Kayıtlar

Aralık, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dilek...

Resim

Eski yılların dersleri...

Yeni yıl için mutfak alışverişi 70 lira. Süslemelere bu yıl yapılan harcama 50 lira. Oğluşa hediye Hot Wheels 55 lira. Yeni yıla girerken eskilere dönüp bakmanın, vay canına "Bu sene biraz daha olmuşum ben" demenin hazzı, "Paha biçilemez !!!" Geçtiğimiz yıl, sevdiklerimizden, sağlığımızdan, huzurumuzdan daha önemli hiç bir şeyin olmadığını acı ama ders verecek bir şekilde bir kere daha anladım. Şimdi beni üzen, kıran, kızdıran bir şeyler olduğunda gidip oğluşa sarılıp kokluyorum. Püfff... Uçuveriyor... Hırslarımdan arınalı çok oldu, hırsla, "Herkes beni taklit ediyor", "Ben herşeyi herkesten iyi yaparım" yada " Ben farklıyım, harikayım, ilk ben yazdım, şöyleyim böyleyim" diyerek yazan arkadaşlarım kadar mükemmel değilim, ne mutlu bana. Komik olacaksam, esprilerime gülünmesini tercih ederim. Doğumda sinirlerimi aldılar zaten, daha bir sakinim uzun zamandır. Daha kabullenici oldum, daha bir affedici. İnsanları anlayışla karşılıyorum, anla...

Mektup

Resim
Eski yıl. Seni hiç sevmedim. Bana hiiiiç iyi gelmedin. Ama bir ümitle gireceğimiz yeni yıla ulaşabilmek için sana katlanabilmem, bir yaş daha büyüyebilmek için - yaşlanmak da cabası- acı çekmem, ve tüm yaşadıklarımızdan ders çıkarmam gerekiyormuş anlaşılan o ki. Hayat bu. İşler ters gidebiliyor bazen. Şimdi taşınma arifesinde toparlanmış bir evin içinde penceremizde ışıklar, hayaller kuruyoruz . Yeni yıldan ümitliyim. Bu sene bana büyük bir şansla gelecek. Sağlıkla, huzurla, refahla... Bir de listem var Santa babadan. Hani görürsen söyle, bana uğramadan gitmesin. Madem çok kazık attın bana, gitmeden bari bir güzellik yap. Hadi göreyim seni...

"Dirty Sexy Money"- Diziler üzerine...

Resim
Fotoğrafa baktığınızda "Dallas" ı hatırlatabilir size. Amerika'nın en zengin ailelerinden birinin hayatını, bir nevi, beklemediği bir anda babasının yerine bu aileye avukat olan Nick'in gözünden anlattığını söyleyebilirim. Paranın satın alabilecekleri ve alamayacakları - az da olsa- üzerine düşünürken, avukatın babasının katilini de arıyoruzki bu konuda sanırım sağ gösterip sol vuracaklar. Evet, Dallas'la benzerlikler var, belki de bu sebeple eğlenceli geliyor bana da. Bu arada "Dexter" ın sezon finali de çok şaşırttı beni. Ailemizin seri katilini zor günler bekliyor. Bir diğer önerim şu aralar Cnbc-e!de de yayınlanmakta olan "Aliens in America". Klasik Amerika'lı bir ailenin gözünden Müslüman'lara bakış açıları komik ve eleştirel bir dille anlatılıyor. Tv'den uzaklaşıp, bazen günlerce açıp izlemediğim şu günlerde sardığım bu "ecnebi" diziler farklı konuları, eğlenceli sahneleri, ve zengin cast'ları ile en azından isti...

Moda insanı vezir de eder, rezil de

Resim
Yukarıdaki asit yıkama jean mont ve pantolonu giyip saçlarınızı drape yapar mısınız hanımlar? Ya siz beyler, yukarıdaki saten yelek- gömlek- ceketleri giyip bu kılığa bürünür müsünüz? Hayır mı? Eğer 80'lerde gençliğinizi geçirdiyseniz mutlaka siz de bu şekilde giyinmişsinizdir. Utanmayın. İtiraf edin. Şimdilerde köşe bucak sakladığımız fotoğraflardaki kıyafetler o zamanlar bizim için göze ne kadar hoş görünüyordu değil mi? Moda insanı vezir de eder, rezil de ! Bugünlerde giydiğimiz kimi şeyler için de aynı duyguya kapılacağız bir gün. 80' ler çocukluktan genç kızlığa geçiş yıllarına rastlayan benim gibiler için o zamanların moda akımları nasıl psikolojimizi bozduysa, akıllanmış olmalıyım ki, moda diye her abuk subuk şeyi uygulamıyorum. Ama o yılları yaşamamış olanlar derslerini yeni alıyorlar. Bense bu yollardan geçmiş, aşmış, 100 yaşına gelmiş bir insan edasıyla başımı sallıyorum, " Bir gün pişman olacaksınız nız nız!!! ..." Malum bir kaç sezondur 80'ler patırtı...

Yeni yıl için öğütler...

Resim

Tanıştırayım, Çamur bey...

Bugün kaplamacı gelip, koltuğa bakıp, bana hak verince, kumaşı aldığı yeri arayıp derdini anlatmaya çalıştı. Tekstilciyiz ya, ben anlatayım isterseniz dedim. Nerden bilecektim karşımdakinin bu işi bilmediğini. Bir de üzerine "Çamur" bir insan çıkınca karşıma, konuşurken gitgide sinirlenmeye başladım. Adama, sizin kartelanızdan beğenip sipariş verdim diyorum, bildiğiniz düz renk kumaş, ama abrajlı gibi çizgilerle geldi bana. Adam bana bunun kumaşın doğal hali olduğunu söylüyor. İyi ama diyorum çizgili değil ki bu, üzerinde çizgili de yazmıyor. Zaten çizgi gibi de değil, abraj var üzerinde. Düz değil madem neden düz renk kartela koyuyorsunuz. Çizgili değil ki o diyor. Eeee? Düz de değil. Ne ? Bilmemne adı diyor. Tamam adını biliyorum ama düz değil desenli değil, Ne bu o zaman? Biz bu kumaşı her zaman böyle satıyoruz diyor. Ne yani ben de mi hatalı kabul etmeliyim. Hata değil ki o diyor. Bariz hata işte. Hani kumaşçı olmasam yutacağım. O zaman kaplamacınız neden dikkat etmemiş d...

Pes !

Şu haberi okuduktan sonra "ilik"lerime kadar ürperdim. Eşleşme olmuş, ve bu saklanmış ve-veya sadece Ermeni oldukları için başvurulmamış olabilir mi? Bu kadar korkunç olamaz değil mi durum? Hastalığın ne kadar korkunç aşamaları olduğunu bilmeyenler var sanırım. İliğin ırkı, dili, dini mi olur? Bu ne ırkçılık, ne cehalet, ne saçmalıktır???

Dinden imandan çıkacak sabır taşı Aslı...

Şimdi girdim içeri. Bugün fayans, tesisat vb işlerini halletmeye gitmiştim ya. Gittim, biraz olsun hallettim, ama bilin bakalım ne çıktı? Yeni işler!!! Yarın da gitmek zorundayım. Taşlar özel bir sıvı ile silinecek, araları doldurulacak, silikon işleri var, yaptırdığım lavabonun altı hala akıyor. Tesisatta kaçak olma ihtimali var ama ben aklımı kaçırmadan bir yerleşeyim, gerekirse sakinleşince kırdırırım. Bu arada perdeler için ölçülerin eksik verildiğini, neyse ki benim pay koyduğumu, buna rağmen ancak düzgün durabildiğini, koltukları açtığımı, ama büyük kahverengi koltuğum kumaşında abraj olduğunu, pufun dikişlerinde sandalyelerin zımbalarında prb. çıktığını, katalogdan sipariş verdiğim yatak başlığının düşündüğüm gibi çıkmadığını söylemiş miydim? Yarın bir de koltuklar geri gidecek. Ne derdi anneannem? La havle ve la kuvvete !!!

