Kayıtlar

Şubat, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şaka gibi ülkenin şakacı insanları...

Dün malum bir kanalda grizu patlamasını askerlerin gözaltına alınmasına bağlayan süper zeka spikeri izlediniz mi? İzleyince tabii ya dedim. O kadar büyük çete kurabilen adamlar, her ne kadar kroki çizmeye ihtiyaç duyacak kadar kafaları çalışmasa da ve her ne kadar ellerinin altında onca silah olmasına rağmen oraya buraya silah ve muhimmat gömseler de, ve hatta evlerinde bir şey bulunmasa bile illa ki kafalarının içinde planlar olduğu iddia edilebiliyorsa, eminim grizuyu, 99 depremini, geçen sonbahardaki İstanbul selini, bilimum trafik ve uçak kazalarını,3. sayfa haberlerini, Seda ablamızın genç kocasından boşanmasını, tüpçü Mehmet'in karısının zinasını, komşu Ayşe teyze'nin siyatiğini de organize etmiş olabilirler. Misal bir haftadır boğazım ağrıyor, kuşkulanıyorum hani... Bu durumda yıllarca terörle mücadele etmiş insanların terörle mücadeleden içeri alınmaları çok olağan olmalı değil mi? Sirk gibi bir ülkede yaşıyoruz yahu...

Siz de kabullendiniz değil mi?

Akşamları haberleri yüreğim kaldırmıyor diye, fırsat buldukça sabah haberlerini izliyorum. Akşam ancak siyasi haberleri izleyebiliyorum, sonra zaten söylene söylene kapatıyorum. Çünkü izledikten sonra kafamda oluşan tablo o kadar can sıkıcı ki hala nasıl evlerimizde oturup hayatımıza devam ettiğimize şaşırıyorum. Utanç verici aynı zamanda. Sabah Balıkesir'de yaşanan maden faciasını, pardon katliamını - ki tabii ki kimsenin hatası değildir, her zamanki gibi Allah'ın takdiri- izlerken çok üzüldüm. Belki benim senin için yarın unutulacak bir haber ama aslında bizi de çok ilgilendiriyor olmalı. Çünkü bu, ülkemde aynı şeyleri ne kadar deneyimlesek de hiç bir şeyin değişmediğine ve değişmeyeceğine iyi bir örnek. Muhtemelen bir kaç sene sonra yine tekrarlanacak. Bugün koşturarak oraya giden siyasiler, yarın orada önlemlerin alınacağına garanti verebilecek mi? Bugün orada olan haberciler, yarın bu işin sonrasını sorgulayacak mı? Bir şey değişecek mi? Beni yaralayan ölü sayısı , o insan...

Cosmo testlerini mumla arayacaksınız...

Resim
Arşivden bir fotoğraf. Albümleri düzenlerken çıkardım aralarından, mart sonu çiçekçiye gitmem gerektiğini hatırlatsın diye belki. Belki de seviyorum bu fotoğrafı. Bir sürü anı var arakadaşlarımla, hemen bu fotoğrafın arka planında. Saint nehri kıyısında pazar günleri gezilebilecek tek yer bence çiçekçiler. Ne şahane limon ve mandalina ağaçları vardı balkon için. Burada da o kadar güzelleri var mıdır acaba? Sadece çiçek mevzusu değil, hayatımda eften püften bir sürü detay var paylaşıp fikrinizi alacağım. Yani yazının sonunda "eee ?" diye sormak istemiyorsanız yukarıdaki çarpıya şu anda basın, ya da sonsuza dek sus... yani sonuna dek okuyun... Geçenlerde meşhur bir markamızın geçtiğimiz sezonda indirimde aldığım şeylerin ellerinde kalanlarını indirilmemiş fiyatları ile yeni sezonda tekrar satışa sunduğunu farkettim. Sanırım rengi yeni koleksiyonuna biraz uyuyorsa, sokuyorlar arasına. a- Ne de olsa balık hafızalı milletiz biz diye düşünüyorlar b- Elimde kalacağına iyi kötü dil...

