Kayıtlar

Ocak, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Parisienne'ler neden zayıftır?

Bu sabah nihayet harikalar diyarı için bir kaç yazı yazdım.Bunu da gezi bölümü için bir kenara not almıştım. Paris’te yaşayan, o şehrin havasından suyundan nasibini almış hanımlara “Parisienne” derler. Bizim tabirimizle “Parizyen”. Hemen aklımıza bize müjdeler veren çorap markası gelse de, isim bizler için zarafeti çağrıştırır. Bilirsiniz Fransızların aynı zamanda mutfağı da meşhurdur. Peki nasıl olur da bu kadar meşhur mutfakları varken Paris’li kadınlar bu kadar zayıf kalabilmeyi başarır? Paris’e gidip geldikçe, bu soruya cevaplarımı buldum, bulmakla kalmadım, birebir yaşayarak, doğruluğundan da emin oldum. Burada bunlardan şaka yollu bahsedecek olsam da, emin olun, doğruluk payı vardır. 1- Fransız mutfağı meşhurdur evet, ama nasıl? Öncelikle dışarıda yemek son derece pahalıdır. Tabii sabah akşam baget sandviç yemiyorsanız. Genellikle herkes akşam yemeklerini dışarıda yediği için diyelim ki dışarıda yemek farz oldu. Bir hevesle istediğiniz, sabırsızlıkla beklediğiniz siparişiniz geli...

Parmakların grevi bitiyor gibi...

Greve giren parmaklarım, konu ağzının tadı olunca pekala ortaya çıkabiliyormuş marifetlerini göstermek için. Tavuk butları haşlayıp, suyuna şehriye çorbası yapıp, tavukları küçük küçük parçalayıp, onları da mercimekli bulgur pilavının üzerine dizip, mutfaktan çıkmadan bir de ayva tatlısı koyabiliyormuş ocağa. Grevleri ses getirmez sanıyordum ama arkadaşların telefonlarına gelen mail ve yorumlara bakılırsa bu grev biraz havaya sokacak gibi onları. Hem ne greviyse bu. Anlaştık kendileriyle. Uzun saatler boyunca bilgisayarın başına oturup zorlamayacağım onları yazmaları için. Ama belli bir zaman ayıracaklar her gün, o zaman da yazmadan duramayacaklar. Soğuk havalarda kremsiz çıkmayacakmışım dışarı, hiç bakmıyormuşum kendime, herkes oje sürüyormuş falan, onlar niçin bir çocuğun eli gibilermiş. Bir de tektaş istedi namussuzlar ama yok artık dedim, siz yazın hele bir, hayat bu, tek taşımızı da kendimiz alırız belki. Durum budur, yazarım yine, mesaileri başlasın hele...

Nasılsın Aslı?

İyiyim. Blogları gezebildim nihayet. Daha çok iyi haberler var, ne güzel. Yada herkes iyi bahsetmek istiyor her şeyden. Ben de ... Ama parmaklarım Hollywood senaristlerine destek veriyor olmalı ki grevde bu aralar. Halbuki eti ne butu ne, kendi kendine gelin güvey olmak derler buna. Bu ellerin grevi bir kaç kişi dışında kimseyi üzer mi? İyisi mi ben bir önceki posta geri döneyim. I cheated myself Like I knew I would I told ya, I was trouble You know that I'm no good...

"I am no good" dinlemek insanı daha iyi yapar mı?

Yapmasa da daha iyi hissettirir. Bazen dinlemek düşünmekten iyidir...

Vini, vidi, vici olacak inşallaaah !!!

Yazacağım. Uzun uzun yazacağım. Özledim yazmayı. Öyle kısacık paragraflar yetmiyor bana. Anlatamıyorum anlatmak istediklerimi. Hem zaten anlatacak çok şey olacak. O sebeple uzun bir yazıdır bu, şimdiden uyarayım istedim. Anlatmak istediğim her şeyi yazabildiğimde bitecek. Ev, sadece bir kaç odadan ibaret değilmiş. İçine koyduğun eşyalardan da değil. Çok beğenerek aldığın çerçevelerin içine koyduğun yılların fotoğraflarıymış insana evinde olduğunu hissettiren. Sevgilinle soğuk günlerde sarmaş dolaş sarınıp oturduğun battaniyeye tekrar sarılabilmekmiş. Sohbetlerin içine sıkıştırdığın hayallerini gerçekleştirdiğin, hastalıklarını, hüzünlerini, özlemlerini, yada tam tersine arkadaşlarınla kahkahaları, çocuğunla oyunları, yorgun düştüğünde onu odasına yatırdıktan sonra sıcak kahveni alıp kitabını okuyarak kıvrıldığın yer minderiymiş kaloriferin yanındaki. Velhasıl özlemişim evimi. Özlem ismine diyecek sözüm yok, ne çok arkadaşım var bu isimde sevdiğim. Ama kelime anlamı olarak sevmem. Belki...

Şiir

Rota virüs, rota virüs, geldin buldun bizi sessiz, oğluş huysuz, ben çaresiz, git artık evimizden pis arsız...

Evim evim güzel evim...

Ne çok anı yazdım hatıra defterime. Anlatacak ne çok şey var. Hep birilerini, bir yerleri özlüyor insan, meğer ben aidiyeti olmayan bir insanmışım. Şimdi anladım...

Yilin ilk gunleri

Resim
Siir okuyorum bu aralar bol bol. Pablo Neruda nin su satirlari en cok vuruyor beni: Sevmiyorum dogrudur, yurek bu hala sever Sevmek kisa surmusse ayrilik uzun surer... Bu aralar zamanim gezmek, okumak, ve yemekle geciyor. Oglus her daim dibimde, cok duskun oldu bana, bir baska baglandi, bu iyi mi bilmem. Dun Pamukkaledeydim, bugun Antalyada, yarin Izmirde olacagim, cts Istanbulda. Bir sure yazamayacagim donunce anlatirim. Antalya, seninle gorusmeyeli cok olmus. Ozlemisim seni. Cok degismissin. Ama hala cok guzelsin...