Kayıtlar

Mart, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Merhaba Mutluluk !

Resim
Yeni bebeğimize "Merhaba" deyin. Kendisi bence, atçılık tabirinde alayla "Eşek" diye anılan bir tipe sahip olsa da, biz kendisinden çoook ümitliyiz. Tabii bu fikrimi kendime saklıyorum. Daha önce burada yazmıştım bir kaç at alıp denediğimiz olmuştu. Ancak öyle bir talihsizliğimiz var ki, eşimin genellikle kardeşiyle ortak aldığı atların sonu sucuk fabrikası oluyor. Şaka efendim şaka. Tabii ki sonu o değil ama şöyle diyelim, biz DR olmasını isterken yedirip içirip çalıştırıp beslediğimiz kızlarımızın sonu genellikle bir kaç çocukla bitkin halde, bir çocuk daha doğurmayı bekleyen bir ev hanımı olarak sonlanıyor. Eşimin diğer kardeşinin atları yarışlarda ayağını kırması ile meşhur. Sonuncusu yarış dışında kırdı. Biz ne zaman şeytanın bacağını kıracağız bilmem. Bildiğim şu ki, şimdi de bu küçük kızı evlat edindiler arkadaşlarıyla beraber. Mutluyuz , umutluyuz, bu sebeple adı uzak diyarlardan bir dilde "Mutluluk" olacak. Şansı bol olsun... 

Johny'i beklerken...

Resim
Johhny Deep, bence  Sean Penn'den sonra günümüzün en karizmatik, en aktivist duruşlu, en iyi oyuncularından biri."The Imaginarium Of Doctor Parnassus"un gecikmeli gelişini beklerken onun orada çok küçük bir rolde karşımıza çıkacağını duyunca üzüldüm. Hoş, diğer bahsedilen isimler Jude Law ve Colin Farrell'de az yer alıyormuş.Terry Gilliam filmlerini sevmek çoğunluk için zor olsa da ben şansımı denemeyi düşünüyorum. Hayal gücümün sınırlarını biraz zorlamak için iyi bir fırsat. Son olarak "Halk düşmanları" ile izlediğim Bay Muhteşem, Marion Cotillard ile şahane bir film çıkarmıştı. İzlemediyseniz şiddetle tavsiye ederim...    

Kabus

Dün gece rüyamda oğlum kaybolmuştu. Çok iyi hatırlamıyorum, zaten hatırlamak istemediğim şeyleri kolayca bilinç altına iterim her zaman. Bir yerlerdeydik, bir şeyler vardı... Hmm hatırladım şimdi yazarken ben bir yere gitmişim ama oğluşun servisine telefon edip oraya getirmelerini söylemeyi unutmuşum. Saate bir bakıyorum, servis saati ! Ulaşamıyorum her nedense telefonla hızla eve doğru yola çıkıyorum. Bir yandan da düşünüyorum, ya orada bıraktılarsa, ya apartmanın içinde bekliyorsa, ya başına şu geldiyse, ya bu geldiyse? Neler geliyor aklıma bir bilseniz. 3. sayfa haberlerini okumamalı ! Eve hızla giderken, kalbim yerinden fırlayacakken uyandım. Gidip baktım, yatağında mışıl mışıl uyuyor, alnından öptüm, mırıldanıp döndü. Çok korktum. Korku filmlerindeki tüm o saçmalıklar bir yerden sonra anlamını yitiriyor, asıl korku duygusu anne olunce başlıyor. Kanlı görüntülere, saçma sapan inançlara, görünmez güçlere gerek yok...

Lost'un son sezonu ...Hayal kırıklığı mı?

Resim
Lost'un son sezonun ortasına geldik. Diziyi soluksuz izleyen takipçileri için sorulara cevap bulabilecek olmak her ne kadar sevindirici olsa da, dizinin yokluğuna alışmak zor olacak. Tabii biz hayranları için Sawyer'ın da... Lost forum ve sitelerinde durum karışık. Çoğunluk öngördüğümüz şeylerin ortaya çıkmasına rağmen, ilk bölümlerde daha akla yatkın veya şöyle diyelim, bilime dayalı bir takım fikirler üzerinden hareket edilmiş olmasının aksine, şimdi işin daha manevi değerlerle biraz daha mitolojik hal almasını eleştiriyor. Başından beri savunduğumuz Araf teorisi yalanlansa da gidişat iyilik ve kötülüğün mücadelesi ile beklediğimden farklı olmayacak gibi. Neyse ki bir an gelip de çözemediğimde "En sonunda bir bilgisayar oyunu olarak karşımıza çıkmasın bu" saçmalamalarım doğrulanmıyor, buna da şükredin. Anladık kara duman kötülüğü simgeliyor, ada bu kötülüğün dünyaya yayılmasını engelliyor,Jacob da bunu sağlıyor-du. Flashforward mı diye sorguladığımız görüntüler ba...

Açılım mı? Saçılım mı?

Resim
Başbakanın "Demokratik açılım" için sanatçılarla yaptığı kahvaltılar çok yazılıp çizildi. Çoğunluk katıldı, katılmayanların kimileri mazeret bildirdi, kimileri bildirmeye bile gerek duymadı. Katılanlar kimileri tarafından hainlikle suçlandı, kiminin ise amacı sadece bir fırsatını bulup sanatçıların dertlerini konuşabilmekti. 4 yapraklı yonca, Zuhal Olcay ve Müjde Ar dışında bir diğer katılmayan isim, 50. sanat yılını geride bırakan Müjdat Gezen. Kendisine ilk kahvaltıdan sonra fikrini soranlara"Katılan arkadaşlardan duydum, açık büfe zenginmiş, çaylar tazeymiş, peynirler çeşitliymiş" gibi yorumlarla inceden inceye dalgasını geçti. Anlayacağınız herkes birbirinden farklı düşünüyor. Ben ise bu toplantıları bizi çocukken toplayıp karşısına oturtan, o anlatmak istediklerini anlatırken, bizler aklımız başka yerlerde, orada olmak zorunda kalmanın sıkıntısı içimizde, ama bir yandan da ilgiyle dinlemeye çalışıp yada öyle görünmeye çalışıp, kendimizi göstermeye çalıştığı...

Büyük çocuğun dertleri...

İnsanlar neden spor yapar? Yaşam kalitesini arttırmak? Sağlıklı olmak? Spor yapmak? Ya zayıflamak? Ben bildiğiniz sebeplerden ötürü ara verdiğim spora bu sebeplerin her birini düşünerek tekrar başladım. Bir ay oldu. Her zaman iştahlı oldum, çikolatasız gün geçirmedim, rejim benim için en korkunç kelime oldu, neyse ki doğumdan sonra bile çok katı bir diyete gerek duymadım. Amaaa yaş ilerledikçe yediğini harcamak daha da zorlaşıyor.- Annemin sözlerini kullanmaya başladııım !- Bunlarıda düşünerek şu 2-3 kiloyu verirsem şahane olacak diyerek başaldığım sporla dolu bir ayımın ardından bir de ne göreyim. 1 kilo almışım ! Tamam dünyanın sonu değil, en büyük derdim bu olsun, ama insan nasıl yiyebilir ki, daha fazla harcadığı halde kilo alabilsin? Anlayın artık ne kadar iştahlı olduğumu. Ne de olsa fazlasıyla harcıyorum diye fazlasıyla yememen,içtiğin suyun miktarını illa ki arttırman, öyle spordan sonra su içmeyi unutmaman gerekiyormuş. Kendimi daha enerji dolu, daha sağl...

Yeni- ve nihayet güneşli- bir hafta...

Resim
Mutfağa güneş vuruyor. Yeni haftaya girerken yapılacaklar sabah kahvesiyle düşünülüyor. Kahve kafayı çalıştırıyor olmalı. Daha pratik fikirler geliyor aklıma, her şey daha kolay görünüyor, hele bir de kahveye arkadaşınız varsa yanınızda daha da keyifli oluyor. Bu hafta bir doktor randevusu, bol telefon konuşması, oğluşun okulunda gösteri, kişisel gelişim uzmanları ile etüt konuşması, devlet dairelerinde bir iki iş, yapılacak bir kaç çalışma, bir alışveriş planı, aldığımız demonte dolabın montajı, sporda geçirilecek zamanlar var. Bir de uzun zamandır beklediğim bir görüşmenin olmasını da ümit ediyorum.Planlar insanın önünü görmesini sağlıyor, ama uzun zaman önce hayatın sürprizlerle dolu olduğunu öğrendim, bize ne getireceğini bilemiyoruz. Bakalım bu hafta neler getirecek?

Yeni filmi gururla sunar...

"I am not young enough to know everything..." Herşeyi bilecek kadar genç değilim demiş Oscar Wilde. Evet, yaş almanın iyi taraflarından biri de bu. Herşeyi bildiğini zanneden, "Haaaayıııırr, hiç de bileee" diyen, ama öyleymiş gibi hareket etmeye devam edenlerin ne kadar komik olduklarını görüp artık öyle olmadığın için şükredebiliyorsun. Yaş aldıkça şükredeceğin şeyler çoğalıyor. Nasıl desem? Daha mı yakın oluyoruz Allaha? Oysa ben bugünlerde ilk defa  "Yüzsüz bir kul" olarak herşeyi istiyorum. Gerekçem hazır. Bugüne kadar sıhhat, aşk, huzur gibi şeylerin dışında bir beklentim olmadı. Seçimlerimde beklentilerime yönelikti. Fazlasını istemedim. Ama şimdi, yıllar sonra yeniden çocukluğumdaki gibi hayaller kuruyor, bu hayallerin gerçekleşmesini yine çocukça ümitlerle bekliyorum.  Biliyorum "Secret" falan hikaye. Tamam, pozitif düşünelim pozitif olalım, çiçekler açıyor, bahar geliyor, hava mis gibi, kulağımda bir müzik sesi. Sonra gün i...

Demokrasi mi, Diktatörlük mü?

Ülkemde senin gibi düşünmeyeni linç etme mantığı hakim oldukça, ve bu düşünce tehlikeli bir şekilde arttıkça, bunun artmasına bizi yönetenler örnek olmaya devam ettikçe, bu ülkenin içine daha çoook edilir. Demokrasiyi getireceğiz diyenler demokrasinin ne olduğunu bilmezse, nasıl getirebilirler? Sesini çıkaran sindirilirse, konuşan susturulursa, bir şey söylemek isteyen dayağı yerse, hakkını savunan cezalandırılırsa, bu demokrasi mi olur, diktatörlük mü? Bu yaşıma geldim, belli ki doğrusunu öğrenemedim. Biri bana açıklayabilir mi lütfen? Dip sos: Ankara'dan bana ne diyorum bazen sinirlenip, ben seçmedim, ben vergilerimle beslemedim, ben çekmiyorum. Ama sonra orada sesini çıkarmayan "Öküzün trene baktığı gibi bakanlar güruhu" adına hiç olmazsa ben bir şeyler söyleyeyim diye düşünüyorum. Hakkını savunmak için sesini çıkarmıyorsun, bari senin hakkını savunmaya çalışanlar için elini kolunu kımıldat. Ben buradan dayanamıyorum, sen nasıl dayanıyorsun onu hiiiç anlamıyo...

Gidenlerin ardından sözler kifayetsiz kalıyor...

Geçtiğimiz gün K.Sezyum'un Radikal'de eşinin arkasından yazdığı yazıyı okudum. Yaşadıklarını ne güzel anlatmış değil mi? Ama bu kağıda dökülenler. Bir de ne kadar ustaca yazsan da kağıda dökemediğin ne kadar dökersen dök karşındakine aktaramadığın şeyler var. Ne yazık ki... Bana acının azalacağını ama yerini özlemin dolduracağını söylemiştiniz. Doğruymuş. Acı karşısında kendini tutup ağlamayabiliyorsun. Ama özlem karşısında boğazın düğümleniveriyor. Çok başıma geldi. Yolda yürürken karşıdan gelen birini, bir yerde otururken kapıdan gireni ona benzettiğim zamanlar oluyor. Bir an. Sadece bir an insanın kalbi duruyor. Sonra tekrar atmaya devam ediyor. Onun gibi gencecik giden insanların kaybını duyunca dayanamıyorum bir de. Sonra onun yanına gittiklerini düşünüyorum. Yalnız olmadığını. Bazen onun yaşındakilerin söylediği sözler yaralıyor beni. Yaşadıkları yaşayacakları bencilce belki de, canımı sıkıyor. O yaşamadı yaşayamadı diye. Bir yerde, biri "19 y...

Nothing compares

Şunu dinliyorum. Eski günlere götürüyor. Eski fotoğraf kareleri aklımda, tanıdık yüzler geliyor gözümün önüne şimdilerde adlarını çıkaramadığım, o zaman utanç verici olduğunu düşündüğüm şimdi ise çok komik olduğunu düşündüğüm şeyler, gittiğim yerler, o kokular, o tatlar. Eski bir dostu görmüş gibi sarılıyoruz ya kimi şarkılara...

Mühendis sevgili...

Biraz önce maille geldi. Bizzat denemiş biri olarak altına imzamı atarım. Mühendis sevgilisi olanlara altın öğütlermiş. Bunu okumadan bir mühendisle evlenmemenizi öneririm :) - Mühendis sevgili genel olarak muhaliftir. - Mühendis sevgiliye ispat edemeyeceğiniz iddialarla gitmeyin, üzülürsünüz. - Mühendis sevgili siz gözünün önünde bir halt yemedikçe kıskanmayacaktır, boşuna kıskandırmaya uğraşmayın. - Mühendis sevgili ile tartışırken kullanılmaması gereken kelimeler; "hissediyorum, öyle gibi geldi, bence öyle, içime doğdu, " - Mühendis sevgili çiçek alsın istiyorsanız "Bana çiçek al" demeyin, "Bana yarın bir buket gül getir ve köşedeki çiçekçiden al" diyin. - Mühendis sevgilinizi arkadaşlarınızla tanıştırıp bir anda kaynaşmalarını beklemeyin. - Mühendis sevgilinize kavga anında peşinizde koşup köpek olması için "Seni artık sevmiyorum "demeyin. Beyni komutlarla çalışan bu adam ciddiye alarak bir daha aramayabilir. - Ve son olarak, ...

Renkli evim !

Resim
Oğluşla "Renkli evim" adlı çalışmamız. Tabii ki her yeri fotoğraflayamadık ama hoşumuza giden detayları çekti, kimi fotoğraflarda da ben asistanlığını yaptım. Sonra birlikte Photoshop ve Picasa'da fotoğraflarla oynadık. Fotoğraf kaliteleri çok iyi olmayabilir zira fotoğrafçımız henüz beş buçuk yaşında. Ancak çekilecek renkli objeleri bulma konusunda benden daha iyiydi. Kimi kareleri neden çektiğini bilmiyorum. Sanırım sadece renkli olmaları yetmiş. Küçük tuvaletin kırmızı paspası gibi. Kimi kareler ise renkli değil ama ben bak burası çok aydınlık, bak buradan orası yansıyor deyince çekti. Boyunun yetişmediği yerleri ben çektim. Gündüz ve gece çektikleri arasında oldukça fazla bir ışık farkı var :) Solmuş yapraklar, boş kalmış çerçeveler gibi düzeltilmesi gereken şeyler de görürseniz affola. E hani o kadar uğraştığın evin fotoğrafları diye soranlara da ipucu olacak- Evde yapacaklarım hiç bitmiyor o sebeple hiç tamam oldu diyemiyorum- Çekmesi oğluştan, yüklemesi annesinde...

Tek dişi düşmüş canavar !

Resim
Bugün oğluş ön üst dişlerinden birini yemekte düşürdü. Bir haftadır sallanan dişi yamulmuş, diş eti şişmişti ama bu kadar çabuk beklemiyorduk. Çorbasını içerken suratını buruşturup bir şey çıkardı ağzından. Limon çekirdeği düştü zannettim yine. Dişiymiş. O kadar komik görünüyor ki şimdi. Tabii canı sıkılmasın diye süper yakışıklı göründüğünü söyledik hemen. O ise görüntüsünden zaten memnundu çünkü bir canavar kadar korkunç olduğunu düşünüyor artık... Konuyu değiştirmek için fotoğraf makinesini verdim eline. Haydi hoşuna giden şeylerin fotoğraflarını çek dedim. Bu sanatsal çalışma sonrası aşağıdaki fotoğraflar çıktı ortaya. Evden kareler de çekmiş, onları da yarın yayınlarım. Ben makineyi düzgün tutuşunu sevdim, titretmemiş ve dahası karanlık çıkanları açı değiştirip tekrar çekmiş, yavaş yavaş öğreniyor bu işi.İşte Kerem'in objektifinden bizim evin Pazar halleri- Tabii ilgisini çekmeyen gazete yığını, mutfak dağınıklığı ve o koltuktan bu koltuğa kendisini atan anne babası yok...- P...

Şövalye'ye saygılar...

Zarif, cesur, kahraman ve aynı zamanda şövalye gibi. Dediler. Aman ne mesudum anlatamam. Meğer ben tanıyamamışım. Bir an aynı kişiden mi bahsediyoruz diye düşündüm. Sonra eski söylemlerini hatırladım. Koyun gütmeler, yan gelip yatmalar, ananı da al git gibi.Tabii ya dedim, nasıl farketmemişim. Çok cesur sözler bunlar. zarif gerçekten de. Adeta bir şövalye. Gerçekten çok gururlandım...

Bu ilacı sabah akşam aç karnına al, gay'lik falan kalmaz...

Resim
Bir bakan. Kadın ve aileden sorumlu bakan. Demokratik !!!, herkesin eşit olduğu Türkiye'min bir bakanı. Haftasonu bir gazetedeki demecinde diyor ki: Eşcinsellik bir hastalıktır. Okuyunca önce şaşkın gözlerimi açıyorum. Bunu söylemiş olamaz değil mi? Sonra devam ediyorum okumaya. Tek izlediği dizinin Kurtlar vadisi olduğunu öğreniyorum. Hmmm tamam o zaman diyorum. Çok normal. Yani aynı ülkede yaşıyor olabiliriz ve hatta kağıt üzerinde benden mesul olabilir. Ama aynı gezegenden değiliz. Daha mesul olduğu benimle aynı dili konuşamıyorken hiç ilgilenmediği insanları nasıl anlayabilir ki? Hiç mi okumuyor diye sorabilirsiniz? Herkes her konuda bilgi sahibi olamayabilir tabii.Herkes bir çok konuda cahil olabilir. Ben de bu konuda uzman  değilim ama elime ne geçerse okuduğum için bir çok konuda az çok bir şey bilirim. Şu durumda bildiklerimi "bilmeyenlere" anlatmayı da borç bilirim. Ülkemizde hurafelere verilen değer bilime, hacı hocalara verilen değer d...

Hazır çorba kara gün içindir...

Küçücük çocuklar gibi üşüttüm. Boğazım acıyor, burnum akıyor, üstüne üstlük kulak iltihabı bile başlamış. Antibiyotiği alıp bir elimde selpak kutusu bir elimde kumanda koltukta sıcak su torbası ve battaniye eşliğinde bütün gün yatıyorum.  Halim olursa kendime bir hazır çorba yapabiliyorum sadece. 3. gün bugün, kaç günde iyileşirim acaba? Hasta olmanın iyi tarafı, her gün illa ki kendime bir iş edinip Speedy Gonzales gibi nafile koştururken, şimdi dinleniyor oluşum. Bir de tabii, ertelediğim filmleri izliyorum. Viva Teknoloji ! Arkadaşım bir sürü film doldurmuş harici diske, şimdiki tv larda direkt takılıp izleniyor ya, yerimden kalkmama da gerek kalmıyor. Gerçi arada kalkmak lazım, yata yata insanın her yeri daha çok acıyor...

Bizi yıkan deprem değil...

8.8 le sarsıldılar. Haiti felaketinden sonra ölü sayısı ne kadar da az görünüyor, nasıl oluyor acaba, diye söylenirken ben, annem onlar yıllar önce çok büyük bir deprem daha yaşadılar da ondan, dedi. Önlem almışlar. Biz de büyük depremler yaşadık. Er yada geç göreceğiz bakalım, biz de akıllandık mı? Önlem aldık mı? Bu konuşma dün geçti aramızda. Bu sabah dabuzaklardan deprem haberi geldi. 6 şiddetinde. Yaralılar, ölüler ve enkaz altında kalanlar var. Civardaki hastaneler de doktor yetersizliği varmış. Biz gün boyu twtitter da günlük can sıkıntılarımızdan bahsederken , siz bugün bunu aldım,bakın şunun altına şunu giydim, ne şahane dimi diye yazarken, birileri yediği yemeği eleştirip burun kıvırırken ve bizler, hala gizliden gizliye Avrupa ülkesi olduğumuza inanırken, bu haberler tokat gibi patlıyor suratımıza. Belki çevremizde görmüyoruz, belki bilmiyoruz yada görmüyoruz ama biz buyuz. Hastane kapısı yenilendi diye devlet erkanıyla, kurdelalar kesip açılış yaparlar, o ka...

Bugün "Kadınlar günü" için ne yaptın?

Kurabiye ! Henüz yapmadım ama yapacağım. Şekilli kurabiyeler yapıp, üzerlerini renkli şeker hamurları ile süsleyeceğim. Bir güzel paketleyeceğim. El emeği ürünler istediler, resimlerim henüz satışa çıkacak - hatta bana kalırsa kimseye gösterilecek- kadar iyi değil. Tasarım desen, malzeme eksiğim var. Bu durumda ancak kurabiyeler paklar. Okulumuzun kadın derneklerinden biri yararına düzenlediği stand satışı için birazdan mutfağa gireceğim. Başka ne yaptım? Bir dergide küçük bir köşe yazım çıktı. Konu kadınlar günü. Bir de sabah kadınlar günü etkinlikleri çerçevesinde bir organizasyonun kahvaltısına gittim. Kadınlara bir faydası mı dokundu ? Hayır. Ama keyifliydi, biz kadınlar kendimizi eğlendirdik. Akıllıbebek'e bir yazı yadım bir de. Tersine Dünya'dan bahsettim. Hayalimiz dünya düzeninin tersine dönmesi değil tabii, o işin şakası, ama daha adaletli bir düzen isterim doğrusu. Bu da güne özel dileğim olsun... 

Acil olarak bu soykırımı tanımalıyız ...

Ermeni lobisi oyları alacakmış da, başbakan telefon etmiş de, son anda dışişleri bakanları "Aman ha, red oyu verin, sonra iki ülke arası ilişkiler tam düzelirken bozulur" demiş de, falanmış filanmış. Ne oluyor yahu?! Bırakın oylasınlar, bırakın kabul etsinler, bırakın soykırım yaptınız desinler. Onlar dedi diye öyle mi oluyoruz? Tarihçiler nerede? Belge bilgi yok mu? Var. Eeee? Şu durumda yapmamız gereken şudur kardeş. Amerika, dünya tarihindeki en büyük soykırımlardan birini yaparak, Kızılderilileri katletmiştir. O caaanım topraklara el koymuş mudur? Koymuştur. Elin zavallı göçebelerini oraya buraya sürüp, yerlerine gökdelenler kondurmuş mudur? Kondurmuştur. Onların Kanada'da kumarhane sahibi, Hollywood filmlerinde yardımcı oyuncu, ve bilimum yerlerde turistik ikon olmasına sebebiyet vermiş midir? Vermiştir. Aksiyon filmlerinde başkan olan zenciler, gerçek haytta bile başkan olabilirken ve hatta Oscarları artık zenciler alabilirken bu zavallı ezilmiş asıl...

Susun bakim !

Biz halktan insanlar sessiz kalmaya, ezilmeye, süzülmeye alışığız. Öyle yetiştirildik. Kamera görünce el sallarız, çocuklarımızın hayatı kurtulsun diye ya topçu ya da popçu olsun isteriz. Milletvekili olursa daha şahane, "Sen benim kim olduğumu biliyor musun" diye sorabiliriz. Ünlü olma sevdamızın sonu yoktur. Yemek yada yetenek yarışmasına girip adımızı duyurmak en büyük hayalimizdir. Nitekim yemek yapamadığı halde alttan üstten açarak şöhret olanlar az değil, yemek mi? Hangi YY da yaşıyoruz ? Herşeyin hazırı var. Kendimizden bahsettirmek için yapamayacağımız şey yoktur. Okunmuyorsak hediye veririz, 3 kilo pirinçle oy aldılar, okur mu kazanılmayacak? Konuşur, konuşur, konuşuruz, ne dediğimiz önemli değil. Türkiye'nin en çok okunan gazetesi diyebiliriz kendimiz için. Değilsek bile diyebiliriz. Nitekim ünlü olunca tüm kapılar da kolayca açılır. Yıllarca emek verdiğin bir işi , ünlü yada ünlücük biri gelip yapmaya başlar, 1 ayda yılın bilmemnesi seçilir. "Tüh lan bir b...

Söyleşi

Aşk-ı Memnu modasının ardındaki isimlerden Başak Dizer Fransez ile söyleşi yaptık, şuradan okuyabilirsiniz.

Recep İvedikleştiremediklerinden misiniz?

Recep İvedik bilmemkaç çıkıyormuş. Yoksa çıktı mı? Bilmiyorum ama filmden çok tartışmaları ilgilendiriyor beni. Recep İvedik'e gülenler ve gülmeyenler olarak ikiye ayrılıyor adeta insanlar. Çok yanlış ! Aslında Recep İvedikler ve İvedik olmayanlar olarak ikiye ayrılıyoruz. Misal bizim Tedaş'da Recep'in dişisi var. Bizzat gördüm ve konuştum. Daha doğrusu ben soru sordum o cevaplamadı. Israrla sordum, suratıma bakmadı. Sormaya devam ettim ve işini bitirdiği halde mıhlandım yerimde, baktı ki gideceğim yok, lütfedip cevap verdi, ama böğürdüğü için anlamadım. Sadece orada mı? Her yerde karşımıza çıkıyorlar. Gelir seviyeleri, eğitimleri veya geldikleri yer de bir şeyi değiştirmiyor. Sokaklarda gördüklerini unutsan, gittiğin yerde hiç tahmin edemeyeceğin bir konumda çıkıyor karşına, kapıyı kapatsan televizyonla evine giriyorlar. Bu ülkede "Halk eğitim" merkezlerinin ne kadar önemli olduğunu biliyor musunuz? Okuma yazma, biçki nakış, takı tasarımı her şey var. Keşke talim...

Ara...

Buradayım. Sesim çıkmıyor çünkü moda haftalarını takip ediyorum. Bir yandan spor salonu zamanımı almaya başladı. Haftasonları malum oğluma daha fazla zaman ayırmalıyım. Misal "Ben 10 Alien Force" oyununda çok iyi olup ona eşlik etmek gibi ulvi bir görevim var. Arkadaşlarımla görüşmek için de en iyi zaman haftasonu. Malum pazar aile günü, evde yayılmak yada dışarı çıkmak. İkisi de zamanı su gibi akıtıyor. Bu akıntıda sudan çıkmış balık gibiyim, biraz dinleneyim, yazmaya devam edeceğim...