Kayıtlar

Ocak, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Değer sizsiniz !

Rekor cezaymış. Aman efendim hiç görülmemiş şeymiş. Eeee? Biz Türklerin canı öyle değersiz öyle kıymetsizdir ki, bir yada bir kaç cana 33 yılı çok görürüz.- Bu arada bu aşağıda bahsedeceğim malum indirimle zaten 3 te 1 ine iner- Normalde alkollü yada ehliyetsiz direksiyon başına geçenler bile frene dokunmadan bilerek yapmışcasına sokak arasında, en sağ şeritte veya kırmızı ışıkta, nerede olursa olsun bir diğerine çarpar, bir kaç ayda çıkar. Bize kalırsa bu son derece normaldir. Aslında 3 yıl alır cezayı ama her 3. sayfa haberinde Özal'ı rahmetle !!! anmama sebep olacak çıkardığı ceza indirimi ile neredeyse 3 ay yatar çıkarlar. Annem her okuduğunda bu haberleri söylenir... Birini öldürmek istiyorsan arabayla çarp, cezası bile yok, inanılır gibi değil. Bugünki gazeteleri açın bir cinayet daha, alkollü türkücücüğün alkollü şoförü frene bile basmadan taksiye arkadan çarpmış. Pardon çarpmış hafif kalır, tam tabiri: Geçirmiş İçindeki karı koca ölmüş. Bu kadar ! Net. Basit. Sonuç bu kadar...

Evde geçen zaman...

Resim
Sözde Sömestr tatili. Oyuncak müzesi, Dev akvaryum ve MiniaTürk gibi planlar suya düştüğü gibi, evden bile burnumuzu çıkaramıyoruz. Salı günü sinemaya gidebildik sadece. "Kurbağa ve Prenses" müzikal bir animasyon. Oldukça keyifli. Ama bizimkinden biraz daha ufaklar için uygun değil, içinde onları ürkütecek sahneler de var. Salonu popcorna boğduğumuz için kimse bizi tersleyemedi çünkü sadece bizim grup 5-6 yaşlarında 4 çocuktan oluşuyordu. Gelen diğer izleyicilerinde bu yaş civarı arkadaşlardan oluştuğu düşünülürse savaş alanı gibi olması kaçınılmazdı. Diğer çocuklar arada koştururken bizimkinin oturup, babalarıymış gibi, hadi gelin, film başlayacak, kaçıracaksınız der gibi endişelenmesi de başka bir hikaye. Sonra bir şeyler yiyerek, oyuncak bölümünde enerjilerini harcadılar. Bir açıdan evde oluşumuz iyi. Kerem'in kronikleşen geniz akıntısı ve bronşlarının doluluğu haftalardır geçmeyince antibiyotiğe başladık. 1 yılı aşkındır kullanmamış olmakla övünüyordum. Ateşi çıkmadığ...

Beni bu havalar mahvetti...

Resim
Sevmiyoruuum ! Bunu bir kaç kere daha dile getirdiğimi biliyorum ama bu benim gibi kışı sevmeyen biri için nasıl işklenceli bir hafta oldu bilemezsiniz. Kış benim için ancak şu kadar çekilebilir: Ben evde olayım. Sıcacık evde camın önüne pijamalarla kıvrılıp sıcak bir şeyler içerken kitabımı okuyayım, arada yağan karı seyredeyim, oğluş çok isterse çıkıp 5 dakika kar topu oynayalım. Sonra hooop ertesi gün hava 15- 20 derecelere çıksın, güneş parlasın, içimiz ısınsın. İşte bu kadar. Sonra kış bitsin... Benim için güneşsiz bir hava ışıksız ve nefessiz bir gün demek. Gri puslu ve sevimsiz. Hele üşümeye hiç tahammülüm yok, baharda bile birazcık serinlediğinde en mutlu olduğum anlar güneşin altında ısınmış arabanın içine girmek. Güneşten yanmış direksiyonu tutup ellerimi ısıtmak. Ohhh, kemiklerim ısınıyor. Bir kedi gibi güneşin altında bir o yana bir bu yana kıvrılarak hamakta uyumak da cennetin yeryüzüne inmiş halidir benim için. Şimdi anladınız mı çektiğim işkenceyi ? Karı görmek bile ürpe...

Teşekkürler Banu !

Resim
Banu ile önce bloglar vasıtasıyla tanıştık. Sonra Akıllıbebek için yazmamı istediğinde yüzyüze tanışma şansı da yakaladık. Sonra fırsat oldukça görüştük, telefonlaştık, mailleştik. Onların sıkı çalışmaları ile Akıllıbebek büyüdükçe, ben de oradan buraya savruldukça fazla zaman ayıramasak da, benim belki yoktu ama onun harika bir bahanesi vardı. Çocuklar için kitap satışı yaptıkları COGİTOY. Dün kargo bize gördüğünüz kitabı getirdi oradan. Banu herşeyin nedenini ve nasıl olduğunu soran bizim ufaklık için harika bir hediye seçmiş. Kocaman cildiyle ve içindeki bilgilerle beni çok şaşırttı bu kitap. Sadece şimdi değil, tüm ilkokul hayatı boyunca da açıp bakabileceği 1000 sorunun 1000 cevabı var. İtiraf edeyim, ben başladım öncelikle okumaya. Bilmediğim ne çok şey varmış meğer. Her şey basit bir dille anlatıldığı için akılda da kalıcı. Şimdi oğluş için karne hediyesi kitaplarını seçmeyi düşünüyorum oradan. Belki benim de hoşuma gidecek başka kitaplar da bulabilirim :) Dip sos: Kerem kitap k...

Karne hediyesi kitap mı olurmuş canım ?

Resim
Dün karnesini - gelişim raporu diyorlar- aldık. Bunun yanısıra, ayrıca raporlar, sertifikalar ve yıl içinde yaptıkları çalışmalardan fotoğrafları içeren cd leri de var. Ben de o kadar sertifika yok, bu şu velede ! Şimdikiler çok şanslı. Sana karne hediyesi alacağım, dedim. Akıllı, uslu ve başarılı olduğun için. Ne alacaksın? Hmmm, bir kitap ve bir de pilli diş fırçası. Dişini iyi fırçalamıyorsun gibi geldi bana!? Neden oyuncak değiiil ?!? Çünkü akşamları okuyacağımız yeni kitaplar gerekiyor.Ayrıca odana oyuncaklar sığmıyor. Burada bir parantez açalım, aslında sığar, ama küçük bey eski oyuncaklarını dağıtmaya kıyamadığı için yenilerine ve yaşına uygun olanlara yer açılamıyor. Bir de tabii Hot Wheels çılgınlığımız da vardı ki, onları şu kutuya bile sığdıramadım. Neyse ki kutu oyuncaklarını keşfetti. Bunlar biraz şansa dayalı olsa da, en azından oynaması daha zevkli, ve bireysel de değil. Ama benim hiç de iyi değil oyuncaklarım. Öyle mi? O zaman onları bir torbaya doldurup kapının önüne k...

Taşınacak olanlara tavsiyeler

Resim
Torba taşımayı oldum olası sevmem. Kesekağıdında taşımak ne yazık ki zor, filmlerde de eninde sonunda düşüp içindekiler dökülür zaten. File desen iyi hoş da ben ne aldığımın görünmesinden de hoşlanmam. Bu sebeple bu torbalar tam bana göre. İlk önce Watson'dan almıştım ama boyutu pek ufak geldi. Sonra Carrefour'dan aldım, hatta gittiğim ülkelerden de farklı tasarımlarını toplamıştım ama onlar da çok büyüktü. Bunu sevdim. Şimdi market alışverişlerine giderken katlayıp çantama koyuyorum. Bu arada Taç'da artan kumaşlardan büyük bez torbalar yapıyor ki bu da çevre için hoş bir çalışma. Yalnız saplarını biraz daha uzun yaparlarsa kullanımları daha kolay olur. Evet nihayet yerleştik. Bir kaç avize ve takılacak bir kaç raf kaldı sadece. Raf takmaya çalışırken delemediğimiz ve mahvettiğimiz duvarı şimdilik tablo ile kamufle ettim, en kısa zamanda boya alıp rotuşlamalı o da ayrı tabii. Yeni taşınmış biri olarak taşınacaklara tavsiyeler vermeyi borç bilirim efenim... Öncelikle eğer bu...