Benim adım...

Avatar'ı izlemek istiyorum. Meraktayım. Bakalım herkesin söylediği kadar büyüleyici mi. Bir yandan da herkesin yerden yere vurduğu Yedi kocalı Hürmüz'e gitmek istiyorum. Gülmeye ihtiyacım var biraz, biraz da uzaklaşmaya. Geçen günlerde okula çağırdılar bizim sınıfın velilerini. Branş dersleri için etkinliklere katılmak üzere. Diğer annelerle birlikte çocuklarımızın gördüğü derslere girdik. Ritm dersinde eğlendik, dans dersinde çok güldük, spor aktivitelerinde onların oynadığı oyunları oynadık, yabancı dillerde herkes farklı şeyler bildiği için çuvalladık, ama el işinde ortaya harika şeyler çıkardık. Akşamüzeri snack time, bize göre çay saati olarak düzenlendi ama öğretmenler için diğer okul günlerinden tek farkı bu değildi sanırım. Onları bayağı yorduk, güldürdük ve terlettik. Bizim için ise diğer annelerle tanışmak, hatta tanışmak ne demek kaynaşmak için iyi bir fırsattı. O kadar uzun zamandır böylesine gülmemiştim, bir kaç saat de olsa iyi geldi. Yarın yine evin işlerine koşt...

As a well-spent day brings happy sleep, so life well used brings happy death.

İnanmak istediğimize inanmak, aksinin doğru olmadığına dair diretmek huzur veriyor bize. Her kaybımız ne fani şeylerle uğraştığımızı hatırlatıyor ama nafile. İnatla dönüyoruz başladığımız yere. Kendimizi kandırmayı seviyoruz. Acıları bittiği için huzuru bulduklarına inanmak istiyorum. Ne biliyorum ki "sonrası" için? Hiç bir şey. Belki bir boşluk, belki bir başlangıç, belki başka bir şey inanmak istemediğim. Avutuyorum işte kendimi. Benim acımla baş etme yöntemim başka, "Düşünme" mek üzerine. Ertelemek. İleri vadelere, taksitlere bölmek, bir nevi senet yapıyorum gelecek günlere. Ölüm 20 sinde de yakalasa sevdiklerimizi, 90 ında da, beklesek de içten içe kaçınılmaz sonu, yaralıyor. Şükretmem gerekiyorsa bir şeye, beklenmedik olmadığına şükredilebilir sadece. Yoksa bu geçtiğimiz sene için pek iyi şeyler söyleyemeyeceğim. Öğretti, büyüttü, ümitlendirdi, ama acıttı, kanattı, çok da yaraladı. Gelecek yıl hayrola...

...

Resim
Ağır ağır gözlerini açtı. Açık pencereden usulca giren rüzgar, perdeleri uçuştururken, günün ilk ışıkları, çiçek kokuları ile harmanlanıp ayak ucuna kadar geliyordu. Ayaklarını anne karnındaymış gibi karnına çekti. Güneş şimdiden ayaklarını bu kadar ısıttığına göre, yine çok sıcak bir gün olacaktı. Usulca kalktı, ses çıkarmamaya gayret ederek, parmak uçlarına basarak terliklerini aradı. Sabahlığını giyip sessizce odadan çıktı. Bir an yatak odasının kapısında durdu. “Bu sessizlik… Bir yandan bu sessizliği severken bir yandan da nefret ediyorum, ne garip” diye düşündü. “Çocuklar büyüyor, bak biri askere gitti, biri İstanbul’u kazandı, bir tanesi ile avunuyorum. Gün gelecek hepsi de bir yerlere gidecek. Ya o zaman ne yapacağım?” Mutfağa gidip çayı hazırladı. Kahvaltılıkları çıkarmaya başladı. Kokulu domatesleri doğradı, çökeleği çıkardı, zeytinleri üzerine serpiştirdi, zeytinyağını döktü. Bizim buraların en iyi yanı da bu diye düşündü. Her şey lezzetli, her şey taptaze. Ankara’daki oğlu d...

