Bu yaz yapacaklarım listesinde ilk sırada dövme ikinci sırada yunuslarla yüzme deneyimi geliyordu. Malum acımız büyüktü bir şeyi görmedi gözüm.
Geçtiğimiz senelerde oğluşu alıp bir yunus gösterisine gitmiş ve çok sevmiştik. Sonrasında bir kaç arkadaşımın facebook da yunuslarla yüzerken çekilmiş resimlerini görmüştüm, çok hoşuma gitmişti.
Taa ki,
Hürriyet'te okuduğum belgeselci Savaş Karakaş' la yapılan bir ropörtajı okuyana kadar.
O haberden sonra tüm fikrim değiişti. Bırakın gidip yüzmeyi izlemeye dahi gitmem bile bile. Gazetelerde çıkan "ünlü bilmemkim yine yeniden yunuslarla", haberlerini de üzüntü ile okuyorum artık. Onların bu haberi duymadıklarını varsayıyorum, aksi taktirde vicdansız olmaları lazım.
Bu sebeple de duyurmayı borç bilirim.
Bu sefer link vermeyeceğim çünkü okunmadan geçilmesini istemiyorum, mutlaka okuyun...
Savaş Karakaş bu yunusların balıkçılar tarafından avlanmalarından kamyonlara, koyteynırlara tıkılıp taşınmalarına kadar yaşadıklarını anlattı:
Türk karasularında deniz memelileri korunduğu için yunus avı yasak. Bu nedenle yunuslar göç yolu olarak kullandıkları Japonya açıklarındaki Taiji Adası’nda yakalanıp, Türkiye’ye getiriliyor. Japon balıkçılar, denize indirdikleri dev çubuklara vurararak ses duvarı oluşturup, yunusları karaya doğru sürüklüyor. Üzerine ağ atıldığında 300’e yakın yunus bu ağa takılıyor. Daha sonra yunus merkezlerinin sahipleri ya da eğitmenler suya girerek istedikleri boyuttaki özellikle dişi yunusları, köle pazarından seçer gibi seçiyor. Dişi yunuslar daha uyumlu ve erkek yunuslara göre daha az saldırgan olduğundan tercih ediliyor. Geri kalanlar da denize bırakılmak yerine, mezbahalara gönderilip, et olarak piyasaya sürülüyor.
Gösteri merkezlerine gittiğinizde kanadı çizik, yüzgeci yamuk yunuslar görürseniz, hangi şartlarda oraya geldiğini de anlarsınız. Yunuslar bu av esnasında ağla mücadele ederken yaralanıyor, kiminin yüzgeci yamuluyor. Çok zeki ve aynaya baktıklarında bile kendini tanıyan hayvanlar oldukları için, suyun içinde seçilme sürecinde yaşadıkları sıkıntılar büyük travmaya yol açıyor. Çünkü eğitmenler o olmasın bu olsun diyerek sürekli karar değiştirdikleri için ağa takılan yunuslar arasında büyük mücadele oluyor. Hayvanlar bu korkuları asla unutmuyor.
Sudan çıkarıldıktan sonra kamyonlarla özel kargo uçaklarına taşınıyorlar. Bu uçaklarda hareket edemedikleri içi sulu dolu, dar bir konteynıra koyuluyorlar ve çok uzun, stresli bir yolculuk başlıyor. Yolculuğun stresini ve yorgunluğunu atlatabilen çok az yunus var. Ölüm oranları çok yüksek. Sağ salim vardıklarında da, uzun süre gümrükte bekliyorlar. Koruma altında olduklarından bürokrasileri epey sürüyor.
2008 yılında, yine böyle bir av sonrasında 12 yunus Türkiye’ye getirildi. Bu av sırasında yakalanan yunuslara 28 bin dolar ile 158 bin dolar arasında para ödendi. Faturalarda 12 yunus için toplam 1 milyon 848 bin dolar ödendiği açıkça görülüyor. Sonra bakıldı ki, yunus satın almak için yurtdışına büyük döviz gidiyor, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, sadece 30 yunus için “yakalanabilir” izni verdi. Yunusları korumak için uluslararası anlaşmalara imza atmamıza rağmen, bilimsel araştırma için deyip kılıfına uyduruldu. 27 yunus yakalandı, ancak 28’incide av şartlarından dolayı yunus boğulunca, zaten bu olayı pür dikkat izleyen yurtdışındaki yunusları koruma dernekleri ayağa kalktı ve sayı 30’a tamamlanamadan av bitti.
Türkiye’ye getirilen yunuslar, Avrupa’dan farklı olarak beton zeminlere doldurulmuş havuzlarda muhafaza ediliyor. Bu onlar için oldukça zararlı. Çünkü yunuslar sonar dalgalarıyla yönlerini buluyor ve onları beton zemine koyduğunuzda, kendi sonar dalgasının sesinden o kadar rahatsız oluyor ki, artık o sistemi çalıştırmayıp kapatıyor.
Yunuslar denizlerde asla ölü balık yemez. Ama gösteri havuzu eğitimi sırasında ölü balık yemeye zorlanıyorlar. Bütün yunuslar ilk aşamada ölü balık yemeyi reddediyor. Açlıktan yemek zorunda kaldıklarında da kusuyorlar. Çaresiz kalınca, gösterilen numaraları yaptıktan sonra ölü balıkları yemek zorunda kalıyorlar. Siz yunusla yüzdüğünüzde onun bundan büyük zevk aldığını düşünebilirsiniz ama aslında onun bütün derdi, turu tamamlayıp kovadaki balıklardan birinin kendisine verilmesidir.