Şimdi doğru eve...

Dün gece oğlum ilk kez arkadaşında yatılı kaldı. Doğduğundan beri hem ben hem de eşim çok kez yurtdışına birer hafta kaybolduğumuz iş gezilerine gitmiştik. Anneannenin büyüttüğü zamanlar oldu. Ama giden hep bizdik. O değil ! Her zaman bu konularda başına buyruk, korkuları olmayan, yalnız kalma konusunda kendine güvenen bir çocuk oldu ama bunu denememiştik doğrusu. Playstation oyununu, pijamalarını, diş fırçasını ve okul kıyafetlerini alıp geçti onların arabasına. Tamam arkadaşlar yabancı değil, 15 senelik samimiyetimiz olan insanlar, ayrıca karşıdan apartmanlarını görüyoruz, mesafe olarak da o kadar yakınız ama gel gör ki güvensizlik duymadığımız halde hissettiklerimiz zorluydu. Henüz 5,5 yaşında. Kendisini her şeyi başarabilecek güçte sanıyor oysa. -Nemo'nun babası gibi mi konuştum bir an ?- Acaba iyi mi? Terledi mi? Söz dinledi mi? Her zaman gidip kalmak için tutturmaz değil mi? Naapıyor? Yattı mı? Üstünü açtığı mı? sorularıyla kaçta uyuduğumu hatırlamıyorum. Tabii belli bir saat...

Çekilmez Hint kumaşı

İnsanın özeleştiri yapması iyi bir şey. Bu eleştiriye göre bir şeyleri düzeltebiliyorsa ne ala. Gelen her yeni yaş da destek veriyor bir taraftan. Bugün bir arkadaşım sen de bazen huysuz olabiliyorsun dedi. Hatta çok huysuz. bize yapmıyorsun bunu ama çok yakınlarına yapıyordun. Zamanla çok değiştin. Utanç verici aslında. Çünkü ben de flört ettiğimiz zamanlarda şimdilerde eşim olan bay sabır küpüne yaptığım huysuzlukları hatırladım o zaman. Evliliğimizin ilk yıllarında da az çektirmedim itiraf ediyorum. Ama zamanla herşey birbirine uyum sağlıyor, ben de ona benzemeye başladım sanki. Ben kendimi bilmez miyim? Bazen oğlumla iki küçük çocuk - ki kendisi sadece bu sıfatı taşıyor olmalıydı- gibi inatlaşırken buluyorum kendimi. Küçükken anneme inadımla az çektirmemişim, şimdi oğluma ne diyebilirim ki? Tabii bir de asabiyetim. Doğumda sinirlerimi de almışlardı neredeyse. Ofis hayatından uzaklaşınca da daha dingin oldum. Şimdilerde dayanamadığım tek şey oğlumla alakalı şeyler. Yemek konusu ben...

Halk bunu istiyor kardeşim !

Avrupa ülkesi olarak anılmak üzere kendimizi paralasak da ülkemiz topraklarının büyük bir kısmı asya kıtasında. Ama bir Avrupalı gibi yaşayamıyorsak bahanemiz bu olamaz tabii. Tam tersi olsaydı durum değişir miydi? Belki. Coğrafi konum tabii ki kültürümüzde etkili. Ancak Avrupa ve Asya arasında yer alan ülkemin kültür başkenti olmaya aday şehrinden o kadar ümitsizim ki sanki bizi Avrupa'nın göbeğine koysalardı, yine durum değişmezdi. Atam bize ümit vermiş, bizim için en iyisini hayal etmiş iltifat etmiş ve "Türk Milleti çalışkandır" demiş. Oysa hiç de öyle değil. Yakın tarihimizde yaşadığımız olaylar belki de sorumlusu, sinik, sessiz, pussuz, çalışmak yerine öyle ne verirlerse kabullenip yetinen, beleş seven, buna rağmen meyve vermek yerine meyve vereni taşlayan bir toplum olduk. Bize yıllarca her başa gelen "Her şey fevkaladenin fevkinde" dedi, biz de inandık. Şimdi de "Kültür başkent"inin neferleri olarak bizler kültürlü insanları temsil ediyoruz. Bı...

