Sofrayı topla Sebastian, dizim başlıyor !!!
Ruh sağlığımı korumak için izlemiyorum haber falan bu aralar.Eğer tembelce harcayabileceğim zamanım varsa film yada dizi izliyorum.
“Ally Mc Beal”e rastlarsam, bilmem kaçıncı kez aynı bölümlere göz atıyorum. Daha Billy ölmedi, ama saçlarını platin sarısına boyattı, Ally’nin kucağında ölünce sanki daha önce hiç bu sahneyi görmemişim gibi yine ağlayacağım kuşkusuz.Ally’nin, birisinin ona asabiyetle “Senin sorunlarını bu kadar önemli kılan ne ?” diye sorduğu soruya, “Benim olmaları” diye verdiği cevabı kulağıma küpe yapıyorum o da ayrı bir mevzu.
Sonsuza dek sürecek aşkların hayaline aşığız biz aslında.
Oysa aşk harcanmayınca aşk oluyor. Belki de o sebeple bir araya gelindiğinde en baba aşklar da gün geliyor bitiyor.
Aşk filmlerinde birbirini seven insanlar hiç kavuşmasın istiyorum. Zira kavuşmalardan sonra eskiyor, yıpranıyor, kullanılıp bir kenara atılıyor aşklar da. Zaten filmlerde de çiftler kavuştuklarında bu sebeple bitmiyor mu hikayeler? Biz onları birbirine sarılmış öpüşürken görüyor ve mutluluk gözyaşlarına boğuluyoruz. Oysa, ondan sonra her şey değişiyor, hiçbir şey aynı şekilde kalmıyor, bir anda da bitiveriyor.
Bütün aşk destanları da kavuşamayan çiftler üzerine kurulu değil mi?
Bu sunduğum kendi kulağıma bile aptalca gelen teorime göre, benim aşık olduğum adamla evlenmemem gerekirdi.
Şairane bir cevap vermem gerekirse, aşkın bizi bencilleştirdiğini, ve onunla olabilmek için bunu tehlikeye atabileceğimizi söylemeliyim herhalde.
Oysa aptalca olduğunu düşünsem de, buna sonuna kadar inanıyorum.
“Hatırla Sevgili” de Yasemin Ahmet’le birlikte olamayacak, senaryo öyle iyi yorumlanmış ki, onların deyişi ile, apayrı hissiyatlar mevzu bahis, öyle ki mukadderat zaaflarımızdan daha hususi mevzuları çıkarıyor karşımıza ehemmiyet vermemiz gereken.
Ama gel gör ki bunu anlatamıyorum kimilerine. Daha açıkçası, kavuşurlarsa dizi de biter, o ağzımız bir karış açık izlediğimiz aşk da.
Eskilerde kalmış o aşklar zaten.
Şimdilerde entrika dolu diziler revaçta. Yok canım, ben kendimi bildim bileli öyle aslında. Nitekim bendeniz neredeyse “Dallas” la yaşıtım. 80 li yıllarda ekranlarımıza bizi yapıştıran Brezilya dizilerinin bitmek tükenmez hikayelerine alışkın biri olarak, İngiltere’deki arkadaşlarıma çok değişik gelse de, “Ugly Betty” yi çok sıradan buluyorum. Biliyorum ki, bir gün o çirkin ördek yavrusu bir kuğuya dönüşecek. Gerçi o kızdan kugu olursa benden de Kleopatra olur, ama olur mu olur. Neydi o Eduardo Capetillo’nun çirkin arkadaşının adı? Onun gibi bir şey olur herhalde, Thalia gibi çıkacak hali yok ya ortaya?
“Fashion House” var misal, eski dizilerin hormon katılmış hali gibi. Yani hızlandırılmış. Hani eskiden bu dizilerde çok yavaş ilerlerdi ya konular, birkaç hafta izlemesen bir şey kaçırmazdın. Zaten dizinin yarısında bir gün önce izlediğin bölümün özeti olurdu, diğer yarısına da son kaldığı sahnenin tekrarıyla başlardı.
- Mercedes, bana çocuğunun benden olduğunu söyledi.
- Öyle mi dedi?
- Öyle dedi.
- Yaaa, demek Mercedes sana çocuğumun senden olduğunu söyledi.
- Öyle, Mercedes bana çocuğunun benden olduğunu söyledi.
- Ne dedi?
- Çocuğunun benden olduğunu söyledi, neden bana söylemedin?
- Söyleyecektim ama…
- Ama?
Ekran kararır. İzleyici faltaşı gözlerle niçin çocuğunun ondan olduğunu söylemediğinin cevabını beklerken, aynı sahneyi görürüz.
- Ne dedi?
- Çocuğunun benden olduğunu söyledi, neden bana söylemedin?
- Söyleyecektim ama…
- Ama?
- Hayır Eduardo, bunu sana söyleyemem, nereden bilebilirsin ki.
- Mercedes söyledi…
Bu sırada tabii her iki oyuncu da bize doğru bakıyordur, yani hiç yüzyüze konuşmazlar, hep birileri diğerinin sırtına konuşmaktadır.
Salakmışız biz, ciddiyim. Allahtan annem izlememe izin vermiyordu bunları da, okul falan derken tiryakisi olmamışım, ciddi hasarlar bırakabilirdi bu diziler bizlerde.
Bu arada hormon katılmış dizi deyince aklıma geldi, geçenlerde zaplarken bir yarışma programında jüri Erol beyi gördüm. Helin hakkında konuşuyorlardı. Birden bağırdı:
- Bir dakika, ben şimdi tarihi bir söz edeceğim !
- Buyur?
- Helin, mutasyon geçirmiş bir Hülya Avşar olacak !
Hormon bana neden mutasyonu çağrıştırdı, yoksa başka şeyler mi çağrışım yaptı, orası meçhul.
Her neyse, yukarıda bahsettiğim hızlandırılmış dizide ise, her an her şey olabiliyor. Eskilerden Bo Derek var, bir de kötü kadın rollerinin vaz geçilmezi Morgan Fairchild. Bo Derek, bir modaevi sahibi, o da kötü kadın aslında, ama bir anda öldü gitti kadın. Ben kötü karakterlerin ölümüne hep şüpheyle baktığımdan inanmıyorum, her an saçma sapan bir hikayeyle hortlayabilir diye düşünüyordum ama cast’dan da çıkmış. Kadın öldü ama dizi bitmedi, şimdilerde katil kim, onu bulmaya çalışarak diziyi uzatıyorlar.
Geçenlerde biri soruyor:
- O kadın öldü mü?
- Öldü… Galiba. Ölmemiş de olabilir.
- Öldü mü ölmedi mi?
- Öldü ama belki de ölmemiştir, çok düşmanı var ya, ölmüş gibi yapmış olabilirler, katili bulmak için şaşırtmaca olabilir, gerçi o zaman katil olmaz o, kadın ölmemişse yani, aman işte dizilerde her şey olabilir.
- Bu adam mı öldürdü?
- Evet… Galiba. Öldürmemiş de olabilir.
Yine de bizde çekilen yüz küsür acınacak hallerdeki dizilerdense bunu izlemeye devam edebilirim.
Daimi izlediğim iki dizi var bizim kanallardan, onlar da gülüp eğlenmek için birebir olan “Avrupa yakası” ve yukarıda da bahsettiğim malum sevgili dizisi. Bir de “Lost” u takip ediyorum şimdilerde. Onun dışında koltuğa ayaklarımı uzattığımda zaplarken rastlıyorsam Friends, The Nanny, veya Will and Grace’e bakıyorum.
Will and Grace demişken aklıma geldi, şimdilerde televizyona ayırdığım zamanlarda dizilerin yerini Reality Show’lar aldı. Diziyle ne alakası var demeyin, şöyle ki, Will’de dizide bir “gay” i canlandırıyor ya, bu aralar en sevdiğim showlardan biri de “ Queer eye to straight guy”
5 tane moda, gurme, iç mimari vb gibi konularda uzmanlaşmış gay, gay olmayan bir adamın stilini, evini, bazen de işini şekle şemale sokuyorlar. Hele şu sarışın olan acayip fırlama.
Bu showu izledikten sonra gayleri neden sempatik bulduğumu anladım, kadınlarla diğer kadınlardan çok daha iyi arkadaş olabilirler, ve gerçekten de çok eğlenceliler.
Son zamanlarda en iyi eğlencem ise film izlemek. Geçenlerde “Arsen Lupen”i izledim.
“The Illusionist” kadar iyi bir film olmasa da, dönem filmi olduğu için hoşuma gitti. Pazar günü de “The Queen”i izledim, beğendim, ağladım, ağladım, ağladım. Gerçekten de Oscar’ı hak etmiş Helen Mirren. Prens gerçekten de Diana’nın ölümüne o kadar üzülmüş müdür diye düşünmeden edemedim. Film her ne kadar sadece kraliçenin yaşadığı ikilemlere ve hissettiklerine odaklansa da, sanki bir şeyler eksikti, belki biraz daha genişlemeliydi hikaye, en azından sarayda olan bitenlerle.
Kurgulamada bir şeyler eksikti mirim.
Bugünlerde Pride & Prejudice yayınlanacak, madem dönem filmleri furyasıdır gidiyor, onu da izleyeyim.
“Zapping çocuğunu uyutup koltuğa yığılmış annelerin en iyi arkadaşıdır” diyor, acaba bugün Lost’da neler olacakmış diye, spoilerlere bakmaya gidiyorum.
Durum budur.
Not: Dizilerle alakam eskilere dayanıyor, misal İzmir'de öğrenciyken İstanbul'a bir gelişimde, arkadaşlarımın kayıdını yaptırmaya gittiğim bir ajanstaki, çok şeker eski İzmir'li mankenlerden biri, beni de foto çekimi falan yaptırmadığım halde listesine almış, bir kaç kere bir kaç dizide ufak roller için aramış, sınav zamanı çok üzülerek gidemediğim "İkinci Bahar" ın ardından gelen acılı dizilere de ben gitmek istemeyince unutulup gitmişti. En son aradıklarında Küçük Emrah'ın bir dizisi için bir sahne çekilecekti, İstanbul'da olduğum halde, İzmir'de olduğum yalanını söyledim, zira ülkem bir küçük Ceylan vakası daha kaldıramazdı.
Dip not: Şu dönem filmlerinin kostümlerine bayılıyorum, filmleri büyülü yapan da onlar değil mi? Acaba işi gücü bırakıp bir kostüm tasarımcısının yanında sıfırdan mı başlasam? Susanna Tamaro' da okumadım bugünlerde ama?
Dip sos: Hatırla Sevgili'deki Lale'nin Şebnem'e sokakta attığı laftan sonra espri anlayışı beni sükut u hayale uğrattı, zira insanların espri yetenklerinin zekaları hakkında fikir verdiğine inananlardanım. Gerçi,
1- Her iyi oyuncudan zeka fışkıracak diye bir kaide yok.
2- Belçim hanım da berbat bir oyuncu ama diziyi hala izliyorum.
3-Şimdi biri çıkıp da Erol beyin Helin hanımcığımdan dünya starı yaratacağını söylediği gibi, Belçin hanımın Altın blmemne adayı bir filmde oynadığı söylemesin rica ederim, hiç siyaset konuşacak günümde değilim.
Yorumlar
bi kere çocuk mercedesin değil zaten mercedes denen cadı eduardoyu kandırıp isabelden ayırmak için o yalanı söylemişti. eduardo kısır, haberi yok dallamanın! isabel de mercedesin iplerini kestiği atın eyerinin üzerinden düşerek kötürüm oldu, bi de üstüne üstlük hafızasını kaybetmişti...
hatırla sevgilide de gerzek ahmet ve embesil yasemin sittin sene birleşemezler. onlarda bu eblehlik olduğu sürece birbirlerine şiir yazmaya devam edecekler. ahmetin yazdığı şiirleri fransızcaya çevirip nobel alacak ama parayı alkole batırdığı için beşparasız huzurevinde kalacak. yaseminin de kocası en son kafayı yiyip yasemine tecavüz edince hapse düşecek, yasemin resim işini bırakıp matbaa açıp para basacak, kalpazanlıktan içeri girecek. yaşlanınca c.başkanı halen seçilemediğ için özel aftan da yararlanamayacak. 75 yaşında hapisten çıkıp kalamış huzur evine yerleşip ahmetle karşılacak ve kalamış noterinin şahitliğinde evlenecekler.
yaaaaaa
kırdım di mi? :)
ne de güzel yazmışsın yine...
eskilerden yenilere geldim yazını okuyunca....:))
bende denk geldikçe izliyorum uzman gaylerin programını....özellikle de evsahibine yemek yapma derslerinde gülüyorum...sonra...finaldeki romantik süprizler de hoşuma giden bölümlerinden....
o kadar çok kanal ve o kadar çok program var ki..ince eleyp sık dokumaktan sadece 2 yerli dizi bazı yabancı kanalları izler durumdayım...haberlere bende takılmıyorum şu son günlerde....hep aynı haberler var...
sevgiyle kal canım...
çok öptm....
"Uzaklar zararsızdır, aşkı yaşatan yegâne duygu özlemdir"
Onun için eski aşklar başka, zira kimse kimseye yaklaşamıyor :)
Vitrindeki ayakkabı eve gelince eski parıltısı kalmıyor netekim.
Günaydın :)
Çok güzel, eğlenceli yazmışsın yine:)
Gel seninle senaryo yazalım biz. Bu arada Hatırla Sevgili dediğin gibi biterse şaşırmam.
Nurdan, en iyisini yapıyorsun, geçenlerde gazeteler yazmıştı, 150 yi aşkın dizi varmış halen gösterimde olan. Kim izliyor o kadar diziyi anlamıyorum ki?
Nihan, çok hoş yazmışsın, iyi bir özeti olmuş anlatmaya çalıştıklarımın. Gerçekten de aslolan aşkı sevgiyla saygıyla sürdürebilmek. Aşk bunun için iyi bir temel oluyor evliliklerde, belki de bu sebeple aşık olmadan evlenmemeli diyenlerdenim. Berçim hanıma gelince, eş dost kayırması olmalı diye düşünüyorum, o kadar rollerine cuk oturmuş oyuncu içinde feci sırıtıyor zira.
Handan, eskiden bu söze inanmazdım ama bunun doğruluğunu görüyorum şimdi. Dediğin gibi eski aşklar o sebeple değerliydi, şimdi bir gecelik ilişkilere bile aşk diyorlar. Benzetme de süperdi :)
Ann, haha, e tabi öyle, köşe bucak kaçarım o dizilerden ben. Hatırlamıyor musun, gerçekten de her iki oyuncu da ekrana bakardı, biri de çıkıp yüzüme bakarak konuş demezdi, tı tı tı çok ayıp.
Hayran hayran ekrana bakarken, hep aynı soruyu sorarız: Ne zaman kavuşacaklar? Ama kavuşularsa herşey biter. Belki bitmez. Çocukları olur, büyür. Onlar da aşık olurlar vs.. Olmaz mı? Gerçek hayatta böyle olmadığına inanmak istiyorum. Biraz inanıyorum da. Geyik gibi olacak ama herşey insanların kendinde gerçekten. Handan'ın dediği gibi çok istediğimiz birşeye sahip olunca değeri kalmıyor ama aşk için de geçerli midir bu?
İyi çalışmalar.
Yalnız bunların kavuşmalarını engellemek için yapılan senaryo uygulamaları, eski Türk filmlerini mumla aratır oldu.. artık yemiyor millet..
Ya bir de çocuğunu arayan bir kadınceyiz vardı.. yeşil kocaman gözlü.. brezilyalı hatun.. çok yıllar önceydi.. bilmem hatırlayan var mıdır?
10 yıldır aşık bir kadından...
Bende Hatırla Sevgiliyi zamanım olduğunda izlemeye çalışıyorum.Onun dışında pek dizi meraklısı olduğum söylenemez. Yoruyor beni dizi takibi. O yüzden akşam olupta ev ahalisi odalarına çekildiğinde bende kitaplarıma gömülüyorum.Eskiden Brezilya dizilerini izlerdim. Bir de Hayat Ağacı vardı TRT'de. Hiç kaçırmazdım. Sonra yerini yüzyıllardır süren Cesur ve Güzel , Ve yalan Rüzgarı aldı. Şaka gibi hala oynuyor yaa.
Dönem filmlerine ise bayılırım. Öğrenciyken okuduğumuz kitapların film uyarlamalarını izlerdik. Nasıl zevk alırdım anlatamam. Pride&Prejudice geçen hafta izledim.Muhteşemdi. tavsiye ederim.
HAYATIM NİYE AŞK FİLMLERİNE AŞK FİLMLERİ DENİYOR?(SAÇMA BİR SORU OLDU)
HEPİMİZİN GÖRDÜĞÜM KADARIYLA ORTAK KARARI;KAVUŞAMADIKLARI İÇİN AŞK FİLMİ..TAMAM FİLMİN SONUNDA ADAM KADINI HER DAİM ÖPER,KADIN KIKIRDAR AMA..YA O ÖPÜŞMEDEN SONRA..
-SEVGİLİM BENİ ÖPTÜN..ASLINDA EVLENMEDEN OLMAZDI..AMA OLDU BİR KERE..NE ZAMAN EVLENECEĞİZ,SENİ HERKESLE TANIŞTIRMAYI DÜŞÜNÜYORUM.
-S..ÇTIK..HAY BEN SENİ NERDEN BULDUM..
-BİR ŞIRFINTI İLE Mİ KIYASLANIYORUM?
GİBİSİNDEN DİALOGLARI GÖRMEDİĞİMİZ İÇİN AŞK FİLMİ YOKSA ADI MONOLOG,DİALOG GİBİ BİR ŞEY OLURDU..
LAF ARAMIZDA BEN EDUARDO'YA BAYILIRDIM GENÇKIZKANE!!DAHA O ZAMANLAR 11 YAŞIN DA FALANDIM..KADİR İNANIR'DAN SONRA TANIDIĞIMIZ NADİR BIYIKSIZ ERKEKLERDENDİ..KADIN RUHUNDAN ANLAR,HERKESE VERİR,HERKESTEN ALIR,ADALETLİ BİRİYDİ..
YİNE O ZAMANLAR DAHA İYİYMİŞ BE CANIM..ŞİMDİ KURTLAR VADİSİ,KÖPEKLER CENNETİ GİBİ DİZİ KAHRAMANCIKLARINA ÖZENEN TİPLER YOKTU..
KADINLARIMIZIN,MARIANNALARA,ISABELLERE,MERCEDESLERE,SUE ELLENLARA SON DERECE SAYGISI VARDI..KISKANIRLARDI AMA.BELLİ ETMEZLERDİ..O DİZİLER OYNARKEN ETRAFIMDA KOMŞUSUNLA FİNGİRDEŞEN,ÇOCUKLARINA SEN BENİM DEĞİLSİN ŞUNUNSUN GİBİSİNDEN HİÇ BİR ŞEKİLDE ŞUURSUZ BİR KADINA RASTLAMADIM..
SON OLARAK TA..GAY PROGRAMINDA Kİ BİTİRİM SARIŞIN,SANKİ BİZİM ARMAĞAN ÇAĞLAYAN'I MI TAKLİT ETMEYE ÇALIŞIYOR NE?
BENDEN DE SANA DİP SOS;O KADININ İSMİNİ ARAYIP DURUYORDUM LALE'YMİŞ..SAĞOL,BEN DE O'NU GÖRDÜĞÜMDE TUZLUK MUAMMELESİ YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM..ZİRA KALDIRIM TAŞINLA AYNI YÜKSEKLİKTE KENDİSİ..HİHİHİİİİ
Aşkın heyecanı kavuşunca biter mi?Bunun cevabını henüz bulamadım...Sen buldu isen bana da bildir...
Aklıma geldi, dün gece 5 gay 1 gay adamın evini ve hayatını düzenlediler..süperdi hehe..
ama vaktin olduğunda House ve Grey's Anatomy (bu gece) yi de seyret:))
Öpüyorum
Şimdi de pastanede yeni çalışmaya başlayan kız çıktı ortaya. Necdet'e aşık olduğu belli de, bakalım ne işler çevirecek :)
Çocuklar uyuduktan sonra, film izlenecek zaman da kalmamışsa, mutlaka Lost veya Heroes izleniyor!
Bir de Yaprak Dökümü müptelasıyım :) Bu akşam da zevkle izleyeceğim :))
Bir de bu sene içinde seyrettiğim hatta 2 kere arkaarkaya seyrettiğim bir filmi tavsiye etmek isterim :
"Little Sunshine"
Şahane - tek kelimeyle olağanüstü!!!
İyi seyirler :)
Bkaya, seni tebrik etmek istiyorum çünkü biliyorum ki aşkın devamı için ilişkiler çok emek istiyor, demek ki bunun için çabalıyor ve hak ediyorsun :)
Nuray, filmi önerenler çoğalıyor, kesinlikle izlemeliyim desene. Bu arada o dizinin hala devam ettiğine inanamıyorum, gerçekten mi? Kimin eli kimin cebinde belli değildi, daha ne olmuş olabilir ki? Aşk mı? Yorucu olduğunu düşünmekte haklısın, çok çabalamak gerekiyor zira :)
Şebnemciğim, gerçekten de benziyorsun, ama üzgünüp şaşıp düşmelerin de benziyor :) Lale'ye gelince, sana çuval giysen yakışacağı belli olduğundan ve tuzluğa benzemediğinden hasetle bu talihsiz açıklamayı yapmış olabilir şekerim.
Sibelciğim, aman amaaaan teşekkür ederim, teklif gelse, ısrar ettirmem ama burada arkadaşlarımın yorumunu alarak yazmak da pek zevkli. Ben de çok ağlıyorum o dizide, aman zaten hemen herşeye ağlayabiliyorum bazen. Heyecan kavuşunca bitmiyor da, araya işgüç, aileler, çocuk, faturalar ve plan programlar girince eski tadını vermiyor, o da bir gerçek.
Tanya, Will gördüğüm en straight guy. Nasıl oluyor o deme, oluyor işte. Dünkü bölümünü ben de izledim, ilk kez bir gayi değiştirdiler ama ben bir şeye benzetemedim :( Bahsettiğin diziler ve bir kaç arkadaşın önerisi ile Secret ve Heroes'da listemde ama baştan başlamak lazım onları izlemeye.
Ayçiçeği,evet saçlarım diken diken oluyor o kızı ve Ayla'yı görünce. Çocuklar uyuduktan sonra... Ne lüks zamanlar değil mi?
Verda, Filmi izlemem şart oldu, Little Sunshine'a gelince, bir blogda daha yorum okudum hakkında, konusunu da biliyorum, küçük bütçeli muhteşem bir film diyorlardı, izlemeyi çok istiyorum ben de.
Dedigin gunduz kusagi dizilerini ben takip ederdim. Simdilerde o dizilerin bir kismini (ask filmlerinin cogu Ispanyolcaydi) orjinal dilllerinde izliyorum( youtube ve google video sagolsun). Meger ne sacma seylermis, nasil izlemisim, hicbir fikrim yok...Dusunduklerim mi degisti yoksa o donemlerde kaliteli dizi yokmuydu bilmiyorum.
Ask konusunda ben soyle dusunuyorum:tek tarafli bir askta hayaller vardir. Sevdigimizi cok yakindan taniyamayiz ve bu nedenle onu hayalimizde canlandirdigimiz kisi yapariz. Sevilen kisi burnumuzun dibinde de olsa, sevmedigimiz ozelliklerinin tamamini farkedemeyiz( bazisi hicbirini farkedemez, askin gozu kordur). Fakat askimiz karsilik bulunca bir bakariz ki sevdigimizi sandigimiz kisi, hayallerimizdeki kisi degilmis. Araya darginliklar, kizginliklar da girince sevgimizin azaldigini zannederiz. Kim hayalinde sevdigi kisi ile kavga etmis ki? Buna ek olarak insanoglu elde ettigi seylerin degerini bilmez. Gozu hep diger "seylerdedir". Dolayisiyla elimizde olan askin kiymetinin farkina varmaliyiz. O aski ne kadar cok istedigimizi hatirlamaliyiz. Iste ben boyle dusunuyorum:).
NY'tan selamlar efendim.
PS:Simdi Eduardo'yu biliyorum desem, yasim ortaya cikacak.. en iyisi ben susayim :-)))
NY, Muhtarım, sana da buradan sevgilerimizi gönderiyoruz, demek Eduardo'yu biliyorsun, hmmm tek bir jenerasyon tanırdı onu, çıktı yaşın ortaya, haha! Finallerde başarılar, bekliyorum.
Ps: Bu yaz İstanbul'a geleceğini duydum, doğru mu?