Bazen hayatımızın sıkıcı olduğundan şikayetçi oluruz. Ama başımıza huzurumuzu bozacak en ufak bir şey geldiğinde, aslında sahip olduğumuz ve sıkıcı olarak tanımladığımız hayatımızın ne kadar huzur verici olduğunu hatırlarız. Hayatını sıkıcı bulanlar heyecan ister, fazla hareketli yaşayanlar ise huzur. Velhasıl biz insanoğlu hiç memnun olmayız.
Ben de hayatımı sıkıcılıktan uzak tutmak için elimden geleni yapıyorum. Tabii benim sıkıcılıktan uzaklaşma yöntemlerim pek çok insna komik gelebilir, ne paraşütle atlıyor, ne raftinge gidiyorum. Sanırım ben daha basit şeyler arıyorum. Pek aksiyonsever biri değilim.
Ama daha öncelerde de bahsetmiştim ya, iflah olmaz bir planseverim. Her şeyim planlı haftalar önceden ayarlanmıştır. Planlardaki değişiklikler beni huzursuz etmez ama mutlaka haberim olmalı, benim müdahale edebileceğim şekilde yer almalıdır. Her şeyimi listelerim, yazıp listelemezsem içim rahat etmez. Eve alınacaklar bile buzdolabı üzerindeki bir listeye eklenir, o liste ile markete gidilir.
Sürprizleri de severim ama sanırım benim derdim bizi mutsuz edebilecek sürprizlere karşı bir makanizma geliştirmek. Beni çok yoruyor ama huyum kurusun aksi de olmuyor. Her şeyi akışına bırakıp boşveremiyorum.
Yoksa kim istemez gülümsetecek sürprizlerle karşılaşmayı. Ben çok isterim.
Bugün halam geliyor kuzenimin yanından. Babaannem bize geleli bir ay olmuş demek ki. Zaman ne çabuk geçiyor, şu anıları derleyip toplama konusunda yeteri kadar çalışamadım. E babaannem de erkenden yatıyor, az mı görüşebildik ne? Oysa onunla daha fazla zaman geçirmek isterdim, benim için o kadar değerli ki, gün gelip de onu kaybedeceğim korkusu her an içimde.
Babaannemi gülümserken görünce kuzenlerimle birlikte onun evinde geçirdiğimiz zamanlar geliyor aklıma. 3 torunu var, en büyüğü benim. Bir kuzenim Kanada'da, ama her gelişinde mutlaka bana da uğrar. Az görüşebiliyoruz. Beni en çok üzen ise diğer kuzenim. En yakın arkadaşlarımdan biri olan küçük kuzenle hiç görüşemiyoruz. Onu gelmiş geçmiş en hayırsız kuzen seçtiğimden beri ben de artık aramıyorum. Paris'te okuyordu, dönmüş ve muhtemelen İzmir'e gittiğim halde görüşemeyeceğiz yine.
Haftasonlarıma arkadaşlarımla bir program sıkıştıramadım bir türlü. Bu haftasonu halam bizde olacak, kırk yılda bir geliyorlar, onunla vakit geçirmeliyim. Ondan sonraki hafta tam bir curcuna olacak gibi. Cumartesi günü oğluşum iki yaşını dolduruyor. Evi süsle, mutfağa gir, pastayı almaya git, temizle, toparla, hazırla. Bu sırada kriz yaratmaması için oğluşu babası ile dışarıya göndermeyi planlıyorum. Çünkü öyle bir hale geldi ki biz ne yaparsak o da mutlaka aynısını yapacak, yoksa çıkacak patırtıya katlanılır gibi değil.
