Aman Aslı sakin ol, sinirlerine hakim ol !
Sinirlendim evet.
Madem dil bilmiyorsun, hiç olmazsa senin dilinde yapmış olduğum çabalara istinaden iletişim kurmaya çalış.
İngilizce bilmeyen mi kaldı yahu?
İnsan hiç olmazsa bir kaç elzem kelimeyi öğrenir bari.
Yok, hem dil bilmiyor, hem de nasıl olsa anlaşamıyoruz diye bana kaçıncı sırada olduğumu gösterip başka şeylerle ilgileniyor.
Alooo !!!
Seninle iletişime geçmeye çalışıyorum burada ben.
Kıdemli olan hemşire ise hem yayılmış oturuyor, hem de insana tepeden bakmaya çalışıyor. Hafifçe gülümseyerek konuşuyor. Tabii o da kendi dilinde.
Neyse ki doktoru bekleyen hastalardan birinin annesi imdadıma yetişiyor.
Bunlarda tık yok.
Sinirleniyorum. Evet, hem de çok. Ama istifimi bozmuyorum. Gülümseyerek ve son derece nazik olmaya çalışarak anlaşmaya çalışıyorum.
Sonuçta ne kadar anlaştık tartışılır. Doktoru beklemeden çıkıp gidiyorum.
Çıkışta küfrettim terbiyemin sınırlarına kadar. Hem içimden falan da değil. Ne de olsa kimse anlamıyor. Lanet ettim. Sonra düşündüm, bizim oralarda çok mu farklı sanki diye. Hemen her devlet dairesine gidişimde bunları hissetmiyor muyum? İnsana karşısındaki salakmış gibi davranan iş yaparken bir yandan çay içip dedikodu yapan memureler?
Tabii benim bu yaşadıklarım bir devlet dairesinde değil burada, özel bir muayenehane de.
Olabilir, biz de de var özellerde. Misal yıllardır ne zaman Bahçeşehir Prestige'deki sinema salonlarına gitsem, orada bilet satışta çalışan iki çift laf etmek isterim. Ağzını yaya yaya konuşmalar, yukarıdan bakmalar, sakız çiğneyerek insanın suratına bakmadan cevap vermeler, surat asmalar, neredeyse bilet aldığım için özür dileyeceğim, rahatsız ettim ya kendisini ! Ama sonra düşünürüm, bu kızlara bu yaşa kadar ailesinin veremediği terbiyeyi ben mi vereceğim bir kaç dakikada. Ne olacak? Haftasonumu oğlumun yanında tartışmayla geçirmiş olacağım. Sonra susuyorum.
Susuyorum, susuyorum, susuyorum.
Ya ereceğim bir gün insanların tüm bu nasip alamamış hallerinden dolayı, yada omuzlarından tutup sarsacağım bir kaç tanesini kendine gel diye, adım deli Aslı'ya çıkacak.
Aziz Nesin'in dediği gibi...
Du'bakalım noolacak?
Madem dil bilmiyorsun, hiç olmazsa senin dilinde yapmış olduğum çabalara istinaden iletişim kurmaya çalış.
İngilizce bilmeyen mi kaldı yahu?
İnsan hiç olmazsa bir kaç elzem kelimeyi öğrenir bari.
Yok, hem dil bilmiyor, hem de nasıl olsa anlaşamıyoruz diye bana kaçıncı sırada olduğumu gösterip başka şeylerle ilgileniyor.
Alooo !!!
Seninle iletişime geçmeye çalışıyorum burada ben.
Kıdemli olan hemşire ise hem yayılmış oturuyor, hem de insana tepeden bakmaya çalışıyor. Hafifçe gülümseyerek konuşuyor. Tabii o da kendi dilinde.
Neyse ki doktoru bekleyen hastalardan birinin annesi imdadıma yetişiyor.
Bunlarda tık yok.
Sinirleniyorum. Evet, hem de çok. Ama istifimi bozmuyorum. Gülümseyerek ve son derece nazik olmaya çalışarak anlaşmaya çalışıyorum.
Sonuçta ne kadar anlaştık tartışılır. Doktoru beklemeden çıkıp gidiyorum.
Çıkışta küfrettim terbiyemin sınırlarına kadar. Hem içimden falan da değil. Ne de olsa kimse anlamıyor. Lanet ettim. Sonra düşündüm, bizim oralarda çok mu farklı sanki diye. Hemen her devlet dairesine gidişimde bunları hissetmiyor muyum? İnsana karşısındaki salakmış gibi davranan iş yaparken bir yandan çay içip dedikodu yapan memureler?
Tabii benim bu yaşadıklarım bir devlet dairesinde değil burada, özel bir muayenehane de.
Olabilir, biz de de var özellerde. Misal yıllardır ne zaman Bahçeşehir Prestige'deki sinema salonlarına gitsem, orada bilet satışta çalışan iki çift laf etmek isterim. Ağzını yaya yaya konuşmalar, yukarıdan bakmalar, sakız çiğneyerek insanın suratına bakmadan cevap vermeler, surat asmalar, neredeyse bilet aldığım için özür dileyeceğim, rahatsız ettim ya kendisini ! Ama sonra düşünürüm, bu kızlara bu yaşa kadar ailesinin veremediği terbiyeyi ben mi vereceğim bir kaç dakikada. Ne olacak? Haftasonumu oğlumun yanında tartışmayla geçirmiş olacağım. Sonra susuyorum.
Susuyorum, susuyorum, susuyorum.
Ya ereceğim bir gün insanların tüm bu nasip alamamış hallerinden dolayı, yada omuzlarından tutup sarsacağım bir kaç tanesini kendine gel diye, adım deli Aslı'ya çıkacak.
Aziz Nesin'in dediği gibi...
Du'bakalım noolacak?
Yorumlar
Yazdiklarinizi okurken hayli dehsete kapildim. Disardan bakilinca söyle gözüküyor, yabanci bir ülkede yasiyorsunuz ve anladigimim kadariyla oranin diline henüz hakim degilsiniz. Ve oradaki insalardan sanki dünyanin en dogal seyiymis gibi bir ya da bir kac yabanci dil bilmelerini bekliyorsunuz. Bu dünyada ingilizce bilmeyen kaldi mi diye soruyorsunuz, cevabi hayli basit sayilari öyle cok ki, büyük olasilikla da dünyanin bir kismi hep böyle kalacak.
Ya da gercekten tek dil- ingilizce- konusulacak bir dünyayi bizim yas olarak görmemiz mümkün olmayacak . Ee peki ne yapalim öyleyse? Bence bir ülkede yasamaya karar vermeden önce iyi düsünelim ve kararimizi evet olarak verirsek de oranin dilini hemen ögrenmeye calisalim. Eger sansimiz varsa ve hem kendimiz hem de karsilastigimiz insanlar bir kac dil biliyorlarsa da sevinelim. Ama „misafir“ olarak gittigimiz bir yerde gercekci olmayan seylerde bekleyemeyelim, hele hele kendi azinliklarina ve onlarin dillerine karsi cok uzun bir hosgörürüsüzlük tarihi olan Türkiye vatandasiysak.
Yakinda daha sevimli yerli insanlarla karsilasmaniz umuduyla uzaklardan selamlar.
Bu konuda açıkçası haaksızlık yaptığımı düşünmüyorum. Çünkü burada asıl konu benim her dilde çabalamama karşı, karşımdakilerin en ufak bir çaba göstermemesiydi.
Ve evet, İngilizce bilmemelerini yadırgıyorum çünkü hemen herkesin İngilizce bildiği bu ülkede ben geldiğim gibi, ne de olsa İngilizce biliyorum diye kolaya kaçacağıma dillerini öğreniyorsam, bütün gün boş oturacağına en azından basit bir kaç şeyi ezberleyebileceklerini düşünüyorum. Ya da en azından çabalamalarını.
Misafir olarak geldiğim bu ülkeden hiç bir şey beklemediğimiz de not etmeliyim yazının sonuna :)))
Onlara Turkce onermeyelim bence, ortada herkesce kabul edilmis bir dil var, bizde turistik yerlere garson olmaya gelenlerin 15 gunde gereken kelimeleri ogrenip is baglamalarina bakilirsa biraz ingilizce ogrenmek cok zor olmasa gerek. :)))
Hem sen herkesin kabul ettigi bir dil diye ingilizceyi onurlandirirken, fransizlarin buna ne kadar tepkili oldugunu ve ingilizce bilseler bile kendi ulkelerinde sana sadece fransizca konustuklarini duymadin galiba:)) Bunu fransaya gitmis herkesten duyabilirsin.
Ben Turkce ogrenmeyi de Turkiye'yi ziyarete gelen turistler icin degil, en az bir kac yil yasamaya gelmis yabancilar icin soylemistim, sen yanlis anladin herhalde:))
Evet yabancılara önerebiliriz bunuç Ben buraya geldiğim ilk ay buranın diline başladım misal.
Bu arada ingilizce kim ne kadar çabalarsa çabalasın dünya dili oldu. Fransızlar daha çok bekler. Ben 8-9 kere gittim Paris'eiş için. Bilirim huylarını bildikleri halde konuşmuyorlar. Ama dünyada ikinci dil İspanyolca olacak gibi görünüyor :)))