Kayıtlar

Mart, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sabun köpüğü filmler

Resim
Küçümsememek lazım tabii, biliyorum. Nitekim bu romanlar, yada filmlerin çoğu, benim diyen bir çok filmden çok daha iyi gişe hasılatı yapıyor. Onu bir yana bırakırsak sadece sponsor firmalardan bile kar ediyorlar. Bizi de eğlendiriyorlar. "Sex and the city" geçen yıl şöyle bir izlediğim, tamamına bir türlü kendimi veremediğim, çünkü film olarak abuk bulduğum ve hakkında yazmaya değer bulmadığım bir filmdi. Ama saygı göstermemiz gereken bir şey varsa, o da bir kadın için rüya gibi sahneler içermesi ve bunu bize usulca pazarlama dehası bir üslupla aksettirmesiydi. Hala izledikçe Carri'nin sahip olduğu tüm tasarımlara sahip olmak istiyor, ve o sahnelerdeki bazı şeylerin asla asla asla modasının geçmeyeceğini düşünüyorum. Her zaman derim, Tarz satın alınamaz, ama parayla çok tarz şeyler alınabilir. Bu film de bunu gayet güzel kanıtlıyor. Gelelim Bir alışverişkoliğin itiraflarına. Hayal kırıklığı. Daha önce moda mutfağında fotoğraflardan yola çıkarak Isla Fisher'ın Carri...

Öğrenelim, bilelim: Ne anormaldir, ne değildir?

Bryza: Seçimler adil yapıldı ABD Dışişleri Bakanlığı adına açıklama yapan Matthew Bryza dün yapılan yerel seçimleri, “Seçimler adil ve özgürce yapıldı ve Türk demokrasisi güçlendi. Bu noktada en önemli olan şey Türkiye’nin siyasi geleceğinin seçmenin iradesiyle belirlenecek olmasıdır” sözleriyle değerlendirmiş. Oradan öyle mi görünüyor? Ama tabii Amerika öyle diyorsa öyledir, normali budur, değil mi? Erdoğan Antalya sonucu anormal demiş. Evet arkadaşlar şimdi tekrarlayalım hep beraber. Neymiş? Alırlarsa normal, almazlarsa anormal ! Zabıta arabasından kaçırılan sandıklar çıkmış. Aaaa. Bak bu gayet normal. Burası Türkiye, demokratik ve adil seçimler ülkesi :)

!!!

Saatlerdir seçim sonuçlarını izliyorum. Tambir rezillik yaşanıyor. Korkunç aynı zamanda dışarıdan bakan biri için çok komik. Hayır trajikomik!!! Geçen seçimlerde katakulliye getirilmiş sonuçlar çıktığı konuşuluyordu. Ancak şaşkınlıktan kimse bir şey yapamadı. Ancak bu sebeple bu seçimde herkes diken üzerinde. Sandıklar çalınmış, oylar yırtılmış, belli bölgelerde elektrikler kesilmiş, belediye otobüsleri belli bölgelere yığılmış, bir Ak partili bilgisayarları karıştırırken yakalanmış falan filan. Yine kuma gömer miyiz başımızı?

Ne farkeder?

İlk belirlemelere göre, son belirlemelere göre... Ne farkeder? İzmirli olmaktan mutluyum gururluyum. Gavur dedikleri topraklar bunu söyleyenlere inat ne kadar memleketini sevdiğini bir kez daha kanıtlıyor bugün. İnşallah siz de memleketinizden gurur duyarsınız...

Sonuna bayıldım, Yılmaz Özdil'den...

