Nisan 27, 2007

Biz bu filmi daha önce görmüştük.

Bunu okuduğumda hiç mi hiç şaşırmadım.

Yok, bunu olağan karşılamıyorum ama bunu olağan karşılayabilecek insanların geçen yıllar içinde çoğalmasına alıştığımdan olabilir.

Yada şunun yaşanmış olduğu bir ülkede bunun gibi şeylerin artık kimseyi şaşırtamayacağını düşündüğümden.

Ben insanların inançlarına, ve inançlarının getirilerine, o inançlarla gelen alışkanlıklara bir şey diyemem, haşa! İsteyen haç takar, isteyen büyü yapar, isteyen rüyaya yatar.

Ama Allah aşkına, kimse bu milletin, birisinin rüyasıyla yönetileceğini söylemesin bana da, kabus mu bu diye fırlamayalım yatağımızdan. İstihare de bir inanç. Ancak koca bir ülkenin gidişatında karar verme mercisi başbakanın hanımının rüyaları ise, milletvekillerine, bu işin ilmini almış bürokratlara, yıllarını siyasete vermiş insanlara ne hacet! Sormazlar mı, bir istihareye yatar mısınız lütfen, ekonomi alaşağı edilebilecek mi, Avrupa birliği'ne girilebilecek mi, ülkemin karışıklığına çare bulunabilecek mi, diye. Sorarlar tabii.

M.S. 900 lü yıllarda yaşamıyoruz ki hanımlar, beyler, Allahın verdiği kafamızı kullanıp yüzyıllar içinde insanlık nerelerden nerelere gelmişken bu kadar kıt fikirlerle yaşamayalım.

Tabiri caizce kafalarımızın içini örümcek ağları sarmadan, aklımızı başımıza alalım.

O günlerden bugünlere çok sevdiğim Bekir bey neler yazmış, okuyalım da hiç olmazsa ağlanacak halimize gülelim, değil mi ama?

.........................................

Birkaç yazı önceki “Badem bıyıklıların taş atan çocukları” başlığı, yazının içindeki iki konuyu birbirine bağlamaktan ziyade, gerçekten de bir zihniyetin doğurduğu çocukların verdiği endişeyi tarif ediyordu.

Geçenlerde bir doktor ahbabımızla yaptığımız sohbette, İstanbul’un köylerinde yaptıkları sağlık taramalarında, bir çok hanede annelerin kaç çocukları olduğunu hatırlayamadığını söyleyince dehşete kapıldım.

- Kaç kişisiniz hanede?

- Beyim var, anam, eee çocuklar...

- Kaç çocuk?

- Iııı. 4 ?

- Bana sorma ben ne bileyim, say bakalım.

- Eeee, Hatçeee, Gamiiil, Murtazaaaa, Mıstafaaa.

- Hah. 4 demek ki.

- Heee, dört dene.

- Bir kontrol edelim çocukları bakalım. Bu ses ne? Bebek mi ağlıyor.

- Hee, bebem. İçeride.

- E onu saydın mı?

- Heee, bir de o var ya.

O çocuklar nasıl doğar, nasıl doyar, sokaklarda mı yaşar, o sefillik, o cehalet, o vurdumduymazlık ile bizim başımıza gelenler gibi, insanların canını mı yakar?

Bu zihniyet, bunlar için endişelenip düşüneceğine, köy ziyaretlerinde gülerek, “Kaç çocuğun var, 3 mü? Ooo, daha çok çalışman lazım” dediği adamlara, 5 çocuk yaparlarsa, vergiden muaf olma ödülünü veriyor.

Eee, haliyle de bana, yalan değil ya, bu başlığı atmak düşüyor.

.........................

Seçim söylentileri çıktı ya, aklıma geldi.

Geçen seçimlerde duymuşsunuzdur. Her seçim öncesi kağıt israfı, gürültü kirliliği, kapılara gelen gönüllüler gibi bir çok şekilde canımızdan bezdiriliriz. Bu bizim gördüğümüz tarafı buzdağının. Bir de vergilerimizden çıkıp partilere destek olmak için ödenekle çıkan bu hesapsız kitapsız paraların oy için dağıtılması var.

Gazetelerde okumuşsunuzdur, kimi partiler köy, kasaba dolaşıp kapı kapı oy isterken gıda, para veya altın yardımı yaparak hoşa gitmeye çalışmışlardı geçen seçimlerde.

Velhasıl, yine cümbüşlü bir zaman yaşayacağız bu sene. Yine her parti anlayamadığımız sözlerle birbirine benzer şarkılar türküler çalacak sokaklarda, al sana gürültü kirliliği, havalardan tonlarca kağıt atılacak tepemize, israf üstüne bir de çevre kirliliği, bir de ona buna para, şu bu dağıtılacak, al sana promosyon eğlencesi.

Tabii, her verilen hediye amacına ulaşamıyor. Geçenlerde bir arkadaş anlattı, çok güldük, paylaşayım istedim:

Arkadaşın köyünde kendi halinde bir adam varmış pek konuşmayan.

Seçim zamanı partililer dolaşarak oy istemeye geldiklerinde, hanesinde kalabalık olanlara da özel ilgi göstermişler. Biri gıda yardımı vermiş, kimi para. Kapı çalmış, bir başkası küçük altın getirmiş, aman bize oy ver diye.

"Eyvallah" demiş adam.

Biri demiş ki, şu parti ille de bana verin oyunuzu diyor, aha bu kadar da koyun vereceklermiş.

Eee, diyor madem veriyorlar ben de alayım, gidiyor bir de koyunu alıyor.

Nihayetinde topladıklarının bedeli o zamanın parası ile 2 milyarı geçiyor. Çoluk çocuk bayılıyorlar bu işe. Ama adam da oyunu kime vereceksin diye sorduklarında en ufak bir ses yok, yorum yok.

Seçim günü geliyor, adamımız sandığa giriyor.

Alıyor mührü.

Basıyor, basıyor, basıyor.

Koyun için, altın için, para için, yardım için.

Bütün partilere oy veriyor.

Böylece herkese teşekkür ediyor.

Espritüel adammış dedik, güldük ama düşünmeden de edemedik.

Bu şekilde kimbilir kaç oy, kime ne için oy verdiğini bilmeyen insanlar tarafından gayesizce verilecek.

Kimler başımıza gelecek?

Dip not: Bu pazar miting var. Aman ne olacak ki, diye söylenenlere cevabı ben değil, Nazım Hikmet verecek.

Ben yapmazsam,
Sen yapmazsan,
Biz yapmazsak,
Nasıl çıkarız karanlıktan aydınlığa…

24 yorum:

Adsız dedi ki...

aslı hanım şunu çok merak ediyorum Allahın yaratmış olduğu o güzel kalpte nasıl oluyorda bu kadar kin bukadar düşmanlık ve bukadar bencillik barındırabiliyorsunuz

Aslı Cin dedi ki...

Allah vergisi :)

Anonin hanım/ bey, ben de şunu merak ediyorum, ben fikirlerimi adımı önüme alarak yazabiliyorum da, siz nasıl oluyor da korkakça adınızı sanınızı saklayarak bana aslı astarı olmayan ithamlarda bulunabiliyorsunuz?

Sorduğunuz soruyu öncelikle kendinize ve muhtemel çevrenize sorunuz rica ederim.

YesilErik dedi ki...

Inanasi gelmiyor insanin. Bi tarafim yemedi cikamadim diyememenin arap emperyalizmiyle sulanmis islamca meali boyle oluyor iste. Zaten hizli trenin kaza yapmasi da Allah'in isiydi. Bosversene Asli, yorma kendini, valla.

Aslı Cin dedi ki...

Erik'ciğim, haklısın aslında, yormayayım kendimi. Ama ülkemi, milletimi,dinimizi bu cehalete layık görmelerine dayanamıyorum daha fazla.Allah'ın verdiği kafayı kullanacağımıza, işimize geliyor çocukları doğurup sakağa salıp Allah rızkını verir demek, işleri baştan savıp facialara Allahın takdiri diyebilmek yada sadece Allah korusun diyerek hiç bir şeye yeterli itimam göstermeden şans eseri yaşamak.

Aslında senin dediğin gibi fazla söze hacet yok diyerek o çağrının fotoğrafını koymalıydım, çünkü ne kadar anlatırsam anlatayım yukarıda da gördüğün gibi anlattıklarım karşımdakinin anlayabileceği kadar...

daphnevega dedi ki...

Aslıcım bunları da görmemiz gerekiyormuş demek ki, artık Atatürk, laiklik filan deyip kendi fiirlerini açık açık söyleyince insanların başına neler gelebileceğini de öğrendim biliyorsun :))Olsun varsın, şu olan bitene bakıp da susarsak bize çok ayıp.
Bende bizzat şunu duydum seçim kampanyalarıyla ilgili: Varoşlara gidip bir çift ayakkabının tekini veriyorlarmış, bu mahalleden oy çıkarsa gelip diğer tekini vereceklerini vaat ediyorlarmış. Ne kadar insanlık dışı değil mi?
Keşke başımızda tam güvenle oyumuzu verebileceğimiz tertemiz kişiler olsa, bir tek bunu istiyorum..

Adsız dedi ki...

şimdi rahatlamışınızdır herhalde hanfendi bu ülkeyi asıl sizin gibi darbe çığırtkanları ve ülkey sanki sadece kendilerinin sanan darbeci fosiller geriye götürmektetir

zeyno dedi ki...

Aslıcım ne kadar güzel bir anlatım olmuş ama en çok Nazım Hikmet in cevabı hoşuma gitti. Ben de blogumda benzer bir yazı yazmıştım ama senin anonim yorumcun gibi düşünceye sahip, adını yazmış yorumcum var benim de....Ne diyebilirim ki herkes anladığını anlatıyor işte sonuçta...Ben anlayıp anlatabildiğimle gurur duyabiliyorum gücüm yettiği kadar da anlatmaya devam edeceğim....

Aslı Cin dedi ki...

Ayşeciğim, ne yazık ki insanların fikirlerini söylemesine tahammülü yok kimilerinin.Ve tahammül gösteremeyenlerin anlayış beklemesi de işin komiği.Anlattığın şey insanlık dışı ama olmuş da olabilir, diyorum ya artık hiç bir şey beni şaşırtamıyor diye.

Anonim hn veya bey, beni güldürdünüz ya ne derler, Allah da sizi güldürsün.

Yanlış yere gelmiş olmalısınız, burası TSK sitesi değil, darbe falan yapmıyorum korkmayınız, ben ancak çilekli tart yapabilirim kendimi çok zorlarsam.

Ha bir de, vatanını seven, ne darbe nede şeriat taraftarı olmayacak kadar tarafsız, bir şey yazdığında yada söylediğinde adını altına yazabilecek kadar cesur, okuduğunu anlayabilecek kadar aydın, dolayısıyla insanların özgürce ve insanca yaşama isteği doğrultusunda verecekleri tepkilere saygılı olabilecek ve hatta bunlara katılabilecek kadar anlayışlı ve duyarlı, dinini çıkarlarına alet ederek çirkinleştirenlere karşı her zaman ayakta kalabilecek ve inşallah benim gibi böylelerine laf anlatmasına gerek kalmayacağı bir Türkiye'de yaşayacak bir oğul yetiştirebilirim en fazla.

Biz huzurla yaşamak isteyen insanlarız, geç bile ya, sesimizi çıkarmamız gerekiyorsa çıkarırız, inanın bana dediğiniz gibi rahatlasam da rahatlamasam da, herkes, elinden geleni ardına koymayacaktır.

Yazdıklarınızı ve benim yazdıklarımı bir daha okuyun bakalım, kim ayrımcılık yapıyor?

Bilmem anlayabildiniz mi?

Zeyno, dolaştığımda karşılaşıyorum da, benden o kadar farklı fikirlere sahip insanlar var ki. Hiç birine gidip de inandıkları şeyler için onlara hesap sormuyorum, farkımız da bu işte. İnsanları dinlemeliyiz ki anlayabilelim, aksini düşünüyorsak derdimizi anlatacak kadar konuşabilelim, ama kimse kimseyi dinlemek istemiyor. Belki de demokrasiyi dedikleri gibi amaç değil de araç olarak gördükleri içindir, kimbilir.

Asortik Krep dedi ki...

Aslı bazen köşe yazarlarından daha güzel yazılar yazıyorsun hatta devlet adamlarından daha güzel cevap veriyorsun..

BALDAN TATLI dedi ki...

Merhabalar.. Adaşımsınız benimde adım Aslı. Bu tür yorumlarla ilk önce Açalya'nın bloğunda rastlamıştım. Demekki o tek değil. Sizin bloğunuzda da böyle kendi adını vermeye cesaret edemeyen Anonim adı altına gizlenen kişiler var. Bu basit vur kaç staretejisi. Bu ülkeyi maalesef yiyemiyecekler. Yedirmiyeceğiz. Ama yinede hata bizde. Seçim zamanı parçaladık oylarımızı geldiler başımıza. Hata onlarda değil kendimizde bence. Aslı Hanım yazdıklarınızda çok haklısınız, yerden göğe kadar katılıyorum. Sorun başımızdaki insanların eşlerinin türban meselesi değil bence. Sorun bunları siyasi hale getirmeleri. İnanç özgürlüğümüz var. İmanla paranın kimde olacağı belli olmaz. Ama bu zat-ı muhteremler daha önceden dedikleri gibi "kanlı mı olacak kansız mı?" Ama hayal dünyasındalar unutuyorlar.

Sebnem'den dedi ki...

ASLI DARBE YAPMADAN ÖNCE BANA HABER VERİR MİSİN?BUNCA YILLIK ARKADAŞLIĞIMIZIN HATIRINA..

Aslı Cin dedi ki...

Asortikciğim, sen beni şımartıyorsun ama, olmuyor böyle. Aman efenim teşekkür ederim, pazartesi sendromuna birebirsin :)

Aslı, hoşgeldin, anonimler konusunda Sherlock gibi oldum malesef, isim verseler bile kafadan atıyorlar bir tane. Yazdıklarında sana katılıyorum, dün ailece yatak döşek yatmamıza rağmen tüm gün miting açıktı. Harika bir gösteri oldu, belki bir tane de onların tabiriyle gavur İzmir'de yaparlar, bu mitingler çoğaltılmalı. Mitingden çok ilgimi gazeteci yazarların yorumları çekti, bu ise bambaşka bir konu.

Şebnemciğim, aaa yok olmaz şekerim, bu işler de ser verilir sır verilmez, ama bak Rüstem Batur'a haber veririm, KanalTürk'deki konuşmasını dinleyince, onun bunca düzeni değiştirmeye yönelik hareketten sonra hala ben bir tehlike göremiyorum diyerek ısrar etmesiyle ve bir de üzerine adeta, en baba solcu benim demesi ile, sadece odasında oturup kitap okuyan, gidişattan yeterince haberi olmayan, tedavülden kalkmış bir model solcu olduğuna kanaat getiriyorum. Darbe falan olursa haberi olamayabilir. Benim doğduğum yıllarda gazeteciliğe başlamış bir gazetecinin sadece darbe tehdidini eleştirmek için bir çok gerçeği ezip geçmesini ise talihsizlik olarak görüyorum. Neredeyse Ahmet Hakan'ın bile daha solcu bir duruşu vardı dün.

Herneyse, dün televizyonlarda gözlerim sizi aradı ama öyle olur olmaz kameralara, satılmış basın diye bağırırsanız, doğal olarak sizi çekmezler. Bundan sonra geceleri Buz'a falan gittiğinde de öyle bağır da, paparazzilerden kurtul. Bir ara birinin kaybolduğu, sahnenin sağında beklediği haberi gelmişti, hah dedim bu kesin bizim kızdır, Allahtan sen değilmişsin..

Vecdi amcama selamlar :)))

Kirpikteki Gözyaşı dedi ki...

Aslı merhaba,

Ben kendimi mutlu ve umutlu hissediyorum. Bu duyguları o kadar net ve derinden hissediyorum ki. Meğer ben bir süredir ne kadar da karamsarlaşmışım. Meğer ne kadar da karanlığa yaklaşılmış. Ama benim hala umudum var. Ülkemizin aydınlık geleceği için umut var. Her zaman da olacak. Demokrasiye müdahale edilmiştir diyenlere Emin Çölaşan'ın dünkü yazısında sorduğunu soruyorum. Ordu kimin ordusu????

Herkese iyi haftalar!

Adsız dedi ki...

iyi haftalar aslıcım....
öncelikle yazmış olduğun duyarlı..mesaj verici yazın için tebrk ederim....
dün bende çağlayandaydım....
öncelikle anonim bey/hanım aslının güzel kalbi ve sağlam kalemi burda bizlere birçok konu hakkında güzel şeyler aktarıyor....
din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı...
tabi ki hepimiz müslümanız..hepimizin inancı..kendine göre doğruları var....keşke diyorum başa geçenler bizlerin kuruş kuruş ödediği vergileri yerlerine koysalardı ve dış borcumuzun faizinin faizini torunlarımıza miras kalmasaydı....
ben bu ülkede yıllardır süregelen ve geçmişi tekrar tekrar yaşama olayından korktum....evet korktum....
bakın tepedekilere..allaha şükür hepsinin keyfi yerinde....her şeyleri var...gucci gözlüklere prada çantalara kavuştular...ama herşey para mı???
bizler neden düşünülmüyoruz....
bu ülke için kanlarının son damlasına kadar savaşanlar bu günler için mi savaştı??
gidin kalkana...ingilizler %90'nını satın almış ..türkler yanlarında temizlik yapıyorlar...cafelerde strelin bazında bir dilim elmalı turta yerken ingilizce konuşmanız gerekiyor....orası da bizim cennet ülkemizden bir yer değilmiydi vaktinde???
satılan..özelleştirilen kurumları lütfen inceleyin...ve neden bu sessiz çığlıklar milyona dönüştü bir düşünün lütfen!!!!
üniversite yıllarında....
türban meselesi yeni çıkmışken...
bana teklif edilen şeyleri bir bilseniz...
sadece sınav zamanları bile kafasını kapatan kızlar sınavlardan yüksek dereceler alırken ben 100 üzerinden 0.02 -dikkatinizi çekerim 1 bile değil-aldım...
bu nasıl bir anlayıştır ki....
dini okul,iş gibi yerlere alet etmeye çalışan insanlar şu an ödüllendirilmeye çalışılıyor...
* * * * * * *
aynı fikirde..aynı sevgiyle tek kalp oldum ben dün milyonlarla...
kafası kapalı da vardı...bebeğiyle gelen de hasta yatağından bastonuyla kalkıp gelen de....
keşke dün orda olabilseydiniz...
o zaman bu duygu selinin ne denli kuvvetli ve kırılamaz olduğunun farkına varabilirdiniz....
ben iranda olduğu gibi başörtümden saç telim gözüktü diye fişlenmek istemiyorum....
ve 2.fişlenmeden sonra başkente girme yasağım olsun istemiyorum...
yine ben cep telefonumdan sevdiğim insana gönderdiğim mesajlarımın yetkili organlarca okunduktan sonra eğer GENEL AHLAKA UYGUNSA sevdiğime iletilmesini istemiyorum...(ki bu sadece biz bayanlar değil sanırım erkekleri de kapsayan bir durum)şu an iranda olan olayların yarın senin başına gelmeyeceğin ne malum....
ve bırak insanların iyi kalplerinde barındırdıkları duyguların sadece allah-kul arasında kalsın..hiç kimsenin bu konu hakkında konuşmaya yetkisi olamasın....
güzel kalpli insanlar birbirini sanal da olsa burada buldular...
ve ben seni ..yazılarını çok seviyorum aslıcım...:))

güzel yanaklarından öperim...
iyi ve mutlu haberler alacağımız bir hafta diliyorum....
sevgiler,

Tanya's dedi ki...

Şebo bloguma biraktığı commentte asli darbe hazırlığında demiş..hemen kontrole geldim bende..doğruymuş.

küçük insanların kaypakca, kaçakca söyledikleri hiç bozmaz seni..hiçbirimizi bozmaz..dün alanlara sığmayan...taşan..çoşan insan selinden gördük bunu.

"Susma sustukca sıra sana gelecek" Miting insanı oldum ben..olursa izmer de eğer ona da gideceğiz.

Aslı Cin dedi ki...

Sebla, bir şarkı sözü vardı, bir ümittir insanı yaşatan, diyen. Geçrkten de öyle, umutlandıkça daha çok sesimiz çıkıyor, daha mutlu oluyoruz. Köşe yazarları bir konuda hemfikir. İlk kez diyorlar, ilk kez kadınların öncülüğünde bir hareket oluyor, kadınlar ailesi, çocukları, geleceği için yürüyor. Ben katılamasam da buradan sesimi duyurabildiğim için mutluyum, bunların bir parçası olduğum için. Emin bey benim fikirlerine ve kalemine en çok güvendiğim insanlardandır, kimsenin isteği bir darbe daha yaşamak değil, ama bunun mevzubahis olmasına sebep olanlara hesabı sorulmalı, bana, sana, ona değil.

Nurdan öyle içten anlatmışsın ki istediklerini, bana başka laf söylemek düşmüyor.İran'daki durumları okuyunca üzülüyorum, bu iktidarla değil, son zamanlardaki bir kaç iktidarla, biz de bu yola girmiş olduk. Ne acıdır ki, her geçen gün bu cehalet dolu değişimleri dininin gerekliliği zanneden insanlar çoğalıyor. Kulaktan kulağa oynar gibiler, kimse okumuyor, dinlemiyor, öncelikle de kalplerinin sesini.

Tanya, haha haa! Olmadığım bir o kalmıştı Bay/ Bayan Anonim sayesinde o da oldum. Dedikodu böyle bir şey olmalı :)

Yazdıkların çok güzel. İzmir'de ise bu mitinglerin üçüncüsünün mutlaka yapılması lazım. Ankara mitingini beğenmeyenler, İstanbul'dakaç kişi olduğunu sayamadılar. Görsünler bakalım, İzmir Türk mü, gavur mu?

Adsız dedi ki...

önce nazımın şiirini çarpıtıp, olmadığı bir hale soktuğunuz için sizi eleştiriyorum. sonra "ne mutlu türküm diyene" demeyenleri önceleri vatan haini sonraları "vatan düşmanı" ilan eden bir orduyu ne menem bişey olduğu şüpheli bir cumhuriyetin koruyucusu saymanızı ve göreve hazır bekletmenizi bunu da sivillik adına yapmanızı eleştiriyorum. o ordu bu gün sizi mutsuz eden ve korkutan islami yükselişi 12 eylülle ve sonraki uygulamalarla başlatmış olan kurumdur. bu gün sizi korkutan olası bir "kürdistanın" oluştuğu kuzey ırakdaki yatırımların yüzde yetmişi oyak ile ilişkili kurumlar tarafından yapılmaktadır. o ordunun en önemli ihaleleri israil ve abd'ye verilmektedir. ben yaklaşık bin yıl önce bu topraklara gelmiş bir türkmen ailenin çocuğuyum, ve aleviyim. yani eminim ki sizden daha türküm ve olası bir şeriat tehlikesinde tarihin de gösterdiği gibi "ilk yakılacakların" başında geliyorum. (bakınız: maraş 1978, çorum, sivas, gazi olayları ve sivas 2 temmuz). yani "satılmış potansiyel bir azınlığa" mensup ya da "şeriatı isteyen bir islamcı"
değilim. elbette ki kaygılarım var ancak bu kaygıları milliyetçi (ya da ulusalcı), militarist bir ideolojiyle çözmekle, devlet islamının dayatıldığı bir "laik cumhuriyetçiliğe" sığınmakla ve habire orduyu göreve çağırmakla çözme fikrini tamamiyle reddediyorum. daha demokratik, herkesin dilini, dinini ve yaşam biçimini kendinin tayin ettiği ve devletin tüm inançlara eşit mesafede durarak bu inançların özgürce yaşanmasını garanti altına almakla yükümlü olduğu, eşit ve özgür, laik falan değil SEKÜLER bir ülke istiyorum. ve "bütün eleştirilerin din eleştirisiyle" başladığına inanarak sizden daha etkili ve güçlü bir bilgiyle donanmış olarak (ve her gün daha da gelişerek) her tür inancın eleştirilebilir, tartışılabilir olduğunu savunuyorum. ancak bunu kimseyi düşman, vatan haini, benden daha az vatansever, işbirlikçi falan ilan etmeden yapmayı en önemli görevim sayıyorum. laik ikiyüzlülüğe, her tür bağnazlığa, militarizme ve her türlü milliyetçiliğe, kapitalizme karşı mücadele etmek için ise muhtaç olduğum kudret vicdanımda, beynimin kıvrımlarında, yüreğimde ve dilimde mevcuttur. gerçekten sevgiler ve saygılar. sima güler.

Adsız dedi ki...

yeniden merhaba aslı, eksik yazdığımı düşündüm. bir iki noktayı daha eklemek istiyorum izninle. sadece sizin için değil genel olarak ülkeye çok uzun süredir egemen olmuş olan (12 eylülden beri) bir bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma halinden nefret ettiğim için de yazıyorum bunu. bu gün kendilerini "ulusalcı" olarak adlandıran gruplar özellikle perinçekçilerin peşine takılmayı, yine kendilerini en büyük vatanseverler ilan ederek kendileri gibi düşünmeyenleri apaçık biçimde "ölüme mahkum" sayanları daha iyi tanımanızı isterim sizden. elinizin altında internet var, bir sürü gazete var neden sadece işinize gelen şeyleri okuyorsunuz. ben bu ülkede birlikte yaşadığım hiç bir kürdü, hiç bir ermeniyi, hiç bir rumu ya da kendisini her ne olarak adlandırıyor ve tanımlıyorsa hiç bir memleketlimi "ne mutlu türküm diyene" demekle hükümlü saymıyorum, bunu dayatmayı apaçık faşizm olarak adlandırıyorum. sakın bana burdaki türklük etnik değildir falan hikayelerine girmeyin, çünkü önemli olan türklüğü sizin nasıl tanımladığınız değil insanların nasıl algıladığı. türk kavramı ittihat ve terraki ile başlayan bir tarihsel süreçten itibaren ırksal bir kimliğe işaret ediyor. ve bu durum bu ülkede birilkte yaşadığımız bu etnik köke sahip olmayan ama en az biz türkler kadar bu ülkenin sahibi olan bütün yurttaşları dışlıyor. bir hatırlatma: doğu perinçek bütün hayatı boyunca kaypak, oynak, oportünist, dönem neye eğilimliyse onların önünde, yanında duran ahlaksız ve omurgasız bir kişilik olarak tarihe yazılmıştır. (belden aşağı vurmak istemem ama çok yakın bir zaman önce de öcalanın en yakın dostlarından biriydi. bu dostluğu eleştirmek değil sadece iyi de kardeşim üç gün önce ne diyodun o zaman niye diyodun demek için yazıyorum). yalçın küçük için de aynı şeyler geçerlidir. çok zeki bir entelektüel olması hiç önemli değil. kıymet verdiğiniz çölaşan gibi gazetecilere gelince: onlar öncelikle patronlarına göre türkü söylemekten vaz geçip, şimdiye kadar edindikleri servetlerini ve hizmet ettikleri güç odaklarıyla ilişkilerini açıklasınlar. bu antidemokratik ve kendi içine kapalı türkiyedir onları besleyen. ben insanların açlık sınırının altında yaşamadığı, bebek ölümlerinde dünya birincisi olmadığımız, her tür yolsuzluğun bütün hükümetler tarafından himaye ve teşvik edilmediği, bebeklerimizin borçlu doğmadığı, 13 yaşındaki çocukların 14 kurşunla öldürülmediği, öldürülüyorsa bunun hesabının sonuna kadar sorulabileceği, gençlerin yarınlarından umutlu olduğu bir ülke istiyorum. dediğim gibi ben mersinli alevi bir türkmen yörüğüyüm yani egemen bir ulusal kimliğe ancak dışlanan bir inanca mensubum. ve biliyorum ki eğer bu ülkede şeriat bir tehdit olarak duruyorsa bunun nedeni sadece bu hükümet değildir, bütün cumhuriyet hükümetleri, yaradılışı ana konu olarak işleyen ve sünni islamı asıl inanç sayan bir din dersini tüm çocuklarımıza dayatan, çocuklarımızı eğiten öğretmenlerin yetiştiği fakültelerin eğitim anlayışıdır aynı zamanda. doğal olarak tüm dinleri ve inançları düşman belleyerek, her tür yabancıyı vatanımızı parçalayacak düşman sayarak yetiştirdiğimiz, dünyaya, evrensel bilime ve barışa kapalı çocuklarımız bence bu ülkenin en büyük tehlikesidir. vatan toprağı elden gidiyor diyerek gülünesi bir cehaleti seslendirenlere ise ancak acıyorum. çünkü bu ülkede toprak satın alan yabancıları düşman ilan edenlerin ya hukuk bilmez cahiller ya da apaçık bir şekilde faşizme hizmet eden insanlar olduklarını düşünüyorum. iki misyonerin laflarıyla dininden vazgececeğini sanan dinine ve inancına güvenmeyen cahiller kadar iki metre toprağı ingilizlere sattık diye vatan elden gidiyo diyenleri de ahlaksız ve omurgasız sayıyorum. böyle bir şeyin mümkün olmadığını çok iyi bilenlerin sürekli bu tür korkuları ayaklandırmalarında apaçık bir kötü niyet olduğnu belirtiyorum. (israil örneği doğrusu çok komik açıp bakınız bakalım israil aslında nasıl kurulmuş, üç beş metre toprak alarak mı, yoksa tarihsel, uluslararsı konjonktürün denk düşmesi ve emperyalist bir çetin politik pazarlık sürecinin sonucunda mı, abd neden israille hep dost gibi soruları bir düşünün derim). her tür milliyetçilik kötüdür. ordu sadece bu ülkenin savunma organıdır. bu ülkenin ve demokrasinin bekçisi değil. cumhuriyetçi değil demokrat olmak gerekir. Hurafe, komplo teorisi, yabancı düşmanlığı, milliyetçilik bu ülkeyi bir yere götürmez. bu ülke ancak aklın, vicdanın, bilimin ve demokrasinin artması oranında dünya da onurlu bir yere kavuşacaktır. sima güler.

Aslı Cin dedi ki...

Sima hanım,

1- Şiiri çarpıttığımı sanmıyorum, Nazım Hikmet'in sonraları bu dizeleri bu şekilde de söylediğine inanlılıyor. Ama tabii eleştirebilirsiniz de :) 2- Yazılarımı okuyorum, okuyorum, okuyorum, yok hala nerede birilerini göreve çağırdığımı bulamıyorum, acaba siz anlamak istediğiniz gibi mi yorumluyorsunuz? Kendimi ifade edebilmek adına, kimsenin inancına ve fikrine karışamayacağımı da belirttim ama... Allah allah... 3- Ben de yakın tarihimizi biliyorum, ihtilallerin ne kadar sancılı olduğunu okudum, izledim, dinledim, bu konuda bir yorum yapmamışken ben, benimla alıp veremediğiniz ne anlamadım, kendimden korkmaya başlayacağım.4- Üzgünüm ama sizin de bende bıraktığınız izlenim, sizin de "sizden daha etkili ve güçlü bir bilgiyle donanmış" tabirinizle desteklediğiniz gibi insanları bilgisiz varsayıyor olmanız. Buradaki bir çok insan eğriyi doğruyu ayırt edebiliyor, devletlerin nasıl kurulduğunu biliyor, ekonomik bağlantılarımızı takip edebiliyor, yani onlar da sizin fikirlerinizi çürütebilecek idealara sahipler. 5- Son yorumunuzda yazdığınız dilekleriniz ben dahil bir çok insanın isteği ama üslubunuza ve yazdığını bir çok şeye de katılmıyorum,ne yazık ki herşey o kadar basit değil, fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.

Sybella dedi ki...

Aslıcığım,Sen kendi blogunda kendi düşüncelerini yazıyorsun şekerim...Senin kışkırtıcı bir yanını ne okudum ne de tanıdığım kadarı ile gördüm...İnsanlar kendi fikirlerini neden propaganda aracı yaparlar anlamadım...Hayırlı olsun...Ne diyeyim...

Adsız dedi ki...

yazma gerekliliği hissettim sevgili aslı....
küçük bir örnekle başlamak istiyorum….
Ben yurt dışında doğdum….
Üst kattaki ucel ve mischel benim en samimi arkadaşlarımdı….süryaniydiler….babası birtakım olaylara karıştığından bir gece ansızın fransaya kaçıverdiler…küçücük yüreğim öylesine yaralandı..sarsıldı ki..annemlerin açıklamaları tesellileri bile üzüntümü azaltmadı….ben süryanilerle,kürtlerle,hristiyanlarla büyüdüm….öylesine güzel dostluklarım vardı ki….o ülkeden ayrılırken kalbimin bir bölümü orda kalmıştı….
Aleviyim demişsiniz….
Ne güzel….
Benim de var alevi arkadaşlarım….sürekli diyalog halindeyizdir…..ve inanın bana kendilerini dışlanmış hissettiklerini düşünmüyorum….hatta ben bu yazıyı yazarken annemin sevdiği dostlarından biri şu an salonumuzun köşesinde annemle fısır fısır konuşup gülüşüyor….
Nerden bu kanıya vardınız bilemeyeceğim ama…
Dünkü mitingte cem fm’in dağıttığı şapkaları herkes alıp kafasına taktı…
Eğerki ard niyet olsaydı dün el ele,kol kola,gönül gönüle olamazdık…..
Kısacası ben alevileri küçümseyecek bir hareket,konuşma,tutum görmedim etrafımda….

Dediğim gibi ben yurtdışında yaşadım ve dua etmeyi put çıkarmayla bağdaştırırdım hep….
Eğer ki Türkiyede zorunlu okutulan din dersi var diyorsanız…..
Ben 4 yaşından 9 yaşına kadar haç çıkardım sabah-akşam….
Ailemin bu durumdan haberi bile yoktu…
Onlar ekmek paraları için geceli gündüzlü çalışıyorlardı o esnada…..
Ben sık sık kilise ziyaretlerimiz olurdu….
Şu an ne haç çıkarıyorum ne de kiliseye gidiyorum….
Yani etkilensem ben etkilenirdim….
Ve orda yaşadklarım zorunlu değildi belki ama bir şekilde yavaş yavaş kendilerine çekme oyunuydu….
Ve burda okullarda din dersi veriliyorsa..başını kapat..namaz kıl diye verilmiyor…bilgileri oluyor fena mı…bende incili tevratı ve kuranı okudum bu güne kadar ama müslümanım….
Kalkanı örnek verdim..
2 metre toprak dediniz….
Bende biliyorum onlar orda ev aldı diye orası T.C.’ye ait toprak olmaktan çıkmayacak….
Fakat olay o kadar basit değil…
Bizler oralarda toprak sahibiyken w.c. temizleyen…havuz temizleyen konumuna düşmşüz…bunlar acı verici….
Bizlerden de yurtdışında ev alan yok mu??
Elbetteki var…
Fakat o kadar az ki….sanatçılar,politikacılar,iş adamlarının var belki….
Ama çöp arabasında çöp toplayan x bey acaba emekli aylığını alıp new york’ta bir ev alayım bari der mi??demez tabi…ama ben şahit oldum adamların ingilterede evi yok ama emeklilik parasıyla gelip kalkandan bir ev alabiliyor….hangi düşünçe hangi amaç…için acaba?
Allaha şükür üniversitede birazcık hukuk okudum….
Ama avukat değilim tabi….:))
Fakat dönen oyunlar..satılan topraklar hiçbirşeyin göstergesi değil…gülünesi bir cehalet değil bu….Bu topraklarımızın,bankalarımızın,şirketlerimizn karış karış satılmasından duyduğum tedirginlik….
Sadece kendilerine ait bölge diye türklerin sokulmadığı yerleri gördükçe korkuyorum evet…ve bunları yaşayan bizlerin ilerde kalkana..bodruma ..alanyaya alınmama ihtimali de olabilir…
Alanyayı almanlar…güneydoğuyu bilmemkimler alırken vatan elden gidiyor paniğini yaşamamk mümkün mü??
Gidin görün derim ben…
Bilmediğim,görmediğim şeyleri yazmam ben….
Belki çok süslü cümleler kuramam..belki sizin kadar da okumamışımdır…ve belki ben bu ülkede yaşantımın 3te 2 si kadar yaşamışımdır ama benim ailem de İstanbul-şileli ve manavmış..yani yerleşikmiş…kim daha önce gelmiş…neler yapmış olayı değil bu bir tane Türkiye var…ve dağılmaması için el ele vermişken biraz hassasız….
Topraklarımızı..fransızlar,almanlar,yunanlılar alırken biz ya bilmiyoruz..farkında değiliz..ya da “amaaan banane”diyoruz….3 maymunu oynamak için yanlış bir zaman…
İstanbul Balat….
Yunanlılar için çok önemli kutsal bir yer…
Çünkü Fener Rum Patriği orda….
Ve biliyormusunuz balat ev ev değil sokak sokak satıldı….ve iş işten geçince satışlar durduruldu dendi…şu an nereleri satıldı….neler oldu ayrıntılı bilemiyorum…ama gözümle gördüğüm olaylara da kayıtsız kalamam…
Balat örneğini yazdım…bizim de orda bir evimiz var..ve satmayı hiçbirzaman düşünmüyruz….
Kalkan örneğini yazdım…
Çünkü bir süre orda bulundum (olanları görecek kadar)
Eskilerde türkü,kürdü,musevisi,hristiyanı kardeş kardeş yaşarmış….
Bence hala değişen bir şey yok…çevremde hatta ve hatta alt katımda oturan yabancılar bile gayet memnunlar hayatlarından….ibadete açık…düşünce özgürlüğünün bulunduğu…laik…ilke ve inkılaplara bağlı ve “NE MUTLU TÜRKÜM”diyebileceğim aydın bir Türkiye istiyorum ben….

Aslı Cin dedi ki...

Sibel'ciğim, teşekkür ederim, herkes düşüncelerini yazmakta özgürdür, tabii başkalarının özgürlüğüne zarar vermediğimiz sürece. Ben de kimi yazılanları anlayamıyorum, belki de etkili ve güçlü bir bilgiyle yeteri kadar donanmadığım içindir :)

Nurdan, paylaştıkların için teşekkür ederim. Bana öyle geliyor ki, özde herkes hemfikir, sadece bunları algılama ve anlatma biçimlerimiz çok farklı. İnşallah herkes geleceğin bu şekilde bölünerek değil, birleşerek bize dileklerimizi getirebileceğini görecektir. Ümitliyim :)

Adsız dedi ki...

aslı hanım, kusura bakmayın aslında öyle sanal alemde gördüğüm her yazıya yanıt yetiştiren biri değilim. size de yazmayacaktım ancak olup bitenlerin yorumlanış biçimine ciddi bir itirazım olduğu için dayanamayıp yazdım. tekrar kusura bakmayın size ya da başkalarına yönelik hakaret ya da benzeri incitici bir ifade kullandığımı sanmıyorum öyle algılandıysa kendimi iyi anlatamamışım demektir. sonuçta ben de ara sıra sizi kek börek tarifleri için ziyaret ediyorum. yani bir evim, bir fırınım var. ödemem gereken faturalar, sorumlu olduğum bir hayat. aynı sizin gibi. kaygılarım var size benzer ya da sizinkilerden çok farklı. hayatım boyunca her tür ayrımcılığa karşı çıkmayı insan olmamın baş koşulu saydım. insanları önce insan olarak, dünyaya kattıklarıyla değerli buluyorum. sizi bulduğum gibi. etnik kimliğimi ve inancımı çok önemli oldukları için falan değil ya da ben etnik kimlikleri ve inançları çok önemsediğimden değil sadece şu sizin de paylaştığınız hakim görüşlere katılmayan herkesi ya şeriatçı ya da ne bileyim kürt, ermeni falan sayma eğilimi olduğu için yazdım. yani ne şeriatçı ne de öteki "devletin sakıncalı saydığı etnik kimliklere" mensup değilim demek için. ben bir enternasyonalistim. elbetteki derinlemesine konuşma şansı bulunduğunda paylaşılan bir çok ortak kaygı, bir çok ortak fikir olduğunu biliyorum. ancak kavramları yumuşatıp yuvarlamanın da anlamı yok. faşizm faşizmdir. sırf farklı düşünüp, farklı ifadeler kullanıyoruz diye niye ülkeyi bölmeye aday sayılıyorum ki. bir de bu saçmasapan bölünme korkusunun habire ısıtılmasına da işin açıkçası ancak gülüyorum. ülkenin nasıl bölüneceğini bilmiyorum. yani sadece asker geçsin diye yapılmış yollar, askeri tesisler dışında hiç bir yatırımın yapılmadığı, hiç bir doktorun, öğretmenin gitmediği gitmek istemediği, nedense sadece töreler çerçevesinde değerlendirilen bir bölgenin yoksulluğa, çaresizliğe, yarınsızlığa, dilsizliğe mahkum edilmiş üstüne üstlük her dakika bir tehdit unsuru sayılarak aşağılanan insanları niye başka bir ülke istesinler ki. ne güzel yaşayıp gidiyorlar. değil mi? üniversite eğitimimi yurtdışında almış biri olarak oralardaki türklerin ve diğer yoksul ülke insanlarının nasıl ezildiğini tabi ki biliyorum. ancak emperyalizm böyle değilmi zaten: sömürüyle zenginleşme. anlaşılır tarafı şu o ülkeler yüzyıllardır başka ülkeleri, halkları inançları sömürüp zenginleştiler. bizim burjuvazimiz ise sömürecek ülke bulamadığından kendi halkımızın iliğini kemiğini sömürüyor. ne mutlu türküm diyene sözüne gelince sizin ne tür duygularla bu sözü çok anlamlı bulduğunuzu da anlıyorum. ancak ben de diyorum ki kendisini farklı bir etnisiteye mensup sayan insanlara neden bu sözü dayatıyorsunuz, bu faşizmdir. bunu söylememek türklüğe helal getirmek değildir ki. bizler hepimiz bu güzelim ülkenin yurttaşları olmaktan mutlu olmalıyız, birlikte yaşamaktan, ama özgür, eşit bir ülkenin yurttaşları olmaktan. elbette ki türklüğünden de, kürtlüğünden de ne bileyim diğer bir kimliğinden de son derece mutlu olabilir insanlar, bu son derece saygı değer bir şeydir. benim için kötü olan bunu herkese dayatmak ve bunu söylemeyeni otomotikman vatan haini sayma fikridir. ankarada da, çağlayanda da vardım. Hırant'ın cenazesinde de. ve yarın taksimde de olacağım. her yerde bu fikirlerimle varım ben. yani ne darbe, ne şeriat istemiyorum. ancak esas olarak militarist, giderek faşizanlaşan bir ülkede, kendisi gibi olmayan ve düşünmeyen herkesi düşman sayan insanların giderek arttığı bir ülkede yaşamak istemiyorum. ben herşeyden önce bir hukuk ülkesinde yaşamak istiyorum. herşeyin 1977 1 mayısında başladığını hatırlatıp, herkesin emekçi bayramını kutluyorum. ve eğer cumhuriyetçi olduğunuz kadar demokratsanız, 1977 bir mayısını hatırlamanızı, lanetlemenizi, işçiler ve solcular dışında her tür gösteriye açık olan taksim meydanına yarın çıkacak olan demokratların çabasını da çağlayan ve ankarayı karşıladığınız kadar coşku ve heyecanla karşılamanızı umuyorum. her iki gösteriye de 65 yaşındaki başörtülü (türbanlı değil) annemle katıldım. ikimiz de aynı düşüncelerle oradaydık. yani kürsüdeki konuşmalar, ya da sağımızda solumuzda atılan sloganlar bizi anlatmıyordu. laikliğin tehlikede olduğunu düşünüyorsanız günlük hayata bakın. her ramazanda sırf bir saat erken işten kaytarmak için iş saatlerinin iftara göre ayarlanmasına sesini çıkarmayanlara, her gün televizyonlarda gelin kaynana zırıltılarından şarkıcıların seks hayatlarına kadar her konuda bilirkişi olarak dinadamlarından icazet alan şahane kadın programlarına (bakın bütün programlarda her konuda son sözü beyaz hoca söylüyor, ve bu programları yapanlar çok laikler öyle değil mi), ders kitaplarına, çizgi filmlere, giderek artan kuran kurslarına falan bakın. istemeyen insanlara zorla din dersi verilmesi, küçücük çocukların buna zorunlu tutulması laiklik değildir. ben ne istediğimi ve ne istemediğimi biliyorum. sanırım siz de. tekrar ve son kez sevgiler, saygılar, iyi günler. sima güler.

Aslı Cin dedi ki...

Sima hanım, yazdıklarınıza göre, kimse birbirinden farklı şeyler istemiyor ki, herkesin dileği aynı.

Benim görüşlerime katılmayan kimseyi de kategorize etmiyorum. Görünen köy kılavuz istemez, o saydığınız fikirlere yada kökenlere mensup insanlar var ve yaşamları da birbirinden farklı. Ben yanlış olduğunu düşündüğüm şeyleri yazıyorum, kimse kusura bakmasın ama dün gazetelerde de okuduğunuz gibi bir Prof. ün "Kızlar 9 yaşında evlenebilir" demesinini olağan karşılayamayacağım ki ne
yukarıda yazımda bahsettiklerimin ne de dün bir başka gazetede okuduğum "8 yaşındaki bir kız çocuğunun tecavüz edilip öldürülmesinin" bu zihniyetten en ufak bir farkı yoktur. Benim Kürt, Ermeni, en çok da Musevi arkadaşım oldu, hala da çok iyi arkadaşlığım var, ve hepimizin tek dileği birlikte insanca yaşamak. Bayrakları kaparak mitinglere elele gidiyoruz, çünkü zannediyorum sizin de yanlış anladığınız gibi bayrağımız bir fanatizmi değil, bu çatı altında birlikte yaşayacağımız bir geleceği temsil ediyor. Ne yazık ki herkes herşeyi sembolleştirmeye çalışıyor, başörtüsünü, bayrağı, insanları...

Bu ardaa aman beni kek, börek tarifleri için ziyaret etmeyin, berbat bir aşçıyım.