Kayıtlar

Haziran, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
İzmir yolundayım. Life is disgusting. ...

Eczacılar birliğinden haber bekliyoruz.

Haberler iyi değil. Kardeşim kemoterapiye yeteri kadar cevap vermedi. Kendisini iyi hissediyor ama iliğin durumu iyi değil. Bu esnada gelecek ve nakil yapılması olası iliklerin uyumuna bakılacak ama ilik nakli için de kardeşimin iliğinin belli seviyede olması gerekiyor. Amerika'da buna yardımcı olabilecek bir ilaç varmış. Ama bizim getirtebilmemiz için çok para ve zaman gerekiyormuş. Eğer ilaç gelirse o ilaçlarla ilik toplayabilir kendisini ve ilik nakli için bir ışık olabilir. İlacı bizim için ancak sağlık bakanlığının onayı ile eczacılar birliği getirtebilir bu durumda. Sağlık bakanlığı onay verdi. Yani kardeşimin durumu şu anda eczacılar birliğine bağlı. Umarım insaflı ve çabucak davranırlar, umarım bize o ilacı bir an önce getirtebilirler. Şu an ümit etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. O kadar dirençli ve hayat dolu bir çocuk ki, hayır demelerini hiç hak etmiyor, hiç...

SUS ma !

Ben ülkeme döndüğüm için çok mutluyum. Her şeyi bir kenara bırakalım, aynı zamanda çok da komik bir ülede yaşıyoruz. Misal şimdi haberleri izlerken bile gülünecek bir sürü CİDDİ haberle kahkaha atabiliyorum. Gülünecek ne var bunlarda diyebilirsiniz ama zaten akıl sağlığımız yerinde olsa bunlara sesimizi çıkarırdık değil mi? Bilmem yazmaya gerek var mı, açın bakın ağlanacak halimize. Utancımıza. Yakıştırıyor musunuz kendinize SUSmayı? Ben yakıştıramıyorum, rahat uyuyamıyorum, o sebeple inandıklarımız uğruna konuşmaya, yazmaya, tartışmaya devam...
Yeni. Yeni olan herşey heyecanlandırıyor insanı. Şimdi yeni bir evimiz var. Yeni eve yeni eşyalar alınacak, zamanı gelmişti. Kimileri sadece yenilenecek. Şimdiden alışverişe başladım. Ikea ve Tschibo'da pratik şeyler buldum. Egenin şehirlerini dolaşırken buralara özgü şeyleri makul fiyatlara bulabiliyorum, hem de başka hiç bir yerde bulunmayacak özellikte şeyler. Yeniden burada olmak zaten heyecan verici. Geçtiğimiz yıl yenilikti zaten bizim için. Şimdi yeni yeniden. Yeniden sevdiklerimizi göreceğiz, Kerem şimdiden kuzenlerini sayıklıyor, bir kaç güne kadar da oraya geçeceğiz. Yeni bir arabaya alışacağım, bu kadar kısa zamanda geri döneceğimizi bilsem satarmıydım arabamı? Bu arada sanırım bu dünyada otomatik vites kullanmayı beceremeyen tek insan olduğumu da not etmeliyim buraya. Zaten düz vitesin keyfi de yokmuş otomatikte. Sevmedim. Yeni bir iş bakacağım Keremin okulu açılır açılmaz. Çalışma hayatını özlediğimi söyleyemeyeceğim ama işimi mesleğimi çok özledim. Halacığım sağolsun,...

Korku

Eskiden her şey çok güzel gittiğinde, içimi bir korku kaplardı. "Her şey o kadar mükemmel ki, ya bir şey olursa" diye. Sonra zamanla bu korku yok oldu. Belki de hayatta her şeyin olabileceğini, mutlu günler kadar sıkıntıların da gelebileceğini, sonra tekrar mutlu olunabileceğini öğrendim. Şimdilerde başka bir korku var içimde. Özellikle de sevdiğim insanları ziyaret ettikçe, eskiden gelmiş olduğum evlerin değişik suratları, yaşlanan suratların değişmeyen ifadeleri içinde karışan kafamın yarattığı bir korku bu. Rahmetli babanne yarısının evinde tüm aile toplanırken, bir anda hastalanması, onun hastalığı ile bakımsızlaşan ve zaman içinde onunla birlikte eriyip giden ev de, onun ölümü ile ölmemiş miydi? Şimdi halamın evinde babamla babaannemle geçireceğimiz, güleceğimiz, geçmişi anacağımız kaç günümüz daha olur diye düşünüyorum. Bu beni korkutuyor. Hem de çok. Kaybetme korkusu. Sevdiklerimi, alıştığım sevgiyi ve güveni, bu hanelerde kaç yaşına gelirsem geleyim evin küçük kızı o...

Özetle

Günlerdir dağılmış vaziyette koşturuyorum. Dün maceralı bir uçak yolculuğunun ardıdan gece bir de halama gelebildik. Sabah ilk iş buraya yazayım dedim ama klavye korkunçtu, alıştığım hale getirip yazıyı düzeltmem bayağı zaman aldı. Ama haber vermem lazım, biliyorum ne zamandır sesim soluğum çıkmadı. Özetle ev işinde değişiklik var, bu da beğendiğim bir ev, hem bu benim için daha iyi olacak, bu sefer anlaşmamızı yaptık, bir kaç aya kadar taşınıyoruz. Keremin okuluna, ev bakmaya, eşya toplamaya, yeni eşyalar bakmaya, planlar yapmaya boğulmuşken bir hafta geçti bile. Arkadaşlarımı görmeye zor zaman bulabildim, bir de babaannem hastaneye yatıp kardeşim bir hafta için eve çıkınca alelacele buraya gelmem gerekti. İstanbul'da annemle görüşebilmem de harika oldu tabii. Bu gün kardeşimi göreceğim. Muhtemelen yarın Ankara'ya fdönüyor, bu ay onu en zor kemo bekleyecek, ne yazık ki hastalık bu tedavi ile kolayca geçemiyor. İyi haber 4 tane benzer ilik bulundu, onlar geliyor, zaman gerekece...

Gelişmeler

Secret işe yaradı yine. İstediğim evi alıyoruz. İstediğim yön olmasa da istediğim kat oldu. Aman boşver oldu ya, bankalarla yıllaaaaarca haşır neşir olacağımız bir borcumuz da oluyor ama ne demişler, borç yiğidin kamçısıdır. Şimdi bir daha secret-lıyor ve o evde eski yılbaşıları gibi kardeşimle sağlıkla hep beraber olacağımız bir gece hayal ediyorum...

Bizden haberler

Her gittiğim yerden dönerken burayı okuyacak, benden burayı okuyarak haber alacak arkadaşlar bırakıyorum, biliyorum yazmalıyım, bu sebeple işte son haberler... Ev savaş alanı gibi. Salondaki hiroşimayı temizlemişken, yatak odasında yıkıntı oluştu. Kerem'in odasına girebilmek için gerçekten tank lazım. Ama eve barışın gelmesi yakındır. Her gün az da olsa etrafı temizleyip toparlıyorum. Sonbaharda taşınmayı düşündüğümüz için çift iş yapmamak adına elime geçen gidecek şeyleri de paketliyorum bir yandan. Bu arada Kerem bir kaç gün değişimden etkilendi. Pek bir şey yemedi. Orada benimle Türkçe konuşmaya çalışan çocuk burada kendiliğinden İngilizce konuşmaya başladı. Ama mutlu tabii. Oyuncaklarını unutmuş, hepsi yeni gibi geldi ona. Ne yazık ki bugün büyük kısmını elemek zorunda, artık büyüdü ve odada bebek oyuncaklarına yer yok, malı kıymetli olsada. Menenjit geçiren arkadaşına gittik Cts. Bakteriyel değil dediği için dr lar, ve bir kaç günde taburcu ettikleri için ben Kerem için korkma...

Bugün yüzüm gülüyor...

Yorgun ama mutluyum. Bugün geldim ülkeme. Döndüm. Ev perişan, yapacak bir sürü iş, gidilecek bir sürü yer var. Ama her şey hallolur. İnişimle bir kaç iyi haber aldım ya uğurlu geldi ayağım diyorum. Arkadaşımın oğlu iyiye gidiyor, yarın eve çıkması bile olası, kardeşimin ise dün geceden beri ateşi çıkmamış ki bu iyiye işaret, kan değerlerinde de yükselme varmış. Bir dinleneyim, toparlanayım, yazarım yine. Oradan beni uğurlayan burada beni kucaklayan, zor zamanlarımda destek olan herkese tekrar teşekkürler.

İsyan etmek istemiyorum...

Ama lütfen kabus olarak bir önce uyanılacak bir zaman dilimi olsun bu günler benim için. 3 ledi işte. Şimdi de babaannem. Bir ilaç verin bana uyuyayım, sonra herkes iyileşince uyanayım...

Felaket tellalı...

Sigara. İçki. Sağlıksız beslenme. Radyasyon. Belki de DNA mızda var. Stress. Çoğu insan büyük sıkıntılardan veya hastalıklardan sonra yakalanıyormuş kansere. Olabilir. Ama nice sağlıklı insan biliyorum yakalanan. Evet, her yer radyasyon, bizim evin üzerinde 5 tane wireless hat var. Taze diye aldığımız bir çok şey katkılı veya hormon takviyeli. Dün bir mail geldi, neleri yemeli, neleri yememeliyiz, diye. Kansere yakalanmamak için tamamen değiştirmeliymişiz beslenme şeklimizi. Adamlar sit içmeyin, içirmeyin, illa ki soya sütü diyor. Oldu. Aldım işte oğluşa, yaki yaki dedi ukala... Arada Türk kahvesinin yanında içtiğim slim sigaraya b.k atmasın kimse. O olmadı başkası, neyden nasıl koruyacaksın kendini ve sevdiklerini. Hayat yaş aldıkça daha zorlaşıyor. Daha çok acı veriyor sanki. Yaşadığın herşey omuzlarında birikiyor adeta. Belki de o sebeple çöküyor omuzlar yaşlanınca. Hayatın yükünden... Dip sos: Şimdi kardeşime olduğu kadar bir can arkadaşımın oğlu için de dua etmeliyiz. Boğaz enfeks...

Suspus...

Sen düşünceden ibaretsin, geriye kalan et ve kemiksin gül düşünürsen gülistan olursun, diken düşünürsen dikenlik... Gül düşünüyorum gerçekten. Gül düşünüyorum. Güzel düşünüyorum. Allahım yalvarırım gülistan olsun her yer. İyi haberler alayım artık, arka arkaya beni üzecek haberler gelmesin. Dualarım sağlık ve sıhhat için. Geri kalan dert dediğimiz şeyler ne biliyor musunuz? Şımarıklık. Sadece şımarıklık...

Düşün düşün...

Bugünlerde çok düşünüyorum. Tartıyorum, biçiyorum. Hayat üzerine. Yaşam üzerine. Acılar ve mutluluklar üzerine. Beni üzen herkesi affediyorum birdenbire. O kadar basit geliyor ki herşey gözüme. O kadar da anlamsız. Kin tutmak ne gereksiz bir şey? Elinize ne geçiyor? Ya da kırgınlıklar, kızgınlıklar, nefret, haset, alavere dalavere. Ne geçiyor elinize? Kocaman kapkara bir yürek. Gün geldiğinde kimileri kararmış kalpleri ile ölüp gidiyor bu dünyadan. Kimi olabildiğince ak. Ama sonunda gidiyor muyuz dünyadan? Gidiyoruz. O zaman yüreğimizi karartmadan gitmeli. Tadına vararak herşeyin, sıkmadan, üzmeden, hele saçmasapan şeylere hiç üzülmeden. Almak mı istiyorsun al, acıma parana, gezmek mi istiyorsun, erteleme, takma kafanı zamana. Birine bir şey söylemek istiyorsan söyle. Atma içine. Nefret etme, kırılma, kızma, kıskanma. Nihayetinde göçüp gittiğimizde arkamızda kalacak olan sadece insanların bizim için söyledikleri olacak. Şimdi etrafıma baktığımda mutluyum. Beni seven çok insan var. Baze...

Herkes biraz İzmirliymiş, müjdemi isterim...

Yılmaz Özdil burada yazmış, ne de güzel yazmış. Hele, "Adam sarhoş kafayla kurmuş memleketi, siz ayık kafayla batırıyorsunuz, Allah'ın gerizekalıları" bölümüne çok güldüm çok :) Evet eski yazısının altına çok çekemeyen yorum yapmıştı, bazıları evlere şenlik, ne kızlarına laf etmedikleri kalmış, ne dinine imanına. Ama biz İzmirliler ne yaparız? Güler geçeriz, başımızı çevirir, sahilde güneşin batışını izleriz...

Life...

Bir hafta önceden bavullarımı hazırladım. Heyecanlıyım tabii. Özlediğim çok şey var. Son günlerimizi burada sevdiklerimizle geçiriyoruz. Ama bir sus pus olma hali var üzerime yapışan, ondan yazmadım bir kaç gündür. Bu hafta son zamanlarda okumadığım kadar çok blog okudum. Özlemişim , iyi geldi. Yorum bile yazamadım, anlayın ne kadar suskunlaştığımı. Kafamda da bir sürü düşünce var bu esnada. Dönünce ailemle geçireceğim yazı, iyi gelecek bana ama bundan önce yapmam gereken şeyler var. Hem İstanbul'a, anneme, hem de eşimin şirketine yakın bir yere taşımam gerekiyor evi. Küçük ama hoş bir yer. Yeni bir kaç site bulduk. Onlardan birine bakacağım döner dönmez.Orada bir kaç arkadaşım var, onlardan biri okul araştırdı bizim için, sonunda birinde karar kıldık. İlk okul önemli değil, hayatın gerçekleri içinde olsun, çabalasın diyerek oğluşun bebekliğinden beri devlet okulu taraftarıydım ama şimdi burada öğrendiği İngilizceyi unutmaması için ben de koleje ikna oldum. İçimize sinen bir yer bu...

Biliyorum,bazen çok can sıkıcı oluyor bu blog...

Şöyle mideme koca bir yumruk yiyorum, sonra bir kroşe. Hayat insanı fena sallıyor bazen. Bazen "Uyuyan güzel" gibi derin bir uykuya dalmak istiyorum, hani her şey olsa bitse, ama hallolsa ille de, sonra uyansam ben, bazen çok güçsüz hissediyorum hayat karşısında, bazen çok korkak. Bazen umarsız davranmak istiyorum, dah az sinirlenmek, daha az üzülmek, daha az düşünmek. Olmuyor, yapamıyorum. Bazen hiç bir şey duymak istemiyorum, hani sağır olsam, kör olsam, bi haber olsam herşeyden. Bazen ne de olsa hepimiz gün gelecek göçüp gideceğiz diyorum, her şey geçici, her acı. Bazen de korkuyorum bu fikriden, aman yanlış anlaşılmasın korkmuyorum kendimden, anneyim nihayetinde, dua etmeliyim bu dünyaya olabildiğince uzun süreliğine çivi çakmak için, ama bazen çok ağır geliyor herşey bana, her acı ve üzüntü karşısında eziliyorum suçluluk duygusuyla. Bazen hayat çok boş geliyor. Bazen canım hiç yazmak istemiyor.Bazen çok imreniyorum güle oynaya yazılar yazan bloggerlara, bazen ben de öyle...