Ekim 04, 2006

Öhö öhö! Ciddi konulara anticiddi bir perspektif temalı sempozyumu açıyorum.

Hani bir ara söylenir dururduk. Olmaz ki canım elimizi sallasak bir şarkıcı türkücüye çarpacak diye.

Korktuğumuz gibi olmadı çünkü bir çoğu ilk singlelarının arkasından dökülüp gittiler.

Bence asıl tehlike başka.

Ben 10-15 yıl sonra elimizi kolumuzu sallasak milletvekiline çarpacağını düşünüyorum. Ciddiyim. Düşünsenize bugüne kadar her hükümetle gelip o caaanım ceylan derisi koltuklara gömülüp uyuyan çoğu milletvekilinin bir dahaki seçimlerde emekli oluvermesi ile listeye yeni milletvekilleri katılıyor. Eski milletvekilleri 1 ay vekillik yapmış olsalar bile birdenbire ömür boyu emeklilik ikramiyesi almaya hak kazanıyor. Az buz da değil, her seçimde 500 milletvekili ve her seçim sonrası zamlarla kat be kat artan maaşları, Başkentteki sağlık giderleri ve daha kim bilir ne avantajları.

İyi iş yani.

Hem bu işi yapmak için meclise gelmene de gerek yok. Duyarsınız haberlerde. Hükümetin faydasına işleyecek bir konu olmadıktan sonra ancak 100-150 milletvekili gelir karar almak için meclise. E onların yarısının sohbet ediyor olması, kalanların bir kısmının cepten mesaj çekmesi bir kısmının da koltukların rehavetine dayanamayarak içinin geçmesi de hesaba katılırsa pek azı aldığı parayı hak etmeye çalışır.Gelmeyenler maaşlarını ay başında tıkır tıkır almaya devam eder, hani bizler gibi gelmediği günlerin ücreti falan kesilmez.

500 milletvekili gerekli midir? Bu hükümetin iktidara geleceği zaman verdiği dokunulmazlıkların kaldırılacağı sözü hangi rafa kalkmış tozlanmaktadır? Bu milletin refah düzeyi milletvekili olduğu gün daha çalışmadan ömür boyu emekliliğe hak kazanan vekilleri besleyecek kadar yüksek midir? Terör örgütü üyesi olduğu alnında yazan eski milletvekillerini hala niçin vergilerimizle beslemeye devam ederiz, hem de onlar gözümüzü oyarken? Bu sorular uzayıp gidebilir.

Nitekim ben artık oğlumun ne basketbolcu, ne müzisyen, ne de yazar olmasını istiyorum. Milletvekili olsun yeter. Vicdanı olursa biraz devleti için çalışır sonra ömrü boyunca alacağı maaşla istediği hobisine zaman ayırır. Belki birazcık şanslıysa başbakan da olur. Neden olmasın?

-----------------------------------------------------------

Dün akşam Kanal D ana haber bültenini seyrettiyseniz eğer, siz de benim gibi Reha Muhtar’dan sonraki en kötü anchormanin doğuşuna, ya da batışına şahit olmuşsunuz demektir. Bir ana haber bu kadar mı kötü sunulur derdim ama canlı yayınların şu uçak kaçırma olayıyla işin içine girişi ile artık iş ana haber bülteni olmaktan çok, bir stand up a dönüştü. Bir komedi!

Hele en sonunda Mehmet Ali Birand’ın aldığı surat ifadesi, iyi haberler duymak istiyorsanız dedikten sonra işaret parmağı ile yan tarafı gösterip bir başka haber kanalının adını söylemesi, sanki iyi haberlerimiz var ama bu kanalda değil diğer kanalda duyacaksınız der gibi ne diyeceğini bilememesi en sonunda bizi kahkahaya boğdu.

Demek ki neymiş? Herkes her işi iyi yapamazmış. Mehmet Ali beyden de anchorman olmazmış.

------------------------------------------------------------------------------------

Geçen günlerde ağzı olan konuşuyor demiştim ya. Farkındaysanız bu aralar insanlar iyice azıttı. Evet, azıttı diyorum çünkü bunu tabir edecek daha uygun bir kelime olduğunu sanmıyorum. Yani herkes birbiri hakkında yalan yanlış ağzına geleni söylüyor. O diğerlerinin kokain kullandığını ima ederken, diğeri eski sevgililerinin çarpık ilişkileri olduğunu iddia ediyor, evlendikten sonra kelle avcısı karısının çirkefliğinden nasibini almış olan bir diğeri eski sevgilisine ağzına geleni söylerken, bu çirkin tartışmalarının içine son zamanlarda kendini tekrarlamaya başlayan bir kadın köşe yazarı dahi giriyor.Ortada çirkin bir şeyler var, ve sanki hiç kimse bunlardan rahatsız olmuyor. İlginç!

-----------------------------

Bugünkü gazetelerde dış basından başlıklar var. Türkiye’nin imajına darbe vurulmuş uçağın kaçırılması ile. Şimdi ara verip 5 dakika gülebilirsiniz. Düşünsenize imajımız çok iyi sanki de, ah işte şu uçak kaçırma eylemi yok mu? Tüh !

Bana kalırsa en son imajımızı bozan şey tüm dünyaya yansıyan Laura Bush’un bizim first lady, junior lady ve senior ladylerimizi karşılarken çekildikleri fotoğraftı. Baş örtülerinden bahsetmiyorum. Tabii ki yakışmıyor o tepede garip bir şekilde bağlanmış, insanın kafasını üçgen gösteren türbanlar bizim gibi ilerleyelim ha gayret diyen bir ülkeye. Ama kastettiğim gerçekten o değil. Çünkü kıyafetleri o kadar kötüydü ki başlarına bakamadım bile. Gece kıyafeti desen değil, gündüz giyilir mi diye sorsan muamma. Ne çantanın sapı orantılı ne boyu. O ayakkabılar hala üretiliyor mu, yoksa özel istek mi? Bir kadın olarak muhtemelen giyip asansöre kadar yürümeyeceğim kadar berbat. Yok hani komşular delikten falan bakar da görür beni o kıyafetlerle diye. Tabii bu benim fikrim, belki de ben çok zevksizimdir değil mi?

---------------------------------------------------------------------

Son olarak bu şanlı günü kutlamak istedim. Biliyorsunuz Amerika’da terör konusunda ağzımıza bir parmak bal daha çalındı. Sonracığıma yeni zamlar kapıda, devletimize daha çok mali destek verebilecek şansımız olacak bu sayede. Ama maaşlarınıza zam aylarına doğru umutlanmayın, biliyorsunuz elektrik, benzin , ekmek su gibi ihtiyaçlarımız enflasyonu etkilemez, hayatımızı boyunca muhtemelen bir kez alacağımız şeylere yüzde kaç zam yapılmış o önemlidir. Yapılmamış mı? Ah üzgünüz o zaman size de zam yok. Neyse bu günü kutlu kılacak bir şeyler bulursunuz siz de biraz zorlarsanız. Hatta yarın için de bir şeyler çıkacaktır. Ne de olsa her şey güllük gülistanlık gidiyor ülkemde, değil mi ama?

Hiç yorum yok: