Bu kitabın ilk baskısı ile herkes alaycı bakışlarla bir adet edinmişti. Halbuki içindeki tespitler son derece doğruydu. O kadar farklıydık ki, bambaşka gezegenlerden gelmiş gibi.
İşin biyolojik yada psikolojik kısmını yada farklılıklarını yazmaya sayfalar yetmez. Oysa beni rahatsız eden konular başka.
Kadınlar, erkekler, ilişkiler...
Bu konularda ahkam kesecek değilim,gerçekte ilk flörtü ile evlenen birinin ilişkilerden bahsetmesi de komik olurdu zaten. Ufak tefek flörtler olmadı mı oldu? Ama bu başka bir şeydi.
Her neyse konumuz benim aşkım değil. Konumuz bu üçgende yaşananlara karşı şaşkınlığım.
Belki bizzat yaşamadım ama çevremde gördüklerim, şu hayatta duyduklarım, duyup da inanmak istemediklerim bana fazlasıyla ders veriyor zaten.
Ama anlayamadığım çok şey var hala.
Mesela aşk olmadan nasıl evlenilir onu anlamıyorum. Evlenmek insanın aşık olduğu ile yapabileceği bir çılgınlık değil mi? Aşık olmadan evlenilirse, geçen yıllarla ( evlilik aşkı öldürüyormuş ya) geriye sevgi saygı kalamaz, aşkın verdiği heyecan unutulsa bile paylaşılanlar unutulmaz değil mi?
Araştırmalara göre evli erkeklerin geneli eşlerini, onları aldattıkları kadına tercih ederken, aldatan kadınların çoğunluğu bunu aşk için yapar ve eşini terk edermiş.
Hem öldürmüyor aşkı evlilik. Bizzat şahidim.
Sonra evliliğin bu kadar basitleştirilmesini anlamıyorum. Açıklaması yok, bir çevrenize bakın. Bazıları için öylesine basit bir şey ki bu. Halbuki evlilik her iki taraf için de emek isteyen bir şey değil mi? Aslında çok keyifli, insanları birleştiren, insanın ve hatta yeni nesillerin geleceğini şekillendiren en önemli şey.
Yine araştırmalara göre,insanların psikolojik rahatsızlıklarının çoğunluğunun altında çocuklukta yaşanan aile hikayeleri varmış.
En azından çocuklar için, basite alınacak bir şey değil, değil mi?
Bir de şu boşanmaların ardından eşlerin birbiri hakkında söylediklerine inanamıyorum. Yani aşkla evlendiği, bilmem kaç yıl aynı yastığa baş koyduğu her anını, sıkıntısını ve mutluluğunu paylaştığı insanın arkasından nasıl konuşabilir ki insan?
Son zamanlarda basında çıkan haberlerden hatırlarsınız. Boşanan çiftlerden çok azı ağzını açmadı.Ama ağzı olan konuşuyor.Gayet doğalmış gibi.
Bir tek bana mı garip geliyor, ne yani garip değil mi?
------------------------------------------------------------------
İyi hoş evliliği ciddiye almalı diyorum ama bazen işler yolunda gitmeyebilir Belki eşler birbirini aldatabilir. Aileler ilişkileri yıpratabilir. O zaman da zorlanabilir mi bir evlilik?
Kimilerimizin töresinde var. Zorla evlendirilir kızlar, ama asla boşanamazlar. Kimileri sadece kendi inançlarından biri ile evlendirilirler. Kimi sadece ailesinin istediği ile evlenip gider. Dönüşü yoktur, gidecek yeri, vazgeçecek zamanı.
Zorla güzellik olmaz demişler, ama bir çok ailede olmuyor mu?
Kimi döneceği yer yok diye sabreder, kimi hayatı boyunca kocasına bağımlı olduğundan, kimi de belki bahanesi bu ya çocukları için katlanır her şeye.
Ben de gün geldi annemle babamdan uzak kaldım, ama ben şanslıydım ki, bu uzakta kalmalar bana zarar değil, yarar getirdi. Oysa arkadaşlarım içerisinde anne babası birlikte olanlar kadar,ayrı olanlar da vardı. Birlikte olanların bir çoğunda ise huzursuzluk. Hangisi daha korkunç, ana babaların ayrılması mı, ayrılmadan aynı evde yaşamaya devam ederek çocuğun önünde birbirinin gözünü oyması mı?
Huzursuz bir ailede büyütmektense, ayrı ama mutlu büyütmek daha iyi değil midir?
Geçenlerde okuduğum bir yazı dizisinde, Avrupa’da bir ülkede kadınların kaç haftalık olursa olsun kürtaj olmalarının yasaklanacağı yolunda bir haber vardı.Bu da öyle bir şey.
İşin vicdani yanını bırakın kadınlar düşünsün, biz önce evlilikte kadının yerine, dahası görmezden geldiğimiz şu kadın erkek ilişkilerine dikkati çekmeyelim mi?
Cts gecesi oğluş anaları etkinliğimizin(!) üçüncüsünü düzenlediğimizde, konu bir yerden sonra yine buralara geldi. Üniversite yıllarından beri görüştüğüm bir arkadaşım benim geçen yıllarla sakinleştiğimi, oysa zaman içinde onun çok asabileştiğini, hayatın yükünü onunla birlikte yeterince omuzlamadığı için de en çok eşine sinirlendiğini anlattı. Sen nasıl kabullenebiliyorsun diye sordu?
Kabullenmek eskiden her konuda inatçı ve asi olan benim için incitici bir söz olurdu, ama şimdilerde canımı acıtmıyor. Çünkü artık,kabullenmek benim için herşeyi olduğu gibi karşılayıp, değiştiremeyeceğim şeyler için daha fazla hayatımı yıpratmamak, ve olayların istediğim şekilde gelişmesi için farklı seçenekleri denemek oldu.
Kimilerimizin yetiştirilişi her ne kadar kalıplara uymasa da, hayatımızda karşılaştığımız insanların çoğunun belli kadın ve erkek modelleri ile büyütülmesi, gün geliyor hayattaki yerimizi belirliyor ne yazık ki.
Belki de gelecekteki kızlar pek şanslı olacak, biz oğullarımızı belli kalıplara göre büyütmemeye karar verdik o gece. Kadınlar adına elimizden geleni yapmalıyız değil mi?
------------------------------------------------------
Bugün gazetede bir haber. Eski ünlülerden bir hanım demiş ki, “Evliliğimde ben de her kadın gibi dayak yedim.”
Burada noktamı koyuyorum.
“Her kadın gibi.”
Bu ne demektir? Bu kadına dayağın kanıksanmış halini en iyi gözler önüne seren cümledir.
Bir başkası sadece reyting için çıktığı programda bir zamanlar nasıl dayak yediği ballandırılarak anlatılınca pişkince gülebiliyor.
Yani bunu hak ettiğine inanıyor, bunu kendisine yakıştırıyor, dahası ne kadar kendi ekmeğini kazansa da kendi ayakları üzerinde dursa da kendi kendine var olsa da, hiç bağımlı olmadığı halde bunu yapan adama tenezzül edebiliyor.
Gurur nereye gitti?
Ülkemizde, yok sadece ülkemizde değil, dünyada bir çok ülkede kadın sindirilen, örtülen, hakları gasp edilen, sorgulanan ve en çok da şiddet gören varlık. Ne yazık ki evliliklerin çoğunda da var. Belki bizler bu konuda şanslıyız ama biz sadece azınlığız. Ben şu satırları yazarken bile bir yerlerde muhtemelen bir çok kadın şiddet görüyor.
Evlilik ülkemizde kadına şiddeti sanki bir hak olarak veriyor adama. Derler ya karı koca arasına girilmez diye. İşin vahimi kadın şiddet görerek polise sığındığında da duyuyor bunu. Kimden yardım isteyecek peki?
Bir ara kadın sığınma evleri vardı, mor çatı adında, hala var mı bilmem. Son duyduğumda hükümetteki bıyıklı çoğunluk saçmasapan gerekçelerle kapamıştı bir kaçını.
Nede olsa kadın sığınma evi adı...
Not: Bahsetmiştim bir ara arkadaşımız olan çiftin erkek olanı eşini aldatıp boşanmış, yeni eşi ile gelmişti evimize. Ramazanda iftara çağırmışlar bir gece, bir bahaneyle reddettim.Acımasız mı davranıyorum, yoksa giderek eski eşi olan arkadaşımıza mı haksızlık yapmış olurdum hala bilmiyorum. Ben affedemiyorsam adamı, eski eşi olan arkadaşımız ne hissediyordur diye düşünüyorum bazen. Sonra, geçenlerde bana üniversite zamanında neredeyse annelik yapan eski bir aile dostumuzun evlenip, çocuk sahibi olduğunu öğrenip şaşırdım. Sanki şu hayatta sadece bana annelik yapacakmış gibi. O da benim bir oğlumun olduğunu duyunca şaşırdı. İstanbul'a taşınmış, çok sevindim görüşebileceğimiz için. Bu arada anne demişken, çok sevdiğim bir arkadaşımın anne olacağı haberini aldım, sizlere söylememek için zor duruyorum, dayanmalıyım !!!Evet, bu kitabı okumaya başlayacak tanıdığınız biri var buralarda.:)
Ve kitaplardan bahsetmişken bu da benim önerim. İçinde aile ilişkilerinede değindiği için konusu gelmişken bahsedeyim istedim. Eski bir İstanbul hanımefendisinin Cihangir'e uzanan öyküsü, yalın anlatımı ile oldukça keyifli.Bir arkadaşım hiç beğenmediğini söyledi, ben ise bir solukta okuyup bitirdim, sonunda ise her nedense ağladım. Sonbahar depresyonu mu ne, pek duygusallaştım bu günlerde.
Ve son olarak kim demiş Aslı mutfakta beceriksizdir diye. Ben dedim değil mi? Eee oğluş anneleri toplantısına giderken alelacele yaptığım ve herkesce pek lezzetli bulunan kek öyle söylemiyordu ama !?! :)
Çok mühim son dakika notu:Bu yazıyı dün gece yazmıştım, ne yazık ki bunu eklemem gerekti. Affı ile anılan eşine , vakti zamanında Avrupa birliğine kolayca girişimizi elinin tersi ile ittiği için kendisine bu sebeplerle şaşkın ve zaman zaman kızgın olsam da Türk siyasetinin en temiz insanlarından biri dün gece aramızdan ayrıldı.Başa gelenlerin ceplerini dolsurduğu dönemlerde, o inancı, hedefi, ve halkı için gün geldi cebini boşalttı. Topraklarımızı satanlar başa gelsin diye Kıbrıs harekatını başlatmadı. Ülkesi için tevazu ile elinden geldiğince çalıştı. Ama gel gör ki son ana kadar çalışan bu koca çınar da devrildi.Hepimizin başı sağ olsun. Onu sadece tarih kitaplarında yer aldığı siyasi kişiliği ile değil, yıllar sonra hala aşkla eşine bakıp şiir yazabilen bir adam olarak da hatırlayacağım. Nur içinde yatsın.