Suçumuz rezaletleri söylemek... Uğur Dündar'ı izlediniz. Bi tane de ben anlatayım. Ergenekon'dan yargılanan Halis Yavuz Işıklar, "başkan" diye hitap ettiği, "Mehmet T" isimli biriyle telefonda konuşmuş; bu konuşma kayda alınıp, iddianameye konulmuş. Halis Yavuz Işıklar demiş ki: "Ben geçenlerde Ankara'daydım. Turgut Özakman'ın evindeydim. Oraya Uğur Dündar'la Yılmaz Özdil geldiler. Bu Star'ı Aydın Doğan demiş ki, ulusal bi kanala çevirin demiş..." Turgut Özakman'a hayranım. Görüşmekten onur duyarım. Ama küçük bi pürüz var... Ben Turgut Özakman'la hiç tanışmadım... Hayatım boyunca yüz yüze gelip, konuşmadım, bir kez olsun telefonda bile görüşmedim. Çok istedim, bi türlü denk gelmedi, kısmet olmadı. Evi nerededir, bilmem... Halis Yavuz Işıklar'ı sokakta görsem, tanımam, çünkü hayatım boyunca bir kez bile bir araya gelmedim, tanışmadım. İddianameye göre... Hayatımda hiç tanışmadığım biriyle, hayatımda hiç tanışmadığım birin...

Confused, not Konfiçyus...

Dikkat : İpuçları içerir. Lost 5. sezon 9. bölümün ardından nihayet ben de nurtopu gibi bir teori sahibi oldum. Konu Sun. Uçakta bulunanlardan sadece daha önce adada bulunmuş olanlar geçmişe döndüler. Ben ve Sun dışında. Ben 70 li yılarda zaten adada yer aldığı için dönemedi. Peki ya Sun? Demek ki Sun da bir şekilde adada, ya ana karnında, ya bebek. Bilemiyorum. Gerçi yaş olarak uygun olmayabilir ama durum onu akla getiriyor. Kaptan deseniz adaya ayak bassa da adada zaman geçirmedi. Neyse zaten 10. bölümden sonra o kadar confused oldum ki çözebilmem için Konfiçyus olmam gerekiyor. Gelecek nasıl değişecek? Ben'in sadece bedenen yok olması değil, aynı zamanda o kadar çok şeyin değişmesi gerekiyor ki, nihayetinde adamın burnunu sokmadığı şey yok. Dharma devam ediyor olmalı misal. Sun'ın Jack'i ve Kate'i 30 sene sonraki hali ile görmesi mümkün mü? Yada gerçekten de ilk sezondaki Adam ve Eve, Jack ve Kate'mi? Daha ne kadar karışacak bu hikaye? Bilgisayar oyunu sanki...!!...

Twilight

Resim
"Günümüzde geçen bir vampir hikayesi içerisinde işlenen aşk ile ilgili bir film" gibi bir şeyler dediklerinde "Aman Allahım ne geyiktir kim bilir" diye düşünmüş olsam da, zevkine güvendiğim bir arkadaşımın önerisi ile filmi edindim. Dediği gibi filmin müzikleri süper. Öte yandan film her ne kadar benim önyargılı yaklaştığım kadar geyik olmasa da, müzikleri kadar iyi değil. Ok tipler iyi seçilmiş, hikaye gayet güzel günümüze uyarlanmış, görüntüler falan da güzel de, nihayetinde bir vampir hikayesi ki konu zaten geyik diye nitelendirmem için yeterli. Aşk hikayesi izlettiriyor zaten, her ne kadar biraz hastalıklı olsa da. Filmi çok beğenirseniz tadı damağınızda kalmasın, sonuna bakılırsa açık kapı bırakılmış devam filmi için. Film olarak değil ama dizi olsa daha severek izleyeceğim bir çalışma olmuş. Onu bunu geçelim, soundtrackin bence en iyilerinden biri olan Muse'u dinleyelim...

"QUI TACET CONSENTIT" Sessizlik rızaya eşdeğerdir...

