Sanırım kitapla ilgili şunu yazabilirim:
Doğduğum ve ilk yaşlarımı geçirdiğim yılların hiç hatırlayamadığım İstanbul'unda yaşanan belki de tek taraflı bir aşkın günümüze kadar uzanan, kimi sayfalarda eski Türk filmlerini anımsatan yer yer heyecanlı, ama çoğunlukla insanı kitabın ana karakterinin yaşadığı acı ve - veya aşk ile sarıp sarmalayıp sıkan, bildik konusunun içinde çok farklı bir dille anlatılan, en çok da birinci tekil şahısın ağzından anlatılmasını sevdiğim roman, bize Orhan Pamuk'un daha önceki romanlarından göndermeler yaparak, yine eski Beyoğlu ve Nişantaşı'nı göremediğimiz, o yıllarda ilk gençliğimizi , yaşamadığımız o havayı koklayamadığımız ve muhtemelen bu sebeple romanı okurken bir yanımızın eksik kaldığını hissettirerek hayıflanmamıza sebep oluyor.
Ama ben şunları yazmak istiyorum:
İlk yüz sayfa
Nasıl bir anlatımdır bu? Bayılıyorum her cümlenin girdiği şekle. He kelimenin özenle seçilmesine. Hikaye de sürüklüyor insanı, daha ne olsun?
İkiyüz civarı
Cevdet bey ve oğullarını hatırlatıyor bana. Size de öyle geldi mi? 70 li yıllarda cinselliğe ve aile değerlerine bakış biraz abartılı anlatılmamış mı ayrıca? Hayır, abartılı doğru bir kelime olmadı, sıkıcı demeli sanırım. Okuyucu kendisini aptal gibi hissetmiyor mu? Ben devamlı beynime sokulan ve bıkmadan tekrarlanan bekaret konusundan sıkıldım misal.
Üçyüz civarı
O sıkıntı değilmiş, asıl sıkıntıyı kitabın ortalarında görüyorum. Ama inat ettim okuyacağım, nihayetinde bitecektir bu aşk acısı değil mi? İşin ucunda merak da var. Ama Kemal beyin derdi beni fena halde gerdi.
Dörtyüzler
İtiraf ediyorum, 69. bölümü es geçiyorum. Okuyamayacağım. "Bazen", bana basıyorlar böyle...
Beşyüzler,final ve bana düşündürdükleri
-Bu kitabı Orhan Pamuk yazmamış olsa, dil bu kadar ustalıkla kullanılmamış olsa sanırım Antropoza girmiş bir adamın geçmişe özlemi olmalı bu derdim, konu ve bahsedilen tüm diğer konularların tekrar tekrar tekrar bahsedilmesi ile ilgili.
-Sonra gözümün önünde Kemal bey beliriyor. Yaşadığı aşk değil, ciddiyetle tedavi görmesi gereken bir adamın hikayesi bu. Çok mu acımasızım? Sanmıyorum, hatta üstüne üstlük nazikçe söylemem gerekirse saf bir adam, gerisini siz anlayın. Şu gazetelerde gördüğümüz belediye görevlilerinin beyaz maskelerle girip balkondan atarak evdeki ıvır zıvırları boşalttıkları evlerden biri olmalı Merhamet apartmanındaki daire de. Çukurcuma'daki ev olmamalıydı bence. Müze mi? Kime göre??? Orası değildi o acıların çekildiği yer. Ve Füsun, aslında biz Kemal beye acırken, hayatta hiç bir isteğine kavuşamayan zavallı Füsun'muş asıl acıyı çeken, ne de güzel söylemiş son cümlede Kemal bey:
"Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım" diye...
İçimde bahsedilen semtleri gezme isteği var ama ne yazık ki kitabı alabilmek için beklediğim gibi oralara gidebilmek için de bir kaç ay beklemeliyim.
-Orhan Pamuk'un Tarantino veya Frida gibi esere kendisini de sokması hoş bir sürpriz tabii.
