Kayıtlar

Mart, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

All about Aslı

Resim
* İşim yok diye ağlaşırken günlerin nasıl da su gibi akıp gittiğini görünce şaşırıyorum. * * Saatlerin ileri alınmasından çok mutlu ve mesudum, en azından eve yarasalar gibi gitmiyorum. * * İş yerinde bir değişiklik yok, ama en azından arkadaşlarım benim için bir şey yapabilmek için çabalıyorlar, bu da benim için çekip gitmeyi daha da zorlaştırıyor. * * İşten ayrılırsam sorumsuzluk yapıyormuş gibi hissedeceğimi düşünüyorum, ama son konuşmalardan anladım ki patronlar beni ..... sene çıkarmazlarmış. Boşuna anlaşıp ayrılırım hayalleri kurmayayım, yine tazminatlarımı içeride bırakacağım. * * Tatil hayalleri kurmaya başladım, geçen yıl gittiğimiz yerin bir başka cennet köşesine gideriz diye düşünüyorum, olur ya işten ayrılabilirsem diye bir de yazlık bakıyorum, ama fiyatlar fahiş, denizi temiz, kumsalı olan, küçük şirin bir ev aradığım, bakalım bulabilecek miyim. * * Şu satmaya çalıştığım eve aylarca alıcı çıkmadı da birisine indirim yapıp satmak için anlaştıktan sonra en az 7 kişi alıcı ...

"Neşe, keder hepsi gelir geçer" şarkısı tadında bir yazı.

Off ne güldüm yaaa. Şimdi biz Uyuz beyle konuşmuyoruz ya. Adam bana iş de vermiyor, deli mi ne? Hayır yani işler açılmasa arada bir, boşa maaş alacağım. Ben de bütün gün bilgisayarda şarkı dinliyorum rahat relax çalışırken. Aslında hiç durmaksızın aynı şarkıyı dinleyeceğim ama aramızdaki asistan kıza olacak olan. Nitekim cuma akşamüzeri aynı şarkıları dönüp dolaşıp dinlediğimden "Aslı hanım acıyın bana bari" dedi. . Çin işkencesi yapıyorum sanki. Ben de bilgisayarda Candan Erçetin’in bir albümünü buldum. Ege ve Rumeli türküleri söylüyor. Onu açtım, Oh bir iyi geldi, Türkçe –Rumca şarkılar. Şunu cd ye kopyalayıp eve götüreyim de evde de dinlerim. . Neyse benim Dj liğimden bıkmış olacak ki beyefendi, akşamüzeri Power XL i açtı. Eee ben Candan’ı duyamıyorum. Birazcık daha açtım sesini. Sonra bir gülmedir aldı beni, hala aklıma geldikçe gülüyorum. Biri gözünü kapatsa kendisini sayfiye yerlerindeki bitişik küçük otellerin sahilinde zannedecek. Ayrı tellerden birbirini bastırmaya ç...

Aslı'nın seçimi

Resim
Bu yaz, geçtiğimiz yazlardan beri bize göz kırpan denizci temasını, vitrinlerde oldukça fazla göreceğiz. En azından Avrupa ve Amerika'da vitrinlerde yerini almaya başladı bile. Belki de elime bu temada çok fotoğraf geçtiğinden ben de etkisinde kalmaya başladım ki, baharlık ve yazlık kıyafetlerimizi çıkarıdığımızda buna uygun çok fazla kıyafet aldığımı farkettim. Hatta oğluşa aldığım ayakkabı, triko ve tşirtler bile bu temaya uygun. Bu yaz lacivert, kırmızı ve beyazız. Zaten bu renkleri seviyorum, hele erkeklerde ve erkek çocuklarında enine çizgili tşirt ve trikoları, bana da onlara alışveriş yapmak için gün doğmuş oldu. Özellikle bu sezon Balenciaga'nın şu ceketlerine bayıldım, kesimler de, renklerin kullanışı da, bu klasik temaya verdiği farklılık da bir harika. İşler yoğun, bloglara girmeye zaten zaman yok, evden giriyordum, giremiyorum malum hastalıklar, bahar hazırlıkları, ve benim gibi bir paniğin plan programları derken zaman su gibi akıp gidiyor. Ama herşey hallolacak bi...

Sen değiştiğinde, şansın da değişir...

Resim
. Hiç tadım tuzum yok. Belirsizlik beter bir şey, kararsızlık ondan beter. Günlerdir ha şimdi ha birazdan derken hayalimde binlerce keredir istifa ediyorum. Ne yapmak istiyorum biliyor musunuz? Yaşamak ! Şimdiye kadar ne yaptığını sanıyordun şaşkın, demeyin. Biliyorum yaşadım, iyi yaşadım ama o huyum yok mu, en huysuzundan. O beni kemiriyordu her daim. Her şey için kendimi yiyip bitirirken, kendimi düşündüğümü sanıyor ama hemen herkese kendimden fazla değer veriyordum. Yanlış anlaşılmayayım, insanlar hele ki aile, akrabalar, arkadaşlar her şeye değer ama biraz “ben de” demek lazım değil mi? Üzüldüğüm, sinirlendiğim,huysuzlaştığım, ve nihayetinde kendimi yiyip bitirdiğim konulardan hangisini hatırlıyorum ki? Kinci de değilim, affediyorum her şeyi, e o zaman bunca dert tasa, sinir stres ne için? Birkaç kişi, bir elin parmaklarını geçmez belki ama, öyle insanlar tanıdım ki, her daim gülümseyen, hiçbir şeyi düşünmeyen, hayatını kahkahalarla geçiren. Hayran kaldım onlara. Ben de onlar gibi...

Çiş mevzusu, kaka tahlili ve pek de iç açıcı olmayan bir günün trajikomik hikayesi.

Resim
Karikatüre yüzünüzü buruşturmayın, benim çok hoşuma gitti doğrusu, herkesin ağız tadı işte.Eğer yıllar önce Tarkan "Çişim geldi" dediğinde de onu ayıplayanlardansanız, bana ne bu anlatacaklarından iğreeenççç diyorsanız, ay yok şekerim benim midem bulanmaya şimdiden başladı diye düşünüyorsanız, bu yazıyı es geçin çünkü ayıbı mayıbı yok, bu yazının baş kahramanı bir türlü alt edemediğim çiş mevzusu. Yok, oğluşun çiş kaka eğitiminden bahsetmeyeceğim. Bizim dün yaşadığımız macera bambaşka. Şöyle ki: Herşey ateşi düşmeye, yavaş yavaş bir şeyler yemeye başlamış oğluşun acıyor diye önünü tutması ile başladı. Aslında tam olarak o zaman başladığını da söyleyemeyiz, çünkü başka yerlerini de acıyor diye göstererek güldüğü için hiç ciddiye almadım. Ertesi gün de bir kaç kere söylendi ama geçti gitti. Nihayet dün annem hiç adeti yokken beni şirketten arayıp "Kızım, bu çocuk acıyor deyip duruyor" deyince, doktoru bir daha aramak farz oldu. Böyle böyle dedim, ateş düşüyor, öksürü...

Sudan çıkmış balık gibiyim…

Resim
Sudan çıkmış balık gibiyim… Birkaç gündür evdeyim. Şirkete gidemememin sebebi önceleri annemin hastalanmasıydı. Nasıl üşütmüşse sesi hiç çıkmıyor, titriyor ve kalkmadan yatıyordu. Pazar günü oğluşta da kuru kısa öksürükler ve iştahsızlık başlayınca anlaşıldı ki hasta kadına hastalanmakta olan bir çocuk kesinlikle bırakılamaz. Çocuğu olanlar bilir, çocuklar hastalandığında çok can sıkıcı bir şey ortaya çıkar. Huysuzluk ! Nitekim pazartesi günü halsizlikle devam eden hastalığa, akşam ateş de eklenince, benim Salı günü de işe gidemeyeceğim aşikar oldu. Zira annem de hala yatak döşek yatıyordu. Bugün Çarşamba sabahı daha iyi hisseden annem, akıl sağlığımı korumam adına olsa gerek ısrar etti işe git, ben bakabilirim artık diye. Gece de 4 saatte bir ateşinin çıkmasına izin vermeden ateş düşürücü verince ben, sabaha daha keyifli kalkan oğlumu gönül rahatlığıyla bıraktım. İyi hoş ama şu 3 gün nasıl geçti, işte onu gelin bana sorun. Şöyle ki: 3 yıldır annesi adeta kapı komşusu olan bendeniz, bu...

Hadi, şımart kendini, sen buna değersin !

Resim
. Birkaç konu önce, Paris’e her gittiğimizde illa ki uğradığımız, ve lezzetine doyamadığımız birkaç yeri yazacağımı söylemiştim ama unuttum gitti. Öncelikle Dave’nin adresini vereyim. İngilizcedeki gibi değil, basbayağı Türkçe gibi okunuyor adı. Kartını birilerine verip unuttuğum için adrese yakın bir şekilde tarif edeceğim yerini. Place Du Palais- Royal e geldiğinizde Comedie Francais sahnesinin yanındaki sokağa girip biraz ilerlediğinizde sağda. Rastorandan daha önce de bir yazımda detaylı bahsetmiştim ama o yazıyı bulamıyorum. Ama özetle bahsetmek gerekirse, Louvre müzesi civarında, moda , sinema ve sanat dünyasından bir çok meşhur simanın da yemek yediği, duvarları bu meşhur isimlerin orada sahibi olan Dave ile çektirdiği fotoğraflarla dolu olan, ve her an Tom Ford veya bir başka modacıyla karşılaşma imkanınızın bulunduğu, küçük sıkışık ama yediğimiz en iyi Çin mutfağına sahip mekan. Yada en azından Hot and Source u o kadar iyi ve kıvamında acılı yapıyor ki, sonra yediğimiz her şey...

Hayaller ve tembel geçen günler üzerine tembelce yazılmış, tamamen benimle alakalı bir yazı

Resim
Aslı bu günlerde neler yapıyor? Tembellik ! Burada parantez açmak lazım. Tembellikten kastım yan gelip yatmam değil ama boş boş işlerle gün geçirmem. Cts günü bir arkadaşımla çocukları alıp dışarı çıktık. Kendime feci yakıştırdığım bir gözlük buldum nihayetinde bulmuşken aldım, şimdiye kadar hiç bir gözlüğü kendime yakıştıramamış ben, bundan pek memnunum, fikrimdeki kalitesini bildiğim marka olmasa da, yoktur benim marka takıntım, bunun da kalitesini hemen herkes biliyormuş, fiyatı da iyiydi kaçırmadım ben de. Bu arada kendime kahkül kestim. Evet kendim kestim ve sanıyorum becerebildim. Kuaförler saçıma kahkül kesmeyi reddederler, olmaz ki, saçınızda döner mi dönüş mü her ne ise ondan var derler. Ben geçen haftalardaki sinir stresim ile bir sabah kalkıp uykulu gözlerle banyodaki aynaya bakarken, bir dergide dikkatimi çekmiş olan üçgen kesim aklıma gelince, kadınların can sıkıntısını gidermesinin en etkili üç yolundan ikisi olan abur cubur yeme isteği ve fütursuzca alışverişi denem...

B.k yoluna giden ...

Dinlediğimde beni ağlatan bu şarkı, birazdan bahsedeceğim biri için... Ne de güzel demiş Orhan Veli, Bedava yaşıyoruz, bedava, Hava bedava, bulut bedava, Dere tepe bedava , Yağmur çamur bedava, Otomobillerin dışı, sinemaların kapısı, Camekanlar bedava, Peynir ekmek değil ama Acı su bedava, Kelle fiyatına hürriyet, Esirlik bedava, Bedava yasıyoruz, bedava. diye... Fransa’ya gittiğimde, “Ermeni soykırımı yoktur” diye bağırdım, yok koğuşa tıkmadılar ama muhtemelen çevremde dilimi anlamadıklarındandır. Politika konuştuk, şişirilmiş ekonomiden falan. Varımı yoğumu euroya yatıracağım dedim, bu kadar bastırılmış ekonomiye bir yerden patlayacak ve ben köşeyi döneceğim. İşin şakası bunlar, ama içimde bir yerde ümitsiz bir tarafım çok üzgün. Cumhuriyet’in reklamındaki gibi saatlerin geriye gittiğini düşündüren haberleri okudukça daha da cız ediyor içim. Her şeyi bir yana atalım, insan olarak gelişemediğimize yanıyorum ben. Gelişebilsek belki içimizden çok iyi idareciler çıkacak ama her şey bir k...