Dinlediğimde beni ağlatan bu şarkı, birazdan bahsedeceğim biri için...
Ne de güzel demiş Orhan Veli,
Bedava yaşıyoruz, bedava,
Hava bedava, bulut bedava,
Dere tepe bedava ,
Yağmur çamur bedava,
Otomobillerin dışı, sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava,
Peynir ekmek değil ama Acı su bedava,
Kelle fiyatına hürriyet, Esirlik bedava,
Bedava yasıyoruz, bedava.
diye...
Ne de güzel demiş Orhan Veli,
Bedava yaşıyoruz, bedava,
Hava bedava, bulut bedava,
Dere tepe bedava ,
Yağmur çamur bedava,
Otomobillerin dışı, sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava,
Peynir ekmek değil ama Acı su bedava,
Kelle fiyatına hürriyet, Esirlik bedava,
Bedava yasıyoruz, bedava.
diye...
Fransa’ya gittiğimde, “Ermeni soykırımı yoktur” diye bağırdım, yok koğuşa tıkmadılar ama muhtemelen çevremde dilimi anlamadıklarındandır. Politika konuştuk, şişirilmiş ekonomiden falan. Varımı yoğumu euroya yatıracağım dedim, bu kadar bastırılmış ekonomiye bir yerden patlayacak ve ben köşeyi döneceğim.
İşin şakası bunlar, ama içimde bir yerde ümitsiz bir tarafım çok üzgün. Cumhuriyet’in reklamındaki gibi saatlerin geriye gittiğini düşündüren haberleri okudukça daha da cız ediyor içim.
Her şeyi bir yana atalım, insan olarak gelişemediğimize yanıyorum ben. Gelişebilsek belki içimizden çok iyi idareciler çıkacak ama her şey bir kısır döngü işte.
Her şeyden önce yazık ki ne yazık, insana değer vermiyoruz. Bir vurdumduymazlık, bir bencillik, nasıl derler saldım çayıra mevlam kayıra.
Cem Yılmaz’ın ağzına sakız olmuş, “Eğitim şart” sözü. Gülüp geçiyoruz anlamını bile düşünmeden.
Eğitim verebiliyor muyuz gerçekten? Yargı yoluyla cezalandırabiliyor muyuz çarpıklıkları? Ya da gerçekten ilerlemek istiyor muyuz? Sanırım asıl soru bu olmalı.
Geçen gece “Renovate my family” benzeri bir programın benzeri yayınlamışlar televizyonda. Fakircik bir aileyi bulmuşlar, İğneciğim güldürdü beni, diyor ki “Sanki fakirciklerim her gün porcini mantarlı rizotto pişirip 1 şişe chianti şarap açıp akşam minimalist salonlarında dvd izleyecekler. Hayat şartlarına, yaşamlarına uygun şeyler yapacaklarına, yeni mezun kolej mezunu birkaç mimarı eğlendiriyorlar gibi.”
Ben ailenin 12 çocuklu olduğunu duyunca oraya takılıp kaldım. Nasıl yani dedim. On iki çocuk?
Arada ölmüş kalmışlar da vardır, çünkü öyle bir sefalet içinde büyüyorlarmış ki.
Acaba diyorum evlerini yenilerken birazcık olsun o insancıkları da yenilediler mi? Doğum kontrolünün günah olmadığından, aslında bunca çocuğun bu sefaleti çekmesinin günah olduğundan bahsettiler mi? Yoksa eğitimin baş harfini duymamış milyonlarca insanımız gibi hiçbir şeyden habersiz yaşamaya devam mı edecekler? Biz bu göremediğimiz hayatların hayaleti üzerine Avrupa birliği hayalleri kurarken.
Laf nereden nereye geldi. Aslında bana bedava yaşadığımızı hatırlatan şey, dün duyduğum haberdi. Küçük kızın annesinin ellerinden kayıp kartonla örtülmüş açık rögara düşüp, boğulup sürüklendiğinden bahseden haber.
Okuyunca içim acıdı, acıdı, acıdı. Anlatılamıyor işte. Annesinin ellerimden kayıp gitti düşerken bana bakıyordu demesi ile mahvoldum. Çocuğunun gözlerinin içine bakarak kaybolup gitmesi... Keşke diyormuş, keşke elini sıkıca tutsaydım. İnsan nereden bilebilir ki çocuğunun bir adımla kayıp gideceğini.
Her duyduğum haberle daha paranoyaklaşan ben, binaların diplerinden tepesine bir şey düşer diye, yada markette ben bir rafa uzanırken arkamı döndüğümde kaçırılır diye korkular yaşarken şimdi de yolda yürürken bile çocuğumun ellerini acıtana kadar sıkarak mı yürüyeceğim?
Ya onlara ne olacak?
İşin şakası bunlar, ama içimde bir yerde ümitsiz bir tarafım çok üzgün. Cumhuriyet’in reklamındaki gibi saatlerin geriye gittiğini düşündüren haberleri okudukça daha da cız ediyor içim.
Her şeyi bir yana atalım, insan olarak gelişemediğimize yanıyorum ben. Gelişebilsek belki içimizden çok iyi idareciler çıkacak ama her şey bir kısır döngü işte.
Her şeyden önce yazık ki ne yazık, insana değer vermiyoruz. Bir vurdumduymazlık, bir bencillik, nasıl derler saldım çayıra mevlam kayıra.
Cem Yılmaz’ın ağzına sakız olmuş, “Eğitim şart” sözü. Gülüp geçiyoruz anlamını bile düşünmeden.
Eğitim verebiliyor muyuz gerçekten? Yargı yoluyla cezalandırabiliyor muyuz çarpıklıkları? Ya da gerçekten ilerlemek istiyor muyuz? Sanırım asıl soru bu olmalı.
Geçen gece “Renovate my family” benzeri bir programın benzeri yayınlamışlar televizyonda. Fakircik bir aileyi bulmuşlar, İğneciğim güldürdü beni, diyor ki “Sanki fakirciklerim her gün porcini mantarlı rizotto pişirip 1 şişe chianti şarap açıp akşam minimalist salonlarında dvd izleyecekler. Hayat şartlarına, yaşamlarına uygun şeyler yapacaklarına, yeni mezun kolej mezunu birkaç mimarı eğlendiriyorlar gibi.”
Ben ailenin 12 çocuklu olduğunu duyunca oraya takılıp kaldım. Nasıl yani dedim. On iki çocuk?
Arada ölmüş kalmışlar da vardır, çünkü öyle bir sefalet içinde büyüyorlarmış ki.
Acaba diyorum evlerini yenilerken birazcık olsun o insancıkları da yenilediler mi? Doğum kontrolünün günah olmadığından, aslında bunca çocuğun bu sefaleti çekmesinin günah olduğundan bahsettiler mi? Yoksa eğitimin baş harfini duymamış milyonlarca insanımız gibi hiçbir şeyden habersiz yaşamaya devam mı edecekler? Biz bu göremediğimiz hayatların hayaleti üzerine Avrupa birliği hayalleri kurarken.
Laf nereden nereye geldi. Aslında bana bedava yaşadığımızı hatırlatan şey, dün duyduğum haberdi. Küçük kızın annesinin ellerinden kayıp kartonla örtülmüş açık rögara düşüp, boğulup sürüklendiğinden bahseden haber.
Okuyunca içim acıdı, acıdı, acıdı. Anlatılamıyor işte. Annesinin ellerimden kayıp gitti düşerken bana bakıyordu demesi ile mahvoldum. Çocuğunun gözlerinin içine bakarak kaybolup gitmesi... Keşke diyormuş, keşke elini sıkıca tutsaydım. İnsan nereden bilebilir ki çocuğunun bir adımla kayıp gideceğini.
Her duyduğum haberle daha paranoyaklaşan ben, binaların diplerinden tepesine bir şey düşer diye, yada markette ben bir rafa uzanırken arkamı döndüğümde kaçırılır diye korkular yaşarken şimdi de yolda yürürken bile çocuğumun ellerini acıtana kadar sıkarak mı yürüyeceğim?
Ya onlara ne olacak?
Ölümlere varana kadar çalışmayan yasamaları yargı temizleyebilecek mi?
Yoksa onu kartonla kapatan zeka özürlü muhtemelen ilk okul mezunu bile olmayan işçi, işinin ciddiyetinde bile olmayan taşeron firma sahibi tarafından hedef gösterilip, hiçbir kontrol yapmayan belediyeler tarafından lanetlenecek mi?
Yargı gerçekten yargılayabilecek mi?
Vicdanlar rahatlayacak mı?
Her şeyi bir kenara bırakalım,
Yoksa onu kartonla kapatan zeka özürlü muhtemelen ilk okul mezunu bile olmayan işçi, işinin ciddiyetinde bile olmayan taşeron firma sahibi tarafından hedef gösterilip, hiçbir kontrol yapmayan belediyeler tarafından lanetlenecek mi?
Yargı gerçekten yargılayabilecek mi?
Vicdanlar rahatlayacak mı?
Her şeyi bir kenara bırakalım,
o küçük kız geri gelecek mi?
Dip not: Sizin de dikkatinizi çekti mi? Televizyonlardaki halk bunu istiyor dayatması ile seviyesizleşen programlar gibi son zamanlarda ailemizin gazetesi Hürriyet ve bir çok gazete de internet sitelerinin suyunu çıkarmaya başladılar. İnsanların hayatları üzerine anketler, “Az sonra” başlığı atılmış bültenler, aşağılara indikçe neredeyse porno sitelerini aratmayan fotoğraflarla abudik gubidik haberler.
Hurriyet’in yönetimine Can Tanrıyar falan mı geldi?
Son bir dip not:: Haber sitelerini okuyacağıma, blogları okuyorum. Bugünlerde eş dost akrabaya yeni bloglar ekliyorum, kaçırmayın.
Dip not: Sizin de dikkatinizi çekti mi? Televizyonlardaki halk bunu istiyor dayatması ile seviyesizleşen programlar gibi son zamanlarda ailemizin gazetesi Hürriyet ve bir çok gazete de internet sitelerinin suyunu çıkarmaya başladılar. İnsanların hayatları üzerine anketler, “Az sonra” başlığı atılmış bültenler, aşağılara indikçe neredeyse porno sitelerini aratmayan fotoğraflarla abudik gubidik haberler.
Hurriyet’in yönetimine Can Tanrıyar falan mı geldi?
Son bir dip not:: Haber sitelerini okuyacağıma, blogları okuyorum. Bugünlerde eş dost akrabaya yeni bloglar ekliyorum, kaçırmayın.
18 yorum:
Şarkı gerçekten de insanın yüreğine dokunuyor.
Ben kabuğuma çekildim sanırım. Gazete okumuyorum, haber seyretmiyorum. Hele çocuklarla ilgili şeylerden kaçıyorum resmen. Deve kuşu misali.
Günaydın Aslı. Umarım insanların bilinçlendiği, çok daha güzel günlere açılır dünya.
Nasıl kötü hissediyorum kendimi bütün bunlarla ilgili.. Nisan'da bütün ülkenin kaderi değişecek, bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama hala ve yine de etrafımız magazinle çevrili. Bu ülkenin şartları artık o kadar tuhaf ki ve biz buna o kadar alıştık ki, gazetelerde okuduklarımızı, televizyonda gördüklerimizi hiç yadırgamıyoruz, ertesi güne unutuyoruz. Çok üzgünüm.
Bloglar gerçekten de gazetelerin yerini alacak ileride bence. Ben de birçok blogu ve bakış açısını okumaya çalışıyorum her gün.
"Fakircik" aileyi bulup onlara ev veren Uğur Dündar ve ekibi ise bence şu günlerde yapılabilen en faydalı, işe yarayan ve sonucu olan bir iş yapıyorlar. O aile ömrü hayatlarında göremeyecekleri lükse kavuşuyor (dvd ?) ama diğer yandan kızın dikiş dikebileceği makinasını veya oğlanın bilgisayarını da almayı ihmal etmiyorlar. Ya da babanın egzamasını tedavi ettirip, tüm ailenin sağlık taramasını da yaptırabiliyorlar. Keşke birden fazla aileye bu şansı verseler.
Üzgünüm, bu konuda yazdıklarınızı eleştiriyorum çünkü yapılan işin bu kadar basitmiş gibi gösterilmesini doğru bulmuyorum.
ugur dündarın programını da ben cok mantıklı bulmuyorum. amac cok güzel. ama yapılan evler ve alınan esyalar kesinlikle o ortama ve semte uymuyor. bence evleri yaparken veya döşerken daha cok aileye uygun olmalı. plazma olmasın da normal tv olsun gibi, ya da son model elektronik fırın yerine sıradan bir fırın gibi. neyse sonuçta bir aile mutlu oluyor işte.
oğlum icin ben de paranoya yaşıyorum resmen. hergün bu haberleri okudukca da doğurduma pişman olmaya başlıyorum : onu nasıl koruyabilirim diye içim içimi yiyor..
bu arada listene girmişim :) birden kendimi ünlü hissettim yav :)
Merhaba.uğur dündar konusunda sana katılıyorum o kadar lüks yerine aynı parayla birkaç aileye yardım yapılabilir bencede .Oğluma karşı acayip korumacı tutuma girdim son haberlerden sonra kafayı yiycem...
off off diyorum..bende seninle aynı durumdayım çünkü....
bazen konuşunca çevremdekileri sıkıyorum diyorum..ne yazık ki sürü psikolojisini üzerimizden atamamamışız..öndeki nereye gidiyor..yol doğru mu düşündüğümüz yok...
dün bir bale gösterisi için dışarı çıkacaktım..özellikle evde bekledim saat 20.00yi geçsin dedim..çünkü dün gece küresel ısınma için dünya çapında bir eylem yapılacaktı...nezih denilebilecek 1yerde çağdaş insanların arasında yaşıyorum ben...ve dün akşam şalterimizi indirip 5 dk.lığına balkona çıktık babamla..ne yazık ki herkes tv seyretmeyeevlerinde ışıkları açmaya devam etti...daha 10 dk.önce tv söyledi..mailler atıldı..bloglarda yazıldı dedim ve isyan ettim...bu dün gece acayp kafama takıldı...
bellirttiğin gibi okunacak gazete bulmakta zorlanıyorum bende senin gibi...ve haklısın u.dündarın programı bana çok ama çok yetersiz ve abartı geldi...dediğin gibi onların hayat standartları düşünülmüyor..reyting kaygısı taşıyan 1 prog...ayrıca 12 çocuk meselesi de çok üzücü..bizimiler bile 4 çocuk fazlaymş..niye yaptık 2 yeterliydi diyor ki..biz yurtdışında doğduk...bez yardımı,süt yardımı çocuk parası vardı orda...
ab'ye girme hırsıyla dışardan ilk,orta,lise bitirme sınavlarında kopya veriliyormş..sebep bizde okuduk..bizde eğitimliyiz...diplomanın sadece cila olduğunu aslolanın bilinçli bir toplum olması gerektiğini ne zaman algılayacağız merak ediyorum...
çok konuştm di mi aslı...:((
ama son olarak o küçük kızcağızın haberini tvde izlediğimde oturp ağlamak istedm...nasıl bir cehalettir ki..çukurun üzrine karton konulup hollolmş süsü verilebiliyor...anlayamıyorum...
sevgiler canım...
Aslıcım,
Geçenlerde NTV'de haberleri seyrediyorum. Tuttu birisi ordan dedi ki ya Show'u aç ta doğru dürüst haberleri seyredelim. Ne zaman böyle olduk. Ne zaman çığrından çıktı her şey. Kopma noktası neresiydi hatırlamıyorum.
Hayat pamuk ipliğine ya da bir karton parçasına mı bağlı artık. Yüreğimiz acıyor o minik kız için, annesi babası ne yapsın?
Handancığım, ben de bir ara haberlerden bültenlerden kaçıyordum ama nereye kadar? Merakıma yenik düşüyorum nihayetinde. Dileğin çok hoş, inşallah diyorum, benim de temennim bu.
Ayşeciğim, tuhaf kelimesi çok da güzel özetlemiş. Her şey tuhaflaşıyor ve biz öylece bakakalıyoruz. Nisan için çok da ümitsiz olmamalıyız, inşallah ülkemiz için en iyisi ne ise o olur diyorum kendi kendime, ama bir yandan da ümitsizim işte…
Sevgili Enne, tabii ki yeri gelince birbirimizi eleştireceğiz ama sanırım hemfikir olduğumuz bir konuda anlatamamışım derdimi. Benim yurtdışındaki yayınlarını da severek izlediğim bir program o. Ve bizde hali vakti yerinde olmayan insanları seçerek çok daha iyi bir şey yapıyorlar. Ancak şu var ki, o insanlar programdan sonra tekrar kendi başlarına kalacaklar, tıpkı diğer programlarda olduğu gibi. O ankastrelerin özel temizleyicilerinin bedelini, onca lüx eşyanın elektrik faturasını, yada Dvdlerin kirasını ödemelerini mi bekliyorlar? Bana akılsızca gelen yanı da bu zaten. O insanların ihtiyaçlarını düşünürken insanların yaşam şartlarına hitap eden bir şeyler yapmaları, o insanların da gelecekte yaşayacakları problemleri azaltmaz mı? Yoksa keşke herkes lüx içinde yaşasa, gönül istemez mi hiç?
Denizanası, aşk olsun, çok güldürdün beni. Ne zamandır düzeltemiyordum linklerimi, daha eklenecek arkadaşlarım var ama zaman bulamıyorum. Program konusunda yukarıda bahsettiğim gibi düşünüyorum. Paranoya konusuna gelince, şimdi neyse de, ileride nasıl koruyacağız endişesi sarıyor beni. İkinci bir çocuğa belki de bu sebeple sıcak bakamıyor
Figen, Bu da bir bakış açısı, dediğin gibi o çevredeki bir kaç aileye yardım yapılabilirdi ama programın gidişatına uymuyor tabii bu. Oğluşlarımızı nereye kadar koruyabiliriz ki, bir ay sonra kreşe vermeyi düşünüyorum ve içim içimi yiyor.
Nurdan, çok konuşmamış, çok iyi konuşmuşsun.İnsanlar duyarsızlaşıyor. Aslına bakarsan dün şalteri indirmeyenlerden biri bendim ve sebebi de gün içinde ne kadar kendime tembihlesem de oğluşla uğraşırken unutup gitmemdi. Çok utanıyorum. Ama herkesin benim gibi unuttuğunu sanmıyorum, çocuklarına yerlere çöp atılmaması gerektiğini bile söylemekten aciz insanlardan aslında bunlara tepki vermelerini de beklemiyorum.Kopya konusuna çok güldüm. Doğrusu ehliyet için okula gitmeden ehliyet alanları duymuştum ama bunu duymamıştım.O küçük kıza gelince inana bana şimdi bas bas bağıran basın haftaya unutacaktır. Koyun gibi davranmamızı bırak, balık hafızalıyız.
Fikriminincegülü, öncelikle nickname e bayıldığımı söyledi mi bilmiyorum ama unutmadan yazayım :) Şu Ntv- Show Tv karşılaştırmasına çok güldüm, gerçekten ne zaman bu hale geldik biz? Yok, o kızın anne babası yerine koyamıyorum kendimi olmuyor, Allah korusun, sabır diliyorum, ve yaşamak için şans diliyorum her birimize, çünkü şansa kalmış işimiz.
uzaklarda yasayan biri olarak, bu tip haberleri duydugumda canimdan can alinmis gibi hissediyorum. insanlarin bu vurdumduymazligi, insan hayatina verilmeyen deger yuzunden, ufacik bir cocugun boyle hazin bir son ile hayata veda ediyor olmasi kadar daha aci bir sey var mi?? Yarginin islevsilliginden bile suphelenir oldum, giden bir cana paha bicilebilir mi, verilen 2/3 yil ceza o ana babanin acisini dindirir mi??
Cocugum yok ama TR seyahatlerimde yegenlerimin sacinin teline zarar gelse icim gider, bir annenin yasadigi drami dusunemiyorum bile.
Cahil insandan korkarim diye bosuna dememisler, bir karton parcasi ile deligi kapatma fikri , daha bizim tanik olmadigimiz kimbilir ne aci olaylara sebebiyet veriyordur.
Cok aci, cok...
NY Muhtarı, haklısın boşuna dememişler. Fıkra gibi bazı duyduğumuz haberler, tek farkı sonuçlarına gülemiyor oluşumuz.Üzücü yanı da şu ki bu saçmasapan ölümlerin ne ilkiydi, ne de sonu olacak, hiç bir şey değişmiyor, çünkü hiç ders almıyoruz, yaptırımlar uygulayamıyor, iyileştirmeler yapamıyoruz.Yine de ümidim yok mu? Var tabii, ne demişler bir ümittir insanı yaşatan :)
Aylar oldu bi haber saatinde baştan sona haber seyretmeyeli. Kalite dediğimiz kanallarda bile haber adı altında bilmemkimle yakalanan ünlüler kaçamakları falan. Bize neyse hepimiz normal sıradan aileleriz.Sosyetede olsam avamda olsak elitte olsak bize ne başlarının özel yaşamı.Zorla gözümüze sokuluyor.Oda olmassa vicdan programları devreye giriyor.Uğur Dündar'ın ilk programda salya sümük ağladım etkilendim.İki ve üçde bu ne dedim olmaz bu kadarıda fazla.Biz toplum olarak herşeyi abartırız ve gözboyamaya bayılırız.Bayılmayanlarımızında iliğine kemiğine işlenir herşey.Zorla yani.
aslıcığım,her zaman ki gibi harika bir şekilde duygularıma tercüman olmuşsun.ben de çok sıkıldım...önemli haber diye vücutta ki çatlaklar nasıl yok edilir.dannn.diye..herhalde beynimizi saçma sapan şeylerle yıkayıp..bir gün elektrikler kesilip herkes kendine geldiğinde,bize neler yapıldığını daha iyi anlayacağız.ama çook geç olacak..düşünsene 100yıl geriye gideceksin..fikir olarak..ticaret olarak..ekonomik olarak..yaşam olarak..hürriyet olarak..bunlar bence bu başta ki partılerin politikası...''yıka benim halkımın beynini''propagandası..yazık bizlere..hemde çok yazık..
Sevgili Aslı cin,
Ben ufak bir çıkıntılık yapıp sana bahar kokuları yolluyorum. Bugün de güzeli görme günü, yaşamı kutsama günü olsun hayatta..
Tijen
Gazelciğim sana katılmamak elde değil, her şeyin suyunu çıkarırız ne yazık ki. O program o kadar oldu mu?
Şebnemciğim,yazık tabii ya. Çok iyi bir tespit. Birden elektriksiz kalsak nasıl olurdu yaşamlarımız acaba?
Tijen hanımcığım, iyi ki çıkıntılık yapmışsın, gülümsettin beni çok :)
Asliciğim,
Bize gerçekleri unutturmaya çalışıyorlar bu tür programlarla.Ancak gerçekler bazen daha acı.Biz televizyonları açmayalım bari..Ben iki yıl hiç izlemeden yaşayabildim...
Sibelcğim, seneler önce sigarayı bıraktım, sağlıksız beslenmeyi bırakmaya çalışıyorum ama öyle bir showseverim ki televizyonu bırakabilir miyim, işte onu bilemiyorum. Sadece Lost gibi showları izlesem olur tabii ama ya gazeteler? Herşeyden bi haber yaşayamayacak kadar meraklıyım açıkçası. :(
Paris'te çok yorulmuş ve üzülmüşsün. Umarım şimdi daha iyisindir. Şirketlerdeki içten olmayan ya da yapmacık davranışları ben de hiç çekememiştim zamanında.
Bir şey canım çok çekti birden. Leon'daki midyeleri. Hem de en sevdiğimin resmini koymuşsun. Biz arkadaşlarla gittiğimizde herkes önündeki koca tencereden yiyordu. Bir tek ben tabakta graten usülü yiyorumdum. Çok da güzeldi:)
Ayrıca Carpaccio'yu da çok severim. Burada caddedeki IL Padrino'dakiler de nefis.
O zavallı küçük kızın haberini sadece bir kez dinleyebildim. Sonra her çıktığında zapladım :( Çünkü içim böyle bir rezilliği, ihmalkarlığı, aptallığı daha fazla kaldıramadı.
Anneye allah sabır versin. Ben oğlumla gezerken (düşünmesi bile korkunç) başımıza böyle birşey gelseydi (allah kimseye göstermesin), aklımı oynatırdım herhalde..
Geç de olsa hoşgeldin:)
Ayçiçeği hobulduk, teşekkür ederim. Keşke buraya da bir leon açılsa diye hayıflanmadan edemiyoruz. Aslına bakarsan ben bu midyeyi ilk kez denedim, tenceredekileri de pek sevemedim. Ama bu gerçekten hoşuma gitti. Il Padrino, benim de caddeye gittiğimde uğramaktan hoşlandığım bir yer ama bir pizza bir de makarna numaram var, pek değişik bir şey denemedim, carpaccio yu deneyeceğim.
O haber beni üzdüğünden beri haberleri izlemiyorum bir kaç gündür. Sadece bu sabah gazetede başbakanın bir daha rögar ihmali duymak istemiyorum dedi diye bu konuda bir şehirde belediye başkanlarının toplandığını duydum. Rögar kapağı toplantısı yapan tek ülkeyiz sanırım.
Yorum Gönder