Bizim gibi yiyecek, içecek, oturacak. Telefonları o açacak, kumanda onda olacak, Giyeceklerine o karar verecek ve babasının araba anahtarları da onun cebinde duracak. Her şeyden haberi var, bir tek bezinden yok. Hala inkar ediyor altına yapınca. O kadar zorlaştı ki. Dün ara verdiğim mekik ve gym e tartıyı görüp şoka girdikten sonra tekrar başlayınca yeni eğlencesi de bu oldu. Onu ayak bileklerime oturtup mekik çekiyorum ya, ben bitirince tutturuyor benim de bileklerime otur, ben de mekik çekeceğim diye. Oturur gibi yaptım, bir mekik çekişi var ki, gülmekten gözlerimden yaş geldi.
Bu kadar tatlı ve eşsiz benzersiz bir şey için niçin 5 yıl beklemişiz ki?
Tabii bu tatlı mutlu mesut hallerin bir de baş ağrıtıcı tarafı da var. Evde bir davranış karmaşası yaşanıyor. Babasının fazla ilgi ve alakası ile şımaran oğluş, artık babasına neredeyse işkence yapıyor. Babası kapıdan girdiği an oğluşun yerine başka biri geliyor adeta. Zaten ondan sonra bizi taktığını da söyleyemeyeceğim. Eşim bundan şikayetçi olsa da sınırları kaldırdığını ve şımarttığını kabul etmiyor. Eeee ben kaç kere söyledim, ileride başa çıkamazsa geç olacak ama bakalım ne yapacak.
Ondan sonraki haftasonu İzmir’e gidiyoruz. Bayram tatilini biraz uzattığımız için 9 günü orada geçirebileceğiz. Yazın fazla orada kalamadığımız göz önüne alınınca, bu sefer hava da çok sıcak olmayacağı için bol bol gezebilir, tadını çıkarabiliriz. Eski arkadaşları ziyaret, mağazalara girip çıkmak, eşimle arada bir gece dışarı kaçmak iyi gelecek. Eeee sonraki haftasonu da dönüşte olacağımıza göre, bak bir ay planlarla doldu bile.
Tabii bu aklımdaki, fikrimdekiler.
Oysa dediğim gibi hayat o kadar sürprizlerle dolu ki. Her an her şey olabilir ve planlar değişebilir.
Acaba hayatımızın planladığımız şekilde tekdüze geçmesi mi can sıkıcı, yoksa sürprizlerle bozulması mı?
Ben de hayatımı sıkıcılıktan uzak tutmak için elimden geleni yapıyorum. Tabii benim sıkıcılıktan uzaklaşma yöntemlerim pek çok insna komik gelebilir, ne paraşütle atlıyor, ne raftinge gidiyorum. Sanırım ben daha basit şeyler arıyorum. Pek aksiyonsever biri değilim.
Ama daha öncelerde de bahsetmiştim ya, iflah olmaz bir planseverim. Her şeyim planlı haftalar önceden ayarlanmıştır. Planlardaki değişiklikler beni huzursuz etmez ama mutlaka haberim olmalı, benim müdahale edebileceğim şekilde yer almalıdır. Her şeyimi listelerim, yazıp listelemezsem içim rahat etmez. Eve alınacaklar bile buzdolabı üzerindeki bir listeye eklenir, o liste ile markete gidilir.
Sürprizleri de severim ama sanırım benim derdim bizi mutsuz edebilecek sürprizlere karşı bir makanizma geliştirmek. Beni çok yoruyor ama huyum kurusun aksi de olmuyor. Her şeyi akışına bırakıp boşveremiyorum.
Yoksa kim istemez gülümsetecek sürprizlerle karşılaşmayı. Ben çok isterim.
Bugün halam geliyor kuzenimin yanından. Babaannem bize geleli bir ay olmuş demek ki. Zaman ne çabuk geçiyor, şu anıları derleyip toplama konusunda yeteri kadar çalışamadım. E babaannem de erkenden yatıyor, az mı görüşebildik ne? Oysa onunla daha fazla zaman geçirmek isterdim, benim için o kadar değerli ki, gün gelip de onu kaybedeceğim korkusu her an içimde.
Babaannemi gülümserken görünce kuzenlerimle birlikte onun evinde geçirdiğimiz zamanlar geliyor aklıma. 3 torunu var, en büyüğü benim. Bir kuzenim Kanada'da, ama her gelişinde mutlaka bana da uğrar. Az görüşebiliyoruz. Beni en çok üzen ise diğer kuzenim. En yakın arkadaşlarımdan biri olan küçük kuzenle hiç görüşemiyoruz. Onu gelmiş geçmiş en hayırsız kuzen seçtiğimden beri ben de artık aramıyorum. Paris'te okuyordu, dönmüş ve muhtemelen İzmir'e gittiğim halde görüşemeyeceğiz yine.
Haftasonlarıma arkadaşlarımla bir program sıkıştıramadım bir türlü. Bu haftasonu halam bizde olacak, kırk yılda bir geliyorlar, onunla vakit geçirmeliyim. Ondan sonraki hafta tam bir curcuna olacak gibi. Cumartesi günü oğluşum iki yaşını dolduruyor. Evi süsle, mutfağa gir, pastayı almaya git, temizle, toparla, hazırla. Bu sırada kriz yaratmaması için oğluşu babası ile dışarıya göndermeyi planlıyorum. Çünkü öyle bir hale geldi ki biz ne yaparsak o da mutlaka aynısını yapacak, yoksa çıkacak patırtıya katlanılır gibi değil.
Bizim gibi yiyecek, içecek, oturacak. Telefonları o açacak, kumanda onda olacak, Giyeceklerine o karar verecek ve babasının araba anahtarları da onun cebinde duracak. Her şeyden haberi var, bir tek bezinden yok. Hala inkar ediyor altına yapınca. O kadar zorlaştı ki. Dün ara verdiğim mekik ve gym e tartıyı görüp şoka girdikten sonra tekrar başlayınca yeni eğlencesi de bu oldu. Onu ayak bileklerime oturtup mekik çekiyorum ya, ben bitirince tutturuyor benim de bileklerime otur, ben de mekik çekeceğim diye. Oturur gibi yaptım, bir mekik çekişi var ki, gülmekten gözlerimden yaş geldi.
Bu kadar tatlı ve eşsiz benzersiz bir şey için niçin 5 yıl beklemişiz ki?
Tabii bu tatlı mutlu mesut hallerin bir de baş ağrıtıcı tarafı da var. Evde bir davranış karmaşası yaşanıyor. Babasının fazla ilgi ve alakası ile şımaran oğluş, artık babasına neredeyse işkence yapıyor. Babası kapıdan girdiği an oğluşun yerine başka biri geliyor adeta. Zaten ondan sonra bizi taktığını da söyleyemeyeceğim. Eşim bundan şikayetçi olsa da sınırları kaldırdığını ve şımarttığını kabul etmiyor. Eeee ben kaç kere söyledim, ileride başa çıkamazsa geç olacak ama bakalım ne yapacak.
Ondan sonraki haftasonu İzmir’e gidiyoruz. Bayram tatilini biraz uzattığımız için 9 günü orada geçirebileceğiz. Yazın fazla orada kalamadığımız göz önüne alınınca, bu sefer hava da çok sıcak olmayacağı için bol bol gezebilir, tadını çıkarabiliriz. Eski arkadaşları ziyaret, mağazalara girip çıkmak, eşimle arada bir gece dışarı kaçmak iyi gelecek. Eeee sonraki haftasonu da dönüşte olacağımıza göre, bak bir ay planlarla doldu bile.
Tabii bu aklımdaki, fikrimdekiler.
Oysa dediğim gibi hayat o kadar sürprizlerle dolu ki. Her an her şey olabilir ve planlar değişebilir.
Acaba hayatımızın planladığımız şekilde tekdüze geçmesi mi can sıkıcı, yoksa sürprizlerle bozulması mı?