Pino'ya gecikmiş teşekkür

Resim
Kardeşimin kedilere düşkünlüğünden bahsettikten sonra sevgili Pino, onun için bir tablo yapmak istediğini söyledi. Bir süre sonra da yukarıda gördüğünüz şahane, ama bizim için anlamı güzelliğinin de ötesinde olan kedileri geldi. Uzun zamandır fotoğrafını koymayı planlıyordum ama Anıl için hazırlandığından anneme vermiştim, açıkçası Kerem odasına, ben de gördüğüm an bayıldığım onu bize hatırlatacak bu renkli kedileri bilgisayarda çok zaman geçirdiğim odaya yada mutfağa sevdiğim bir diğer tablonun yanına asmayı düşünüyordum, ama annem için ne kadar önemli olduğunu bildiğimden oğluş da ben de feragat etmek zorunda kaldık. Şimdi Anıl'ın odasında duruyor çünkü annem bazen onun ruhunun oraya geldiğine inanıyor. Bir haftasonu Ankara'ya gitmek istememin en büyük sebeplerinden biri olan Pino'ya sevgilerimi ve tekrar tekrar teşekkürlerimi göndermek istiyorum. Koca bir XOXO... www.aslicin.blogspot.com

Esperanto dilinde, Saluton :)

Rahmetli dedem, onu hiç tanıyamamış olsam da, bildiğim kadarı ile ailemizde her zaman saygıyla anılan, Atatürk gibi adamdı diye tabir edilen bir beymiş. Ben doğmadan uzun yıllar önce kaybetmişler onu. Bizim ailede hikayeler bitmez, ne saray doktorluğu yapan büyük büyük dedenin maceraları, ne de aksine Kurtuluş savaşında direnişin paralarını korumak için Yunanlı'lardan İtalyan'ların işgal ettiği Menderes'in diğer tarafına kaçmaya çalışan ninem ve büyük dedenin yaşadıkları. Uzun ve dinlemesi benim için çok keyifli hikayelerdi bunlar. Canım babaannem geçen yıl oturup konuşabildiği zamanlarda uzun uzun anlatmıştı bunları bana, ben de - iyi ki- not almıştım. Şimdi o da rahmetli olduğuna göre bunları bize anlatacak ne yazık ki kimse kalmadı. Ninemin ve büyük dedenin yaşadıklarının hikayesini hatırlatacak tek bir yer var: İzmir'deki Atatürk müzesi. Her İzmir'e gidişimde ziyaret etmeyi düşünüp de gidemediğim yer. Müze için verdiğimiz belgelerin yanında kimseye vermediğimiz...

:)

Resim
Scarlet Bazaar'a kapak olsun. Ya bu post ?

Büyük lokma ye, büyük...

Geçen haftasonu Ayşe Arman'ın rop. okuduktan sonra yazacaktım, malum vaktim olmadı. Aklıma gelmişken, Evet Scarlet Johansson senden daha güzel Burcu. O sebeple sen bu büyük lafı edene kadar güzel bulduğum sana, artık isteğin üzerine güzel demiyorum. Bende şöyle bir intiba bıraktı okuduklarım: Ben çok güzelim, iyiyim, şöyleyim, böyleyim, ah ne kadar da mutevaziyim !!!

Tv' siz hayat, oh ne rahat !

Taşınmadan önce birdenbire Tv bozuldu. Biz de yenileyelim artık dedik, hala yenileyeceğiz... Problem değil, ben de izlemiyorum artık. Zaten arada bir izliyordum, şu taşınma telaşı ile geçen bir kaç gün dünyadan kopunca, bir gece kaçırdığım bir şey var mı diye küçük televizyonu açıp izlemeye kalkıştım. O da ne? Tüm akşam haberleri boyunca insanları birbirinin kafasını gözünü yardı. Polisler göztericilere girişiyor, çocukları kavga eden aileler birbirine saldırıyor, adam çocuktur bu demiyor da ona uyuyor, 70 yaşında koca adam küçücük çocuğu ölümüne duvara fırlatıyor, başka bir tanesi adamın kafasına taş atıp, kendinden geçiriyor, Edirne'liler Üniversitelilere saldırıyor, ama neden saldırıyor onu da muhtemelen bilmiyor. Biri orada burada doğurup bebeği öldürüyor. Bir başkası para için birilerini kaçırıp işkence ediyor. Cinayet, tecavüz, taciz, saldırı, saldırı, saldırı... Anlatırken daraldım. 3. sayfa haberleri 1. sayfaya hatta hayatımızın içine taşındı. Ben ise bu çirkinleşen dünyada...

Yeni evden, yeni yerlerden merhaba...

Yıllar oldu İstanbul'a ait değilim. Çalıştığım şirketlerin kimi İstanbul içinde, kimi de Trakya'ya doğru dışındaydı. Özellikle son çalıştığım yer. Yıllar önce Bahçeşehir'e İstanbul içi denmiyordu, şimdi ucu uzadı gidiyor. Yurt dışı macerasından önce bebek de planlayınca çalıştığımız şirketin dibine taşınmıştık kolaylık olsun diye. Sonra haftasonları İstanbul'a gidip gelmeye başladık. Bir ara İstanbul'da çalışmaya başladım tekrar. Sonra yine bizim mesleğin cilvesi, şehir dışlarına taştım. Ardından yurtdışı işi çıktı. Oradan dönünce, oğluşun da okul konusu gündeme gelince oturup düşündük. İstanbul'daki eve mi geçelim? Trakya'ya doğru mu kaçalım? Eşimin işi şehir dışında. Her gün gidip gelemez. Orada kalsa, arada bir gelse evin düzeni olmaz. Oysa ben çocuğumun her akşam babası eve gelerek büyümesini istiyorum. Bu o büyüdükçe daha da önemli olacak. Öte yandan benim iş olanaklarım İstanbul içinde daha çok. Bir de tabii oğluşun durumu var. Büyük şehrin karmaşasınd...

Back @ home

Bitti. Evi taşıdık. Ama ben de bittim. Biraz enerji almam, dinlenmem, bol bol çikolata tüketmem, ayaklarımı uzatıp kahvemi içerek E- online gibi abuk subuk şeyler izlemem lazım. Bir süre bir şey düşünmeden...

Bye for a while...

Resim
Nihayet. 2009 gıcıktı ya bana, şu evin her işi ters gitmişti ya, neyse ki 2010 seviyor gibi. Ya da bu yıl daha iyi niyetli, insanı dinliyor, dileklerini zorlamadan gerçekleştiriyor, yapayım şu garibana bir güzellik diyerek yerine getirecek ılımlı bir tipe benziyor. E gariban bir görüntü sergiliyordum yılın son günlerinde, hatta işler uzasa Gulyabani gibi bile görünebilirdim. Ha taşındık, ha taşınacağız derken o kadar uzun zamandır kışlıklarım bavullarda ve kolilerde ki, geçen kışı nispeten sıcak bir ülkede geçirdiğimiz için bir kaç sezondur kışlıkları çıkarmadığımızı da hesaba katarsak, bavullar açılınca, "Aaaa bu da varmış" diyerek alışverişten dönmüş gibi mutlu olacağım. - Polyanna ben- Sakin ama keyifli bir yere taşınıyoruz ama asıl önemli olan eylülde taşınmayı planladığımız için oğluşu çoktan oraya vermiş olmam. Artık bir saat gidip bir saatte dönmeyecek eve. 5 dakika sonra evde. Kar kış henüz başlamışken daha fazla gecikmemesi iyi. - Pek Polyanna ben - Velhasıl gelecek ...

Taksim'de olsaydım, şimdi destek için yürüyor olurdum...

Dünyada İtfaiyesi özelleştirilen başka bir ülke var mı acaba? Özelleştirilmeyen, iç çamaşırlarımız dışında satılmayan bir şeyimiz kalmadı gibi. Duyduğuma göre yandaş bir firmaya satılan İstanbul İtfaiyesinden şimdi de 1000 kişi çıkarılmış. Aklıma türlü türlü sorular geliyor şimdi: 1000 kişi bugüne kadar yan gelip yatıyor muydu? Yatıyorsa belediye bu adamları neden tuttu? Yatmıyorsa işinde uzmanlaşmış bu 1000 kişi neden birden bire işten çıkarıldı. Dile kolay 1000 itfaiyeci er kişi olmadan Büyükşehir itfaiyesi acil bir durumda İstanbul'un nüfusuna yetecek mi? Yetmeyecekse, Allah korusun demek için deve kesmek kafi gelecek mi?

Foto

Resim
Berbat fotoğraf veriyorum.- Hani öyle derler ya- Yani o kameranın karşısına geçtiğim anda elimi kolumu nereye koyacağımı, nereye nasıl bakacağımı, az mı çok mu gülümsemem gerektiğini bilemiyorum. Geriliyorum, geriliyorum, saçlarımın diken diken olduğunu bile hissedebiliyorum. Dayanacak bir yer bulup kendimi en güvenli hissettiğim şekilde başımı eğerek utangaç, hafifçe gülümseyebilirim belki. Yok olmuyor. Vesikalık fotoğrafları hiç sormayın. Kabus !!! Kameranın arkasına geçmek benim için daha iyi. O zaman da harikalar yarattığım söylenemez ama Japon Turist azmi ile herşeyin fotoğrafını çekiyorum ayıla bayıla. Sonra onları bilgisayara aktarıp, Photoshopla oynamak daha da zevkli. En sevdiğim fotoğraflar düğünümüz için çekilenlerdi. O kadar gülmüş o kadar eğlenmiştik ki bir süre sonra kameraları unutmuş, çok neşeli ışıl ışıl pozlar vermiştik. Velhasıl, bir gün profesyonel bir fotoğrafçıya giderek şöyle severek açıp bakabileceğim fotoğraflar çektirmek istiyorum. Bir ara bu şekilde paket hed...

Yeni yıl, yeni ev, yeni iş, yeni bir ben - Lazım ! -

Resim
Evimizi güzelleştireyim derken bana bir güzellik yapılması gerekecek yakında. Derz nedir, silikon nereye nasıl yapılmalıdır, cila nasıl uygulanır sorun söyleyeyim, ama balyaj nedir, makyaj nereye nasıl yapılmalıdır, bakım maskesi nasıl uygulanır gugıl amcaya sormam gerekebilir. O kadar vahim durum. Ama az kaldı. Ufak tefek aksaklıklar olsa da pazartesi sabahı taşıma şirketinden exper geliyor, ok leşirsek çarşambaya taşınıyorum. Biraz uzağa gidiyorum. Her taşınma herşeyden biraz daha uzaklaşma değil mi zaten? Ama yenilik iyidir, severim, sıkılırım sabit durmaktan . Her ne kadar bu aralar pek fazla taşınmış olsam, ve illallah desem de, bir yandan memnunum. Son kalan eşyaları da kolilemeye başladık.Şimdi kolay, zor olan orada kolileri boşaltıp, herşeyi yıkayıp, parlatıp yerleştirmek. Ama en azından taşınarak işin büyük kısmını atlatmış olacağım. Sonrası için aceleye mahal yok. Yeni yıl akşamı altıya kadar doğalgazcılarla uğraşmışım zaten. Azimle, aylardır hallolmayan o işi yeni yıla saatl...

Elle'ye teşekkürler

Moda Blogger'larını konu aldıkları Ocak ayı sayılarında, bir kaç moda blogu ile birlikte "Moda Mutfağı"nı da " Tarzlarını beğeniyle takip ettiklerimiz" listesine alan Elle'ye teşekkür etmeliyim ilk olarak.Kasım ayında Hande hanımdan mail almış, rop. yanıtlamış, ancak bahanelerim çok olduğundan fotoğraf çekimlerine gidememiştim. Bahanelerimin sonu yok. Öncelikle anneyim. Çekimler hafta içi olduğu için çocuğumun okuldan geliş saatine yetişemiyordum, bırakacak yerim yoktu, annem Antalya'daydı. Zaten yerim olsa bile o hafta taşınma telaşı ile şehir dışındaydım. Hoş, şehir dışında olmasam ne olacak, diyelim ki oğluşu bırakacak yer var,ben de evimdeyim, kıyafetlerimin hemen hepsi de kolilerdeydi. Velhasıl, elimdeki bir kaç berbat fotoyu gönderince, doğal olarak konsepte uyduramadılar. Buna rağmen son söz de yer vermeleri büyük incelikti. Çok teşekkürler. Bu arada yayınlanamasa da rop. tamamı meraklıları için Moda Mutfağında ...