Durup dinleyenlerden mi, başını çevirenlerden misiniz?
Bizler, darbe kuşaklarının sinmiş gençlerinin sindirilmiş çocukları olarak, tuzumuz kuru bir şekilde mutlu mesut yaşarken, "Hatırla sevgili" seyredip yakın tarihimizdeki isimsiz kahramanlara hayranlık duyarken, hayatımızdaki bizim için önemli olan giyim, kuşam, yeme içme, partilemelerden geri kalmazken dünyanın bir yerlerinde her zaman için bir fırtına kopuyordu.Sessiz kalıp izleyerek şimdiki haline geldi bu ülke. Tamam ben suçsuzum, elim kırılsaydı da sandıkta... diye başlayan cümleler kurmuyorum en azından, ama ne kadar içten içe desteklesem de sesini çıkaran, hakkını arayan, bir şeyleri savunan insanları izlemekle kalıyorum sadece.
Hayat ne ironik. Başka geçmişlerden gelip, başka hayatların içinde, bambaşka hayatları yaşıyormuşçasına gülümseyen maskelerin çevresinde, kendi baş rolümüzü oynuyoruz. Akla kara karışıyor bir yerde. Kozmopolit bir şehrin karmakarışık hikayelerini yaşıyoruz her gün.
Yapabildiğim tek şey buradan haykırmak oluyorsa her durup dinlendiğimde...
Durun demek istiyorum yine. Birileri açlık grevinde orada. Ölümüne istedikleri bir şey var. Dönüp bakın bir. Sizin için önemli olan pek çok nafile şeyden daha önemli bu. Dinleyin.
Yarın bu olur, bir başka gün bir diğeri. Haksızlığa tahammülüm yok. Onların hiç yok.
Tekel işçilerini kalpten destekliyorum. Birlik oldukları için onları kutluyorum. Biliyorum ki birlikten güç doğacak, aydınlığa çıkılacak.Ümit ederim ki, artık herkes üstüne düşen vazifeyi yapacak. Sadece akşam haberlerindeki üzüldüğünüz bir haber değil onlar, benim, sizin gibi bir sürü insan.İnanıyorum ki birileri de onları duyacak.
Siz duyuyor musunuz?
www.aslicin.blogspot.com
Yorumlar
içim kan ağlayarak izliyorum..ama sadece izliyorum.bizler yine biliyoruz birşeyleri.bizden sonrakilerin hali daha acı..bomboş beyinler yaratıldı sonunda..popüler kültür destekli. orada ölümüne fikrini savunan o insanlar için ne yapılır ki..gönülden destek vermek kafi mi???
Berfin, offf ne kadar eğilirsek eğilelim üzerlerine, bencil bir nesil yetişiyor, ileride daha da zor olacak herşey. Birileri çoban olacak koyunları güdecek, O çoban da bir sistemin kara koyunu olduğunu bilemeyecek...
sevgiyle kal...
herkes aman bana bir şey olmasın diye kenara çekiliyor, hiç mi akıllarında kalmamış okuduklarından, bugün sana yarın bana...bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye bir şey yok, adı üstünde yılan, bir yerden girer, herkesi sırayla yoklar öyle gider girdiği evden
böyle bir hale geldi ülkemiz ve biz de böyle yazıyoruz ancak, ne olacak...
Ganfi, bu direnç ancak daha da büyürse, yabancı basında yer bulursa, daha fazla duyurulursa, "lütfen" bir sonuca bağlanır sanırım.
Missy, ne de güzel yazmışsın ! Evet satılmadık hiç bir şey kalmadı. Bu sebeple zaten yakında hakkımızı aramayı öğrenebilsek bile, muhattabımız kalmayacağından korkuyorum.
Evet açlıkla terbiye edilmeye daha doğrusu sömürgeleştirilmeye gidiyoruz.
Sesimizi çıkarmıyoruz. Bağıramıyoruz çünkü bizim elimizdekilerin alınmayacağı garantisi yok. Hiçbir güvencemiz yok aslında.
Millet olarak özelleştirmeci olduk, yeterki para girsin. Herkes aslında cebine giren parayı düşünür oldu. Eminim o tekel işçileri özelleştirme laflarının geçtiği zamanlar bu hallere geleceklerini düşünmediler. Çünkü telekom örneğinde öğle mi oldu. Çalışanlara devlet kurumlarına aldıkları maaş tutarı değişmeden geçmeleri teklif edildi. Bencilleştik, bedavacılaştık. Sorgulamaz olduk. Sözde çok müslümanız. %90 lar gibi.