Dünyanın her yerinde kötülük var. İçten geliyor belki, belki cahillikten, belki zeka düşüklüğünden, belki yetiştikleri ortamlardan, belki de şeytana uyuyorlar diyerek geçebiliriz ama bir gerçek ki kötülük her geçen gün artıyor. Mahalle arasında sokakta büyüyen bizler çocuklarımızı sokağa kaç yaşında yalnız gönderebileceğiz bilmiyorum. Bazen oğlum olduğu için şükrediyorum ama sokaklarda kızlara taciz varsa, erkeklere de gasp ve kavga dövüş var. Daha da fenası insan demeye utandığımız insanların altında araba, ellerinde bakkaldan alır gibi ehliyet var ama birini öldürürlerse onlara verilecek layığıyla ceza yok. Silah çerez gibi alınabiliyor artık, o da olmazsa her çocuğun elinde bir sustalı bir çakı. Hiç bir şey olmasa, ellerini kullanıyor insanlar. Adam dövmek için, kadınları taciz etmek için, çocukları kaçırmak için. Dünyanın savaşsız geçirdiği gün sayısı var mı düşündünüz mü hiç? Her 3 saniyede bir kadının tecavüze uğradığı, her saniyede bir yerde bir cinayet işlendiği doğru mu? Sizde...

Ne var ne yok bilmemkaç...

Resim
Ne var ne yok bahsedemedim bir süredir. Günler çok hızlı geçiyor size de öyle geliyor mu? Bu aralar blogdan da anlaşılacağı üzere çok fazla film izliyorum. İzleyip beğenmeyip yazmadıklarım da var tabii. Kitap okuyamıyorum çünkü kitaplarım bitti. Bir dahaki ay halam ve annem geliyor ziyarete bizi. Onlardan isteyeceğim biraz. Yogaya devam ediyorum yine ama ara verdiğim için zorlanıyorum biraz, zamanla düzelir herhalde. Bu arada Türkiye'de hiç ilgi duymayan ve bu konuda feci yeteneksiz olan ben, buralı bir arkadaşın ısrarları ile Oryantal kursuna başladım. Bir şey değil Türk'üm diye beceremezsem kendimi kötü hissedeceğim, hani sanki hepimiz oynayarak çıkıyoruz anamızın karnından. Daha da fenası hocamız Rus! Neyse, becerebiliyor muyum? Hayır. Ama en azından kaşıkladığım nutellaların suçluluk duygusunu alacak kadar efor harcıyorum. Dans için şu bizim kapalıçarşıda satılan şıngırtılı pullu kalçaya bağlanan şeylerden satıyorlardı, ondan da aldım, şimdi kim tutar beni, hahaha! Bu arada...

Elektrik mevzusu

Doğunun bir şehrinin bir ilçesinin bir köyünde çobanlık yapan iki kuzen elektrik akımına kapılıp sakat kalıyor, elleri ayakları kesiliyor, varı yoğu harcayan aileleri onlara protez kol, bacak taktırıyor, çocuklar geçenlerde evlerine dönüyorlar, evlerinde kaderin cilvesine bakın ki elektrik yok! Elektriği, suyu olmayan köylerdeki, sıvası olmayan evlere bulaşık makinası da hediye ediliyor martın sonu gelmeden. Hani bozulursa servise götürecek yol namına bir şey de yok, o olsa arabayı kim bulacak, servis büyükşehirde... "Elektrikler kesikti çalışamadım" bahanesi sizin için bir karikatür yada fıkradan alıntı gibi gelebilir ama hala oralarda bir yerlerde elektriksiz, yada elektiriğ kaçak kullanmak zorunda olan insanlar var. Öte yandan elektriği kaçak kullanıp, tavana demir somya bağlayıp, ona verdiği elektrik ile ısınan, kurnaz insanlara kızıyoruz. Oralardaki insanları anlayabilir miyiz gerçekten de? Kesinlikle hayır. O ortamı görmeden, oralarda yaşamadan, doğuda insan olmayı bilm...

Wanted - Yes please more logical...

Resim
Ve bir Angelina filmi daha... Wanted, Angelina'nın ve Morgan Freeman'ın hatırına izlediğim, ve muhtemelen sadece bunun için veya biraz tüm o saçmalıklara gülmek için izlenecek bir film. Matrix, en azından başka bir alemde geçiyordu, bu tüm o mantık dışı sahnelerle burada geçiyor, dünyamızda. Esas kızımız esas oğlana yardım ediyor, kah trenlerin üzerinde nasıl seyahat edileceğini öğretiyor, kah dayak attırarak en sonunda yememeyi. Esas oğlumuz nihayetinde hedefi görmeden kurşunu sağa sola bükerek hedefini vurmayı öğreniyor falan filan. Filmin son 10 dakikası ilginç. Eminim bu türü sevenleri tatmin edecektir, bana kalırsa komik bir filmdi. Film bahane Angelina şahane. Dövmem için daha da sabırsızlanıp, saçımı tekrar uzatsam mı acaba diye düşündüm. Sanki onlar da olsa adeta Angelina'yım. Haahaha!

İzmir

Ne de güzel yazmış Yılmaz Özdil. Her ne kadar eskisi gibi olamasa da, oy rantı için göç yaptırılıp içine edilse de, hiç bir zaman onlardan olamadı diye yalnız bırakılıp emekliler şehri havasına sokulmuş olsa da... Türkiye'den sıkıldığım zaman İzmir'e giderim ben. Simite gevrek deriz biz... Çekirdeğe çiğdem. Kordon elektrik aleti değildir. Kumru da kuş değildir bizim için... Yengen'i yeriz. Sen sigorta dersin... Biz asfalya deriz. Uzatmayız... Gidiyom geliyom deriz. Domates dediğin, domat işte. Evimiz isterse 800 metrekare olsun, balkonda otururuz. Hıdrellez filan gibi mazeretler uydurur, sabaha kadar sokaklarda içeriz. Bi oturuşta 60'ar 80'er midye yeriz, istifno severiz, cibez'e bayılırız; gece 3-4 gibi boyoz'a dalmazsak, kan şekerimiz düşer! Boş lafa karnımız toktur bu arada, tırışkadan teyyare gibi atasözlerimiz vardır... * Paraşüt kulesinden atlamayana kız vermezler; kızlarımızı da tavlayamazsın ha... Canı çekerse, o seni tavlar! Liseye giden kızının erk...

Changeling

Resim
Bir arkadaşım filmi hiç beğenmediklerini söyledi. Ben mi? Çok beğendim. Ve bunun sıkı bir Angelina hayranı olmamla da ilgisi yok sanırım çünkü filmin başlarında onun yerine duygusunu mimikleri ile daha yumuşak anlatacak birinin oynamasını yeğliyordum. Gerçi filmin sonunda da onun iyi bir seçim olduğunu düşündüm çünkü güçlü bir kadın gerekiyordu role. 20 lerin saç modeli, makyajı ve kıyafetleri ile şahane görünüyordu ayrıca. Filmde bir anne olduğum için bir çok sahne çok etkiledi beni. Hele ki, - devamı spoiler içerir, isterseniz okumayın- o, bu sizin çocuğunuz diye ısrar ettikleri yerde öylesine öfkelendim, ona inanılmadığını gördüğümde çaresizliği o denli hissettim ve ümitle beklediğinde o kadar heyecanlandım ki bir çok sahnede gözyaşlarımı tutamadım. Yüzyıl önce de böyle manyaklar varmış, şimdi de var. Gerçek bir hikayeden alınan senaryosu ile Changeling, giderek kötüleşen dünyada ne acılar yaşandığını ve o acılarla yoğrulan hayatların kesiştiği olayları göstererek bir ufak çimdik at...

Ne bir ses ne bir nefes...

Dile getirmek istediklerimi kimi yazarlar nasıl da dile getiriyor. Hepimiz bir etkisiz eleman. Hepimiz biriz. Benzeriz anlamında değil. Bazen de sıfırız. Zira matematikte de etkisiz eleman toplama ve çıkarma işlemlerinde "0" , çarpma ve bölme işlemlerinde "1" olarak kabul edilir. Bizim de bundan farkımız yok, bizi toplasalar da, olmadı deyip çıkarsalarda, bir kaçımızı birbirimizle çarpıştırıp, sonra bir kaç parçaya bölseler de sesimiz çıkmıyor artık. Ne zaman öğreneceğiz acaba, onlar, yüzler, binler olmayı? Sesimiz çıkarmayı? Çoğalmayı? Var olmayı?

