Ekim 08, 2020

Şans

Gözlerini açtığında hava henüz aydınlanmamıştı. Alacakaranlıkta koyu gri gibi görünen yer yer kabarmış tavana baktı uzun bir süre. Sessizliğin sesini dinledi. Akşamları hava yeni karardığında içine çöken o korku, sabaha karşı uyandığı zaman aklına bile gelmiyordu. Nihayetimde birazdan havanın aydınlanmaya başlayacağını, güneşin tekrar doğacağını, horoz seslerine kuş cıvıltılarının karışacağını biliyordu. 


Tavandaki kalbe benzettiği rutubet izini aradı. Yerini adı gibi bildiği halde bulamadı. Birden panikle dirseklerinin üzerinde yükseldi, tavana yaklaşınca görebilecekmiş gibi. Yok. Yoktu işte. Bu kötü şans demek diye düşündü. Rutubetin büyümesi değil, büyüyüp o kalp izini bozmasıydı sorun.


Kendini yeniden yatağa attı. Gözlerinden bir kaç damla yaş döküldü. Al işte. Güne ağlayarak başladım. 


Kötü şansı yenmek için neler yapabileceğini düşünmeye başladı. Sabah kalkar kalkmaz sol omzumdan aşağı tuz serperim. Kahvaltıdan sonra hemen bir adaçayı yakar tepemde döndürürüm. Cami önünde deli Hatçe’yi yakalarsam ona da bir gofret alırım tamamdır. Derin bir oh çekti. İşte bak her şeyin bir çözümü var. Rahatlamış halde sağına döndü. Ve işte tam karşısında, pencerenin dışında, iki perdenin tam da arasındaki boşlukta, sanki oraya özenle konmuş gibi, o çorak arazinin tam ortasında onu gördü...

Hiç yorum yok: