Bu bir doğum günü yazısıdır...
Biraz önce arkadaşlarımı uğurlarken, kapının önünde ayaklarımıza dolanan kediyi görünce, ona mama vereyim dedim. Başka kediler de geldi.. Hepsine ayrı yerlere mama koydum çünkü bilirsiniz bir şeyler yerken paylaşmayı sevmezler ki biz insanlar bu huylarına söyleniriz sanki kendimiz çok paylaşımcı varlıklarmışız gibi. Neyse konumuz bu değil, onlar yerken içeri girdim kapıyı kilitledim. Saate baktım, gece yarısı olmuş, doğum günümün ilk dakikaları. Aslında yatmayı planlıyordum, bu aralar biraz abarttım bu işi, önceleri birde yatarken, şimdi bakıyorum da saat ikileri üçleri bulabiliyor. Ama sonra masanın üzerinde beni bekleyen bilgisayarı gördüm, sabahtan beri açıp yazdığım öykülerden birine devam edecektim sözde. Ekranı açtım, sonra yeni bir sayfa açtım ve işte bunları yazıyorum.
20 yıl önce, bloğa bir gün yazmasam kendimi kötü hissettiğim günlerin üzerinden çok geçti. O zamanlar benim için önemli olan şeyleri hatırlamıyorum bile, çok insan silindi gitti, ben bile eski ben değilim. İyi ki de değilim. Herkesin bir şey olduğuna inanıp kendini tatmin ettiği bu dünyada aslında hepimizin bir hiç olduğunu fark ettiğim bu yaşlar, bana hiç sahip olmadığım özgüveni, gücü, umarsızlığı verdi. Her gelen insandan, her yaşadığım olaydan, bazen de yaşayamadıklarımızdan aldığımız derslerle zamanın içinde sürüklenip gidiyoruz işte. Kimseyle yarışmıyorum, herkes birinci olsun, herkes kendini anlatmaya çalışırken, tamam sen haklısın dediğim yaşlardayım nihayet. Merak etmiyorum, anlatırsanız dinlerim, fikrimi sorarsanız söylerim, sır verirseniz saklarım. Ben de kendimi anlatmak istemiyorum artık. Sen kim olduğumu düşünüyorsan oyum. O kişi olmasam bile artık seni kim olmadığıma inandırmak istemiyorum sadece. Çok insandan uzaklaşıyorum, ama öyle yavaş öyle acıtmadan yapıyorum ki bunu, bende kalan anıları kırmadan. Sevmediğim ortamda da durmuyorum zaten, kendime verdiğim değerimin bilinmediği hiçbir şeyde yokum. Umursamadığım her şeyin galibi gibi hissediyorum kendimi. Kimin ne düşündüğünü kusura bakmayın ama hiç kaale almıyorum..O dizideki replik gibi. Benim zevklerim sizin nezdinizde makul bir zemine oturmak zorunda değil.
Yıllar önce doğum günü ya da yılbaşı gibi bana göre milat olan günlerde geçen yılın muhasebesini yapardım, şunları yaptım, bunları öğrendim, bir de bunları geliştirmeliyim diye. Sonra bıraktım bunu. Belki de artık kim olduğumu biliyorum, yaptıklarımın arkasında durabiliyorum, sözlerimin bir kastı, ifademin bir anlamı var. Ne yapmak istediğime o kadar da kafa yormuyorum, daha kısa cümleler kuruyor, daha kısa vadede planlar yapıyor, bambaşka şeyler istiyorum. Ve en güzeli ne biliyor musunuz? Çok uzun zamandır hayal kurmayı bırakmıştım. Artık yniden hayal kuruyorum.
Çok gülüyorum. Kendime de çok gülüyorum o ayrı, insanlara da. O kadar aptalca şeylerin peşinde, lafta her şeyi aşmış halleri, var olma çabasıyla değişen bakışlarıyla öyle hararetle yaşıyorlar ki karşıdan izleyip de gülmemek zor.. sanırım artık daha çok kara mizahtan hoşlanıyorum.
Ben? Tabii ki ben de hala aptalca şeyler yapıyorum, hatta hep derim bilirsiniz, bu yaşıma şans eseri gelmişim ben diye. Fevriliklerim azaldı, ama saçma sapan zamanlarda pot kırmaya devam. Hala tahammül edemediğim şeyler var, hangimizin yok ki. Not my circus, not my monkey diyebildiğim günler de gelirse ben oldum diyeceğim. Daha çok yolumuz var o mertebe için ama değişiyorum işte, öğreniyorum, öyle ya da böyle. Eskilerden birileri ile karşılaşınca, sana bir güzellik gelmiş diyorlar. Bence ruhun dinginliği o. Sevdiği işleri yapmanın verdiği zevk. Bahçede yalınayak dolaşmak, köpekle oynamak, kediyle kucak kucağa oturmak, resim yapmak, yazmak, deniz, tuz, güneş, sevdiğin dostlar, kahkahalar.
Demem o ki hayat tabii ki mükemmel değil, iyisiyle kötüsüyle bir yazı daha bitirdik, bir doğum günü daha geldi. Eksiklerle, özlemlerle, keşkelerle olduğu kadar, en çok da beni ben yapan senelerden biri olduğu için hatırlayacağım bu yılı. Yeni yaşım neler getirecek bilmiyorum, ama bugün bu son güncellenmiş halimle yeni ben de heyecanla bekliyorum bakalım…
Dip sos : BBu yazı yazılırken şunları dinledim, belki siz de dinlersiniz...
Mark Eliyahu - Journey
Orange Blossom - Ya Sidi
Soap Skin - Me and the Devil
Zunraid - Whiskey Morning
Parov Stelar - The Princess
Yorumlar