Adam ölmüş gitmiş, ama hamdolsun bizi teğet geçmiş...

Bu kadar mı tahammülsüzsünüz eleştirilere yahu? Yok artık ! Burada ve burada... Bir de gülelim eğlenelim diye dünden devam...

Hayatımız Recep İvedik'in hayatı gibi aslında...

Dışarıdan biri bakınca öyle tabii... İçten içe yanıyoruz haberimiz yok, benim var aslında, ondan dolayı da canım çok sıkılıyor bu konuların bahsi açılınca. Benim için o, bu, şu partisi farketmez. Dürüstlük bekliyorum sadece. İnsana sevgi, saygı, hoşgörü bekliyorum. Çalmasın, çırpmasın, yalan konuşmasın, insanları salak yerine koymasın. Biraz olsun ekonomiden anlasın. Başka ülkelere minnet etmesin, gücümüzün farkına varsın. Bunun için öncelikle cehaletle savaşsın. Hayvan da sevsin ki, insan seveceğini de bilelim. Kadınlara çok çocuğu değil, okumayı, ilerlemeyi, bir yerlere gelmeyi salık versin, onları sadece seçim zamanları yada kadınlar günlerinde değil her zaman hatırlasın. Açın halinden anlasın. Bilime de saygısı olsun. Dini de kullanmasın, askeriyeyi de. Yasaklar koyarak değil, insanları destekleyerek yer edinsin. Korkutmasın, sevdirsin saydırsın. Mahalle kavgaları yapmasın, biraz usturuplu olsun, ağırlığını koysun. Sadece iç olaylarda değil, dış olaylarda da kendisini kanıtlasın. D...

Kadın olmak en büyük lütuf mu, en büyük küfür mü?

Resim
Kadın o. Süslenen püslenen aşık olunan da. Kapanan, sakınan, saklanan, eve kapatılan da o. Yarım akıllı dedikleri de o, kimi yerde erkekleri yönetip kocasından daha çok para kazanan da, erkeklerin hoşuna gitmese de genellikle. Dayak yiyen o, töre için can veren o, önce babandır, sonra kocandır sever de döver de lafını duyan da o. Tarlada da çalışan o, evde de çalışan o. Üstüne üstlük kocasını memnun edecek olan da o, canı istese de istemese de. Buna rağmen üzerine kuma alınan da o. Siz kuma adamlar alan kadın duydunuz mu? Bekar olsa evde kalan o, boşansa dul dedikleri o, ikinci kez evlense bir tane eskitti zaten dedikleri, biraz gezse tozsa erkeğin çapkın olduğu yerde, kendisine başka yakıştırmaların yapıldığı o. Zaten küfürlerin ana fikri de o veya onunla ilgili şeyler. Cinsel tacize uğrayan da o zaten. En fenası birbirlerini çekemeyenler de onlar. Erkeklerin dedikodusu yapılır mı, hemcinslerin yapılır, bakın yarışma programlarına, en az puanı kadınlar kadınlara verir. Kolay değil k...

Gran Torino, bayandan, hiç kullanılmamış hayallerin klasik arabası...

Resim
Alkııış... Clint amcam süper oynamış mı demeliyim? Adam zaten huysuz adam tipiyle özdeşleşiyor, yeni bir şey yok. Film bana son derece anlamsız geldi, tüm hikaye son 10 dakikada, o da çok klişe. Yeni Amerika'ya yada içine edilmiş Amerikan rüyasına realistik bir bakış hesabı yapılmış, film bahane, araba şahene, bla bla bla... Sevmedim yani...

İlginç...

Ben mi artık insan sarrafı olmuşum, yoksa şu sözlerde gerçekten de inandırıcılıktan yoksun bir şeyler mi var? Evet tam bir politikacı olmuş hanımefendi, 10 yıl değil, bir yıla kalmadan ulaşırlar ailece istediklerine...