Sevgili sevgililer günü...

Resim
Bir sevgililer gününü daha atlattık, geçmiş olsun. Demek ki neymiş? Paniğe gerek yokmuş. Heyecanlanmanın da, kötüleyip tu kaka yapmanın da alemi yokmuş. Zorunluluklardan uzak, sadece o pazar günü sevgililer günü olduğu için değil, her pazar gününün o gün gibi özel olması önemliymiş aslında. Pahalı hediyelere, çiçeğe böceğe, paket merasimlerine doymuş olmak, sadece sevdiklerinle sağlıklı olmanın mutluluğunu öğrenmiş olmak, evinde keyifle sarılarak film izlemek, ailece oyun oynamak, alealde bir güne anlam yüklemek yerine her günü anlamlı olduğunu düşünmek de kafi geliyormuş insana, bir ara sıcacık sütlü kahveleri paylaşıp yanına küçük bir pasta getirmek bile sürpriz olabiliyormuş. İlk sevgililer günümüzün üzerinden bir asır mı geçti ne? Yıllar insana ne de güzel dersler veriyormuş, tabii öğrenmeye istekliysen... www.aslicin.blogspot.com

Ölü Ozanlar...

Resim
Hayalperestin biriyim, ne olmuş? Hayatın film gibi olmasını istiyorum, zaten filmler de hayattan beslenmiyor mu? Besleniyor ama işte işin içine notaya dökülmüş, bizim için bir araya getirilmiş, sahip olamadığımız kareler girince hayatın bir o kadar içinde, ama bazen de çok uzağında hikayeler çıkıyor karşımıza. Bu sabah haberleri izlerken, Ankara'da ulaşım ücretlerine yapılan zammı protesto etmek isteyen üniversiteli gençlerin yaka paça, yerlerde sürüklenerek, itilerek ve fena halde kakılarak gözaltına alınışlarını, ve bu sırada çevreden izleyen güruhun içinden bir iki tane anaç teyzenin " Bırakın çocuğun kolunu kıracaksınız" feryadı dışında diğerleirnin öküzün trene baktığı gibi öylece olan biteni izlemeleri karşıssında yine hayal kurdum. Orada, onların da hakkını savunmak için bir araya gelmiş gençleri kurtarmak yada onlara destek vermek için bir şeyler yapsalar. Alkışla protesto etseler, yada çocuklar için başka bir eylem yapsalar. Seslenseler onlara, destek verseler, t...

Keyifsiz...

Blogda bir şeyler yazmak beni çok mutlu ederken, bir yandan da kimi zamanlar kapatıp gitmeli diye düşünüyorum. Daha önce farklı sebeplerle "gitmeliyim" dediğim zamanlar oldu ama dönüp bakınca 5 seneyi bitirdiğimi görüyorum. Herkesin hoşuna gidecek şeyler yazmıyorum burada. Hayatta her zaman güleryüzlüyken burada suratımı, ifadelerimi, mimiklerimi gösteremediğim için bazen sözlerim tüm duygularımdan sıyrılmış, sadece " düşünce" olarak çıkıyor beni okuyanların karşısına. Sanki söylemek istediklerimi yeterince iyi anlatamamış gibi hissediyorum. Sanki yazdığım şeyler kimilerini tatmin etse de, kimileri alakasız olduğu halde alınıyor. Hissediyorum insanların yazdıklarından. Yazdıklarımı anlamadıysa, ben nasıl anlatabilirim arkasından? Bakmakla görmek nasıl birbirinden farklıysa, okumakla okuduğunu anlayabilmek de öyle. Nihayetinde burası düşündüklerimi yazmak için var. Katılırsınız yada katılmazsınız. Amacım kimseyi yermek, üzmek, yada kırmak değil. Sadece bu benim düşün...