Yunus gösteri merkezi alanında İspanya, Rusya ve Türkiye lider. Avrupa, gösteri yunuslarıyla ilgili ikiye bölünmüş durumda. Mesela İngiltere, seneler önce “Yunuslar pet değildir” diyerek bu merkezleri kapattı. Vahşi hayvanların hiçbiri tabiatlarından koparılmamalı.
Bugüne kadar o havuzlara gidenler madalyonun bir yüzünü gördüler. Şimdi de öbür yüzünü görsünler. Herkes yunusların o silinmez gülümsemesine kanıyor. Ama onlar ölürken de gülümsüyor zaten. Boğaz bir numaralı yunus gözlem yeri. Çocuklarınıza illa yunus gösterecekseniz Kadıköy-Karaköy vapuruna binin 1.5 liraya yunusları doğal ortamında gösterin.
Savaş Karakaş’ın bu belgeseli çekerken en büyük destekçisi 80’lerin meşhur dizisi Flipper’daki yunusu eğiten Richard O’Barry oldu. O’Barry bir deniz memelisi uzmanı ve eğitmen. 10 yıl boyunca Flipper’ı bir film yıldızı yapmak için büyük emek verdi ama Flipper onun kollarında intihar edince o günden sonra, diziden kazandığı büyük serveti, bu kez yunusları korumaya harcadı. Yunuslar çok mutsuz olduklarında bilinçli olarak soluk almayı bırakıp intihar edebiliyorlar.
Eylül 25, 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
13 yorum:
Aslıcım,
ben yıllardır hayvan gösterilerine gitmediğim gibi şiddetle de karşıyım..yunus gösterisi..köpek balığı gösterisi..sirkler..en nefret ettiklerim...bu işe para yatıran insanlar en katlanamadıklarım...bu mudur dünyada yaşayana saygı..üç liralık zevk için..
Çok güzel yazı olmuş..çocuklarını ceke ceke bu tür gösterilere götüren aileler için belki caydırıcı olur.
Yaziniz icin tesekkürler Asli hanim
bu konuda 2 sene evvel Milliyet Blogumda yazmistim.
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=46429
Demek ki devamli yazip hatirlatmanin faydasi varmis.
Duyarliliginiz icin tesekkür ederim.
Saygilarla.
Asli gercekten cok guzel bir yazi olmus. Savas Karakasin yazini gecen gun de gormustum. Beni bana biraksan hayvanat bahcelerine bile karsi cikacagim. Her ulke maalesef gerekli kosullari saglayamadigindan hayvanlar hic te haketmedikleri bir sekilde yasamaya calisiyorlar oralarda.
Utanarak soyluyorum ki Savas Karakas'in bu yazisindan 10 gun once ben de o yunuslarla yuzmeye gittim, ve de 10 dakika yuzmek icin ucret oduyorsunuz ama biz esimle o kadar uzulduk ki 5 dakika sonra ciktik havuzdan, gorevli sasirdi, gelen herkes son saniyeye kadar yuzer, siz neden ciktiniz diye sordu. Ama biz onlarin kosullarini gorup dayanamadik. Hele ki de sonraki hafta Hurriyet'te o yaziyi okuyup kahroldum. Facebook'tan hemen kaldirdim ben de fotograflari.
Biz izlemezsek, bu kurumlara para kazandirmazsak, o hayvanlar da bu kosullardan kurtulup kendi dogal hayatlarinda yasarlar.
Bu arada ben hayvanat bahcesine gidince de ayni sekilde uzuluyorum.Haketmedikleri, kotu kosullarda yasiyorlar:(
Bu postunu okuduktan sonra tamamen fikrim değişti..teşekkürler..
oldum olası sevmem sirk,gösteri falan
hele o havuzların halini falan gördükçe kahroluyordum
iyiki yazmışsın aslı
Yunus gösterilerine hiç gitmedim ama hep masum bir oyun gibi gelirdi bana.Belki de yunuslar sürekli mutlu bir ifadeye sahip oldukları için ötesini hiç düşünmemiştim.Yakalanma ve getirilme süreçlerini şimdi öğrendim ve çok üzüldüm.
İçim acıdı o yunusların haline:(
Bu yazıyı okuduktan sonra asla asla yunusları izlemeye gidemem!Gitmek isteyenleri de kesinlikle uyaracağım.Bu önemli bilgi için çok teşekkürler.Sevgiler
Ben teşekkür ederim herkese. İyi ki umarsız insanlara rağmen hala varız :)
Konuyla ilgili buraya sığdıramadığım bir commenti blogumda yazı olarak yazdım, bakarsanız sevinirim.
Merhaba Asli,bu yaziyi okurken ben cok duygulandim,agladim hatta.benim yunuzlara karsi cok ozel bir sevgim vardir nedense,kendimi bildim bileli..atakoy'de izlemeye gitmistik cocukken ve en buyuk hayalim onlarla yuzmekti bir gun,ama bu haberden sonra asla yapabilcegimi sanmiyorum..cok uzuldum cok,olurken de guluyorlar mis he,canlarim benim..
Gönülden teşekkür ederim.
Yorum Gönder