Derdim başımdan aşkın...

Dün yeni evin temizliği vardı. Doğalgaz bağlanma aşamasında olduğu için sanırım - 25 - Ok abartıyorum - derecede çalıştı kadın. Sözde inşaat şirketi evi temizletmiş, yetişemeyeceğini anlayınca ben de gidip yardım ettim. Ellerimdeki Domestos kokusunun 25 yıl - Biliyorum, abartmakta üstüme yoktur ama bundan neredeyse eminim- çıkmayacağını düşünüyorum. Bugün yenilenen ve yeni mobilyalar gelecek, yani kutuplara doğru hazırlanmalıyım birazdan. Bu sebeple bloglar biraz askıya alındı bu hafta. Bir yandan evin işleri , bir yandan da UPS ile uğraşıyorum. Teslim aldığım gönderide eksik bir parça olduğunu farkedip hemen aradım, 3 gün 3 ayrı kişiye kayıt aldırdıktan sonra biri tutanak için geldi, gelen kişi ertesi gün haber vereceğini söyledi, haftasonu ile 5 gün bekledim, ses çıkmayınca bir günde 3 ayrı kişi ile konuştum, bana gönderici ile iletişime geçmemi söylediler, gönderici ile çoktan görüştüğümü ve onların da başvurduğunu söyledim, bana ne onların ne de benim bir şikayetim olmadığını, foto...

Why does it always rain on me?

Resim
Yaş ilerledikçe kadınlarla erkeklerin fikirleri arasındaki uçurumun daha da büyüdüğünü düşünmeye başladım. İnsanlar değişiyor, o "4'ünde neyse 40'ında da " tanımı sadece insanların işine gelen şeylerde geçerli. Ya da tahammülümüz azalıyor bazı şeylere. Ama anons edeyim şimdiden. Bu hafta bana tahammül etmeniz ve sonsuz bir anlayış göstermeniz lazım. Sinir stress had safhada. Taşınmadan önceki son hafta ve acaip işim var. Yemek yapamayabilirim, kimseyi arayamayabilirim, ve hatta arayıp sormayana çatabilirim. Hava da bozuk zaten, en azından benim için...

Tweetlemek yada Tweetlememek. İşte bütün mesele bu...

Resim
Aylar önce açtığım ama üzerine kafa yormadığım için unuttuğum, sonra aslında kafa yoracak bir şey olmadığını farkedip aylar sonra girdiğim, girince de bir infomania adayı olarak pek hoşuma giden Twitter, her işin suyunu çıkarmaya bayıldığımızdan olsa gerek, geçtiğimiz senelerin Facebook görgüsüzlüğü gibi bir ilgi ile karşı karşıya. Facebook'da şans eseri gece klübünde rastladığı ve aralarında "hmmmf" dışında bir konuşma geçmeyen, amcasının dayıoğlunu arkadaşı olarak ekleyen güruhun yeni eğlencesi burada daha çok tekipçi sahibi olmak. Ama bu sefer işleri biraz daha zor. Zira izlenmek için ilgi çekmeleri gerekiyor. Ve okunmaya değer olmaları. Muhtemelen kendisini Twitter'ın köklü ailelerinden birinin ferdi olarak gören dil uzmanı E.V. nun "twitter eskisi gibi değil ama... bu günlerde pek girmiyorum... eski zeka düzeyi kalmadı malesef" diyerek tweetlemesi durumu çok iyi açıklıyor. Bu arada kendileri de 5 kasım 2009 da Twitter'a katılmışlar :) Sokağa çıktığı...

Başkomutan Ooo bama

Resim
İnsan hakları gününde Newsweek'de yazan Angie, Amerikan başkanını eleştirerek, onun bu konuda yeteri kadar ilgili olmadığını, sorunlara eğilmediğini, ve duyarsız hareket ettiğini belirtmiş. Özellikle Sudan ziyaretlerinden sonra bu konuda daha da hassaslaştığı belirtilen aktristin Darfur konusunda da sinirleri tepesinde olmalı. Aman bizimkiler duymasın. Dünyanın en azından sadece kulağını kapadığı gerçeği, bizim yöneticiler adeta inkar edecek üstlerine vazifeymiş gibi. Zaten her işe maydanoz olmakta üzerimize yoktur. Bir tek kendi işimize gücümüze bakamıyoruz. Ülke karışık, adalet sistemi tartışılıyor, cezalar ceza değil, suç desen tartışılır. Sadece günün gazetelerini açıp okumanız yeterli. Aynı suçu 25 kere işlemiş bir adam çıkıyor dışarı. Acaba kaç kere daha işlemesini bekleyeceğiz? Durağa dalıp 5 kişiyi öldüren bir başkası özür diliyor, ve can başına 4 yıldan 20 yıl ceza alıyor. Biliyoruz ki zaten 4 yıl sonra iyi halden salacaklar dışarı. Töre cinayetleri, kadına şiddet, tecavüz...

Festina lente...

Yorgunum. Ve itiraf etmeliyim kendimi salak gibi hissediyorum. Öncelikli sebebi, tezcanlılığım ile her şeyi bir an önce yapmak isterken ustalar tarafından iyice kazıklanmam değil tabii. Ne alakası var canım? Tesisatta fahiş fiyata bir takım değişiklikler yaptırıyorum. Ama en azından para vermek dışında hiç bir şeyle uğraşmıyorum. Bu da bir avantaj değil midir? Ama yatakodasının orj rengini beğenmeyince boyatmaya kalkıp, inanılmaz bir fiyat ve tüm eve yetecek boya talebi aldıktan sonra, yarı fiyatını öneren birine balıklama atlayınca o fiyatın aslında günlük ücretleri olduğunu ve benim bir kaç saatte boyanan odam için aslında daha az ödemem gerektiğini nereden bilebilirdim? Yeteri kadar boyacı araştırmazsan öyle olur tabii. İlkinin verdiği fiyat beni kör etti. Haydi o fiyatı verdin, hiç olmazsa daha sonra değiştirmeyi düşündüğün diğer odaların rengini de değiştir değil mi? Yoook, Aslı'nın saflığı üzerinde. Herneyse, diğer odalar orjinal halleriyle de kullanılabilir. Zaten biraz daha...

Boğaz ağrısı, ustalarla savaş ve hırsız site- Yorgunum...

İzmir'den aldığım kış çayını demleyip, içine Çanakkale'den dönerken aldığımız ıhlamur balını ekleyerek içiyoruz. İki hafta tatilden solayı okula gidemeyen oğluş, bu haftada soğuk algınlığından evde. Benim boğazım acıyor, onun burnu tıklaı. Arada bir ateşi yükseliyor, çok düzensiz, hiç böyle olmamıştı. Bu arada dün yeni evde kornişçi, badanacı, tesisatçı ile uğraşarak ve bir oraya bir buraya malzeme seçmeye koşarak geçti. Neyse ki bir çok iş halloldu. Bugün evde dinleniyorum, yarın ev işi var, sonra bir problem kalmazsa Galata Moda. Bu arada geçen hafta yazdığım hırsızlık devam ediyor. "Ensonmoda net" " Moda Mutfağı"ndaki tüm yazılarımı harfi harfine çalmaya devam ediyor. Nette hiç bir yere başvurmadım, faydası yok biliyorum. kaldırmaları için yeteri kadar zaman verdiğimi de düşünüyorum, baktım bugün, hala duruyor yazılar, kopyalanmaya da devam ediyor, madem kaldırmıyorlar ben de yarın savcılığa başvuruyorum. Bu arada araya bir de dr ziyareti sıkıştırmalıyım...

Yazık...

Molotof kurbanı Serap ölmüş. Hatırlatayım İstanbul'da teröristlerce bombalanan otobüsteki gencecik bir kardeşimizdi. Vücudu ağır derecede yandı. Antibiyotiğe dirençli bir mikropla savaşıyordu yanıklardan dolayı. Yıllar içinde bombalanma, taranma, kaçırılma sonucu ölen binlerce masum sivil Türk, Kürt, Azeri, Alevi, Laz veya başka kökenli insanımız gibi o da öldü. Daha geçtiğimiz hafta bir sürü yerde gösteriler yapıldı, yine, yeniden kan döküldü. Teröristlerle anlaşmaya çalışıp, açılmaya çalışan, terörist sözcülüğü yapan partiyi neredeyse bağrına basan, 3-5 metrekare için azılı katili yeniden yargılayacakları konuşulan insanlar, yarın bir gün adamı milletvekili yapmaları istendiğinde ne hatırlayacaklar acaba? Serap'ı mı? Hayır. İzmir'i. Teröristleri bağrına basmayarak çoook ayıp eden !!! İzmir'i. Hiç de demokratik bir görüntü veremeyen İzmir'i. Sessiz kalıp herşeyi sineye çekemeyen, koyun gibi güdülemeyen İzmir'i. Taş atmışlar. Tı tı tı... Çok ayıp. Hiç onlar bize...

Kendinizle gurur duymalısınız...

Yazmayayım diyorum. Çok tutuyorum kendimi. İnanın çok tutuyorum. Yazsam bir şey değişecek mi? Hayır. Üzerine fikrimi yazdığım için küfürlü mailler aldığımla kalacağım. Zaten yazsam benim de ağzım bozulacak. Eee, ne gerek var hıra güre. Zaten ülkem yeterince karışık. Yüz verilenler astarının peşinde, ayaklar baş olmuş, kafası çalışan başlar ya yerlerde sürünüyor, oraya buraya tıkılıyor, yada kafası o kadar iyi çalışıyor ki, rüzgara uymuş, ne yönden eserse o yöne savruluyor. Cihangir kafelerinde bacak bacak üstüne atıp, kahve eşliğinde sigara içerken ahkam keserek demokrasi savaşı !!! veren entellektüeller, eleştirdikleri boş kafalı kahvehane kültürü adamlarından daha akıllı sayıyor kendini. Yazarı, okuma yazması olmayanı, bütün adamlar oturduğu yerden memleketi kurtarıyor. Oysa Türkiye'nin bir gerçeği var. Acınacak haldeyiz. Birlik beraberlik bozulmuş, yasaya uyan yok, yasaya uyanları uyaran çok. Sadece 3 gün içinde okuduğum haberler bile lanet ettirdi. Herkes kendi paçasını kurtarm...

İzmir'den kısa notlar...

İzmir'den döndük. Bir hafta yine tadına doyulmaz bir şekilde geçti. Bir çok arkadaşımı göremedim, oturup bir kahve içemedim, yine bir yanım eksik geldim anlayacağınız. Ama iş çok, şu taşınma işini bir halledeyim moda mutfağı için çok fazla şey var yapılacak. Aralık ayı yoğun geçecek. Yarın 10. yılımızı kutluyoruz. İyi tarafı, çok fazla boşanmaya şahit biri olarak "Oooo 10 senelik evlilik mi?" diye gıptayla baktığım ve garip bir hayranlıkla incelediğim hatta aramızda kalsın sabırlarına, istikrarlarına, bir çok şeye gülüp geçmelerine şaşkın bakakaldığım o güzide insanlardan biri oldum. "Başardım, başardım, ben de başardım" diye zıplayabilirim yani. Kötü tarafı... Tamam tamam, yaşlanıyorum ... İzmir' özel notlar yazmalı ayrıca. Ama ben yazana kadar gidecekler için bir kenara not etmeli , yarın Avrupa'nın en büyük gece kulübü gibi iddialı bir sıfatla "Lou Jain" açılıyor. Mekan 3200 metre kare üzerinde. Yemek için tercih edebileceğiniz hoş mekanlar ...