Darbe kuşaklarının sinmiş gençlerinin sindirilmiş çocuklarıyız demişsin. Ne de güzel demişsin. Hayatım boyunca öğretmen babamdan bunları duydum. Üniversiteye giderken "Aman olaylara karışma", kamu kuruluşunda çalışırken "Aman kimselerle siyaset tartışmasına girme". Sadece susmayı öğrendik. Ama şükürler olsun ki biz o sinmiş gençlerden Atatürk sevgisini öğrendik.
Ama şimdiki ilkokul öğrencisi Atatürk'ü sorguluyor. Mustafa filminde (ki pekçok okulda öğretmenler alıp çocukları bu filme götürdüler) Atamız soğuk, anti sosyal, alkol düşkünü olarak tanıtılıyor gelen nesillere.
Sinirleniyorum hemde çok. Ülkemi bu hallere getirenlere...
Nohut oda, durumu basitçe anlatan bir yazı buldum. Özetle:
TEKEL işçilerinin çalıştığı işletmeler önceden özelleştirildi. Şimdi işçiler tasfiye edilmek isteniyor. Oysaki özelleştirme işçinin kazanılmış hakkını yemek, çalışanı işsiz bırakmak değildir. İstihdamın korunması, çalışanın haklarının korunması özelleştirmenin temel felsefesidir.
TEKEL işçisi hükümet tarafından kapının önüne bırakılmıyor... Ancak tüm hakları elinden alınarak, daha beter duruma sokuluyor.
İşçi statüsünden, işçi ve memur dışında, geçici personel statüsüne geçiriliyor.
12 ay maaş alacakken, yılda 10 ay maaş alıyor. 2 ay aç kalacaklar.
Maaşları yüzde 60, yüzde 70 düşüyor. Hak ettikleri ve almakta oldukları maaşlarının üçte birine yakın bir maaş alacaklar. Örneğin 1800 lira maaş alan bir işçinin maaşı, 600- 700 liraya iniyor. Uzmanlık alanlarının dışında çalışacaklar, verimlilikleri düşecek.
İşletme bağlılıkları olmayacak, nerede çalışacakları belli değil.
Sevgi, evet ne güzel de özetlemişsin olan biteni.Ben de sinirleniyorum, sesini çıkanların sindirildiği, onurlu insanların itham edildiği ve gururu kırılanların kendisini öldürdüğü bir sönemde sinirlenmemk mümkün mü?
ben kartaldayım ve burdada bır tekel fabrıkası var.Ordan emekli olan işçi komşularımız cok fazla..
ve cok ıyı bır emeklı maası alıyorlar 35 yasından ıtıbaren!
ve onlardan dinledıgım kadarı bızzat kendılerınden 3 kısının yapacagı ısı 25 kısı yapmıyorduk bır bolumde dıyorlar..ve o donemde kartaldan sıgara almaya kadıkoye sıraya gırılerek alınıyormus sıgaralar..o zamanlarda 8000 işcı calısıyormus! sadece kartal tekelde..
bence tekel fabrıkaları devletın ustunde buyuk bır yukru ve devlet bundan kurtulmak ıstemekte haklı..
izmirde kı bır fabrıka 700 kişi ile hem turkıyeye hemde ıhracat yapabılıyor..
tezatlarla dolu bır ulkedeyız sadece bır tarafı dusunmeyelım...
elbette kımsenın ac kalınması ıstenemez ama ıssız de bırakılmıyorlarsa bence bununla yetınmelıler..
Beni işimden alıp, bambaşka bir yerde istemediğim bir işi yapmaya üçte bir maaşa zorlasalasalardı, ben de isyan ederdim.
Umarım anlaşmaya varırlar.
İnsanlar artık iyice sinmiş durumda, herkes sesini çıkarmaya korkuyor. Elimizdekiler gider korkusuyla. O elimizdekiler tamda bu yüzden bizim değil ki zaten. İlk höt diyene gidecek zaten 'elimizdekiler' .. herşeyi olan adamın kaybedecek seyi coktur, hiçbirseyi olmayan adamın kaybedecek şeyi yoktur. bizse, zavallıyız ki, herseyimiz var sanıyoruz ama maalesef hiçbirseyimiz yok aslında..
Nedense bu ülkede sorunu açanlar değil yaşayanlar hep sorumlu tutuluyor..