Kasım 29, 2012

Leyla'nın evi...


Zülfü Livaneli'nin kitabı "Leyla'nın evi"ni bir çırpıda okumuş, kafamda kurguladığım karakterlerin de etkisinde kalmıştım bir süre. O kadar samimi anlatılmıştı ki hikaye, kahramanlar her an karşıma çıkacak gibiydi.

Geçtiğimiz hafta sonu, kurguladığım karakterleri tiyatro sahnesinde de olsa görmek için Bahçeşehir'deydim.

Öncelikle olabilecek en iyi şekilde sahneye konulduğunu söylemeliyim.

Başlarda biraz yavaş ilerlese de, daha sonra hikaye içine çekiyor zaten. Oyuncular rolleri ile öyle bütünleşmiş ki, insan dışarı çıktıklarında da aynı şekilde davranmalarını bekliyor :)

Zaman içinde bir çok oyuncu değişmiş.Geçtiğimiz yıllarda bu oyunda rol alan ve yine bir oyun sonrası çıkışta kaza geçirip ansızın çekip giden Onur Bayraktar'ı da anmalı...

Ayça Varlıer'i televizyon dışında görebilmek de iyi oldu. Bu oyunculuğu beklemiyordum doğrusu. Biz belli kalıplar içinde hayal ediyoruz o kutu içerisinde gördüklerimizi. Zira bu oyun ile Afife Jale ve Sadri Alışık ödülleri başta olmak üzere bir çok ödül alan oyuncu, alıp götürüyor. Müthişti. Bizim orada izlediğimiz gece neredeyse Celile Toyon ve Nuri Gökaşan'dan daha fazla alkış aldı ki bence her oyuncu bunu fazlasıyla hak ediyordu.

Merak edenler için aşağıda kısa bir özet ve bir video var. Ama ben gidip izlemenizi tavsiye ederim. Vaktiniz yoksa , mutlaka kitabı okuyun derim...


Romanın baş karakteri Leyla gelenek ve göreneklerine bağlı, toplumdan bir bakıma dışlanmış bir karakterdir. Dışlanmasının nedeni ise gayrimüslüm bir babadan doğma olması ve annesinin erken ölümünün, dedesinin felcinin sebebi olduğunun Leyla'ya hep hatırlatılmasıdır.Roxy yani Rukiye de yapıtın bir başka karakteridir ve Leyla ile ne kadar farklı olsalar da ortak noktaları vardır. Roxy de toplumdan dışlanmış ve yalnız büyümüştür. Asi, başkaldıran ve umursamaz bir karakterdir. Yalnız büyümek Leyla için bir zorunluluk fakat Roxy için bir tercihtir.Türkiye'de almancı Almanya'da Türk kızı diye dışlanır. Ailesinden özellikle de babasından nefret eden Roxy daha küçük yaşta seks modelliği yapar ve kendi parasını kazandığını düşünerek sevinir. Aidiyetsizlik (mülksüzlük) kavramı romanın ana izleğidir. Göç kavramına da dikkat edilmelidir. Uzam eserin sürecinde çok önemlidir. Cihangir'e alışmak için çaba harcayan Leyla yine de toplumun bu halini çok garipser. Travestiler, sokak çalgıcılar, eşcinseller, uzun tırnaklı fahişeler ona ne kadar alışık gelmese de onları anlamaya ve onlara alışmaya çalışır. Leyla bir düzenbazlıkla, toplumun önde insanlarının yaptığı sahtekarlıklarla kaç yıllık yerinden edilir, evinden çıkartılır. Leyla için deli raporu hazırlanmıştır ve gazeteci Yusuf aynı zaman da Leyla' yı tanıyan ve çok seven onun eski hizmetkarının oğlu olan bu genç adam olayı anlamasına ve yazmak istemesine rağmen ona da engel olunur böylece Yusuf Leyla'yı hayatından kopararak Cihangir'e kendi evine götürür. Yusuf'un birlikte olduğu kadın Roxy ile Leyla o zaman tanışır. En başta Leyla' dan pek haz almayan ve onu zaten küçücük olan bu evinde istemeyen Roxy sonralarında Leyla'yı çok sever. Kültürlü, müzik eğitimi almış Leyla'nın Roxy ve arkadaşlarının piyanodaki hatalarını düzeltmeye başlayınca herkes evde oturan bu yaşlı kadını önemsemeye başlar. Leyla aynı zamanda maddi açıdan çok zor durumda olan Yusuf ve Roxy'e maddi yardımda bulunur ve bundan önemsiz bir şey gibi bahseder. Bu Roxy ve Yusuf'u çok etkiler. Zamanla birbirlerine daha çok ısınan bu iki kadın toplumun farklı kültürlerini simgeler. Eserin sonu iyi bitmektedir Leyla kendi evine döner, Roxy adını geri Rukiye yapar ve çocuğunun adını Leyla koyar.



Hiç yorum yok: