Sabah evden çıkarken havanın kapalı olmasına aldanıp, o koca şemsiyeyi aldığı için canı sıkılıyordu. Günün yorgunluğu omuzlarına iyice yerleşirken elindeki şemsiye kadar , diğer elindeki bir torba ekmeği taşımak bile zor geliyordu. Bir yandan burnuna ekmeklerin taze ve sıcak kokusu gelirken , iftara az zaman kaldığını düşündü. Zamanında yetişirim dedi kendi kendine, birkaç sokak kaldı şunun şurasında. Stadı geçti, yokuş aşağı adımlarını sıklaştırarak yürümeye devam etti.
Ne olduysa o zaman oldu. Birdenbire yedi sekiz polis üstüne çullanıp çekiştirmeye başladılar. Ne oluyor demesine fırsat kalmadan yaka paça polis arabasına doğru sürüklenmeye başladı.”Ben ne yapmışım” diye beğırdı ama sesini duyan yoktu. Son bir güçle “Şemsiyem, ekmeklerim düştü” diye bağırdı.
Polisler yaka paça çekiştirmeye devam edince ellerinden kurtulmak için çırpındı. O çırpındıkça daha çok çullandılar üstüne. Bağırıp çağırmaya başladığı anda ise gözlerinde şimşekler çaktı. Sivil polisin biri burnuna kafa atıp kırmıştı.
Hayal meyal kameraları gördü, “O adamdan şikayetçiyim” diye bağırdı. Ama bulabilene aşk olsun polisi. Gözleri çakmak çakmak olmuştu, her yer kan revanken, bir polis eline ekmek torbasını tutuşturup polis minibüsüne bindirdi adamı.
Kameramanlardan biri adamın haline acıyıp “Adam iftara gidiyormuş bırakın adamı yazıktır ” dese de, adam çoktan kırık burnundan akan kanlar bıyıklarından süzülürken, bir elinde yamulmuş şemsiyesi, bir elinde ezilmiş ekmekleri ile hastane yerine karakola götürülüyordu.
Orada öğrenecekti ki, suçu bıyıklı olmaktı.
Bu bir hikaye değil.
Dün akşam haberlerde izleyip kurguladığım, gerçek bir olay. Bir haber. Tam Aziz Nesinlik diye tabir edeceğimiz bir haber.
Akşam bu trajikomik olayı duyunca güldüm, izleyince ise çok üzüldüm. Maçta çıkan bir olayla ilgili bıyıklı bir adamın peşine düşen onca polisin her halinden maçla alakası olmadığı belli olan adama yaptığı eziyetleri, her hakkı kendinde gören sivil polislerimizin daha yargılamadan akıllarınca verdikleri cezaları, o adamın ekmeklerim diye bağırışını gördükçe çok üzüldüm.
Karakollarda zoraki konuşturmaların, işkencelerin bittiğini söylerken Emniyet amirlerinin, karakolların dışında hem de kameraların önünde sergilenen bu davranış şekilleri ile inandırıcılıklarını kaybetmeleri, bana yıllar önce aile yadigarlarımız evin hizmetlisi tarafından çalındığında ve kadın karakola alındığında, birdenbire serbest bırakılıp kayıplara karıştığında, birisinin söylediği “Ne sanıyorsun ki, sizin yadigarların yarısı da polislerin elinde” dediğini hatırlatıyor.
Doğru mu değil mi, bilemem. Ama hortumcunun, çetecinin alkışlandığı bir ülkede hırsızın gaspçının da elini kolunu sallayarak dolaşmasını kanıksamış bizler için suçsuz bir adamın, hakkını aramaya çalışan bir kadının yada sesini duyurmaya çalışan bir üniversite öğrencisinin bir polis tarafından kameralardan bile çekinmeyecek bir özgüvenle burnunun kırılmasını kanıksamak da zor olmamalı. Düşünsenize biz neleri kanıksamadık.
Rahmetli Aziz Nesin’in söylediği "Halkımızın yüzde altmışı aptal" sözü geliyor aklıma. Az bile mi söylemiş ne?
Ne olduysa o zaman oldu. Birdenbire yedi sekiz polis üstüne çullanıp çekiştirmeye başladılar. Ne oluyor demesine fırsat kalmadan yaka paça polis arabasına doğru sürüklenmeye başladı.”Ben ne yapmışım” diye beğırdı ama sesini duyan yoktu. Son bir güçle “Şemsiyem, ekmeklerim düştü” diye bağırdı.
Polisler yaka paça çekiştirmeye devam edince ellerinden kurtulmak için çırpındı. O çırpındıkça daha çok çullandılar üstüne. Bağırıp çağırmaya başladığı anda ise gözlerinde şimşekler çaktı. Sivil polisin biri burnuna kafa atıp kırmıştı.
Hayal meyal kameraları gördü, “O adamdan şikayetçiyim” diye bağırdı. Ama bulabilene aşk olsun polisi. Gözleri çakmak çakmak olmuştu, her yer kan revanken, bir polis eline ekmek torbasını tutuşturup polis minibüsüne bindirdi adamı.
Kameramanlardan biri adamın haline acıyıp “Adam iftara gidiyormuş bırakın adamı yazıktır ” dese de, adam çoktan kırık burnundan akan kanlar bıyıklarından süzülürken, bir elinde yamulmuş şemsiyesi, bir elinde ezilmiş ekmekleri ile hastane yerine karakola götürülüyordu.
Orada öğrenecekti ki, suçu bıyıklı olmaktı.
Bu bir hikaye değil.
Dün akşam haberlerde izleyip kurguladığım, gerçek bir olay. Bir haber. Tam Aziz Nesinlik diye tabir edeceğimiz bir haber.
Akşam bu trajikomik olayı duyunca güldüm, izleyince ise çok üzüldüm. Maçta çıkan bir olayla ilgili bıyıklı bir adamın peşine düşen onca polisin her halinden maçla alakası olmadığı belli olan adama yaptığı eziyetleri, her hakkı kendinde gören sivil polislerimizin daha yargılamadan akıllarınca verdikleri cezaları, o adamın ekmeklerim diye bağırışını gördükçe çok üzüldüm.
Karakollarda zoraki konuşturmaların, işkencelerin bittiğini söylerken Emniyet amirlerinin, karakolların dışında hem de kameraların önünde sergilenen bu davranış şekilleri ile inandırıcılıklarını kaybetmeleri, bana yıllar önce aile yadigarlarımız evin hizmetlisi tarafından çalındığında ve kadın karakola alındığında, birdenbire serbest bırakılıp kayıplara karıştığında, birisinin söylediği “Ne sanıyorsun ki, sizin yadigarların yarısı da polislerin elinde” dediğini hatırlatıyor.
Doğru mu değil mi, bilemem. Ama hortumcunun, çetecinin alkışlandığı bir ülkede hırsızın gaspçının da elini kolunu sallayarak dolaşmasını kanıksamış bizler için suçsuz bir adamın, hakkını aramaya çalışan bir kadının yada sesini duyurmaya çalışan bir üniversite öğrencisinin bir polis tarafından kameralardan bile çekinmeyecek bir özgüvenle burnunun kırılmasını kanıksamak da zor olmamalı. Düşünsenize biz neleri kanıksamadık.
Rahmetli Aziz Nesin’in söylediği "Halkımızın yüzde altmışı aptal" sözü geliyor aklıma. Az bile mi söylemiş ne?