.
Hiç tadım tuzum yok. Belirsizlik beter bir şey, kararsızlık ondan beter. Günlerdir ha şimdi ha birazdan derken hayalimde binlerce keredir istifa ediyorum.
Ne yapmak istiyorum biliyor musunuz?
Yaşamak !
Şimdiye kadar ne yaptığını sanıyordun şaşkın, demeyin. Biliyorum yaşadım, iyi yaşadım ama o huyum yok mu, en huysuzundan. O beni kemiriyordu her daim.
Her şey için kendimi yiyip bitirirken, kendimi düşündüğümü sanıyor ama hemen herkese kendimden fazla değer veriyordum.
Yanlış anlaşılmayayım, insanlar hele ki aile, akrabalar, arkadaşlar her şeye değer ama biraz “ben de” demek lazım değil mi?
Üzüldüğüm, sinirlendiğim,huysuzlaştığım, ve nihayetinde kendimi yiyip bitirdiğim konulardan hangisini hatırlıyorum ki? Kinci de değilim, affediyorum her şeyi, e o zaman bunca dert tasa, sinir stres ne için?
Birkaç kişi, bir elin parmaklarını geçmez belki ama, öyle insanlar tanıdım ki, her daim gülümseyen, hiçbir şeyi düşünmeyen, hayatını kahkahalarla geçiren.
Hayran kaldım onlara.
Ben de onlar gibi her şeye gülüp geçeyim diyorum ama olmuyor işte, şimdiden sonra da zor zaten. Ama her şeyi daha kabullenir olup, herkesi bu kadar ciddiye almamayı, belki de bir çok saçmalığa gülümsemeyi becerebilirim herhalde.
Evet yapabilirim, biliyorum çünkü hissiyatımı suratından okutabilen insanlardanım. Bir filmdeki espriye katılarak gülebilen, acıklı sahnesinde hıçkırarak ağlayabilen biriyim, hınca hınç sinema salonunda bile.
Demek ki hislerimin peşinden gidip, koşuşturmayı bırakıp, bir an etrafa bakabilir, hatta bambaşka bakabilirim. Hissederek, tembelce harcadığım dakikalara inat inceleyerek, bir an durup hiçbir şey düşünmeyerek.
Her şey gelebilir insanın başına, daha sabırla ve anlayışla yaklaşabilir, kabullenebilirim belki. Sinir olduğum insanları komik bulabilirim ve hatta beni sinirlendikleri konulara gülüp geçebilir, eğlenebilirim.
Her hücreme kadar hissederek, hiç acele etmeden, her dakikanın tadını çıkararak yaşayabilirim.
Son zamanlarda sevdiğim birkaç arkadaşımın sevdiklerini kaybından sonra düşünür oldum bunları. Her dakikanın bir armağan olduğunu hatırladım yeniden. Oğluma baktığımda, bana gözlerinin içi gülerek bakarken gülümsemesini hafızama kazımaya çalıştım. O an, işte o çok da dikkate almadığımız anın geçip gittiğini, bir daha hiçbir zaman o yaşta olmayacağımızı, o anı yaşayamayacağımızı hatırladım. Eşime bir anlık sessizlikte seni seviyorum demenin bu lafın nasıl da hakkını verdiğini fark ettim. Her zaman acelem varmış gibi kafamda bir sürü şeyle gelişigüzel dinlediğim annemin her sözünün aslında bir manası olduğunu.
Niçin bir acele içindeyim? Niçin her şeye zaman ayırmaya çalışırken aslında hiçbir şeye zaman ayıramıyorum? Ve acaba gerçekten de hiçbir şey yapmadan zaman geçirmek, her şeye yetişmeye çalışırken geçirdiğim zamandan daha mı işe yaramaz?
Yoksa tam tersine koştururken unuttuğum çok mühim bir şey mi var?
Layıkıyla yaşamak gibi.
Dip not: Geçtiğimiz gün eve gittiğimde yorgunluktan da olsa, yavaşça değiştirdim üzerimi. Aynaya baktım ve kendime şaştım, niçin acele etmiyorum diye. Meğer koşturarak yaşamaya ne çok alışmışım, telefonda konuşurken bile dönüp dolaşır olmuşum, iki dakika bir yerde oturamamışım, alelacele yer, kuaförde bir fön çekilirken fenalık geçirir olmuşum.
Dip sos: Geçen haftalardaki iyi temennileriniz için teşekkür ederim, gerçekten de gideceğimiz yerde açabileceğim butik fikri beni çok heyecanlandırdı. Kitap fikri için çalışmaya devam ediyorum. Şimdilerde hayatımı yavaşça yaşamaya çalışırken iş yerimde de yormuyorum kendimi, ama ileride gideceğimiz yerde istediğimce “yaşamak” istiyorum. Sabah kalktığımda herkesi gönderdikten sonra keyifle kahvaltı etmek, kitabımı okumak, yürümek, yüzmek, zevkle bir şeyler yapıp satmak, hayatın tadını çıkarmak isityorum, belki de bu, ofiste tıkılı kalmaya zor sabredip isyan eden ruhuma bir lütuf. Hayallerin gerçekleşmesi için şans lazım ama o şansı yakalayabilmek için de çok kalpten istemek gerekiyormuş meğer.
Yaşamak !
Şimdiye kadar ne yaptığını sanıyordun şaşkın, demeyin. Biliyorum yaşadım, iyi yaşadım ama o huyum yok mu, en huysuzundan. O beni kemiriyordu her daim.
Her şey için kendimi yiyip bitirirken, kendimi düşündüğümü sanıyor ama hemen herkese kendimden fazla değer veriyordum.
Yanlış anlaşılmayayım, insanlar hele ki aile, akrabalar, arkadaşlar her şeye değer ama biraz “ben de” demek lazım değil mi?
Üzüldüğüm, sinirlendiğim,huysuzlaştığım, ve nihayetinde kendimi yiyip bitirdiğim konulardan hangisini hatırlıyorum ki? Kinci de değilim, affediyorum her şeyi, e o zaman bunca dert tasa, sinir stres ne için?
Birkaç kişi, bir elin parmaklarını geçmez belki ama, öyle insanlar tanıdım ki, her daim gülümseyen, hiçbir şeyi düşünmeyen, hayatını kahkahalarla geçiren.
Hayran kaldım onlara.
Ben de onlar gibi her şeye gülüp geçeyim diyorum ama olmuyor işte, şimdiden sonra da zor zaten. Ama her şeyi daha kabullenir olup, herkesi bu kadar ciddiye almamayı, belki de bir çok saçmalığa gülümsemeyi becerebilirim herhalde.
Evet yapabilirim, biliyorum çünkü hissiyatımı suratından okutabilen insanlardanım. Bir filmdeki espriye katılarak gülebilen, acıklı sahnesinde hıçkırarak ağlayabilen biriyim, hınca hınç sinema salonunda bile.
Demek ki hislerimin peşinden gidip, koşuşturmayı bırakıp, bir an etrafa bakabilir, hatta bambaşka bakabilirim. Hissederek, tembelce harcadığım dakikalara inat inceleyerek, bir an durup hiçbir şey düşünmeyerek.
Her şey gelebilir insanın başına, daha sabırla ve anlayışla yaklaşabilir, kabullenebilirim belki. Sinir olduğum insanları komik bulabilirim ve hatta beni sinirlendikleri konulara gülüp geçebilir, eğlenebilirim.
Her hücreme kadar hissederek, hiç acele etmeden, her dakikanın tadını çıkararak yaşayabilirim.
Son zamanlarda sevdiğim birkaç arkadaşımın sevdiklerini kaybından sonra düşünür oldum bunları. Her dakikanın bir armağan olduğunu hatırladım yeniden. Oğluma baktığımda, bana gözlerinin içi gülerek bakarken gülümsemesini hafızama kazımaya çalıştım. O an, işte o çok da dikkate almadığımız anın geçip gittiğini, bir daha hiçbir zaman o yaşta olmayacağımızı, o anı yaşayamayacağımızı hatırladım. Eşime bir anlık sessizlikte seni seviyorum demenin bu lafın nasıl da hakkını verdiğini fark ettim. Her zaman acelem varmış gibi kafamda bir sürü şeyle gelişigüzel dinlediğim annemin her sözünün aslında bir manası olduğunu.
Niçin bir acele içindeyim? Niçin her şeye zaman ayırmaya çalışırken aslında hiçbir şeye zaman ayıramıyorum? Ve acaba gerçekten de hiçbir şey yapmadan zaman geçirmek, her şeye yetişmeye çalışırken geçirdiğim zamandan daha mı işe yaramaz?
Yoksa tam tersine koştururken unuttuğum çok mühim bir şey mi var?
Layıkıyla yaşamak gibi.
Dip not: Geçtiğimiz gün eve gittiğimde yorgunluktan da olsa, yavaşça değiştirdim üzerimi. Aynaya baktım ve kendime şaştım, niçin acele etmiyorum diye. Meğer koşturarak yaşamaya ne çok alışmışım, telefonda konuşurken bile dönüp dolaşır olmuşum, iki dakika bir yerde oturamamışım, alelacele yer, kuaförde bir fön çekilirken fenalık geçirir olmuşum.
Dip sos: Geçen haftalardaki iyi temennileriniz için teşekkür ederim, gerçekten de gideceğimiz yerde açabileceğim butik fikri beni çok heyecanlandırdı. Kitap fikri için çalışmaya devam ediyorum. Şimdilerde hayatımı yavaşça yaşamaya çalışırken iş yerimde de yormuyorum kendimi, ama ileride gideceğimiz yerde istediğimce “yaşamak” istiyorum. Sabah kalktığımda herkesi gönderdikten sonra keyifle kahvaltı etmek, kitabımı okumak, yürümek, yüzmek, zevkle bir şeyler yapıp satmak, hayatın tadını çıkarmak isityorum, belki de bu, ofiste tıkılı kalmaya zor sabredip isyan eden ruhuma bir lütuf. Hayallerin gerçekleşmesi için şans lazım ama o şansı yakalayabilmek için de çok kalpten istemek gerekiyormuş meğer.
.
Evet, çok istiyorum.
13 yorum:
hımmmm ibekingin 3-5 ay önceki ruh hali bunlar...pek iyi anladım ben seni...hayat kısa aslıcım..iyi düşün taşın tart herşeyi e mi? sıkılırsan telefonda konuşalım...ferah tut gönlünü
İbekciğim, ferah tutmaya çalışıyorum, çok teşekkür ederim desteğin için. Evet ya hayat kısa, ve ben bir seçimin arifesinde tartıyorum eğriyi doğruyu.
İşe gelmenin en iyi yanları olarak, sabah şirketin bahçesindeki bahar dalının çiçeklerini rüzgarla üzerime savurması, öğlen yemeği sonrası kızlarla içilen bir kahve ve akşam şirketin kapısından çıkıp havayı içime çekmeyi görüyorsam sanırım orada işim bitmiş demektir.
CİCİ ASLICIĞIM...GİTTİĞİNİN ERTESİNDE BENİ DE YANINIZA ALIYORSUNUZ UNUTMA...500$ YETER DE ARTAR YANİ...SEN SIKMA İÇİNİ..BAK SIKA SIKA İNSANLAR NELER YAŞIYOR..HAYAT SENİN EVLAT SENİN KOCA SENİN..SEN BİR TEK MUTLU OLMAYA BAK.GERİSİNİ S.T.R ET..:)))
Bir şeyi kalpten dilersen olur lafına inanmak isteyenlerdenim. Yazını okuduğumda dunyaya bir kez geliyoruz dedim ve şansları iyi değerlendirmek lazım. OLACAK, pozitif düşünceye inan ve istemeye devam et:) Bende benzer durumdayım inan:)
Selam Aslı;
Dün gece bir kitap okudum Desertwind'in önerisi üzerine yazdıklarınla oldukça ilgili.
Esra Hekimoglu'nun İçimdeki Yolculuk. Çevremizdeki olumsuzlukları yok etmek için kendimizi değiştirmemizi ve bilinçaltımızı değiştirmemizi anlatıyor. ve bunları nasıl yapabileceğimizi anlatıyor.
Ben deneyeceğim sonuçları bildiririm.
Sevgiler
İnsanın yürekten istediği şeyler olur. Buna inanıyorum ben.
Günaydın Aslı, huzurlu bir güne açılsın sabahın.
Şebnemciğim haklısın, sıkmıyorum artık canımı zaten, bahar da gelmiş, her şey de harika olacak, daha ne?
500$ senin aylık ayakkabı masrafını karşılamaz şekerim, kimi kandırıyorsun? Ama tatil için her zaman beklerim :)
Maviii, şu durumda buna inanmaktan başka çaremiz yok. Biraz relax olmak lazım, nasıl derler saldım çayıra... :)
Zeya,benim de ilgimi çekti konusu. Pozitif düşünceyi okumuştum yıllar önce ama tam olarak adapte olamadım herhalde, pek de işe yaramamıştı :)
Handancığım, evet mesela ben ne zamandır şöyle Ege usulü kahvaltı istiyordum ya, geçen gün İzmir çökeleği buldum bu sabah afiyetle hazırlayıp yedim ;) Sana da harika bir gün dilerim. Çok istediğimizde her şeyin gerçekleşebileceğine inanmak bile yeter. :)
Böyle alelacele yaşarken, hayatı ıskalıyor muyuz diyorsun? Aslında yaşadıklarımız, hayallerimizdeki yaşamın çoook uzağında mı diyorsun? Koştururken ömrümüz bitecek geç kalmış mı olacağız diyorsun? Umudun bittiği yerde hayatta biter mi diyorsun? Arada bir bir yanım kaçsam diyor uzağa mı diyorsun? Ne diyim ki ben bunun üstüne. Gönlündeki gibi olsun herşeyler.
Fikrimin ince gülü, ne de güzel özetlemişsin, işte aynen öyle diyorum ve inşallah diyorum :)
Aslicim, bence sen alarm veriyorsun hatta kirmizi alarm. Bir donem bende yasadim boyle gelgitler. Ama emin ol is orda seni bekliyor ne zaman istersen donresin ya da farkli isler yaratarak kendini mesgul edersin. Bence kendi ic sesini dinlemenin vakti gelmis derim. unutmadan bloguma yazdigin yureklendirici yazi icin de cok tesekkur ederim :)
Chocolate, evet alarm veriyorum ve bunun çaresine bakmalıyım bir an önce. Bu arada rica ederim ;)
Angelmama, yorumunun kaybolmasına üzüldüm , eminim yine beni mutlu edecek şeyler yazmışsındır, okumuş kadar oldum, yine beklerim efenim :)
Ya aslı ne güzel yazmışsın. Keşke insanlara daha az kızmayı daha doğrusu onları kırmamak için bir şey demeyip sonra kendimi kemirmeyi bıraksam. Keşke sürekli bir şeylere yetişmek için koşuşturmaktan vazgeçsem. Bir kezcik senin de söylediğin gibi kuaför koltuğuna oturduğumda ne zaman biter hemen çıkmalıyım demesem. Hayati sakin yaşasam, larç olsam hatta biraz saftirik olup etrafta olanları anlayamasam, öyle takılsam…Bugünlerde hep düşünür oldum. Ne için koşuşturup duruyoruz. İyi yaşamak için mi? E iyi yaşıyorsak bu durumdan neden hoşnut değiliz?
Adacım, bu biz çalışan annelerin, yok aslında tam olarak değil de günümüz kadınının rahatsızlığı. Düşünsene, her zaman acelemiz var, vaktimiz hep kıymetli, çocuklarımıza oyun için ayırdığımız zaman bile kısıtlı. Oysa biz nefes nefese koştursak da, kitabımızı alıp çocuğumuz parka götürüp ayaklarımızı uzatsak da zaman aynı zaman, hayata katacağımız şeyler de öyle.
Yorum Gönder