Sözün özü: Kemal bey bir nevi mazoistmiş, bu kitabı okumak da bana kalırsa bir miktar mazoist olmayı gerektiriyor ama yine de şiddetle tavsiye...
Dip not: Bu "Masumiyet müzesi"ni sadece 1,5 günde okumuş kitap eleştirmeni olmayan alelade bir okurun sıcağı sıcağına yazılmış yorumlarıdır, fazla da ciddiye almamak lazım gelir tabii, onu da söyleyeyim...
Ekim 12, 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
9 yorum:
gene merakım uyandı...:)
Ben de daha farklı şeyler beklemiştim kitabı ilk elime aldığımda. Bittiğinde ise, "Eee! N'oldu şimdi?" diye kaldım. Sonuçta koskoca Orhan Pamuk diyoruz ve başka şeyler bekliyoruz değil mi? Açıkçası yakıştıramadım. Konduramadım. Çok daha iyi olabilirdi. Beğenmedim.
Orhan Pamuğun kitap kapaklarını ve kitap isimlerini severim ama Orhan Pamuk okumayı sevmem.Her seferinde aynı hataya düşer dururum ve "okuyacağım bu sefer" der alırım.Benim Adım Kırmızı,Yeni Hayat,Sessiz Ev...başlanıp okunamadan yarısında bırakılmışdır.Galiba sizin anlatımızdan sonra bir kere daha bu hataya düşeceğim gibi geliyor.Masumiyet Müzesi.İçimden bir ses bu sefer okuyacağım diyor ama 69. bölüm den korkuyorum doğrusu :):):)
kitabı dün bitirmiş biri olarak türk filmi tadında diyebilirim.
ama dediğin gibi adamın kurduğu cümlelere hayranım ne kadar zorlasada onu okumayı seviyorum.
Aslıcım,
Bende bitirdim kitabı..sevmem Orhan Pamuk'u aslında..edebi dili ağır gelir..bu kitabı ise sanki edebiyattan uzak ama okura yakın buldum desem..okunur bir Orhan pamuk kitabı olmuş...aldım denedim..kerime nadir tadında..
Ama,ama 69.bölüm en etkileyici olanlardan biriydi. "Bazan" böyle detayları bu kadar ustaca yazmak isterim ben de ama başaramam. Okumanı dilerdim.
Elçin, okuduğum her kitabı önermiyorum biliyorsun :)
Püstüklü, evet farklı bir Orhan Pamuk kitabı. Kimileri de bu sebeple sevecektir.
Hayır , korkma, sadece o kadar daralmıştım ki o sayfalarda, dayanamadım, sonradan okuduğumda çok hoşuma gitti. Bu arada Benim adım Kırmızı'yı iki kere okudum, bence bu güne kadar yazdığı en iyi kitap o.
Su, yazacaklarımı özetlemişsin. Siyasi bakışını beğenmesem de, daha doğrusu s
öylediklerini çok politik bulsam da yazar olarak hakkı yenemez.
Tanya, evet çok doğru bir tespit :)
Enne, dayanamadım okudum bile :)
Yorumunuza katılıyorum. Bir farkla ben dil ve anlatımını hatalı buluyorum. Çeviri roman gibi diyeceğim, ama çok güzel çeviriler olduğu için onlara da haksızlık yapmak istemem.
Tüm kitaplarını kendime işkence yapma pahasına da olsa bitirdim. En sevdiğim yanı ilk cümleleri... O cümlelerin peşine düştüm, aradığımı bulamadım ne yazık ki... Bu duruma da üzülüyorum. Ne de olsa Nobelli yazarımız.Sevmek istiyorum olmuyor.
kitabın ortalarındayım ve nacizane fikrim çöp evlerde ne masumiyet müzelerinin olduğu :):)
Kemal Beyin kesin tedaviye ihtiyacı var o da ayrı konu.
Orhan Pamuk sevmem ama meraka yenik düştüm.bakalım nasıl bitecek
Yorum Gönder