Bugün arkadaşlarımdan bir kaçı sözleşmiş gibi arayıp, neden yazmıyorsun diye sitem edince, iki işin arasında bilgisayarın başında buldum kendimi.
Yazamadım bir kaç gündür, sebebi var.
En önemlisi de bekar geçirdiğim bir hafta boyunca bomboş eve gelince hissettiklerim. Kafa dinlerim diye düşünmüştüm, yanışmışım, boğucu, sıkıcı, bunaltıcı oluyor ev.
Haliyle attım kendimi dışarı.
Her akşam ya arkadaşlarıma gittim, ya da onlarla buluştum. Gündüz iş, gece alışveriş derken neyse ki haftasonuna geldik, yarın İzmir'den dönüyorlar.
Yarın sabah kalkıp, belki havuz boşken belki bir keyif yapıp, sonra etrafı toparlayarak, akşam üzeri gelecek olan oğluşuma, babasına, kuzenlerine kek ve yemek hazırlayarak geçecek. Mutfakta koca bir gün geçirmeyeli çok olmuştu.
İş mi? İş keyifli. İnsanlar genellikle güleryüzlü. Ancak eskiden de birlikte çalıştığım genel direktör bir anda getirince beni, klasik müdürün adamı korkusunu yaşıyorlar. Yanımda pek dikkatliler, sizli bizli, fazlasıyla ciddi iletişimimiz. Ama zamanla birbirimizi tanıdıkça bunun değişeceğini düşünüyorum. Ben mesafeli olma konusunda kesinlikle sıkıntılı değilim, ama samimiyetime güvenmelerini de isterim,evden daha çok zaman geçirdiğim iş yerinde mesai arkadaşlarımla anlaşabilmek huzurla çalışmamı sağlar.
Bu arada bir kaç tane de Abiye Kuzu var.
Ciddiyim.
Yerdiğimi düşünmeyin. Sadece öyle giyinen insanlar olabileceğine inanmıyordum, doğruymuş. Öyle renkler ve öyle parçalar bir araya getiriliyor ki, hani bulduğunu giyiyorlar desem, yok o da değil, inceleyince bakıyorsun ki, severek beğenerek alınmış ve bir araya getirilmiş.
Bu arada bu mesleki defom da tavan yapmış vaziyette. Sokakta insanların suratlarına değil, kıyafetlerine bakıyorum hala. Hatta daha da abarttım, desenlerin renklerini eleştiriyor, şuraya şu rengi koysaydı, giyen de onun altına şurada gördüğüm ayakkabıları giyseydi diye düşünürken buluyorum kendimi.
Beğendiğim kıyafet ve kombinleri taşıyanları durdurup tebrik edeceğim neredeyse. Tasarım olanlarını da sormam an meselesi.
Bu durum benim ayakkabı adedime de yansıyor. Neredeyse her kıyafetin altına ayrı bir ayakkabı alma peşindeyim. Ayakkabıcılar da indirim afişleri ile adeta beni çağırıyorlar. Gerçekten de inanılmaz indirimler var şimdiden. Ama alışveriş kotamı fazlasıyla durdurduğum için hiç olmazsa bu ay uslu durmayı planlıyorum.
Bu aralar almayı en çok istediğim şey bir araba. Yurtdışına giderken arabamı sattığımıza çoook pişmanım. Bu kadar kısa sürede döneceğimizi bilseydim asla satmazdım.
Durum böyleyken böyle. Bugün hava nefisti. Türkcell'e gidip aylık Vınn söylenmemi yapıp, her zamanki gibi bir bitsin şu taahhüt hepsini kapatacağım diye söylenip, çıkarken Stephen King'in Göz romanındaki Carrie gibi sinirimle uzaktaki telefonları bile düşürüp - Öyle olduğunu düşünüyorum gerçekten de, ama ben düşürmedim hıh diyerek kendime şaşırdığım şımarık bir hareketleçıktıktan sonra - arkadaşlarımla buluşup 3. günde de pizza yediğim - Boş evde yemek yapmak çok sıkıcı- bol bol mağaza dolaşıp, deniz kenarında kahve keyfi yapup geldiğim evden, İkea'dan DHL-Aras Kargo birlikteliğinden birinin kırdığını tahmin ettiğim sehpayı monte ettikten sonra yazıyorum bunları.
İstek üzerine umarım yeterince anlatmışımdır, bir daha ne zaman yazabilirim bilmem.Çok kötü bir blogger oldum bu günlerde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder