözlerle birbirine benzer şarkılar türküler çalacak sokaklarda, al sana gürültü kirliliği, havalardan tonlarca kağıt atılacak tepemize, israf üstüne bir de çevre kirliliği, bir de ona buna para, şu bu dağıtılacak, al sana promosyon eğlencesi.
Tabii, her verilen hediye amacına ulaşamıyor. Geçenlerde bir arkadaş anlattı, çok güldük, paylaşayım istedim:
Arkadaşın köyünde kendi halinde bir adam varmış pek konuşmayan.
Seçim zamanı partililer dolaşarak oy istemeye geldiklerinde, hanesinde kalabalık olanlara da özel ilgi göstermişler. Biri gıda yardımı vermiş, kimi para. Kapı çalmış, bir başkası küçük altın getirmiş, aman bize oy ver diye.
"Eyvallah" demiş adam.
Biri demiş ki, şu parti ille de bana verin oyunuzu diyor, aha bu kadar da koyun vereceklermiş.
Eee, diyor madem veriyorlar ben de alayım, gidiyor bir de koyunu alıyor.
Nihayetinde topladıklarının bedeli o zamanın parası ile 2 milyarı geçiyor. Çoluk çocuk bayılıyorlar bu işe. Ama adam da oyunu kime vereceksin diye sorduklarında en ufak bir ses yok, yorum yok.
Seçim günü geliyor, adamımız sandığa giriyor.
Alıyor mührü.
Basıyor, basıyor, basıyor.
Koyun için, altın için, para için, yardım için.
Bütün partilere oy veriyor.
Böylece herkese teşekkür ediyor.
Espritüel adammış dedik, güldük ama düşünmeden de edemedik.
Bu şekilde kimbilir kaç oy, kime ne için oy verdiğini bilmeyen insanlar tarafından gayesizce verilecek.
Kimler başımıza gelecek?
Dip not: Bu pazar miting var. Aman ne olacak ki, diye söylenenlere cevabı ben değil, Nazım Hikmet verecek.
Ben yapmazsam,
Sen yapmazsan,
Biz yapmazsak,
Nasıl çıkarız karanlıktan aydınlığa…
Yorumlar
Anonin hanım/ bey, ben de şunu merak ediyorum, ben fikirlerimi adımı önüme alarak yazabiliyorum da, siz nasıl oluyor da korkakça adınızı sanınızı saklayarak bana aslı astarı olmayan ithamlarda bulunabiliyorsunuz?
Sorduğunuz soruyu öncelikle kendinize ve muhtemel çevrenize sorunuz rica ederim.
Aslında senin dediğin gibi fazla söze hacet yok diyerek o çağrının fotoğrafını koymalıydım, çünkü ne kadar anlatırsam anlatayım yukarıda da gördüğün gibi anlattıklarım karşımdakinin anlayabileceği kadar...
Bende bizzat şunu duydum seçim kampanyalarıyla ilgili: Varoşlara gidip bir çift ayakkabının tekini veriyorlarmış, bu mahalleden oy çıkarsa gelip diğer tekini vereceklerini vaat ediyorlarmış. Ne kadar insanlık dışı değil mi?
Keşke başımızda tam güvenle oyumuzu verebileceğimiz tertemiz kişiler olsa, bir tek bunu istiyorum..
Anonim hn veya bey, beni güldürdünüz ya ne derler, Allah da sizi güldürsün.
Yanlış yere gelmiş olmalısınız, burası TSK sitesi değil, darbe falan yapmıyorum korkmayınız, ben ancak çilekli tart yapabilirim kendimi çok zorlarsam.
Ha bir de, vatanını seven, ne darbe nede şeriat taraftarı olmayacak kadar tarafsız, bir şey yazdığında yada söylediğinde adını altına yazabilecek kadar cesur, okuduğunu anlayabilecek kadar aydın, dolayısıyla insanların özgürce ve insanca yaşama isteği doğrultusunda verecekleri tepkilere saygılı olabilecek ve hatta bunlara katılabilecek kadar anlayışlı ve duyarlı, dinini çıkarlarına alet ederek çirkinleştirenlere karşı her zaman ayakta kalabilecek ve inşallah benim gibi böylelerine laf anlatmasına gerek kalmayacağı bir Türkiye'de yaşayacak bir oğul yetiştirebilirim en fazla.
Biz huzurla yaşamak isteyen insanlarız, geç bile ya, sesimizi çıkarmamız gerekiyorsa çıkarırız, inanın bana dediğiniz gibi rahatlasam da rahatlamasam da, herkes, elinden geleni ardına koymayacaktır.
Yazdıklarınızı ve benim yazdıklarımı bir daha okuyun bakalım, kim ayrımcılık yapıyor?
Bilmem anlayabildiniz mi?
Zeyno, dolaştığımda karşılaşıyorum da, benden o kadar farklı fikirlere sahip insanlar var ki. Hiç birine gidip de inandıkları şeyler için onlara hesap sormuyorum, farkımız da bu işte. İnsanları dinlemeliyiz ki anlayabilelim, aksini düşünüyorsak derdimizi anlatacak kadar konuşabilelim, ama kimse kimseyi dinlemek istemiyor. Belki de demokrasiyi dedikleri gibi amaç değil de araç olarak gördükleri içindir, kimbilir.
Aslı, hoşgeldin, anonimler konusunda Sherlock gibi oldum malesef, isim verseler bile kafadan atıyorlar bir tane. Yazdıklarında sana katılıyorum, dün ailece yatak döşek yatmamıza rağmen tüm gün miting açıktı. Harika bir gösteri oldu, belki bir tane de onların tabiriyle gavur İzmir'de yaparlar, bu mitingler çoğaltılmalı. Mitingden çok ilgimi gazeteci yazarların yorumları çekti, bu ise bambaşka bir konu.
Şebnemciğim, aaa yok olmaz şekerim, bu işler de ser verilir sır verilmez, ama bak Rüstem Batur'a haber veririm, KanalTürk'deki konuşmasını dinleyince, onun bunca düzeni değiştirmeye yönelik hareketten sonra hala ben bir tehlike göremiyorum diyerek ısrar etmesiyle ve bir de üzerine adeta, en baba solcu benim demesi ile, sadece odasında oturup kitap okuyan, gidişattan yeterince haberi olmayan, tedavülden kalkmış bir model solcu olduğuna kanaat getiriyorum. Darbe falan olursa haberi olamayabilir. Benim doğduğum yıllarda gazeteciliğe başlamış bir gazetecinin sadece darbe tehdidini eleştirmek için bir çok gerçeği ezip geçmesini ise talihsizlik olarak görüyorum. Neredeyse Ahmet Hakan'ın bile daha solcu bir duruşu vardı dün.
Herneyse, dün televizyonlarda gözlerim sizi aradı ama öyle olur olmaz kameralara, satılmış basın diye bağırırsanız, doğal olarak sizi çekmezler. Bundan sonra geceleri Buz'a falan gittiğinde de öyle bağır da, paparazzilerden kurtul. Bir ara birinin kaybolduğu, sahnenin sağında beklediği haberi gelmişti, hah dedim bu kesin bizim kızdır, Allahtan sen değilmişsin..
Vecdi amcama selamlar :)))
Ben kendimi mutlu ve umutlu hissediyorum. Bu duyguları o kadar net ve derinden hissediyorum ki. Meğer ben bir süredir ne kadar da karamsarlaşmışım. Meğer ne kadar da karanlığa yaklaşılmış. Ama benim hala umudum var. Ülkemizin aydınlık geleceği için umut var. Her zaman da olacak. Demokrasiye müdahale edilmiştir diyenlere Emin Çölaşan'ın dünkü yazısında sorduğunu soruyorum. Ordu kimin ordusu????
Herkese iyi haftalar!
öncelikle yazmış olduğun duyarlı..mesaj verici yazın için tebrk ederim....
dün bende çağlayandaydım....
öncelikle anonim bey/hanım aslının güzel kalbi ve sağlam kalemi burda bizlere birçok konu hakkında güzel şeyler aktarıyor....
din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı...
tabi ki hepimiz müslümanız..hepimizin inancı..kendine göre doğruları var....keşke diyorum başa geçenler bizlerin kuruş kuruş ödediği vergileri yerlerine koysalardı ve dış borcumuzun faizinin faizini torunlarımıza miras kalmasaydı....
ben bu ülkede yıllardır süregelen ve geçmişi tekrar tekrar yaşama olayından korktum....evet korktum....
bakın tepedekilere..allaha şükür hepsinin keyfi yerinde....her şeyleri var...gucci gözlüklere prada çantalara kavuştular...ama herşey para mı???
bizler neden düşünülmüyoruz....
bu ülke için kanlarının son damlasına kadar savaşanlar bu günler için mi savaştı??
gidin kalkana...ingilizler %90'nını satın almış ..türkler yanlarında temizlik yapıyorlar...cafelerde strelin bazında bir dilim elmalı turta yerken ingilizce konuşmanız gerekiyor....orası da bizim cennet ülkemizden bir yer değilmiydi vaktinde???
satılan..özelleştirilen kurumları lütfen inceleyin...ve neden bu sessiz çığlıklar milyona dönüştü bir düşünün lütfen!!!!
üniversite yıllarında....
türban meselesi yeni çıkmışken...
bana teklif edilen şeyleri bir bilseniz...
sadece sınav zamanları bile kafasını kapatan kızlar sınavlardan yüksek dereceler alırken ben 100 üzerinden 0.02 -dikkatinizi çekerim 1 bile değil-aldım...
bu nasıl bir anlayıştır ki....
dini okul,iş gibi yerlere alet etmeye çalışan insanlar şu an ödüllendirilmeye çalışılıyor...
* * * * * * *
aynı fikirde..aynı sevgiyle tek kalp oldum ben dün milyonlarla...
kafası kapalı da vardı...bebeğiyle gelen de hasta yatağından bastonuyla kalkıp gelen de....
keşke dün orda olabilseydiniz...
o zaman bu duygu selinin ne denli kuvvetli ve kırılamaz olduğunun farkına varabilirdiniz....
ben iranda olduğu gibi başörtümden saç telim gözüktü diye fişlenmek istemiyorum....
ve 2.fişlenmeden sonra başkente girme yasağım olsun istemiyorum...
yine ben cep telefonumdan sevdiğim insana gönderdiğim mesajlarımın yetkili organlarca okunduktan sonra eğer GENEL AHLAKA UYGUNSA sevdiğime iletilmesini istemiyorum...(ki bu sadece biz bayanlar değil sanırım erkekleri de kapsayan bir durum)şu an iranda olan olayların yarın senin başına gelmeyeceğin ne malum....
ve bırak insanların iyi kalplerinde barındırdıkları duyguların sadece allah-kul arasında kalsın..hiç kimsenin bu konu hakkında konuşmaya yetkisi olamasın....
güzel kalpli insanlar birbirini sanal da olsa burada buldular...
ve ben seni ..yazılarını çok seviyorum aslıcım...:))
güzel yanaklarından öperim...
iyi ve mutlu haberler alacağımız bir hafta diliyorum....
sevgiler,
küçük insanların kaypakca, kaçakca söyledikleri hiç bozmaz seni..hiçbirimizi bozmaz..dün alanlara sığmayan...taşan..çoşan insan selinden gördük bunu.
"Susma sustukca sıra sana gelecek" Miting insanı oldum ben..olursa izmer de eğer ona da gideceğiz.
Nurdan öyle içten anlatmışsın ki istediklerini, bana başka laf söylemek düşmüyor.İran'daki durumları okuyunca üzülüyorum, bu iktidarla değil, son zamanlardaki bir kaç iktidarla, biz de bu yola girmiş olduk. Ne acıdır ki, her geçen gün bu cehalet dolu değişimleri dininin gerekliliği zanneden insanlar çoğalıyor. Kulaktan kulağa oynar gibiler, kimse okumuyor, dinlemiyor, öncelikle de kalplerinin sesini.
Tanya, haha haa! Olmadığım bir o kalmıştı Bay/ Bayan Anonim sayesinde o da oldum. Dedikodu böyle bir şey olmalı :)
Yazdıkların çok güzel. İzmir'de ise bu mitinglerin üçüncüsünün mutlaka yapılması lazım. Ankara mitingini beğenmeyenler, İstanbul'dakaç kişi olduğunu sayamadılar. Görsünler bakalım, İzmir Türk mü, gavur mu?
değilim. elbette ki kaygılarım var ancak bu kaygıları milliyetçi (ya da ulusalcı), militarist bir ideolojiyle çözmekle, devlet islamının dayatıldığı bir "laik cumhuriyetçiliğe" sığınmakla ve habire orduyu göreve çağırmakla çözme fikrini tamamiyle reddediyorum. daha demokratik, herkesin dilini, dinini ve yaşam biçimini kendinin tayin ettiği ve devletin tüm inançlara eşit mesafede durarak bu inançların özgürce yaşanmasını garanti altına almakla yükümlü olduğu, eşit ve özgür, laik falan değil SEKÜLER bir ülke istiyorum. ve "bütün eleştirilerin din eleştirisiyle" başladığına inanarak sizden daha etkili ve güçlü bir bilgiyle donanmış olarak (ve her gün daha da gelişerek) her tür inancın eleştirilebilir, tartışılabilir olduğunu savunuyorum. ancak bunu kimseyi düşman, vatan haini, benden daha az vatansever, işbirlikçi falan ilan etmeden yapmayı en önemli görevim sayıyorum. laik ikiyüzlülüğe, her tür bağnazlığa, militarizme ve her türlü milliyetçiliğe, kapitalizme karşı mücadele etmek için ise muhtaç olduğum kudret vicdanımda, beynimin kıvrımlarında, yüreğimde ve dilimde mevcuttur. gerçekten sevgiler ve saygılar. sima güler.
1- Şiiri çarpıttığımı sanmıyorum, Nazım Hikmet'in sonraları bu dizeleri bu şekilde de söylediğine inanlılıyor. Ama tabii eleştirebilirsiniz de :) 2- Yazılarımı okuyorum, okuyorum, okuyorum, yok hala nerede birilerini göreve çağırdığımı bulamıyorum, acaba siz anlamak istediğiniz gibi mi yorumluyorsunuz? Kendimi ifade edebilmek adına, kimsenin inancına ve fikrine karışamayacağımı da belirttim ama... Allah allah... 3- Ben de yakın tarihimizi biliyorum, ihtilallerin ne kadar sancılı olduğunu okudum, izledim, dinledim, bu konuda bir yorum yapmamışken ben, benimla alıp veremediğiniz ne anlamadım, kendimden korkmaya başlayacağım.4- Üzgünüm ama sizin de bende bıraktığınız izlenim, sizin de "sizden daha etkili ve güçlü bir bilgiyle donanmış" tabirinizle desteklediğiniz gibi insanları bilgisiz varsayıyor olmanız. Buradaki bir çok insan eğriyi doğruyu ayırt edebiliyor, devletlerin nasıl kurulduğunu biliyor, ekonomik bağlantılarımızı takip edebiliyor, yani onlar da sizin fikirlerinizi çürütebilecek idealara sahipler. 5- Son yorumunuzda yazdığınız dilekleriniz ben dahil bir çok insanın isteği ama üslubunuza ve yazdığını bir çok şeye de katılmıyorum,ne yazık ki herşey o kadar basit değil, fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.
küçük bir örnekle başlamak istiyorum….
Ben yurt dışında doğdum….
Üst kattaki ucel ve mischel benim en samimi arkadaşlarımdı….süryaniydiler….babası birtakım olaylara karıştığından bir gece ansızın fransaya kaçıverdiler…küçücük yüreğim öylesine yaralandı..sarsıldı ki..annemlerin açıklamaları tesellileri bile üzüntümü azaltmadı….ben süryanilerle,kürtlerle,hristiyanlarla büyüdüm….öylesine güzel dostluklarım vardı ki….o ülkeden ayrılırken kalbimin bir bölümü orda kalmıştı….
Aleviyim demişsiniz….
Ne güzel….
Benim de var alevi arkadaşlarım….sürekli diyalog halindeyizdir…..ve inanın bana kendilerini dışlanmış hissettiklerini düşünmüyorum….hatta ben bu yazıyı yazarken annemin sevdiği dostlarından biri şu an salonumuzun köşesinde annemle fısır fısır konuşup gülüşüyor….
Nerden bu kanıya vardınız bilemeyeceğim ama…
Dünkü mitingte cem fm’in dağıttığı şapkaları herkes alıp kafasına taktı…
Eğerki ard niyet olsaydı dün el ele,kol kola,gönül gönüle olamazdık…..
Kısacası ben alevileri küçümseyecek bir hareket,konuşma,tutum görmedim etrafımda….
Dediğim gibi ben yurtdışında yaşadım ve dua etmeyi put çıkarmayla bağdaştırırdım hep….
Eğer ki Türkiyede zorunlu okutulan din dersi var diyorsanız…..
Ben 4 yaşından 9 yaşına kadar haç çıkardım sabah-akşam….
Ailemin bu durumdan haberi bile yoktu…
Onlar ekmek paraları için geceli gündüzlü çalışıyorlardı o esnada…..
Ben sık sık kilise ziyaretlerimiz olurdu….
Şu an ne haç çıkarıyorum ne de kiliseye gidiyorum….
Yani etkilensem ben etkilenirdim….
Ve orda yaşadklarım zorunlu değildi belki ama bir şekilde yavaş yavaş kendilerine çekme oyunuydu….
Ve burda okullarda din dersi veriliyorsa..başını kapat..namaz kıl diye verilmiyor…bilgileri oluyor fena mı…bende incili tevratı ve kuranı okudum bu güne kadar ama müslümanım….
Kalkanı örnek verdim..
2 metre toprak dediniz….
Bende biliyorum onlar orda ev aldı diye orası T.C.’ye ait toprak olmaktan çıkmayacak….
Fakat olay o kadar basit değil…
Bizler oralarda toprak sahibiyken w.c. temizleyen…havuz temizleyen konumuna düşmşüz…bunlar acı verici….
Bizlerden de yurtdışında ev alan yok mu??
Elbetteki var…
Fakat o kadar az ki….sanatçılar,politikacılar,iş adamlarının var belki….
Ama çöp arabasında çöp toplayan x bey acaba emekli aylığını alıp new york’ta bir ev alayım bari der mi??demez tabi…ama ben şahit oldum adamların ingilterede evi yok ama emeklilik parasıyla gelip kalkandan bir ev alabiliyor….hangi düşünçe hangi amaç…için acaba?
Allaha şükür üniversitede birazcık hukuk okudum….
Ama avukat değilim tabi….:))
Fakat dönen oyunlar..satılan topraklar hiçbirşeyin göstergesi değil…gülünesi bir cehalet değil bu….Bu topraklarımızın,bankalarımızın,şirketlerimizn karış karış satılmasından duyduğum tedirginlik….
Sadece kendilerine ait bölge diye türklerin sokulmadığı yerleri gördükçe korkuyorum evet…ve bunları yaşayan bizlerin ilerde kalkana..bodruma ..alanyaya alınmama ihtimali de olabilir…
Alanyayı almanlar…güneydoğuyu bilmemkimler alırken vatan elden gidiyor paniğini yaşamamk mümkün mü??
Gidin görün derim ben…
Bilmediğim,görmediğim şeyleri yazmam ben….
Belki çok süslü cümleler kuramam..belki sizin kadar da okumamışımdır…ve belki ben bu ülkede yaşantımın 3te 2 si kadar yaşamışımdır ama benim ailem de İstanbul-şileli ve manavmış..yani yerleşikmiş…kim daha önce gelmiş…neler yapmış olayı değil bu bir tane Türkiye var…ve dağılmaması için el ele vermişken biraz hassasız….
Topraklarımızı..fransızlar,almanlar,yunanlılar alırken biz ya bilmiyoruz..farkında değiliz..ya da “amaaan banane”diyoruz….3 maymunu oynamak için yanlış bir zaman…
İstanbul Balat….
Yunanlılar için çok önemli kutsal bir yer…
Çünkü Fener Rum Patriği orda….
Ve biliyormusunuz balat ev ev değil sokak sokak satıldı….ve iş işten geçince satışlar durduruldu dendi…şu an nereleri satıldı….neler oldu ayrıntılı bilemiyorum…ama gözümle gördüğüm olaylara da kayıtsız kalamam…
Balat örneğini yazdım…bizim de orda bir evimiz var..ve satmayı hiçbirzaman düşünmüyruz….
Kalkan örneğini yazdım…
Çünkü bir süre orda bulundum (olanları görecek kadar)
Eskilerde türkü,kürdü,musevisi,hristiyanı kardeş kardeş yaşarmış….
Bence hala değişen bir şey yok…çevremde hatta ve hatta alt katımda oturan yabancılar bile gayet memnunlar hayatlarından….ibadete açık…düşünce özgürlüğünün bulunduğu…laik…ilke ve inkılaplara bağlı ve “NE MUTLU TÜRKÜM”diyebileceğim aydın bir Türkiye istiyorum ben….
Nurdan, paylaştıkların için teşekkür ederim. Bana öyle geliyor ki, özde herkes hemfikir, sadece bunları algılama ve anlatma biçimlerimiz çok farklı. İnşallah herkes geleceğin bu şekilde bölünerek değil, birleşerek bize dileklerimizi getirebileceğini görecektir. Ümitliyim :)
Benim görüşlerime katılmayan kimseyi de kategorize etmiyorum. Görünen köy kılavuz istemez, o saydığınız fikirlere yada kökenlere mensup insanlar var ve yaşamları da birbirinden farklı. Ben yanlış olduğunu düşündüğüm şeyleri yazıyorum, kimse kusura bakmasın ama dün gazetelerde de okuduğunuz gibi bir Prof. ün "Kızlar 9 yaşında evlenebilir" demesinini olağan karşılayamayacağım ki ne
yukarıda yazımda bahsettiklerimin ne de dün bir başka gazetede okuduğum "8 yaşındaki bir kız çocuğunun tecavüz edilip öldürülmesinin" bu zihniyetten en ufak bir farkı yoktur. Benim Kürt, Ermeni, en çok da Musevi arkadaşım oldu, hala da çok iyi arkadaşlığım var, ve hepimizin tek dileği birlikte insanca yaşamak. Bayrakları kaparak mitinglere elele gidiyoruz, çünkü zannediyorum sizin de yanlış anladığınız gibi bayrağımız bir fanatizmi değil, bu çatı altında birlikte yaşayacağımız bir geleceği temsil ediyor. Ne yazık ki herkes herşeyi sembolleştirmeye çalışıyor, başörtüsünü, bayrağı, insanları...
Bu ardaa aman beni kek, börek tarifleri için ziyaret etmeyin, berbat bir aşçıyım.