Durup dinleyenlerden mi, başını çevirenlerden misiniz?

Resim
Bizler, darbe kuşaklarının sinmiş gençlerinin sindirilmiş çocukları olarak, tuzumuz kuru bir şekilde mutlu mesut yaşarken, "Hatırla sevgili" seyredip yakın tarihimizdeki isimsiz kahramanlara hayranlık duyarken, hayatımızdaki bizim için önemli olan giyim, kuşam, yeme içme, partilemelerden geri kalmazken dünyanın bir yerlerinde her zaman için bir fırtına kopuyordu. Sessiz kalıp izleyerek şimdiki haline geldi bu ülke. Tamam ben suçsuzum, elim kırılsaydı da sandıkta... diye başlayan cümleler kurmuyorum en azından, ama ne kadar içten içe desteklesem de sesini çıkaran, hakkını arayan, bir şeyleri savunan insanları izlemekle kalıyorum sadece. Hayat ne ironik. Başka geçmişlerden gelip, başka hayatların içinde, bambaşka hayatları yaşıyormuşçasına gülümseyen maskelerin çevresinde, kendi baş rolümüzü oynuyoruz. Akla kara karışıyor bir yerde. Kozmopolit bir şehrin karmakarışık hikayelerini yaşıyoruz her gün. Yapabildiğim tek şey buradan haykırmak oluyorsa her durup dinlendiğimde... Duru...

Tatil, Turkuazoo ve Adrenalin tutkusu

Resim
Hahayt ! Hayat tekerrürden ibaret. 10 gün çocuğu kar tipi soğuk diye dışarı çıkarmadım, bir çıkardım yine hasta oldu. Grip belirtileri gösteriyor ki, ödüm kopsa da çaktırmıyorum, sonra Prof. Dr. !!! babamız başlayacak şunu ver, bunu sür, şuraya yatır, öksürdü, tıksırdı demeye. Henüz büyütecek bir şey yok sadece boğaz ağrısı. Biraz da halsiz göründü gözüme. Bacağında bir yeri gösterdi ağrıyor diye ki bence o dün evde Wipe - Out alanı kurup atlayıp zıplamasından kaynaklanıyor. Başımın etini yemesine rağmen onu hala neden Arjantin'e götürmediğimi, Asuman'la tanıştırmadığımı ve "Wipe- Out"a katılmasına izin vermediğmi anlayamıyor. Çok basitmiş efendim onlar, hemen yaparmış. 5 yıl 3 aylık birine göre boyu da dili de biraz fazla uzun beyefendinin. Ödülü ne yapacaksın diyorum. Hesaplamışlar babasıyla. 1000 tane Hot Wheels alabiliyormuş. Peki... Tüm tatili evde geçirmesin diyerek tipi arasına sinema, kar arasına arkadaş ziyaretleri ve soğuklarda da Tukuazoo yapabildik ama ya...

oh may gad, "LOST"iz dı best prodakşın ay hev evır siiin !!!

Lost'u izledim. Evet evet izledim, biraz önce bitti. Tahmin ettiğim kimi teoriler çıktı, kimi sarpa sardı, cevaplara çok yakınız. Fringe'de ipuçları verilen alternatif boyutta olup bitenler ayrı hikaye, iyi ve kötünün geçen sezonun sonunda ak ve kara olarak sunulduğu karakterlerin şimdi John Locke ve Sayid olarak vücuda gelmeleri ayrı hikaye. Siz de öyle düşünmediniz mi? Jacob Sayid'le dönmüş olamaz mı? Mısırlıların hayat işareti de buna iyi bir örnek. Ancak maya tapınağında hiyeroglifler ??? Jack'in babası da muhtemelen diğer bölümde karşımıza çıkacak. Bu arada Sawyer şarap gibi değil mi? www.aslicin.blogspot.com

Meg Ryan'ın ardından...

Anlaşılan o ki, bu haftasonu herkes Meg Ryan'ın kaçışını konuşacak. Kulislerde dalgası geçilen bu konu aslında tam bir muamma. Kimileri kaçtığından bahsediyor, hatta çadırı kestirip arkadan gizlice kaçtığı söyleniyor. Buna sebep olarak da organizasyon şirketi gösteriliyor. Ne kadar doğru olabilir? Bence doğruluk payı sıfır. 90 lı yılların romantik komedi yıldızı o, aksiyon kahramanı değil, büyütmeyin ! Bir diğer dedikodu kendisinin gelmeden önce bazı kurallar koymuş olmasına rağmen bunlara uyulmadığı yönünde. Rop. vermem, konuşmam, tanışmam falan filan. Olabilir. Üzerine kara gür bıyıklı, koyu takım elbiseli adamlar ellerinde makaslarla gelince korkmuş da olabilir. Nitekim 11 eylül sonrası tüm Amerika'lılarda bu tiplemeye karşı bir korku var. Bizde adettendir, hastanenin kapısını değiştirsek devlet töreni ile açar, ille de kurdela keseriz diyemeyiz ya. Desek de inanmaz. Dünyada hangi moda haftası kurdelayla açılıyor? - Bu arada önünde dana yada deve kesilmemesine şükretmeli - K...

İFW'nin düşündürdükleri...

Detaylar daha sonra ama ilk aklıma gelenler şunlar: 1- Şebnem yetişemediğim tüm defilelerde var olduğu için kocamaaan teşekkürler. Canım canım canımmm :) 2- Aylardır beklediğim Lost bilgisayarımda ve ben hala izlemeye vakit bulamadım, bulamıyorum sen nelere kadirsin İFW 3- Evet ben spor ayakkabı insanıyım, bırakın topukluları babetlerle bile canım çıktı :P 4- Türkiye'de moda günleri veya haftalarının daha kat edeceği yol olsa da geliştiği hız inanılmaz. 5- Özgür Masur muhteşem bir tasarımcı. 6- Moda blogger'ları korsan toplantısı süper bir fikirdi, fikir anası Trendometre'ye tekrar teşekkür ederken, tanıştığım blogger'ların bu sektörün içinde olanların aksine son derece içten ve samimi oluşları beni şaşırttı- En azından sohbet ettiklerim öyleydi- Melis Alphan ve Moda Trendenin Melis'le sohbet edemesem de tanıştığıma çok sevindim, ikisini de zevkle takip ediyorum. 7- Evet yaşlanıyorum, arkadan süper, heyecanlı, yaratıcı ve bu işe gerçekten gönül vermiş blogger'la...

Aşk...

Hayatta iki "şey" önceliklerimizi değiştiriyor... diyecektim ki, aslında o ikincisinin de birincisinden bir farkı olmadığını hatırladım. Annelik de bir aşk değil mi? Belki de bu sebeple o da aptal aşık gibi dolaştığımız günlerdeki gibi serseme çeviriyor bizi. Önceliklerimizi, bizim için değerli olan şeyleri, gelecek planlarımızı bir anda değiştiriyor. 10 senelik evlilikten sonra dışarıda bir yerlerde buluştuğumuzda hala pırpır atmıyor yüreğim belki ama 5. senemizde bile yurtdışına bir kaç günlük bir iş gezisine giderken gizlice eşimin gömleklerinden birini alır, özlediğimde kokusunu duymak isterdim. Aşkın evliliği öldürdüğü yalan yani. Ama şu var ki 5. sene hayatıma başka biri girdi. Yani bir başkasına aşık oldum. Bu sefer iş gezilerinde valizimde onun fotoğrafları, kokusunun sindiği minicik atletlerinden biri vardı. Ve benim hayata dair tüm planlarım değişti. Bu aşk beni kimi zaman sevdiğim etkinliklerden, gitmek istediğim defilelerden ve fuarlardan, iş hayatımda yapmak iste...